- 2715 Okunma
- 14 Yorum
- 2 Beğeni
AŞOT
Onu bilgisayara benzetsem, bilgisayarı da bulan o. Küçücük yapısıyla, başka işlevlerinin yanında bütün hayatı saklar. Ufak bir kıvılcımla anında arşivinden çıkarır, getirir önüne:
“Bak bakalım o gün ne olmuştu?” Der. Yeniden bu günkü gibi yaşarsın o günü…
Böyle bir şeydir işte insan beyni…
Aslında yaşanan her günü, bir anıdır insanın. Yeter ki kıymeti bilinsin.
Sayın Hocam Numan Kurt:
“Hikâye mi arıyorsun yazmak için? Çal şu kapıyı. Kim bilir ne hikâyeler vardır” der.
Ankara daydım. AŞOT un önünden geçiyordum. Yani eski Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali nin önünden. Orayı yıkmış, yerine büyük bir bina yapmışlar. Beyin hemen sinyali verdi. Kırmızı ışığı yanıp sönüyor, beni uyarıyordu. Bu günden yaklaşık elli yıl geriye götürdü beni. Burada yaşadığım bir olayı tekrar gözümde canlandırdı.
Yeni mezun olduğum yıllar. Beni bekleyen endişeler daha o yaşlarda saçlarımı dökmeye başlamıştı. Benden başka kimsesi olmayan ailemi yanıma alacaktım. Gençtim, tecrübesizdim. Hayatı tanımıyordum. Neler görecek, nelerle karşılaşacaktım? Bilmiyordum. Dökülme dursun diye sıfıra vurdurmuştum saçlarımı. Yani tamamen kestirmiştim. Görünüşüm ve yaşım erattan farksız olmuştu.
Kayseri den Ankara’ya gelmiş, oradan da Amasya’ya geçecektim. O yıllarda Ankara tren garına yakın
Otobüs terminali AŞOT yeni açılmıştı.. Bundan önceki ETLİK garajı gibi değildi. Pırıl pırıldı.
Neydi o Etlik garajının hali? Elinde valizle girmeye gör. Valizini kim kaparsa onun yolcusuydun artık. Kurtuluş yoktu. “Hemen kalkıyor” denilen otobüs en erken oniki saat sonra kalkar, Antalya’ya gidecekken bazen kendini Ardahan otobüsüne bulduğun olurdu.
Amasya’ya biletimi aldım. Otobüsün hareketine daha beş saat var. Bekleyen yolcular için hazırlanmış bankta oturuyorum. İri yarı iki inzibat eri dolaşıyor. Onları görünce yüzlerine telaşla baktım. Hemen başımı çevirdim. Geri dönüp geldiler. Mutluydular. Yakalamışlardı.
“Asker misin lan?”
“Evet askerim.”
Erlerden biri kediyi ensesinden tutar gibi, gömleğimin yakasından tutup kaldırdı beni.
“Gel lan bakalım!”
İkisi iki koluma girdiler. Terminaldeki inzibat karakoluna götürüyorlar.
Bekleyen yolculardan bazısı:
“Askerden kaçmış herhalde, utanmaz. Çeksin cezasını!
Bazısı da:
“Yazık. Anası mı hasta, babası mı? Belki de sevdiğini başkasına veriyorlardır. Ondan kaçmıştır.”
Diyordu.
Karakoldan içeri girdik. Görevli kıta çavuşunun ayakları masanın üzerinde. Oturuyor mu, yatıyor mu belli değil.
“Yakaladık çavuşum.”
İndirdi ayaklarını.
“Kaçıyor muydun lan?”
“Hayır izinliyim.”
Bir kahkaha attı.
“İzinlisin demek! Ver bakalım izin kâğıdını.”
Ben izin kâğıdımla beraber Astsubay kimliğimi de masasına koydum. Şaşırdı. Toparlandı. Beni getiren erlere bağırarak:
“Niye getirdiniz lan Astsubayımı?”
Onlarda şaşkındı. Ben araya girdim.
“Onların bir suçu yok. Bana – asker misin?- diye sordular. Ben de-askerim- dedim.”
Üçü de ne olduğnu kestiremiyor, birbirlerinin yüzlerine sorar gözlerle bakıyorlardı.
