- 461 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SAYIKLAMALAR III (MEDRESE)
Müslümaların, en önemli eğitim-öğretim kurumu...Müslümanlar çağlar boyunca hayata buradan bakmayı denemişler...İnsanların birşeyler öğrenmek için biraraya gelebildiği tek kurum. Medreselerin ünlü kılınmasında Nizamülmülk’ün payı büyük. Özelleikle bizim kültürümüz açısından önemli. Nizamülmülk bir Selçuklu veziri.
Cumhuriyet çoktan ilan edilmiş;eğitim kurumu olarak mektepler çoktan devreye girmiştir. Dini eğitimin de bir tür gerçekleştirilmesi, halk çoğunluğunun önemli arzusudur. Anlaşılan o ki,eski medreseler örnek alınarak dini eğitim de bir taraftan imkanlar ölçüsünde yürütülür. Müslüman bir aileden,eskilerin molla tabir ettiği, din alimlerinin bulunduğu bir aileden gelmemiz nedeniyle bizim aile de kayıtsız kalmadı. Beni de köyümüzde bulunan bu medreseye, dini eğitim almak üzere küçük yaşta gönderdiler. Küçük yaş diyorum çünkü, altı yaşımda, karda yürüyemediğimden sevgili ablamın sırtında, gider gelirdim...
Medrese, köy camisinin yakınında,biraz yüksekçe bir yerde;biraz diyorum çünkü, onun az yukarısında Ermeni kilisesi bulunur. İki bölümden oluşan toprak damlı,iki pencereli bir kerpiç yapıdır. İçeri girdiğimiz de sol köşede bir atarabasını dolduracak tezek yığını olurdu. Her gelen çocuk 25 Cm.kare büyüklüğünde bu tezekten getirmek zorundadır, yoksa içeriye alınmaz. Duvara 3 m.mesafeden odun parmaklıklarla kesilen bir bölüm;zemin, hasır ve kilimlerle kaplıdır. Kilimler üzerinde yine çocukların evlerinden getirdiği minderler..Bunlar çok önemliydi,biz çocuklar kavga ettiğimizde çok işimize yarardı,biribirimize fırlatırdık!...Pencere dibinde yüksekçe bir sedir,sağ köşede hocaya ait bir kalın minder (Şilte),köşeye dayalı fındık çubuğundan 3 m.lik bir sopa,her kıyafet ve biçimden,her yaştan erkek,kız çocuklar...Gelinlik kızlar,damatlık oğlanlar ve benim gibi altı yaşında çocuklar...
Bu sistemde saat gözetilmez;sabah,öylen ve ikindi kavramları zamanı belirler. Hoca kuşluk saatinde gelir. Zaten pencereden takip edilmektedir hafızlar tarafından;bir anda ses kesilir! Hoca sessizce içeriye girer,paltosu varsa alınır,usulca bağdaş kurarak yerine oturur. Önce hafızlar ezberlerini okurlar,ardından kuran okumaya çıkanlar ve elifba’ya yeni başlayanlar sırayla dizilirler. Çoğu zaman hoca herkesle muhatap olmaz,bilenlerin bilmeyenleri eyiteceği bir hiyerarşik düzen içinde işler yürütülür.
Burada verilen eğitim tamamen bir alfabeyi yüzüne okumaktan ibarettir. Yani arapça harfler öğretilir ve okutulur. Kesinlikle tahta kullanılmaz. Bir de varsa talipli olanlar, hocalar çok hoşlanmasalar da, hafızlar yetiştirilir...İstemezlerdi diyorum çünkü, çok acımasız dayak atılırdı!..Genelde zeki çocukların görevi bu sopa yiyen hafızların ayaklarını tutmaktır. Bana da nasib olmuştur!... Hocalar o yıllarda devlet tarafından atanmaz,nafakası karşılanmak,hayvanlarına bakılmak üzere bir miktar hane başına buğday, imece usülü toplanarak hocalara verilirdi. Ben üç hoca tanıdım;biri oldukça yaşlı,ne gözleri iyi görürdü,ne kulakları iyi işitirdi..Çocuklar kıyameti koparır,o tınmazdı...Benim öğrenme konusunda ilk rehberim bu hoca olmuştur. Altı ayda elifba’yı yukarıya zor geçtik.İkinci hocamız çok genç bir adamdı. Gözlerini hala unutamadım çok büyük,ela gözleri vardı ama,çok dehşetli bakardı. Kanımız kururdu!...Üçüncü hocamız Orta yaşlarda,demek otuzlu yaşlarda olmalı . Bu da çok dehşetli bakardı,üstelik bunun gözleri kedi mavisi aman Allahım!...
Ben,işte bu hoca zamanında başı okşanan bir çocuktum. Başıma beyaz fes örter çok yakıştığını söylerlerdi..Hafız yapılmak istendiğimi anlamıştım. Fakat hiç niyetim yoktu,mektebe gidecektim. Bu nedenle ortaokula bir yıl geç gönderildim! Gönderilmedim kaçtım...
Bir gün ahırda yasin suresini ezberliyordum (Ahırlar en sıcak yerlerdir,amonyaktan başınız dönse de şartlar çoğu yerden iyidir) kafama bir soru takıldı;çocuk bu ya,’Allah’ı acaba kim yaratmıştı?’ Ezberimi yapıp, mavi gözlü hocamın önüne oturdum,yutkundum:
Hocam bir şey sorabilir miyim?
