- 671 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Denizin Alevi
Kadın grileşmiş gökyüzü ve dağların birleştiği ufukta kendini kaybetmiş buldu bir anda. "Ah be adam, neredesin şimdilerde". Adam gideli 7 ay olmuştu. Artık mektup bile yazmıyor, gül yaprakları yollamaz olmuştu. Eskileri kokladı kadın. "Nasıl koktuğunu bile unuttum. Ve seninle seviştiğim yatakta yatıyorum her gün" deyip bir sigara aldı tablasından. Derin bir nefes çekti. Adamı içerde tutmak istermiş gibi bir süre üflemedi dumanı. Ne çok dağılmıştı ev. Duvarlar dökülmüş, olduğu gibi bırakılmış tabakta ki yemek artıkları sineklenmeye yüz tutmuştu. İçi de böcekleniyordu sanki. Ruhunun ezildiğini hissedip kitaplığına yöneldi sigarasıyla. Bir derin nefes daha alıp kitaplarına baktı. Ne okusa unuttururdu acaba adamı. Bir şiir kitabı çekip rastgele bir sayfa açıp sesli okudu.
Yerde yırtık şiirler
Sözcükler paramparça.
Yukarıda gözlerin kadar
Gri bir gökyüzü.
Şimdi ben ne ederim yollarda
Senden gelmeyince bir mektup
İki kelam edilesi fotoğraf
Ne ederim acaba.
İçi daha bir bükülüyor ama kırılmıyordu. Kızdırdı bu şiir onu. Var gücüyle süngere yaklaşmış sigarayı fırlattı yere. Koru taze izmarit tahta yeri hafiften yemeye başladı. Kadınsa günlerdir beklemekten yorgun gözlerini kapatmış, sızmıştı olduğu yerde. Gözlerini açtığında bir adamın kollarındaydı. Ne olduğuna anlam veremeden eve takıldı gözleri. Alev... Dudakları gibi yanan ve evi sarmış bir alev. Bir an alevi kıskandı tanımadığı adamın kollarında, sarmıştı tamamiyle tüm evi. O ise havanın soğukluğundan değil yalnızlığına titriyordu sarındığı battaniyenin altında. Ağrıyan başı onu öldürecek gibiydi. Çok duman yutmuş olmalıydı sızdığı yerde. Temiz havadan yavaş yavaş ayılırken bir el hissetti omzunda. Vahşi bir bakış attı kolun sahibine. Bu nu kurtaran kişiydi. Sayıklamaya başladı. "Ne diye kurtardınız beni... Bıraksaydınızda ölseydim. Geleceği yok baksanıza. " Adam anlamadığından ötürü şaşkın şaşkın bakıyordu yüzüne, anlamlandırmaya çalışıyordu. Artık vaktiydi soruların. Peşi peşine sıraladı. "Kiminiz var buralarda, ne yapacaksınız şimdi, paranız var mı aç kalacaksınız ? " Bu defa şaşkın gözlerle seyretme sırası kadındaydı. Başını öne eğil ayaklarını seyretti bir süre. "Kimsem yok." dedi. Evde onun değildi zaten. "Sizi buyur etmeme izin verin sizi ortada bırakamam. İrkildi kadın sanki ona atılan bir yumruktan kaçmak ister gibi kendini kenarı attı. " Uygun düşmez " diyecekti ki, kendini borçlu bildi nedensizce. Kabul etmek istedi, etti de. Yol boyu konuşmamışlar, adamın elleri ceplerinde, kadın battaniyeye sarılmış bir vaziyette yürüdüler öylece. Sonunda vardılar küçük, kimsesiz eve. İçeri girdiklerinde kadın yabancılık çekmedi, kendi evi gibi yalnzlık kokuyordu içerisi, ama daha toplu bir evdi kendinkinden. Buyur etti hemen kadını adam, oturacak bir yer gösterdi. " Yorgunsunuzdur, dinlenin lütfen" dedi. Sesinde bir alaycılık aradı ama çok nazikti, vicdanı el vermedi. Geçti köşe bir yere büzüldü, çekti dizlerini ve düşüncelere daldı. Ne güçlü kadındı ama, ne ağlamıştı bu olaylar karşısında, ne yüzü düşmüştü. Adam toparlanıp mutfakta kayboldu. İki bardakla döndü kadının yanına.
