- 723 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KÂHTALI MÜDÜR YİBO’DA
Kâhtalı Mahmut, Diyarbakır Lice’de İlçe Milli Eğitim Müdürü olmuştu.
Müdürlüğünün ikinci haftasına başlamıştı. Birçok sorun tespit etmiş, onların çözümü için uğraşıyordu.
Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) son sınıf öğrencilerinden daha önceden tanıdığı dört öğrenci, kendisini kutlamaya gelmişti.
Kâhtalı Müdür, öğrencileri güler yüzle karşıladı. Bir öğrenciye kolonya verdi. Arkadaşlarına tutmasını söyledi. Çay söyledi.
Çay içerken sohbet ettiler. Çok samimi bir ortam vardı.
Kâhtalı Müdür, öğrencilere bir soru sordu:
— Arkadaşlar, okulunuzda yaşadığınız sorunlar var mı? Ben bu koltukta oturduğum sürece bütün sorunlarınızı çözeceğime söz veriyorum. Bu size Kâhtalı Mahmut’un namus sözüdür.
Öğrenciler, birbirlerinin gözüne baktılar. Konuşan olmayınca Kâhtalı Müdür, öğrencilerin çekindiğinin farkına vardı. Onları cesaretlendirmek için tekrar konuştu:
— Sizi öğretmenlik yaptığım günden beri tanırım. Kardeşim olarak gördüğümü bilirsiniz. İnsan derdini ağabeyine anlatmazsa kime anlatır? Siz sorunlarınızı bana anlatmazsanız, ben nasıl çözerim. Çekinmeden anlatın.
Öğrenciler rahatladı. Konuşmaya başladılar.
Kâhtalı Müdür önündeki kâğıda sorunları yazmaya başladı. Öğrencinin biri anlatırken, diğerleri eklemeler yapıyordu. O kadar sorunu yazarken, yazamadıkları olabileceğinden şüphelenen Kâhtalı Müdür, yazmaktan vazgeçti. Dinlemeye devam etti.
Öğrenciler dert ambarı gibiydiler. İçlerini döktüler.
Kâhtalı Müdür, öğrencilere bir öneride bulundu:
— Arkadaşlar, size bir önerim var. Siz okulda, akşam yatakhanede diğer arkadaşlarınızla toplanın. Sorunlarınızı tek tek bir kâğıda yazın. Listeyi bana getirin. Tüm sorunları çözeceğime benim adıma arkadaşlarınıza söz verebilirsiniz. Sizden tek istediğim şey, yazdığınız listeden okul müdürünüzün, öğretmenlerinizin ve orada çalışan personelin haberi olmasın. Başınızın ağrımasını istemiyorum. Listeyi bana getirin. Ben gereğini yaparım.
Kâhtalı Müdür’ün önerisi, öğrencilerin de hoşuna gitti:
— Biz de eksik anlatmış olabiliriz. Heyecanlandık. Akşam toplanır, sorunları tek tek yazarız. Daha iyi olur. Yarın ders bitiminde listeyi getiririz.
Kâhtalı Müdür, duydukları karşısında şaşırmış, öfkelenmiş, ağlamamak için kendini zor tutmuştu.
Öğrencilerin karşısında soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu.
Kâhtalı Müdür, birer çay daha söyledi. İçtiler. Öğrenciler, geç kalmayalım diye izin istediler.
Kâhtalı Müdür, misafir öğrencileri kapıya kadar uğurladı.
Öğrenciler gittikten sonra dairesinin kapısını kapattı. Koltuğa oturdu. Kendini öğrencilerin yerine koyarak sessizce ağlamaya başladı.
Bir okul yönetimi bu kadar zalim olamazdı. Yatılı okul değil, sanki gestapo kampıydı.
Listeyi alınca gerekeni yapacağına yemin etti.
Kendi kendine söyleniyordu: Ah! Hacı Üzeyir Efendi, Ah! Demirci Mustafa Cantekin, şimdi yanımda olsaydınız, başımı dizinize kor hüngür hüngür ağlardım. Siz bana destek olurdunuz. İnsanın insana yaptığı bu haksızlığa siz de isyan ederdiniz…
Bir gün sonra Kâhtalı Müdür’ün beklediği öğrenciler geldi. Yanlarında iki arkadaşları daha vardı.