Bana yer gösterdiler. Oturdum. Çay getirdiler. Kendimden bahsettim. Onlar da bana nereli olduklarını sivilde ne iş yaptıklarını anlattılar. Hemen hemen aynı yaşlardaydık. Onlara nasihat edecek kadar henüz bir tecrübem yoktu. Ama dolaylı da olsa; insan sevgisinin kibarlığın önemini anlattım. Tatlı bir sohbet saatlerce sürdü. Yaşananlar için defalarca özür dilediler. Her seferinde-önemli olmadığını- söyledim. Rahatladılar.
Şimdi düşünüyorum da; neden inzibat erlerini kuşkulandırmış, önceden kendimi tanıtmamıştım.
Gençliğin verdiği üst olma egosu mu?
Özümde olan şakacılık mı?
Otobüsün hareket saatine çok zaman olması nedeniyle vakit geçirme isteği mi?
Yoksa yalnızlık hissedip, onları kendime daha yakın gördüğüm mü?
Galiba en doğrusu bu en sonuncusuydu.
Saati gelince benimle otobüse kadar geldiler. Şoföre:
”Yolcunuz bizim komutanımızdır. Onunla yakından ilgilenirseniz mutlu oluruz” Dediler
Otobüs hareket ettikten sonra muavin en öndeki yolcuların biletlerini usulen kontrol etti. Gözüne kestirdiği birine:
“Sen yanlış oturmuşsun. Senin yerin arkalarda” dedi.
Onu benim yerime, beni de en öne onun yerine aldı.
Yüreğim ana, baba memleket özlemiyle dolu bir yolculuk daha başlamıştı.
-Magurus geçti…- reklamıyla ünlenen otobüs, yokuşlarda; ağır yüküne rağmen, inatla yürüyen ihtiyar katırlar gibi yavaşlıyor, düzlüklerde ovalarda avını kapmaya hazırlanan kartallar gibi de süzülüyordu.
Yolcular;
Hepsi aynı yere gittikleri halde birbirlerine -yolculuk nereye?- diye sordular.
İçeriyi duman kaplamasını umursamadan birbirlerine sigara ikram edip öndeki koltukların arkasındaki küllükleri izmaritle doldurdular.
Bir kadın ağlayan çocuğunu, çıkarttığı memesini ağzına vererek susturdu. Açılan göksünü başındaki eşarpla örtü. Daha sonra otobüse kokular salarak bebeğinin bezini de değiştirecekti.
Arkadaki gençler açık saçık fıkralar anlatarak kahkahalarla güldüler.
Aynı köylü oldukları konuşmalarından anlaşılan birkaç yolcu- muhtarlarının paraları yiyip yemediğini -küfürlerle saatlerce tartıştılar.
Yolda verilen mola da kimse lokantaya girmedi. Açtıkları çıkanlardan, çıkardıkları azıklarla doyurdular karınlarını. Birbirlerine ortadan kırdıkları salatalıklardan ikram ettiler.
Ben; koluma giren şoför ve muavinle birlikte lokantada karnımı doyurdum. Para almadılar.
Otobüs hareket ettikten sonra, muavin bir sürahiden aynı bardakla susayanlara su dağıttı.
Bir yolcu ayakkabılarını çıkartıp, koltuğa bağdaş kurdu. Tabakasından tütün sardı. Dumanını zevkle savurdu.
Gece yarısına doğru adı yeşil olmasına rağmen devamlı bulanık akan ırmağı geçtik. Garaja geldiğimizde inen yolcuların bir kısmı dağıldı. Bir kısım yolcu da sabahı beklemek için garajdaki banklara yerleştiler.
Ben alışkın adımlarla gücü ancak -yol bizim önümüzde- demeye yeten direklerin ölgün ışığında evimize gidiyordum.
Gece sessiz ve karanlıktı.İlerleyen günlerde ailemi yanıma alacak, gelecek günlerimizin aydınlık olması için elimden geleni yapacaktım.
Zaten geliş nedenim de bu değil miydi?
Umutluydum…
YORUMLAR
ben bu yazıyı okumuşum yorumlarda resmimi görünce utandım
oysa ilk cümle
tipik bir Anadolu seyahati olacaktı..
bir as-iz anımda Erzurumdaki aymaz tavırlarına karşı elbirlik ani bir reflek ile giriştiğimizdi.. ben vurdum mu bilmiyorum ama epey bir rezil etmiştik.. hıyar olurlar..
bir diğerinde askerlerimle yemekteyiz.. lokantaya giren bir kaç züppe saçlarımdan başlayıp boyuma epey alay ettiklerinde gayet efendice kenara çektiğimde telaşla yanıma gelen çocuklar "komutanım lütfen .."
hala edepsizlikte ısrarla "kendini tanıtmadın ki"
"peki sen sordun mu
bilmediğin insanlarla hele ki buradakiler erkek ve genç
şurada sizi bir güzel dösek
"biz görevliyiz" diye ısrar
biz de insanız dedim..