"İnsanlar ve hava hayli soğuk. Ruhunuz ısınsın için" dedi. Adamın söylediklerinde bir edebilik sezdi kadın ve alay edecek güç arandı. " Yoksa bir şair misiniz ? Sayın hayat kurtarıcı..." Adam gülümseyip başını kaldırdı yukarı ve alayı savurdu köşeye. "Yazardım bir zamanlar. Sokak köpekleri evlenmeden önceydi". "Ne demek istedi acaba ?" Bu nasıl bir anlaşılmazlığın şiiri diye iç geçirdi ve uzun zamandır yapmadığı şeyi yapıp gülümsedi omuz silkerken. Yorgundu ama işte, göz kapanıyor, dudakları düşüyordu konuşurlarken. Adam anlamış olacak ki sessizliğe sürüyordu muhabbeti. Bir hikaye anlatırken öne eğilmiş gözleri kadına seyirdi. Sızmıştı olduğu yerde. Kadını kucaklayıp yatağına getirdi. Soydu ve örttü üzerini. Bir gün böyle bitmişti. Yangından, mal kaçırır gibi...
Kadın gözlerini bilmediği bir evde açmanın korkusu ve yarı çıplak olma gerçeğiyle uyandı yatakta.Hatırlamaya zorladı beynini. Ve canı en baştan yandı hatırladıklarıyla. Gelmeyen adamı, yanan evini ve onu kurtaran adamı. Bunların hiç biri neden çıplak olduğunu açıklamıyordu ama. Sevişmişler miydi ? Oda bunu düşündü işte. Ufalarak, çekingen çekingen giyindi. Odanın kapısını açar açmaz karşısında onu kurtaran adamın havada kalan kapı koluna uzanmış koluyla karşılaştı.
"Uyanmışsınız. Hep böyle tembel misinizdir ? " dedi adam gülümseyerek.Ama bu kadına işlemedi. Duvar suratında bir ayna gibi kırıldı adeta.
"Neden çıplaktım ! " sorusunu adama bir tokat gibi vurmaya çalıştıysa da, adam kadının ikinci saldırısındanda sıyrılmayı başarıp soğuk bir tavırla cevapladı.
" Hayatında kaç uykusuzluktan baygın soydun ? Islaktın. Şayet giydirme işlemine geçemeden ben vazgeçtim. Çok yorucu."
İşte bu adam galip gelmişti. Gece savurduğu alay kadının yüzüne çarpmıştı. Bu arada kadında inanmak istediğine inanıp adama hak verdi.
