- 459 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CEmil ağa(13,05,2016)
Cemil ,Şehremini’de öğretmen okuluna bakan serin balkonunda yatağına uzanmıştı. Orta boylu düzgün yapılı hoş görünüşlü koyu kahverengi gözlüydü; fakat yüzünde düşünce gayretinin açık seçik hiçbir kaygının belirtisi yoktu. Düşünce bu çehrede serseri bir kuş gibi dolaşıyor , gözlerinden şöyle bir gelip geçiyor, yarı açık dudaklarında biraz duraklıyor , alnının kıvrımlarında saklanıyor sonra silinip gidiyordu. O zaman tüm çehreyi kayıtsızlığın tek renkli ışığı kaplıyordu. Kayıtsızlık tüm bedene yayılıyor hırkasının kıvrımlarında ilerliyordu. Zaman zaman gözleri sıkıntıya, yorgunluğa benzer bir şeyle bulanıyordu ; ama yalnız çehresinin değil, tüm varlığının hakim ifadesi olan rehaveti ne yorgunluk, ne de sıkıntı bir an olsun bozabiliyordu. Gözlerinde , gülüşünde , başının ellerinin her hareketinde rahat, açık, temiz bir ruhun ifadesi parlıyordu. Kayıtsız bir göz ona bakar ve "İyi yürekli , kuzu gibi bir adamcağız olsa gerek" derdi. Ona daha yakından , daha anlayışla bakan biriyse yüzünü bir müddet süzer , sonra garip bir tereddüt içinde gülümserdi. Teni ne pembe , ne esmer, ne de soluktu; rengi yok gibiydi ya da yüz adaleleri yaşına uygun olmayan bir gevşeklik yüzünden renksiz görünüyordu. Bu hali belki de hareketsizlikten ileri geliyordu. Boynunun dümdüz derisi büyük esmer elleri geniş omuzları her erkekte olan özelliklerden değildi. Hareketleri nazikti, telaşları anlarında bile tembelliği vardı. Bir kaygısı olursa gözleri bulanır , alnı buruşur , yüzünde tereddüt , sıkıntı ve korku birbirine karışırdı, fakat bu kaygı binde bir belli bir fikir halini alır , çok daha nadir olarak bir niyete kadar varırdı. Sadece içini çekmekle kalır ve tam bir durgunluğa bir uyuklama haline düşerdi. Ev kıyafeti rahat çehresine ve yumuşak bedenine ne kadar da yaraşıyordu. Annesinin ördüğü yün hırkası vardı ; bu hırka her bakımdan doğuluydu kimi zaman bu hırkayı koklar memleketinin sabahlarını anımsardı, gün ışırken balıklara yem atmayı,sabah namazından sonra tirit yemeyi hatırlatırdı hırkanın kokusu, o kadar genişti ki bedenini iki kez sarabilirdi. İlk tazeliğini kaybetmiş olmasına , kendi parlaklığı ile değil de zamanının kazandırdığı bir cila ile parlamasına rağmen yine de göz alıcı doğu renklerini koruyor, yün hala eskisi kadar sağlam duruyordu.
Bu hırkanın sayısız değeri vardı ; yumuşaktı, uysaldı, bedeni onu hiç duymuyordu, efendisinin en küçük hareketine uysal bir köle gibi boyun eğiyordu. Cemil evinde hiç yelek giymez, serbest olmak isterdi. Uzanmak onun için ne hastalarda olduğu gibi bir zaruret ne de uykusu gelen insanların istem dışı yaptığı bir hareketti. Uzanmak onun doğal haliydi. Kendisini ilk defa içinde gördüğümüz bu oda onun hem yatak, hem çalışma, hem de konuk odasıydı. Üç odası daha vardı ama onları yalnız sabahları kısaca ziyaret ederdi. Bu odalarda eşyalar örtülü perdeler inikti üst üste yığılmış kutular içinde sayısız kitap vardı. Cemil kutulardan oluşan bu yüksek binanın tam ortasından bir kutuyu zorlanarak da olsa çıkarıp heyecan içinde bantları söker içindeki kitap yığınından rastgele bir kitap çekerdi. Yatak(çalışma)odası ilk bakışta pek zengin gözüküyordu: Ferah bir büro , ipek örtülü iki sedir,halılar, bir kaç resim, memleketten gelen bakır kaplar ama zevkli ve görgülü bir adamın gözü daha ilk bakışta bütün bunların sırf gelenek yerini bulsun diye rastgele konduğunu fark edebilirdi. Çalışma odasını döşerken başka bir şey düşünmemişti. Resimler, bakır kaplar ve diğer ıvır zıvır da aynı haldeydi. Kimi zaman tüm bu eşyaların bu odaya nasıl dolduğunu düşünürdü. Eşyalarına karşı kayıtsızlığı ya da uşağı Zaar ’ın vurdumduymazlığı yüzünden oda o kadar karışıktı ki ; bir az dikkatli bakınca hayrete düşmek olağandı.
Uşak yada kahya her soruya cevap verdikten sonra mutlaka "Zaar"dediğinden bu ismi uygun görmüştü. Duvarlardaki resimlerden püskül püskül örümcek ağları sarkıyordu. Aynalar ise asıl vazifesini yapmaktan çok yazı yazmak için daha uygundu. Halılar leke içindeydi. Her sabah ekmek kırıntıları ile dolu masanın üstünde dünkü yemekten kalan bulaşık tabaklar görülürdü. Etrafta her şey o kadar tozlu o kadar soluk o kadar insan izinden yoksundu ki!
Yaşayan varlığın izleri masada açık duran kalın bir kitap , yüksek matematik kitapları , bir gazete ve kalemlerdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.