özellikle insan olmaktan uzaklaşmışları seçmekte mahirler..
herkesi asker kaçağı ya da ne görüyorlarsa
biz de insanımızı yüceltmek adet dışıdır.
ya da biz milletçe bizi adam yerine koyanları "aciz" bulur
eziyetten alaya almaktan
üstüne selam vermemeyi hüner sayan bir genimiz var
bizim bi gedikli varıdı
yüzbaşıya bilen selem mermezdi ile başlayan bir goygoy edebiyatı
iliklerime işlemiştir.
şükür.
teşekkür
VAROL Ustam.
O günleri bizlere yeniden yaşattın.
Ne güzel anılar, hafıza da hafıza maşallah. Hani derler ya "hazinenin üstünde ot bitmezmiş"..
Taa o zamanlar bitmemeye başlamış :) İnzibatlar nereden anlasınlar..
Bana da ç/almak düşüyor Ustam. Saygı bıraktım buraya..
http://suatzobu.blogspot.com.tr/2016/06/asot.html
Bedri Tokul
O günler daha zordu ama daha samimiydi herhalde...
Selamlarımla Dostum.
ümitvar güzel anılar dilerim
aşot ya da diğer terminaller
hiç güzel anlarım olmadı maalesef
yola çıkmaya korkar oldum..
hele ankara..
hele hele yalvaç otobüsleri..
tebrikler
tebrikler..
Bedri Tokul
Mesleğim gereği ömrüm otobüslerde ve taşınmakla geçti.
Sonunda huzur buldum. Ama şimdide ömür geçti.
Teşekkürler.
Sağ olasın.
İbrahim Çelikli.
tandır tava gelmiş hamur bitmiş..
herşey yola girmiş.. ömür bitmiş
Şükür olduğumuz hal'a
Selam Bedri komutanım kutluyorum sizi hem yazınızdan dolayı hemde bana ilham verdiğiniz için.
Ben o bahsettiğiniz AŞOT dahil yurttaki bütün terminalleri arşın arşın adımlayan biriyim yani otuzaltı sene
bilfiil otobüs kaptanlığım var.Bundan sonra şiirlerimi paylaşmanın yanında yaşadığım ve gittiğim yurt içi dahil yurt dışıda seyahatlerimde yaşadığım olayları yazmaya başlayacağım.Önsöz olarak sadece birini burda yazayım.
Sivas_Ankara arası günlük seferlerim vardı 15 gidiş 15 geliş,her yerdende gece saat 24.00 te hareket ederdim.Yolcularımız genelde devamlı olan yolculardı,akşam biner otobüse Ankara gidip otel masrafı yaşamadan işlerini takip eder,tekrar saat 24.00 te biner Sivas'a gelen esnaflardandı.
Hatırlarım ben hep yılbaşını marşa basıp hareket ederdim.
Otobüslerde sizinde değindiğiniz gibi sigara içiliyordu,bende sigara için biri olarak arasıra sigarayı ters taraftan ağzıma alır yakmak için beklerdim ki bir (ayıp söylemesi)sazan beklerdim desinki-Kaptan bey sigaranız ters bende içimden hin hin vede kısı kıs güleyim-ah teşşekkür ederim diyeyim yolculuğa renk katsın diye.
Yine bir Ankara seferine başlamıştık Yıldızeli'ni geçtiğimiz sırada gene sigarayı ters koydum ağzıma bekliyorum.Sağ ön tarafta yani 3 numaralı koltukta şık giyimli bir bayan oturuyor ve hemen atıldı(nasıl atıldığını demiyorum sen anladın:))-ah kaptan bey sigaranız ters duruyor,ben tabiiki gayet kibarca -teşekkür ederim sayın bayan dedim ve sigarayı düzelttim.Diyeceksin ki bunun neresi komik bayan yardımcı olmuş.
Gel zaman git zaman ben tekrar aynı numarayı tekrarlıyorum,Yozgat'ta (çaylar şirketten yemekler şevketten hesabı) yemek molasından çıktık aynı terane sigara ters bekliyorum.Hay Allah tık ses yok,moladan yeni çıkmışız uyanda yok,bekle ha bekle ses yok neredeyse sigaranın tütün tarafı dudağıma pis tadını bırakacak
ara sıra sol dikiz aynasına ara sıra sağ aynaya bakıyorum dikkat çekmek için tabii,o arada içi dikiz aynasından 3 numarada oturan bir bayanla göz göze geldik:)))))))))))))))) yanında binbaşı rütbesiyle kocası olduğu bir asker vardı,önce aynadan bakışınca başımı sağa çevirip göz göze geldiğimiz bayana baktım.)))