Kâhtalı Müdür, altı öğrenciyi sevgiyle karşıladı. Oturttu. Çay söyledi. Getirdikleri listeyi okumaya başladı. Kırk dokuz madde halinde sorunlarını yazmışlardı.
Öğrencilerden biri söze başladı:
— Akşam yatakhanede toplandık. Hepimiz birlikte bu listeyi hazırladık. Sizin adınıza sorunların çözüleceğine söz verdik. Sizi tanıyan arkadaşlar çok umutlular. Sizi tanımayan bazı arkadaşlar da “böyle gelmiş böyle gider,” diye düşüncelerini belirttiler. Biz size güveniyoruz.
Kâhtalı Müdür, kendinden emin bir havada öğrencilere moral verdi:
— Ben Kâhtalıyım. Biz, büyüklerimizden sözün senetlerden değerli olduğunu, sözün namus olduğunu öğrendik. Sizi mahcup etmeyeceğimi yaptıklarımla göreceksiniz. Listeden siz öğrencilerden başka kimsenin haberi var mı?
— Hayır, kimsenin haberi yok. Bütün arkadaşları uyardık. Kimseye söylemeyecekler.
— Çok güzel. Siz görevinizi yaptınız. Ben de görevimi yapacağım. Size ve arkadaşlarınıza sorunlarınızı bana yazdığınız için teşekkür ederim. Sizleri seviyorum. Bütün arkadaşlarınıza sevgilerimi ve selamlarımı iletin. Ben de sizlerden biriyim. Sizin sorunlarınız benim sorunumdur. Lafta değil pratikte de bunu göreceksiniz.
Öğrenciler gitmek için izin istediler. Kâhtalı Müdür, öğrencilerle tek tek tokalaşarak koridora kadar birlikte gitti. Uğurladı.
Kâhtalı Müdür, odasına döndü. Koltuğuna oturdu.
Listeyi okumaya başladı:
1- İki yüz elli öğrenciyiz. Personel ve öğretmenlerle üç yüz kişiyiz. Yüz altmış beş kaşığımız var. Yemek saatinde öğretmenler, personeller ve büyük öğrenciler yemeğe otururuz. Küçük öğrenciler yemekhanede ayakta beklerler. Yemek yiyenlerin gözlerine bakarlar. Yemek yiyenler kalkınca, küçük öğrenciler boşalan kaşıkları yıkayıp yemeğe otururlar.
2- Döşeklerimiz çok eski, yırtık ve kirlidir. Üst ranzadaki döşeğin içi alt ranzada yatan çocuğun yüzüne düşer. İki yıl önce yeni döşek geldi. Çok söyledik. Değişmediler.
3- Battaniyelerimiz çok eskidir. İki yıl önce yeni battaniyeler geldi. Çok söyledik. Değişmediler.
4- Nevresimlerimiz çok eskidir. İki yıl önce yeni nevresimler geldi. Çok söyledik. Değişmediler.
5- Yemek listesine uyulmuyor. Sabah akşam çorba içmekten bıktık.
6- Haftada bir tatlı gelir. Tatlının yarısından fazlasını kendilerine ayırırlar, hafta boyunca yerler. Bize tadımlık tatlı verirler.
7- Bize konserve gelir. Evlerine götürürler. Müdürün evi konserve deposu gibidir.
8- Bize alınan kırmızı ve beyaz etin çoğunu yöneticiler ve personeller yer.
9- Okul müdürü Diyarbakır’a giderken bile bize gelen tavuktan kendine kızarttırır. Paketler. Kendisiyle götürür. Diyarbakır’da yemek parası vermez.
10- Güzel bir kütüphanemiz var. Kitap doludur. Okumak için kitap isteriz. Vermezler. Kütüphane depo olarak kullanılıyor. Gelen döşek, battaniye ve nevresimler kütüphanede bekletiliyor.
11- Müdürün, yardımcılarının ve bazı öğretmenlerin öğrencilere karşı tavrı düşmancadır. Sevgi, şefkat nedir bilmezler.
12- Bazı öğretmenler derslere geç girer, doğru dürüst ders yapmazlar.
13- Yıkanmak, kirli çamaşırlarımızı yıkatmak için köyümüze gideriz. Canları isterse izin verirler.