"Bu kadar alay benim karnımı acıktırdı. Siz ne dersiniz Bayan Sinir ? "
"Neden bu adamın evindeyim. " dedi kendine. "Adam tam bir sinir bozma ustası. "
Yemek masasında ikiside tabaklarına bakar bir vaziyette buldular birbirlerini. Adam bir peynir atıp çatalıyla ağzına "Deniz" dedi. Oynadığı tabağından başını kaldırmış kadın iri gözleriyle boş ve arayış içerikli bir bakış attı. Adamın kafası hala tabağında. Kadın bir kaşını kaldırıp "Anlamadım" dedi. "Adım." diye cevapladı adam bu defa başını kaldırıp gözlerinin içine bakarak. Kadın afallamıştı, güçsüz bir sesle gözlerini kaçırıp omuz silkti, "Alev." Konuşma yine sessizliğe gömülmüş, tabaklara dönmüşlerdi. İkisi de bu lanet sessizliği ilk kim bozacak diye bekliyorlardı. Kadın üstlendi bu görevi ve yine aynı güçsüz sesle sordu. "Neden kurtardın beni ? Neden evindeyim ?" Deniz konuşmama hakkını kullanıyordu bu sorgu karşısında. "Deniz ! Neden ?" bağırıyordu bu defa Alev. Adam çatalını bıraktı, biraz daha tabağını seyretti. "Yıllar önce bir kadın vardı hayatımda... Şiirler okur, şarap içer ve sevişirdik. Hep ölmek istediğini söylerdi... Tanrı ile anlaşamazlardı, ama hep konuşurdu onunla, neden derdi. Babasının tecavüzünden olsa gerek..." gücü kalmamıştı tabağa bakarken, kadının gözlerinin içine baktı ve meraklı, devam etmesini isteyen bakışlarında buldu o gücü. "B...Bir gün... uyandığımda yatağa bağlıydım. Gözlerimin önünde kendini yaktı..." dedi adam gözlerinde korku varken. Kalkıp kendini banyoya kilitledi. Kadınsa aklını ve cesaretini suçluluk dolabına. Alev banyo kapısına kadar gitti, çalmalı mıydı ? Eli vurmak için yumruk bekliyordu oracıkta. Bir anda vücudu anlamlandıramadığı bir şekilde çözüldü olduğu yerde, çöktü kapının önüne, ağlamaya başladı. Kapının kilidi bir kez çevrildi, sonra bir kez daha. Adam kadını dizlerini çekip içine sokmak, yok etmek istercesine görünce yenildi durum karşısında. Kapıyı kapatıp oturdu yanına. Bir süre karşıyı, tabakları seyretti. "Alev" dedi. Kadın başını kaldırıp adama baktı. Artık ikisininde güç bulması gerekiyordu, neyden olursa. Adam uzanıp öptü kadını. Çok mu klişeydi, kadın bir tokat attı adama. Ve öptü ardından adamı. Dudakları bir günah gibi kıvranıyordu. Kadını kucaklayıp yatağa götürdü. İkinci günah. Kadın adamın gözlerinde tüm günahlarını tüm yaşamını affedecek bir tanrı aradı ve vücutları birleşti. Gecenin bir vakti kadın uyandı, pişmandı tüm benliğiyle. Pişman olacağını en başta adam ile giderken biliyordu. O, neredeydi yanan evi görmüş müydü acaba ? Peki ya telaşlanmış mıydı ? Cevaplar ne olursa olsun yanında yatan sadece adını bildiği,bu esrarengiz, belki melek olan adam ile seviştiği gerçeğini değiştirmezdi. Ama... melekler sevişmezlerdi kutsal kitapta anlatıldığı kadarıyla. Hayır, bu sadece etten kemikten bir adamdı. "Fazla büyütüyorsun kızım" dedi kendine yataktan kalkarken. Salona geçti bir sigara yakıp .Acizliğine yağan yağmuru seyretti. "Hüsn-i tahlil" deyip aptal aptal güldü bir de buna. Sonra bir anda başını çevirip kağıt kalem arandı. "Bu adam eskiden yazarmış. Kalem kağıdı vardır ." diye geçirdi içinden. Sağ köşede ki antika lambalı masa ve tozlanmış kağıtlar. "İşte bu " diye bağırdı, sonra ezildi, uyandıracaktı ruhu kanayan meleği. Sündü bir kaç dakika uyandı mı diye evi dinledi. İlerledi masaya tozunu atıp kuruldu
Ufuğa bakıp, seni bekliyorum. Kim olduğun sorusuna gelince, bende bilmiyorum, bilmiyorum bunca şiiri kime yazıyorum. Ben bir halt bilmiyorum zaten. Dayanamayıp sokağa çıkıyorum, Turgut Uyar dizesi değiştiriyorum. Bu kalabalık böyle iyi, aferin tanrıya. Çoğul olarak insanlar geçiyor sağımdan ve solumdan. Renkli insanlar içinde gri dolaşıyorum. Bir adam ağlıyor ileride, derdini sorup sevişiyorum. Dolaşıyorum vücudunda bir şiir bulurum diye. Dizlerinde bir kalıntı buluyorum, sevişmeyi bırakıp yatıyorum dizlerine. Huzur bulup kağıt kalem soruyorum. Bir kaç dize yazıp yerimi soğutmadan geri dönüyorum dizlerine
Dizlerinin
dizginleri
çevreliyor ruhumu
ruhum içi boş bir buzdolabı
iki dilim peynir
ve birazda akciğer buluyorum
Sigaradan kaçıp saklanan
biraz akciğer.
