- 1201 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgili Sanat-1
Sevgili Sanat,
Geçen hafta duygusal bir anıma mı denk geldi ne, birden seni her şeyden kıskanmaya başladım. Mesela "parfüm, çorap vb." şeyler satan seyyar bir satıcı ile kurduğun samimiyetle tokalaşman beni rahatsız etti. Bu durumu sana “dokunmak” olarak algılayıp bundan rahatsız oldum. İçimde zaman zaman seni kıskanma duygum vardı, ama bu defa fazla oldu. Satıcı bir de, mal satmanın keyfiyle olsa gerek, sana tatlı bir ses tonuyla “hoş geldin” deyince benim kıskançlığım daha da arttı.
Ne vardı ki bunda! Ama, dedim ya; galiba o günlerde duygusallığım oldukça fazlaydı. Oysa sen benim sevgilim falan da değilsin. Değil misin yoksa. Yani sen benim sevgilim misin? Neden susuyorsun? Yoksa benden yana kuşkun mu var? Bunu sonra konuşuruz. Ben anlatmaya devam edeyim. Hatta, o hafta farkındaysan eğer, sırf bu nedenle sana bir de “trip” atmıştım. Belki buna “bilmem!” diyebilirsin. (Gerçi birçok zaman bu durumlarda bu kelimeyi çokça kullanıyorsun.)
Neyse, tekrar benim kıskançlığıma gelelim. Şimdi daha sakin kafayla düşününce, o günlerde meğer ne kadar da aptalca davranmışım. Bunun için senden özür de dilemeyeceğim. Zaten ne kadar aptalca davrandığımı ifade ettim. Bu yetmez mi?
Bu durumumu zayıflığım geçtikten sonra değerlendirdim: Seninle ilgili olarak “İstediği gibi davranamaz mı? Sana ne oluyor?” dedim. Sonra bu durumumu yenmem için ne yapmam gerektiğini düşündüm. En sonunda seni “sıradanlaştırma”ya karar verdim. Bunun için önce seni bilinçaltıma atmalıyım, sonra da unutmalıyım. Yapabilir miyim, bilmiyorum.
Senin diğer kadınlardan ne farkın var ki? Tamam, hoşsun, güzelsin; en önemlisi de beni etkiliyorsun. (tabi ki etkileyeceksin; sen sanat değil misin?) Ama bu benim sorunum. Gerçi sen sadece beni etkilemiyorsun, tüm sanatseverleri etkiliyorsun. Bu daha da başka bir durum. Güzel olduğun için herkes senden hoşlanıyor, bu gayet normal, ama normal olmayan şu ki; “Herkes senden hoşlanıyor diye senin de herkesten hoşlanman mı gerek.” Yani biri seni seviyorsa, sen de onu mu sevmelisin. Yok daha neler? Olacak şey mi bu? Tabi ki değil! Haklısın!
Böyle dedim kendi kendime. Sonra da “Senin diğer kadınlardan ne farkın var!” ya da şöyle söyleyeyim; “benim diğer erkeklerden ne farkım var?” İşte tüm mesele burada… Hep bunu tekrar edip durdum. Düz mantık olarak baktığım zaman bu söz çok da mantıklı. Ama durum gerçekte hiç de öyle değil! Peki, değilse fark nedir? Fark mı? Fark şu ki; “Herkes kendine “münhasır”dır.” ( Bu sözcüğü de sen araştır!)
Neyse düz mantık dedim ya, o zaman bu, benim de aklıma yattı. “Senin diğer kadınlardan farkın ne?” Böyle diye diye bir de baktım, buna ben de inanmışım. Sonunda seni yavaş yavaş bilinçaltıma atmaya başlamıştım. Ama bu hiç de kolay olmuyordu. Birkaç gün böyle gitti. İçim ne kadar yanarsa yansın seni hep görmemezlikten geldim. Böyle böyle, yavaş yavaş kararımı uyguluyordum. Her canım yandığında “Biraz daha sabret!” dedim kendi kendime. Nasıl olsa sonunda seni, bu güne kadar “hiç farkına varmadığım kadınlar” kategorisine ekleyecektim. Bunu başarabilecek miyim? Emin değilim! Eğer yapabilirsem, sıra seni unutmaya gelecekti. Ama bir türlü seni bilinçaltıma atamıyordum. Bunu bir yapabilsem, oradan olabildiğince uzaklaştırmaya çalışacağım. Bunu da başarabilir miyim? Bilmiyorum! Önce bilinçaltı işini bir halledeyim. Sonra sıra diğerine gelir.
Sevgili Sanat, her şeyde olduğu gibi, bunda da “eğer” ya da “ama” diye başlayacak olursam, bilmem gerisini getirebilir miyim? Gerçi bu sözcükler birer bahane. Yani senden vazgeçememenin bahaneleri.
Sevgili Sanat, benim sana düşkünlüğümü bilirsin. Sırf bu düşkünlükten dolayı da bunun zor olduğunu da bilirsin. Zaten yazımı buraya kadar okuduğunda bile, beyninde zekice birtakım düşüncelerin geçtiğini de tahmin ediyorum. Çünkü dudak büküşünden, muzipçe gülüşünden bunun olmayacağını fark ediyorum. Şunun da farkındayım; ben ne yaparsam yapayım, sana olan tutkum hiç bitmeyecek. Seni hiç "sıradanlaştıramayacağım!"