Kâhtalı Müdür, elindeki listeyi masaya bıraktı. Ne yapması gerektiğini, ne zaman yapması gerektiğini düşünmeye başladı.
Mesai bitti. Eve giderken aynı konuyu düşünüyordu.
Eve gitti. Yemekten sonra listeyi tekrar okumaya başladı. Listedeki sorunları öncelliğine göre yeniden bir kâğıda yazdı.
Neyi nasıl yapacağına karar verdi.
Sabah göreve giderken planı hazırdı.
Öğle yemeği saatinde makam arabası ile YİBO’ YA gitti.
Yemekhaneye girdi. Yöneticiler, öğretmenler, personeller ve büyük öğrenciler yemek yiyorlardı. Küçük öğrenciler yemekhanedeki boşlukta ayakta bekliyorlardı.
Kâhtalı Müdür, küçük öğrencilerin yanına gitti.
Küçük çocuklara sordu:
— Siz niye ayakta bekliyorsunuz? Neden yemek yemiyorsunuz?
Birkaç çocuk birden cevap verdi:
— Kaşık yok öğretmenim!
Kâhtalı Müdür, yöneticilere, öğretmenlere, personellere ve büyük öğrencilere doğru döndü. Gür bir sesle bağırdı:
— Arkadaşlar! Bu küçük çocuklar gözlerinize bakarken, lokmalar boğazınızdan nasıl geçiyor! Müdür Bey nerede?
Kaşıklar masalara bırakıldı.
Bir hizmetli koşarak geldi. Kâhtalı Müdür’ün karşısında önünü ilikledi:
— Müdür Bey evinde.
— Git çağır buraya gelsin. İlçe Milli Eğitim Müdürü seni çağırıyor, dersin.
Hizmetli koşarak gitti.
Çok geçmeden Müdür Beyle döndüler.
YİBO müdürü önünü ilikleyerek selam verdi:
— Hoş geldiniz efendim. Beni çağırmışsınız.
Kâhtalı Müdür:
— Müdür Bey, bu ne rezalettir. Küçük çocuklar ayakta yemek sırası bekliyor.
— Kaşıklarımız eksik.
— Kaşık alacak paranız mı yok? Daha dün on bin lira geldiğini bildiren resmi yazıyı size gönderdim.
Kâhtalı Müdür makam şoförüne döndü:
— Mehmet Bey, müdür beyi al. Can Markete gidin. Selamımı söyleyin. Üç yüz kaşık alın, gelin.
Kâhtalı Müdür yemekhaneden çıkarken, küçük çocuklar yemek yemeye başlamışlardı.
Kâhtalı Müdür, okulun bahçesinde Adıyaman tütünü dolu tabakayı çıkardı Bir sigara sardı. Yaktı. YİBO müdürünün dönmesini bekledi.
Çok geçmeden makam arabası göründü. Araba geldi. Müdür arabadan indi.
Kâhtalı Müdür:
— Müdür Bey yatakhaneyi görmek istiyorum, dedi.
Yatakhaneye gittiler.
Yatakhane kokuyordu. Yırtık yataklardan pamuk görünüyordu. Nevresim ve battaniyeler çok eskiydi.
Kâhtalı Müdür, YİBO müdürüne döndü:
— Müdür Bey, burada yatılmaz. Yeni döşek, battaniye, nevresimimiz yok mu?
— Var efendim.
— Bana dört hizmetli çağırın.
Dört hizmetli geldi.
Kâhtalı Müdür hizmetlilere emir verdi:
— Bütün döşekleri, battaniyeleri ve nevresimleri dışarı atın. Yenileri ile değiştireceğiz. Yatakhaneyi temiz yıkayın. Pırıl pırıl olsun. Gelip bakacağım.
Kâhtalı Müdür, YİBO müdürüne döndü:
— Müdür Bey kütüphanenizi görmek istiyorum.
— Buyurun efendim.
Kütüphaneye gittiler. Kütüphane tavana kadar döşek, battaniye ve nevresimle doluydu. Girilecek gibi değildi.
Kâhtalı Müdür, YİBO müdürüne döndü:
— Bana dört hizmetli çağırın.
Dört hizmetli geldi.
