Bilmemek Erdemi
Herhangi bir nesnenin nerede olduğunu, eğer o nesneyi görüyorsak ya da dokunuyorsak kolayca gösterebiliriz. Oradadır, bitti. Fakat söz konusu nesneyi görmüyorsak ya da bulamamışsak, onu ararız. Ararız, ararız, ararız... Peki onun herhangi bir mekanda olmadığına ne zaman kanaat getirebilirz? Bu oldukça zordur. Her yere bakmak, her yolu denemek gerekir çünkü. "Yok" demek öyle kolay değildir.Bilmemeyi ise bir türlü yediremeyiz kendimize. Marketteki amcadan devleti yönetenlere kadar aynı yanlış içerisindeyiz. Mahallede herhangi bir iş yerinin ismini bilmiyor mu vatandaş. "Bilmiyorum" demez, diyemez... "Bilmiyorum" kelimesi oysa o kadar büyük bir erdemdir ki. "Yok" der. "Burada böyle bir yer yok". Oysa bilmemektedir. Hatırlayacağınız gibi, Cem Yılmaz bu hususu Fundamentals gösterisinde güzel bir şekilde dile getirmişti; Nam-ı Diğer Faruk Eczanesi. :)Okumama, öğrenmeme, araştırmama oranlarımız ortada. Bilgi edinmek adına yaptığımız hemen hemen hiç bir şey olmamasına karşın, her şeyi biliriz biz. Devlet yönetiminde doğru politikayı, terör ve eğitim problemlerinin çözümünü, dış mihrakları, Amarakanın oyunlarını vs. vs... Oysa keşke yaptığımız iş her ne ise onun ehli olabilseydik. Heyhat.Cehaletimizden belki de, bütün algı operasyonları Türkiye milletinde kolayca bu yüzden işe yarar. Ne de olsa "tabula rasa" gibi zihin dünyamız; bom boş bir levha, her türlü ekim-dikim işlerine müsait. Bilgi adına pek az şey olmasına rağmen, bilmeye öylesine meyilli, öylesine can atan bir kitle var ne de olsa önümüzde. Hayatında herhangi bir kitap okumamış, merak ettiği bir konuyu derinlemesine çarpraz kaynaklardan araştırmamış olmasına rağmen, "hayat okulunda" okumuştur ya o. (!) Tabi bir de son dönemde facebook’ta gördüğü yalan yanlış pay paylaşımları okuyunca, kütüphanelerde dirsek çürütmüş profosör edasıyla hareket edenler var ki hiç sormayın.Toplumumuzun her kesimine yayılmıştır bu durum. Dehşet verecek derecede bilgi eksikliğimize rağmen, her şeyi öylesine uzman bir şekilde biliriz ki... Hastaneler, okullar, belediye işleri... Eğer oralardaki görevlilerin bilmesi gereken ama bilmedikleri konuları bilsek, dehşete düşerdik zannımca. Ne var ki en iyisini bilmektedirler onlar. Bir ihtiyacınız oluversin, onun nasıl yapılamayacağına dair destan yazarlar önünüzde. Oysa bütün o destanın ilhamı, aslında o görevlinin o ihtiyacın nasıl giderileceğini bilmemesinden geliyor.Bunu devlet kurumlarına gidince de defalarca görebiliriz. Memur size "yapamadım", "yapamıyoruz", "elimden gelmez", "bunun nasıl yapıldığını bilmiyorum, sorayım" demiyor, asla demez. "Olmaz" der. Tüm dünyanın imkanları bir araya gelse de oldurulamaz bir şey midir yani mevzu bahis konu? "Olmaz kardeşim ısrar etme" der ve senin önerilerini de ayaklar altına alır. "Yassah kardeşim, yasssah!" der en sonunda, işin içinden çıkar.Malesef kadim kültürümüzün marazlı, hastalıklı yanlarından bir tanesi de budur. "Bilmemek erdemini" yitirmişiz. Bunun temelinde yatan bir de "meraksızlık hastalığı" ve "bilmediğini öğrenmeye direnme kültürü" var ki, bunlar başka yazıların konusu olabilecek kadar önemli.