TÜRKÜ SEVMEK
Anadolu insanının bağrını delmek için çıkar adeta türküler yine Anadolu insanının bağrından.Hayatsuyu olur, menbaa olur,gönül tesselli bulur her namesinde her satırında.Herhangi bir iş yaparken sadece kulağını vermez Anadolu insanı; yüreğini,dilini,gözyaşını verir türkülere.
Bir Anadolu çocuğuydu abim de.Mahallenin en yukarısında olan evimize su çıkmazdı bir türlü , doldurur el arabasına koca koca bidonları, küçük kardeşlerini de içine atar arabanın yokuş asağı eğlene eglendire ,türkü çığıra çığıra götürürdü çeşmeye bizi.Çok severdi türküleri, çoğu türküleri suya giderken abimden öğrendim ben, o da muhtemelen annesinden babasından .
Diline pelesenk olan türküleri vardı abimin.
Taziyesine gelen bir tanıdık hatırlattı, çocukluğumuzda abimden bolca dinlediğimiz türküsünü. Abim çeşme başına gelip serçe parmağı kalınlığındaki su ile koca koca beyaz bidonları su doldururken mırıldanırmış...O türküye başlayınca çeşmenin hemen arkasındaki evin ahalisi pencereye üşüşür kulak verirlermiş abimin türküsüne.
_ içli içli söylerdi diyor ve ekliyor
_Dağlar seni delik delik delerim, kalbur alır toprağını elerim. Der demez gözyaşlarına gark olmuş gözlerimizden sessiz ,ılık ılık damlalar süzülerek yanaklarımızdan çenemize dogru yol alıyor.....
Abim o türküyü her söylediğinde özellikle " sen bir kara koyun ben bir kuzu, sen döndükçe ardın sıra melerim" dedikçe anneme düşkünlüğü gelir aklıma abimin. Peşinden ayrılmazdı abim annemin.Bense sezdirmeden hep onları takip ederdim nasılsa abimin tüm yolları anneme çıkıyordu ya takılırdım bende peşine abimin.O büyüdü ben annemin peşine düşmekten vazgeçmedim. Abimden kaldı bu huy bana , kapı komşuya gitse nefes aldırmazdım anneme rahat bırakmazdım ille de beni de alsın yanına isterdim..Basardım yaygarayı götürmezse..Kimi zaman çaresiz kalır, yanına alırdı kimi zaman kızar, paylardı beni ama abime dokunmazdı ona hiç kızdığını hatırlamıyorum , dokunulmazhlığı vardı adeta abimin annemin yanında.Annem tıpkı o türküdeki gibi bir kara koyun abimde kuzusuydu sanki gözümde öyle sanırdım ben de kardeş kuzu gibi takip ederdim abimin ayak izlerini..( Abim çocukken menenjit hastalığına yakalanmış, geç yürümüş, geç konuşmuş, köylük yerde doktora götürmek adetten bile değilmiş .Abimin kefeni yanı başında ölecek nasılsa diye aylarca beklemisler annem kanlı gözyasları akıtsa da kimse görmemiş dinlememis onu alıp götürmemisler doktara .Hastalığı sırasında anne oğul çok çektiği için annemin yumuşak karnıdır abim. Yıllar sonra abimin kefenini kanlar içinde görünce annemin ağıdı; kefenin yanıbaşında aylarca bekledin ölmedin de karşıma böyle mi geldin oğul oldu ).
Annemden öğrenmisti abim korumayı kollamayı. Belki annemden çok abim koruyup kolladı beni cocukluğumda.Hep yanımdaydı.Merhamet, şefkati o kadar fazlaydı ki saçımızın bir teline bir zarar gelsin istemezdi.
Mini minicik iki çocuktuk beni gene koruyup kolladığına sahit olduğum o günlerden birinde henüz okula başlamamıştım, o da sanırım ilkokul ikinci sınıfa gidiyor.Annem komşuya gitmiş .Bana evimizde minik civcivler olduğunu söyledi abim.Merak ettim oda elimden tuttu götürdü evimizi boş odasına, odanın ortasında kocaman bir karton koli!! (Annem babam , her kış hatırlarım yaza yetişsin diye yeni çıkmış civcivler alır karton kutudan bir kümes yaparlar, kutunun yanlarına üstünde gazoz kapağı büyüklüğünde bir kaç delik açarlar civcivler hava alsınlar diye .Üsteki en orta delikten bir armut lamba sarkıtırlar kutunun içine doğru.Su kapları da cam kavanoz kapağındandır.Her kış bu seramoni tekrarlanır.Kutuda gün geçtikçe palazlanan civcivler baharda gün yüzü görür ancak.Bizim oralar yazın dağ, bayır, bahçe. En doğal ortamda yetişirler. Yumurtanın, tavuğun en doğalını yedirmektir evlatlarına annemin babamn tüm gayreti bu yüzden.