Kâhtalı Müdür hizmetlilere emir verdi:
— Bütün döşekleri, battaniyeleri ve nevresimleri dışarı çıkarın. Tozlarını alınız. Yatakhaneye götüreceğiz. Diğer arkadaşlar yatakhaneyi yıkayacaklar. Kuruduktan sonra bunlar ranzalara konacak.
Kâhtalı Müdür, YİBO müdürüne döndü:
— Kütüphanede bir öğretmen arkadaş görevlendir. Öğretmen arkadaşlar her sınıftan iki tane öğrenci görevlendirsinler. Burası tertemiz ve düzenli olsun. Öğrenciler boş zamanlarında kitap okusunlar. Ben de gelip oturup kitap okumak istiyorum.
— Tamam efendim.
— Müdür Bey, bir de yemekhanenizi görmek istiyorum.
Yemekhaneye doğru yürüdüler.
Yemekhaneyi gezerken koca kazandaki çorba Kâhtalı Müdür’ün dikkatini çekti.
Yemekhane sorumlusuna sordu:
— Bu çorba ne olacak.
— Sabah yaptık. Dağıttık. Akşam yemeğine aynı çorbayı dağıtacağız.
— Yemek listesini bana getir.
Kâhtalı Müdür, yemek listesini inceledi. Yapılan yemeklerle liste birbirine uymuyordu.
Kâhtalı Müdür, görevliye döndü:
— Bu kesin emirdir. Bu günden sonra bu yemek listesine göre yemek yapılacak. Gelen et, tavuk, konserve ve tatlılar yöneticilere, öğretmenlere, personele verilmeyecek. Kimsenin evine buradan bir gram erzak gitmeyecek. Duyarsam hakkınızda yasal işlem yaparım. Sizden zorla almak isteyen olursa bana söyleyin. Ben onlar hakkında yasal işlem yaparım. Yemeklere özen gösterin. Kurallara uyun. Ben sizi sık sık ziyaret edeceğim.
Kâhtalı Müdür’ün sözlerini duyan Müdür’ün yüzü sarardı.
Yemekhaneden çıktılar.
Kâhtalı Müdür, YİBO müdürüne döndü:
— Öğretmen arkadaşlarla çok kısa bir toplantı yapmak istiyorum, dedi.
Teneffüste öğretmeler odasında toplanıldı.
Kâhtalı Müdür:
— Ben bir öğretmenim. Siz öğretmenlerin her sorunu benim sorunumdur. Kapım sizlere sonuna kadar açıktır. Sizlere her konuda yardımcı olmaya hazırım. Sizden bir ricam var. Öğrenciler köylerinden alınıp buraya getirilmiş. Onlar bize emanettir. Onların sevgiye, şefkate, ilgiye, bilgiye ihtiyaçları var. Onlara iyi davranın.
Kâhtalı Müdür, bahçeye çıktı. Eski yataklar bir tarafta yığılmaya başlamıştı. Diğer tarafta yeni yataklar hazırlanıyordu.
Yatakhane yıkanıp yeni yataklar serilene kadar daireye dönmedi. Öğrencilerle sohbet etti.
Kâhtalı Müdür, bir gün sonra yemek vakti YİBO’ YA gitti. Bütün öğrenciler masalara oturmuştu. Ayakta öğrenci yoktu. Yemekleri kontrol etti. Yatakhaneyi, kütüphaneyi gezdi.
Bahçede öğretmen arkadaşlarla sohbet ederken öğrencilerin kendisi hakkında konuştuklarını duyunca içi mutlulukla doldu:
— Müdür değil baba! Baba!
— Tertemiz yataklara kavuştuk.
— Kütüphane de açıldı.
— Bu gün ayakta kaşık beklemedik. Yemekler de güzeldi.
— Sert öğretmenler yumuşamıştı bu gün.
— Artık kimsesiz değiliz. Bir koruyucu meleğimiz var.
YORUMLAR
Değerli hocam.
Öncelikle yazının başlığını görünce heyecanlandım. Çünkü ben de bir Y.İ.B.O da altı sene öğretmenlik ve kısa bir süre idarecilik yaptım. ( Müdür yardımcılığı)
Bizim okulumuz belki de dünyada eşi benzeri bulunmayan bir Y.İ.B.O idi. Zira yatakhanemiz ta 1610 yılından kalma ve zamanında Ermeni Ruhban okulu olarak kullanılmış Türkiye'deki tek Ermeni ruhban Mektebi binasıydı.