Hı hı..
Hocam Allh’ı kim yarattı?
Kıyameti koparmıştım haberim yoktu!..Hocanın önce gözleri büyüdü,sonra yüzü kızardı,eli fındık sopaya uzanırken geri çekilmek istedimse de fırsad vermedi omuzbaşıma iki iyi sopa indirdi!...Sonra bunu sana öyretenlere ...Diye hakaretler etti!...
Ben dersimi almıştım! Neden bu soruyu hocaya sorduğuma halen hayret ederim , halbuki evde beni dövmeden cevaplandıracak insanlar vardı. Demek,onları büyüğüm kabul edip,hocayı daha çok bilen öğretici kabuletmiştim. Bu soruyu hayatım boyunca bir daha kimseye sorma cesaretinde bulunamadım. Kendim aramaya koyuldum...
Evet elifba,otuzikifarzdan ibaret olan bu eğitim ,ne kadar anlamlıydı? Bu sisitem geçmiş eğitim sistemimizin en azından o bölgede bir uzantısı,yansımasıysa,buradan imana ve hayata dair bir bilginin doğması,bir zihni faaliyete kapı aralaması mümkün değildir.
Biz eğitimi-öğretimi,bir bilgilenme olarak benimsedik,Bilgilenme bir fotoğraf çekmektir. Resmi incelemek değil. Asırlarca eğitimimize hakim olan bu zihniyet olmuştur. Cumhuriyetle birlikte bu yara asla kapanmamıştır. Halen çoğu sahada resim çekmeye devam ediyoruz ama,çektiğimiz resimleri asla anlamıyoruz.Çoğu zaten banyo sırasında kayboluyor...
YORUMLAR
Ben bu almanakları çok seviyorum.Sizle beraber bir döneme gidebilmek ne güzel.Biz medrese göremedik ama benimde böyle bir Hocam vardı.Din kültürü öğretmenim kulakları çınlasın.
O da çok sertti . Dinde sorgulamaya izin vermezdi.Fakat ondan öğrendiğim yani o zamanlar beynime yerleşti. Dedi ki bir gün, milletimizi seviyorsunuz değil mi e elbette .
Bir millet olabilmek için dilinizi , dininizi , toprağınızı koruyun.
Bu sözünü hatırladıkça ondan aslında hiç korkmuyormuşum bunu nlıyorum.
Yine çok güzeldi ne diyeyim bizlerle paylaştığınız için sonsuz teşekkür ederek gidiyorum .Sevgimle NeNa
Teşekkür ederim Ali Rıza Bey,benim yazımda medreseleri küçültüp mektepleri yüceltmek gibi bir amacımın olmadığını anlamış olmalısınız.Gerekliyse yüzeltilebilirde,iş o değil.İş,eğitime yüklediğimiz anlamla ilgili.Nedir eğitimden beklenen şey.Bir can damarı var bu işin;eşyanın künhüne varmak ve eşyayı kendi kanunlarına uygun kullanmak,geliştirmek.Biz,dünde,bu günde tanımlamayı eğitim zennettik.Yani Ali Rıza DUMAn demekle biz Ali Rıza Bey'i tanımış oluyoruz.Var mı böyle bir şey?Bu dün başarılamadı..Nedenler sıralanabilir.Bu gün de başarılamamaktadır.Biz bigi ikamesini ilim diye okuyoruz,okutuyoruz.Dün de Kur'an ve ilme böyle baktık.Aldandık.Tüm bunları söylerken dünya çaplı bir medeniyetten söz ediyorum elbet.Yoksa mutlu olmam içinde bir yığın güzellik ve başarıdan sözetmem mümkün.Selam,saygı...
Medreselerin bozulması, Osmanlı'nın son dönemlerine rastlar. Fatih Sultan Mehmet Han döneminde medreseler vardı. Neticede kendi içlerinde bölümleri de vardı. Herkes zaten dini iyi öğrendiği için o mekanda, ağırlık pozitif bilimlere yönelik olurdu. Ama dengenin medreseler aleyhine dönmesi batı tipli eğitim sistemi alınırken, medreselerin geri plana atılması ve din eğitimi ile sınırlandırılması ile oldu. Oysaki medresenin din eğitimiyle sınırlandırılması medresenin doğasına aykırıydı. Osmanlı son dönemlerinde tevhid- i tedrisatın sekteye uğraması da acı bir tablo olsa gerek. Netice itibari ile sadece kuru kuru ders anlatan insanlar ortaya çıktı. Endülüs Emevileri dönemindeki medreseler Avrupa'yı karanlığından kurtarmıştı. Medrese ders verilen yer demek, burada acı olan medresenin devam etmemesi değil, bir ülkede eğitim birliğinin bozulmuş olması. Eski müderrisler yani medrese hocaları olsa size, "Yaratıcı ile yaratılanın sıfat farkı vardır. Sonsuzluğa hakim bir varlığın üstünde bir varlık olması mantıklı mu diye sorardı" belki. Eski hocalar da kalmadı. Eskiler derdi ki :) "Fezada hiçbir kudret yoktur ki etki olmadan, tepki görmesun. Bu etkiyi viren de Allah'tur" derdi galiba :). Bu işin şaka yanı. Hem o değneklerden yemişimdir küçükken :)