İşte böyle bir gayretin ilk aşaması olan kocaman bir karton koli evin boş odasına konulmuş, sesleri geliyor ama yerlerini keşfedemiyoruz bir türlü çocuk aklımzla iste nihayet abim kesfetmiş birlikte bakıyoruz.Görür görmez sevincten çığlık atan ben abime sevmek istediğimi söyledim , abimde bir bir elime tutuşturdu .Elimden kaçanlar kantlanıp uçuyor kaçamayanlar her ne hikmetse sesi kesip boyun büküyorlardı ne olup bittiğine anlam veremiyorduk bir türlü ..Abim bakmış ki civcivler bir bir eksiliyor:
_ Hadi kaçalım, hadi kaçalım burdan diye elimden tuttuğu gibi uzaklastırdı beni odadan..Suçluluk psikolojisiyle zaten sarı olan benzi öyle sarardı ki abimin bir de o sarılığa yanaklarındaki kırmızılık eklenince kulaklarına kadar kızarmış, kaşları çatılmıştı, ama bana bir şey sezdirmemisti.Oysa tüm isteği beni de mutlu etmekti.Ben ise hiçbir şeyden habersiz çoktan başka oyun oynamaya dalmıştım bile.Nice sonra annem çıkageldi, civcivleri görmüş bize sordu:
_ Ne yaptınız civcivlerime? Kim yaptı? diye
Daha ben ağzımı açmada abim:
_ Ben yaptım. Demez mi?Bir taraftan da anneme laf yetistiriyordu;
_ Hepsi benim suçum o bir şey yapmadı. diye
Abimin sözkonusu olduğu bir yerde annemin ona kızması mümkün müydü? Asla. Daha önce de dedim ya annemin yumuşak karnıydı abim. Annem hafif tebessüm etti abime ve bana döndü.
Ben:
_Hayıy ben yaptım, o yapmadı. Dedim.( o zamanlar " r " sesini çıkaramıyorum ilkokul 3 e kadar da söyleyemedim.İşi bilen bir öğretmene düştüm de çok şükür hayatımın kabusundan kurtuldum sonunda)
_Hayıy! dedim anneme aglayarak
_Ben elime aldım onlay ötmedi.
_Ben elime aldım onlay boynunu büktü ve düştü.
Abim de boynu bükük dinliyor beni bir taraftan da
_ Hayır o yapmadı ben yaptım diyor çocuk aklınca koruyor beni.Oysa ben civcivler elimden kaçmasınlar diye sıkıyor muşum meğerse, sıktıkça onların canı ne ki pıt pıt ölüvermisler elime aldığım her civciv.
Benim koca kanatlı, kocaman yürekli abim her defasında suçlarımızı üzerine aldı.Bizi kolladı, korudu.Yeri geldi kendi dayak yedi çoğu kez bizim yerimize? Ama bu sefer hesap soran annemdi. O oğluna vurmaz , vurdurmazdı. Biz konuştukça annem bir kucak açtı ki bize görülmeye değerdi.
_Canlarım benim! Canınız sağolsun sizden önemli mi dedi.Abim de ferahladı ben de. Ama o günden sonra abimin ve annemin eğlencesi oldum . " r" siz savunmamı söyletip söyletip eğlendiler benimle...o günden bu güne untmadığım tek şey kaldı hafızamda; abimizin çocuk aklıyla bizim çocukça suçlarımızı üzerine alışı, bizi hep koruyuşu bir mıh gibi çakılmış ki beynime o mıh kalbe indi yüreğimi deliyor bugünlerde.
Abim bir anasına , bir kardeşlerine bir de türkülere sevdalıydı.Anadolu insanının nakış nakış işlediği dert yüklü türküler ona çocuk yaşta kendi kendine yüklediği dertlerine teselli oluyordu demek ki çocuk yaşta sevdi türküleri abim.Bize de sevdirdi.Hep gurbet vardı sevdiği türkülerin içinde..Kimbilir belki de taaa küçüklüğünde yazgısını hissetmişti..Hep gurbet çekti onu.Ekmeğinin çoğunu gurbet ellerde kazandı.Çocukluğunda söylediği " Dağlar seni delik delik delerim" türküsünün son kıtası da " El alemin vatanı var yurdu var, benim yurtsuz kalışıma ne deyim" diyordu. Bu dünyada göçmeden önce de Aşık Gülabi’ nin " felek bana " adlı türküsünü sıkça dinlermiş.Bu türkünün de son kıtası " en sonunda beni gurbet ele attın" diye bitiyor.
Sevdiği türkülerini bize bırakarak dertlerini sıkıntılarını da bitiriyor abim.Gurbetli türküleri pelesenk oluyor dilimde , gurbet çekiyordu ya hani onu bana da dar geliyor gurbet, sıkıyor adeta boğazımı...teselli arıyorum türkülerde abimin aradığı cinsten teselliler...hangi satırda ne düşünmüştü acaba diyor yüreğim.., duaya sarılıyor dilim.
Veeee abim son nefesini bir gurbet elde veriyor, kimbilir omzunda hangi yük,dilinde hangi gurbet türküsü vardı o gün ...
......kimse bilmiyor....
Ülkü KARA
25/04/2016
Bursa