- 574 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevmek büyümek demekti…
Beethoven tek bir kadını çok sevdi hayatında. Ona mektuplar yazdı, onun için besteler yaptı. Adını hiç kimseye söylemedi. Kimse bilmedi onun sevdiği kadının adını.
Senin adını da saklayacak biri olacak bir gün ve herkesten çok seveceksin onu bir gün…
Onu çok sevdiğini haykıracaksın ama asla adı çıkmayacak dudaklarından. Aranacaksın onu her gittiğin bulvarlarda, her gittiğin şehrin kalabalıklarında…
Sonra o şehrin ıssızlıklarına dalacaksın.
Bakınacaksın görebilmek için onu. Bakınırken dudaklarının kıyılıklarını ısıracaksın.
Gözlerin dolaşacak en yeşilinden bir yaprağın dalının altında, onunla oturduğun yerlere tekrar nefes almak için gideceksin…
Ondan kalan en son izleri arayacaksın, ağacın dalına konmuş bir kuşun sesi seni götürecek o günlerin kuytusuna…
Ve aranacaksın yine de ondan o günlerden arkada kalan bir şeyleri, gözlerinden yaş damlaları süzülecek göğsüne doğru onun sesini ararcasına içinden hıçkırıklar fırlayacak…
Sonra sessizliği özleyeceksin, en son oturduğunuz O taşın üstüne doğru yürüyeceksin farkındasızlıkla. Ve O yosun O taşa takıldığında içinden fırtınalar koparcasına sarsılacak bedenin ve onun sesini duyacaksın, duymak istediklerini…
Tekrar edercesine en son cümlesini hatırlamaya çalışacaksın. İşte o an o parlak gök yüzü kararacak, bedeninin içinden kuşlar kanat çırparak uçuşacak senden uzaklara doğru.
Sadece bakınacaksın arkalarından gözden kayboluşlarına kadar…
Ve içinden bir ses “sevgi çoğu zaman kanat çırparak kopuşur bedeninden, geride yarılmış izler unutulamaz düşler bırakarak…
Adın diyecek adın yıllarca nefeslerime saklayıp yapıştırdığım adın, sonsuza son nefesimle düşecek ve bilirsin sevgili ben senin adınla yaşamış oldum bu ömrü…
Oysa adının gölgesinde yaşamak, düştüğün anlarda ilk önce pişmanlık adını söylemek ile başlıyordu… Yıllar yıllar sonra sensizliğe alışmak uzadıkça uzadığı zamanlara atmıştı kendini…
Seni sevmenin veya senle olmanın bir onur zannettiğim yıllar öylesine uzayarak geçti ki bu günlere ulaşmam yıllara dağılsa da kendimde hâlâ sensizliğin gücü ile yaşam savaşıma cesaretim yoktu…
Senle beraber, kimler kaybolup gitti hayatımdan, sanki hep sen çekip aldın onları ki beni yalnızlaştırmak için vermediğin uğraşın içine bir de beni güç durumlara düşürüp, benle beraber olanları da uzaklaştırdın benden…
Dünlerin içine doluşan gizem yaşamları sanki çoğalarak doluştu içime… Ve ben bu koskoca evreni kendime küçültmüş her ışık noktasının gölgeliğine sığınarak ürkek bir yaşamın içine atmıştım kendim…
Oysa sensizlik senlilikten daha kolay yaşam veriyordu bana…
Yalnızlığın gölgesinde ürkek yaşamak belki de güven duygusunun bir başka yönüydü…
Sen sevgili sen, beraberlikle içime saldığın vesveseleri, ürkek sorulara ve kendime güvensizliğin verdiği korkaklıkla ben bana yetmeye çalışırken, aslında kesin kararsızlıklar seni kaybetme korkuları hastalığının karşısında çaresiz kalışlarım bu günkü korkularımı fazlasıyla aşmış olarak yaşamıştım seninle…
Oysa senden sonraki zaman yaşamına efelenmek ne kadar doğruydu ve ben kaldığım çaresizlik duvarından düşmemek için var güçle savaşıyordum kendimle…
Neler oluyordu ve ben neler yaşıyordum? Kendime ait nem vardı? Ve kendi savaşımda yanımda kim vardı?