Gülme Bedri komutanım gülmeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee.
Bayan dedi ki tebessümle-kaptan bey çok beklersin o bir defaydı yakta sigaranın keyfini çıkar sen,deyince
sazan ben oldum ama tebessümle karşılık verdim sigarayı çevirdim.
Ne bileyim aynı bayanın aynı koltuğa oturarak seyahat ettiğini,şimdi komik oldu değil mi?
Başınızı ağrıttığım için bağışlayın ve yazınızı tebrik ediyor bana ilham verdiği içinde ayrıca teşekkür eder saygılar sunarım efendim..
Tekrarlarını ve maceralarımı yazı olarak paylaşıcam artık......
Bedri Tokul
Bir sinyal, bir anıyı hatırlatıyor.
Ben AŞOT u gördüm bu anıyı yazdım.
Sen bu yazıyı gördün o eski günleri hatırladın.
Anını okudum.
Sen her ne kadar gülmeeee desen de kahkahalarla güldüm.
Zira anlattıkların gülünmeyecek gibi değil ki!
İşte öyle Dostum. Bazen ava giden avlanabiliyor.
Vay bee... 36 sene kaptanlık haa?
Sizde ne anılar vardır? Ne anılar...
İyi olur valla yazın. Bizde zevkle okuruz.
Mesela burada ki anınız ne kadar güzel...
Bekliyoruz yazmanı.
Paylaştığın için teşekkürler.
Selam ve Muhabbetle...
Kemnur
Abi, biz bu yaştan sonra anılarımızı yazsak sanırım bir roman olur. Seninkiler de bir başka oluyor yani. Okurken gülüyo insan. Ustalık burada işte gülerken düşündürüyorsun. Zavallı inzibatlar ne yapsınlar! Görev icabı seni alıp götürmüşler.
Ben de Eğridir de usta askerken hafta sonu lokantanın arka bölmesinde zom olmuştum da inzibatlara yine pabuç bırakmamıştım. Neyse askerlik anılarına başlarsak sen benden önde gidersin. En iyisi mi şom ağzımı açmıyayım.
Umman ddenizi büyüklüğünde selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyom.
Bedri Tokul
Keşke seni o yıllarda tanısaydım.
Seni "Evci" çıkartır. Her hafta istediğin yemeği pişittirirdim sana.
Biliyorsun ben Isparta'dayım.
Övgü dolu yorumun başım gözüm üstüne Ayhanım...
Bedri Tokul
Ayşegül Hanım.
Uğradığınız yorumladığınız için çok teşekkür ederim.
Selamlarımla...
Değerli abim.
Senin bu anılarına bayılıyorum ben. Bir de böyle açık ve anlaşılır bir üslupla ve içine esprinin en edeplisini katarak anlatınca çok daha güzel oluyor.
Bazen insanlar bazı durumlarda bir olaya başından müdahale etmiyorlar. Bekliyorlar ''Hele sonu gelsin'' Diye.
Ben de ufak bir anımı anlatayım.
MKE Antalya Pil fabrikasının müdürü olan eniştemi ziyaret etmek için fabrika kapısına geldim. Kapıda '' Kimliğinizi kapıdaki görevliye göstererek girin'' Ya da ona benzer bir şey yazıyordu ama görevli filan yoktu. Bastım girdim tabii ki. İki adım atmıştım ki arkamdan biri seslendi '' Hooop hemşerim nereye gidiyorsun? Ben de Erzurumlu teyze gibi '' Vışşşş sene ne çi, eniştemi cörmeğe cidirem'' Diye cevap verdim. Adam '' Okuma yazman yok mu senin. Bak burada ne yazıyor.'' Dedi. Ben de '' Okuma yazmam yoktur ama öğretmenim'' Diye cevap verdim.
Adam gıcık kaptı benden. '' Kim lan senin enişten'' Deyince ''Fabrikanın Müdürü...İnanmazsan telefon aç da sor '' Dedim.
Adam enişteme telefon ettikten sonra iki büklüm '' Hocam kusuruma bakma'' Demeye başladı. Ben de ''Kusurluk bir şey yok. Aslında sen de haklısın ama nöbet yerinden ayrılma ki ben sana kimliğimi gösterebileyim değil mi?'' Dedim ve olay tatlıya bağlandı.