Bizim tek olumsuz tarafımız yatakhanede soba yakamamaktı. Kalorifer ise zaten yoktu. Soba yakamıyorduk çünkü tüm önlenmlere rağmen sigara içen çocuklar vardı ve yatakhanenin iç aksamı tamamen ahşaptı. Ayrıca tahta tabanlar her sene tahtakurusuna karşı mazotlanırdı. Soba ve benzeri bir şey çok tehlikeliydi. Ama duvarlarımız çok kalındı.
Bunun dışındaki hususlarda sizin anlattığınız okuldan çok çok farklıydık.
Bizde önce küçük sınıflar masaya otururdu, sonra büyük sınıflar, tüm çocuklar karınlarını doyurduktan sonra da sadece nöbetçi öğretmenler. Diğer öğretmenlerin yemekhanede yemek yemesi yasaktı.
Asla ve asla yemek listesinin dışına çıkılmazdı.
Okul Müdürümüz okuldaki 110 ranzanın tellerini tek tek söküp bizzat kendisi okul bahçesine hızar kurarak tahta, kereste keserek ranzaların altına tahta döşetti ve kendi elleriyle vernik çekti.
Şu sakat bacağımla ve idareci olduğum halde kaç defa okulu tepeden tırnağa, öğrenci, hademe ben topluca yıkadığımızı bilirim.
Kısacası bir sevgi yumağı idi bizim Kocaeli- Akmeşe Y.İ.B.O muz.
1989-1996 yılları arasında o okulda görev yaptım.
Sonrası da ilginç.
Siz Afyon- Sinapaşa'da ben de Sandıklı'da görev yapmışım.
Kısaca çok hoş bir karşılaşma oldu sayın hocam.
Yazınızdaki Y.İ.B.O yu beğenmedim ama eminim Kahtalı Müdürden sonra orası da bizimki gibi olmuştur.
Selam ve sevgilerimle.
Mahmut Cantekin
Sizin müdürünüz gibi müdürüm olsaydı, başımın üstünde taşırdım. Öğrenciyi sevmeyene ben öğretmen diyemiyorum. Eski öğretmenler idealisti. Allah'tan korkardı. Öğrenciyi evladı görürdü. Öğrencileri çocuğu gibi görenler başarılı olur. Çok teşekkür ederim.
Mahmut Cantekin
Teori ve pratik insanlarımız için okundu.
Ah Hocam, yatılı okulların çoğu hala öyle. Benim okulda öğle yemek hizmeti alıyoruz. Geçmişte, hizmetli gelen yemeğin (etli pilavın) altına-etine daldırır, önce alır bey gibi oturur, öğrenci aç kalmış, tok kalmış aklının işi olmaz. Kendi zıkkımlandıktan sonra keyifle çay faslına geçer. Tabak köpükten, yemekler berbat. İçim sızladı. Hiç bir öğretmene, nöbetçi öğretmen dahil yemek vermedim. Arkadaşlar anlayışla karşıladılar. Önce tabaklar değişti, peşinden yemek şirketine verdik, tabldot düzeldi. Şimdi ise lokanta gibi her öğrenci ile personel ilgilenerek yemeklerini yedirmeye çalışıyorlar. Hala çocuklardan yemekleri beğenmeyenler var ama çoğunluğu tabağındaki yemeği tüketiyor. Bütün öğretmen arkadaşlarım memnun gözüküyorlar. Bize de yemek dışarıdan geliyor. Kendi paramızla yiyoruz.
Eski yatılı okulların bir kısmı sizin hikayenizdeki gibiydi. Çok şükür şimdi hizmet alımı ile daha güzel hizmet alınıyor. Çocuklara daha fazla önem veriliyor. Elbette istisnalar olacak. İnşallah tüm yatılı okullar standardı yakalar. Geleceğimiz olan çocuklar hak ettikleri güzellikte eğitim görür ve yaşarlar.
Tebriklerimle.
Mahmut Cantekin
Düzeldiğine sevindim.
Çocuklar çok çekti çok.