Yazarken omzuna yangındakinden farksız bir dokunuşla yine dokunuldu. Zayıf, zavallı kadın yine korktu. Korkudan düşen sigaraya eğildi adam. "Ne oldu sıra benim evimde mi ?" Ah şu alacı ve gıcık kişiliği... hem çok sinir bozucu hem de ne çekici geliyordu kadına. Oyuna ayak uydurup gülümsedi. Adam sustu, sonra yine sustu ve sorusunu sordu. Aklını kemiren o soruyu "Kimsin sen ?" Kadın anlamamıştı ve zaten böylr söyledi "Anlamadım ?" Adam hiddete yakın bir çabuklukla -belki de meraktı bu davranışın kökeni - "Yemekte adını söylerken sol kaşını kaldırdın. Ve şimdi ki yalancı gülüşünde de aynısını yaptın. Berbat bir yalancısın Alev. Tabi gerçek adın buysa..." Farkında bile değildi. Bu akıllı rakibini yenemez gibi geldi. Teslim mi olmalıydı. Ama yeteri kadar teslim olmuştu. Kaçtı, kapuyı çarpıp kaçtı.
Kaçışının üzerinden bir kaç gün geçmiş bir kafede işe gitmiş yaşamaya çalışıyordu. Yorgun iş saatlerinden kapanmak için kadına meydan okuyan göz kapakları ile savaş verirken ve kaybetmesine ramak kala patronunun seslenmesi ile ayıldı. "Müşteri var kızım ilgilen. Aşık mısın nesin." Kaptı tepsiyi masaya gitti. Sırtı dönük müşterinin önüne geçti tam ne istersiniz efendim diyecekti ki gördüğüyle ne uykusu kaldı ne iş konsantresi. Deniz’di bu. "Senden kurtuluş yok mu ?" diye fısıldadı kulağına. Patronunun bakışlarını fark edip yüksek sesle "Ne istersiniz, size nasıl yardımcı olabilirim ?" diyerek patronun gözünü boyamaya çalıştı. "Ne istiyorum acaba ? Bir porsiyon cevap alabilir miyim sizden." Yine yeniliyordu bu kanayan meleğe. "Ne vakit kan kaybından öleceksin. Sıkıştırma artık beni gücüm yok adam" demek istedi ama diyemedi. Diyemezdi onun kurtarıcısı gibiydi.
Devam Edecek...
YORUMLAR
Merhaba Deniz
Yazı konusunda pek bilğili biri değilim okuduğum eseri kendimce değerlendiririm düşüncelerimde yalnışlarım olabilir ama eserden anladığımı da söylemeyi doğru bulurum.
Yazınızı Türkçeye çevirisi yapılmış yabancı bir aşk romanı havasında okudum.
Anlatım diliniz fena değil ancak yazınıdaki mekan geçişleri daha güzel olabilirdi.
Detaylar fena degil eksikliklere de dikkat edin.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
selçuk korkmaz tarafından 5/15/2016 12:01:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
selçuk korkmaz tarafından 5/15/2016 12:02:38 AM zamanında düzenlenmiştir.