Gençlik işte..Hele de bir mesleğe yeni başlamışsanız insan biraz havalara girebiliyor)))))))))
Selam ve sevgilerle değerli abim.
Bedri Tokul
Sağ ol Hocam.
Sayın Hocam !
Görüşüne katılıyorum.
Evet gençtim, teçrübesizdim,
Ancak ilerleyen yıllarda gördüm ki;
İş ehline verilmiyor.
O nedenle bazı hazımsızlıklar, saçmalıklar olabiliyor.
Selamlarımla...
Leylekler nedense pek uğramaz Karadeniz'e ama, yine de ben leyleği havada görenlerden olmalıyım ki,
ömrüm hep dolaşmakla geçti.
Oysa, devlette hiç görev almışlığım olmadı,
özel sektörün insanı ezen yükü altında geçirdim senelerimi hep.
Çok gezdim, çok eşya taşıdım.
Eşim, ev eşyası paketlemekte öyle hüner kazandı ki,
ben bile şaşırıyordum hızına ve yaptığı işin kalitesine.
Ancak, şimdi ne zaman bir evden eve nakliyat kamyonu görse,
başını diğer tarafa çevirir, yüzünden bir hüzün esintisi akar geçer.
O terminallerde çok beklediğim olmuştur benim de.
Çok insan manzaraları seyrettiğim...
Otobüslerin kirli camına başımı dayayarak,
duman altı olduğumuz uzun gecelerde uyumaya çalıştığım çok olmuştur.
Aslında,
bu konuda yazacak ne kadar çok şey olduğunu hatırlattı bana bu güzel çalışma.
Ve,
ne çok sıkıntılara katlandığımızı, ne çok çileler çektiğimizi...
Ne demeli?
Şimdi,
tüm yaşananların finalinde,
sıcacık evimizde, mutlu bir yaşlılık sürdürüyoruz denilebilir.
Buna da şükür.
Hepimiz için.
Bence, duygusal bir çalışma.
Bizden satırlar...
Gönlümüzden...
Bedri Tokul
Ne zordur o taşınmalar.
Öncesi de var.
Ev aramalar,sokak sokak gezmeler.
KİRALIK yazısı göreceğim diye yukarı bakmaktan çekilen boyun ağrıları.
Bilmediğin memleketlerde, bilmediğin insanlarla tanışmalar.
Kaynaşmalar.
Bu güzel yorumunuzdan sonra aklıma geldi.
Bir hatırlayayım bakalım. Kaç sefer taşınmışım.
Selam ve Saygılarımla...
Can komutanım, aldın götürdün beni gençliğe, aynı yaşanmışlıkları bir bir hatırlattın. Askerliğim, inzibat korkularımız, otobüslerde cigarayı tüttürerek yaptığımız yolculuklar... Çorlu orduevinde yaptım ben askerliği. İnzibatlar bizim lokantada yerlerdi yemeklerini. Çavuş kolluğu taktığım ilk nöbetlerden birinde bunlara sanırım biraz hava atmak için dü,zenli davranışlar için baskı yapmıştım. O oldu... Kara listeye yazdılar beni. Ordu evinde asker olmanın avantajı sivil kıyafetlerle sık sık çarşıya kaytarma imkanına sahip olmaktır. Sahnede gitar çalan yakışıklı birini orduevi törenlerine gelen genç kızlar pek rahat bırakmazdı. Çorlu çarşısında ki pastanelere verilen randevulara giderdik. Ve beni seven inzibatlar bilirdi bunu, her ne kadar saçlar uzunca da olsa, kıyafet sivil de olsa gelip dikilirlerdi tepeme. Onlar bunu yaptıkça biz de onlara yemekhanede zulmederdik...Yani böyle böyle geçinir giderdik... Kalermin daim olsun. Yİne keyifli bir yazıyla sabaha başladık sayende. Selamlar, saygılar...
Bedri Tokul
Bu bir düzen hilesi biliyor musun?
İnzibat er, kontrol ettirdikleri de er.
Eri ere kırdırıp Komutanlar rahat ediyor.
İnzibatlar bu düzeni bir anlasalar
kaderdaşlarını daha çok kollarlar.
Sadece bu olayda mı bu düzen ?
Bütün dünyada aynı plan...
Öperim gözlerinizden. Selamlarımla Dostum.