Aslında bu yalnızlık korkuları idi ve kendi kendime güç verircesine hırslanıyordum hayata…
Yavaş yavaş öğreniyordum ani kararlarla kendi kendime yetmeyi ve verdiğim kararın doğruluğu ile yaşam gücümü zorluyordum…
Çoğu zaman hayat bana verdiklerini var gücü ile zamanı eriterek benden alıyordu ve ben bu hıza eğilerek güç kazanıyordum…
Yıllar ve yıllar sen görüntünü benden yavaş yavaş eritip, üstünü tüllerle örttükçe, yarınlar dünlerden daha yaşanır hâle geliyordu…
Sadece zirvelere taşıdığım senli düşünceleri yıllara, aylara ve ayların günlere bölüştürerek sana karşı öz benliğimdeki içimdeki çocuk dirençler kazanarak büyüyordu ve artık içimdeki çocuğun direnci ile hayata tutunuyordum…
Sevmek büyümek demekti… Ama büyüdükçe doğru düşünmeyi de beraberinde büyüdükçe getiriyordu…
Yaşam doğruların içinde doğru düşüncelerle yaşanılası bir zaman kavramı ile önümde yol veriyordu bana…
Evet sevmek kutsaldı ama sevecek zaman yaşamın içindeki merdivenlerdi…
Ve asla pişmanlığı içinde barındırmak istemiyordu…
Bir gerçek vardı aslında, yaşamımın kurallar içinde sevgideki riya sevilerek yaşanan zamanların tümünü ateş çemberi ile sarıyordu…
Aslında kolay yol bırakıp gitme veya bırakılıp gidenin ardından gülümsemek, pek de zor değildi ama bir sevginin gururu ile yıllarımızı bu kulvarlarda yürüyerek yaşadık…
Yağmuruna karına ezici soğuğuna, yakıcı acılarına rağmen, kabullenerek yaşadık…
Aslında bu bağımlılığım yaşadığım en büyük yaşam tutkusuydu… Ağır bir yaşam tarzı idi bu içinde dönüp durduğum tutkulu yaşamım…
Kendime göre haklılıklarım vardı. Ve umulmaz bir sevgi yüceliği ile yaşanıyordu aşk.
Ve bu aşkın kahramanları olarak da içimizdeki çocuk huzurlu oluyordu…
Mor ve kırmızı koyusu bir renk atmosferinde yaşanıyordu zaman ve tutku…
Geceler tutku ve bağımlılık içinde karardıkça kararıyordu ve ben ruhumu dinlendirmek için hayata tutunmaya çalışıyordum…
Şüphesiz geçen zaman büyütüyordu bizi…
Sonra anladık ki hep dar sokaklarda kalıyordu hüzünle çok sevmelerimiz…
Sanki yavaş yavaş içimizde boşluklar yaratan cümlelerimizde tüketiyorduk kendimizi bu bekleyişlerle…
Bir yarın olsun, güneş tekrar doğsun, ben geceyi senle geçirdikten sonra, tekrarlamak isterim avazım çıktığı kadar boşluğa adını, haykırmak isterim ben, günün ilk ışıklarına, dersin kendi iç sesinle kendi içine…
Böyle geçecek ömrün aklı bali kısmı…
Ve adın her gün doğumunda kuşların uçuştuğu yere doğru feryatlarımla uçuşacak gökyüzünün kızıl mor ışıkları ile…
Adın sevgimdi, adın nefesimin şiddetiydi, adın yaşam gücümdü, senden sonraki O, senden sahiplendiğim tek umuttu sevgili…
Sana yarınlar sakladım, sana yarınlarla birlikte bir ömür sakladım, her bayram sabahı, her sevgili günü sabahı, giydiğim mor tşortla, seni uğurlayacağım, her yıl ömrümce…
Ve sen sahiplendiğin adın ile ömrüme yapışarak yaşayacaksın bende…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.