Sevgili Sanat, bu senin için gurur verici bir durum olsa da, benim için bilmiyorum, ne durum ifade eder. Sen buna “her şey!”diyebilirsin. Ben burada yine “ama”lı cümlelerime sığınacağım. Ama!.. Ama!.. Ama!.. Tamam, tamam! Vaz geçtim bu tarz cümlelerden.
Sevgili sanat, sonunda ne mi oldu? Anlatayım öyleyse:
Sonunda şunu anladım: Bilinçaltıma atmak için, ne kadar seni görmemezlikten gelsem de, seninle konuşmamaya çalışsam da boşunaymış. Seninle konuşmadığım günler, asıl seninle en çok konuştuğum günler olmuş; çünkü konuştuğum günlerde sana söyleyeceklerimi söylediğim için keyifliydim. Ama seni görmemezlikten geldiğim ve seninle konuşmadığım günlerde, söyleyeceklerim içimde öyle büyümüş ki, şaşırmamak elde değil. Kafamda biriken sözlerimi sana söyleyemeyince, bunlar beynimde bir girdap gibi büyümüş. Bu da bana her geçen gün daha çok acı vermiş.
Sevgili Sanat, her şey bir yana,sen olmazsan hayat bir hiçtir. Bir şeyi yaratmanın temelinde aşk vardır; aşksız sanat olmaz; sanat olmazsa güzellik de olmaz. Kıskançlık mı, zaten o hep vardır. Hayatta kimi zaman "bir şey" "her şey" olur; işte aşk bunlardan biridir.
Aşk hüzün verir, acı verir; kimi zaman keyiften uçurur. Bu da hayatın anlamı demek değil midir.
Sevgiyle kal!
Yaşar Yıltan
15.04.2016
Sabah saatin beşi…
Not: Bu mektubu sana renkli kalemlerle (birkaç renk) yazmak isterdim ama senin renkli, pardon sanatlı durumun, bana bunu yapmaya engel oldu.
YORUMLAR
Bir şeyi yaratmanın temelinde aşk vardır; aşksız sanat olmaz; sanat olmazsa güzellik de olmaz.
Sanat aşktır , aşk da sanat, Sanata ve sanatçılarımıza sevgilerimi demetledim...
SAnata aşık olmak ne güzel bir duygudur.
Çok güzel bir anlatım ,sıradışı; beğeniyle okudum birinci bölümü de...
Kutlarım Yaşar Yıltan bey...
''Ölümlerin ardında kalan üç-beş şiir’dir...Üç-beş adam yazmıştır şiirleri, üç-beş saatte...O saatler durmadan ayar veriyor, okuyan üç-beş adamdır..Üç-beş dakika içinde anlattığım ,üç-beş şairdir... siz görmediniz''
Buğulu camdan bakıyorum. Yerde bir çift göz, hayır birkaç göz. Renk değiştirerek ara ara görünüp kayboluyorlar. Şimdi başım yerdeki gözlerin üzerine peş peşe düşüyor. Ve sonra diz dize oturuyoruz. Kapı bir kere çaldı ve dışarıdan bazı takırtılar gelip durdu. Kapıcı bir şeyler bırakıp gitmiş olmalı. Bir şeyler diyorum çünkü bazı şeyler zamanla değişir, değişir, değişir başka bir şey olur.
Sonra …
Eskidendi ama çok eskiden… Bilinenlerin en eskisi, bildiğimiz Zeuksis, fırçayı eline aldığında attığı fırça darbeleriyle tuvalde üzümleri öyle gerçekçi çiziyormuş ki, onu izleyen kargalar ,ona gülmüyor; aksine resmi gerçek sanıp, üzümleri gagalıyorlarmış.
Sevgili Sanat !!!
''Böylece kendimizi yazarken ,hep öncekileri yok sayıyoruz. Düştüğümüz boşluk, uzadıkça uzuyor. Tutunacak bir dal ararken ,hala inkar ve itiraftan uzak, olabildiğince yavan yaşıyoruz. Oysa biz Edebiyat hayatını kimden kaçıyoruz ? Tevfik Fikret Han-ı Yağma’sından, Mehmet Akif’in Hüsran’ın dan, Nazım’ın Bir Acayip Duygu’sundan yoksun kalanlar, ne yazarsa yazsın öksüz kalacaklar. Nedenlerimiz hep geçmişimiz, sonuçlarımız her zaman yarınlarımız olacaktır
Hiç’e sayarak her şeyi dolduramayız. Yağan yağmurların altında boğulan şehirleri yaşatan cümleler, yutamadığım koca lokmalar sanki. Ne ağzımdan çıkartabilirim, ne de bu koca lokmayı yutabilirim. Belki de ağzımda çiğneye çiğneye, ondan, bundan dilendiğim su ile, geçmişin sürahisine doldurarak yutmaya çalışacağım. Belki boğulurum, belki kurtulurum. Kim bilir
Ya bu diyarı mest eylersin, ya bu diyarda mest olursun, ya bizlerle dost olursun ,dost bildiğim Edebiyat !''
sevgiler
Sanat ve kadın! Erkeğin sanatı algılaması biraz da öyle midir yoksa? Yoksa, sanat dediğin beğenilen bir kadın mıdır? Zaten kıskançlık varsa işin içinde, acı da var demek değil midir?
Tam "ama" diyecektim, yuttum o sözcüğü. Ne çok şeyi sıradanlaştırıyor bazen, di mi?
Peki bir kadın için nedir sanat nedir erkek?
Çoktandır göremiyorduk sizi. Merhabalar.
Sağlıcakla,