Bitmek bilmeyen yolculuklar, yollar..Anılarla dolu. Arabalar oldukça yavaş bu güne göre. Ama kömürlü posta treninden hızlı en azından. En kısa mesafe yarım gündü. O otobüsler ve anıları bir çoğumuzda silinmez izler bırakmıştır. Şimdi otobüsler çok hızlı. Uçaklar var. Ama insanlığımız azaldı. Mutluluğumuz kayboldu. Kalanlar bu köşelerde yazışarak yolculuğumuzu sürdürüyoruz. O Senin eve giderken anca yolları aydınlatabilen direk lambaları kadar kalan gücümüzle..Hürmetler ederim Abim.
Bedri Tokul
Evet. Geçmişe özlem.
Olmaz olsun bu teknoloji...
O günlere o yiğit insanlara Özlem.
Her geçen gün artıyor.
Öperim gözlerinden.
muavinin kaldırıp seni oturttuğu koltuğun sahibi bendim...itiraz edemedim...çünkü sen bir asker kaçağına muavin de hapisten kaçan mahkumlara şoförde eşkıya ya benziyordu... üçünüzün de tipinden çok korkmuştum...memleketime geldiğime değilde sizlerden kazasız belasız kurtulduğuma çok sevinmiştim...
Kemnur
Bedri Tokul
Beni gerçekleri açıklatmak zorunda bırakma.
Bu defterin müdavimlerine senin "BİR NUMARA" yazını
okumalarını salık veririm. O zaman Otobüs kimin, muavin kim,
bilet satan kim ? Gerçeği öğrenirler...
Neyse !
Sana gardaş dedik bir kere.
Öperim yine de gözlerinden.
Merhaba Bedri Bey,
Yazıda adım geçtiği için bana cevap hakkı doğmuştur(!) diye düşündüm.Eski otobüs terminalinin yerine yapılan binanın yanından ne zaman geçsem oranın eski hali aklıma gelir. Yazınızda benim en çok hoşuma giden kısım o yıllardaki yolcu otobüslerinin yolculuktaki durumunu anlattığınız bölüm olmuştur.
Bir inzibat olayı da ben yaşadım; ama olayı hikâyeleştirmem biraz zor. Size mesaj kısmından yazar gönderirim.
Severek, yaşadıklarımla benzerlikler bularak okudum. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Selamlar.
Bedri Tokul
Ben kendimi bildim bileli öğretmenlere hep saygı duymuşumdur.
Fakat sizin değeriniz çok farklıdır, benim yüreğimde.
Yazı da bahsettiğim sözleriniz, bana hep rehber olmuştur.
Bakmakla görmenin bir olmadığı gibi.
İnzibat olayları çoktur. Geneli de hoş olaylar değildir.
Onlarıı daha ziyade hoşgörüsüz insanlardan seçerler.
Yaşadığınız olayı merakla bekliyorum.
Selam ve Saygılarımla Hocam.
Sevgili Serhat kardeşim ne güzel özetlemiş her şeyi. Bu AŞOT'u duyardım hep ama ne olduğunu hiç öğrenememiştim.
Nazım Usta'nın memleketimden insan manzaraları gibi olmuş. Hem güldüm, hem o günleri hatırladım. Bizi eskilerde kalmış güzel bir yolculuğa çıkardınız. Ustaca kullanıldığı zaman, kalem böyle sarmalıyor okuru işte. Sahi, o zamanlar otobüslerde de cigara tellendirilirdi di mi?
Salatalıklar kırılır, ayakkabılar çıkarılırdı. Bir de " Hepsi aynı yere gittikleri halde birbirlerine -yolculuk nereye?" diye sorarlardı.
Ama hala, garaja gelindiğinde, yolcuların her birisi bir yana dağılıyor.
Bu arada, öykünün resmindeki gencin saçları hiç de "dökülmesi dursun" diye kısa kesilmişe benzemiyor.
Sizdeki "sıfıra vurma" amacına ulaşmamış gibi... :)
Sağlıcakla kalın,
Bedri Tokul
Resim konusunda çok haklısınız.
Görselleri taradım. Ancak konuyla ilgili bu resmi bulabildim.
Birde AŞOT un resmi vardı. İkisi arasında kararsız kaldım önceleri.
Sonra bu resime karar verdim. Dikkat çeker düşüncesiyle.
Becere bilirsem resmi değiştireyim mi?
Sizin fikirleriniz benim için önemlidir.
Her şey için teşekkür ederim.
Selamlarımla Metin kardeşim.