- 1001 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MARDİN (1) MERDİVENLER VE DAR SOKAKLAR
MARDİN (1) MERDİVENLER VE DAR SOKAKLAR.
İnsanlık! tarih boyunca bereketli Mezopotamya topraklarında birçok medeniyetler kurarak gelecek nesillere kendinden izler bırakmıştır.
Her kazılan toprakta her alınan yolda ciğerlerimizi dolduran havada içilen suyun tadında
Kadim medeniyetlerden gelen mirası görememek mümkün değildir.
İnançların kültürlerin bir arada hoş görüyle yaşadığı bu güzel coğrafyayı gezemeden bu Dünyadan göçüp gitmek büyük bir kayıp olsa gerek.
Tarihin mistik kokusunu seven biri olarak imkan buldukça gezip görmek bizden önceki kavimleri tanımak benim için bir mutluluk kaynağıdır.
İki bin on beş yılının Ramazan ayının ortalarıydı,yaz mevsiminin kırk dereceyi geçen sıcaklığında Oruç tutmak biz zayıf yapılı İnsanlar için zor bir iş olsa bile yüreklerde var olan İman sayesinde sabrı da amellere katarak zorlukları aşmanın muafakiyeti yaşıyoruduk.
Arkadaşım Askeri işinden dolayı evini Mardin e taşıyalı dört ay olmuştu.
Telefon görüşmelerimizde sürekli beni ve birkaç samimi arkadaşı davet ediyordu Mardin e.
Bu ısrarlı davetlere yok diyemez olmuştum ve Ramazanın ortalarında bir pazar sabahı
Arkadaşlarla Mardin e doğru yola çıktık.
Araba Remzi adında bir arkadaşımızındı şoförlüğü de o yapıyordu ben onun yanına ön koltukta oturdum arkada remzinin yeğeni Ali ve Yasin adında metal sektöründe çalışan başka bir arkadaşımız vardı.
Sabah dokuz sularında yola çıktık Diyarbakır Mardin arası doksan kilometreydi yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Mardin e vardık.
Şehir merkezinde bizi karşılayan
Askeri:
Hoş geldiniz kardeşlerim
Diye sıcak bir gülüşle karşıladı bizleri İzzeti ikramı bilen cömert yapısıyla yüzünden bize ikram ettiği tebessümün samimiyetinden şüphe duymadan aldık selamını,
Hoş bulduk kardeşim diye.
Hemen birkaç metre ileride sokağın içine doğru bir mekana geçtik Askeri,Remzi ,Yasin ve Ali Oruçlu olmadıklarından kahvaltılarını yaptıktan sonra
Askeri:
Hadi kalkın eski Mardin e gidiyoruz diyince hep beraber kalkarak geldiğimiz arabaya yöneldik.
Askeri yolu bildiğinden ön koltuğa şoförün yanına oturdu bizlerde arka koltuğa geçtik
Güneş yavaş yavaş yükselirken sıcaklıkta iyice etkisini göstermeye başlamıştı.
Mardin koca bir dağın tepesine kurulu beyaz taşlarla örülü evleri,Camileri,Kiliseleri ve eski çarşısıyla büyük bir müzeyi andırıyordu.
Yeni şehirden eski Mardin e çıkarken tırmanılan yokuşun dik olması kim bilir yüz yıllar boyunca bu şehrin doğal bir kale olmasını ve ulaşılmasını imkansız hale getiriyordu.
Yolun sağında ve solunda eski medreseler,evler tarihe şahitlik edercesine bizleri seyredeken
duruşlarındaki mahsumiyet,süslü nakışları heybetli ama bir o kadarda vakur duran yapıları sadece barınmak için değil de gönül Dünyalarındaki aşkları sevgileri beyaz taşların temiz bir yaprak misali zeminlerine kazıyan taş ustalarının ince dokunuşlarıyla dile gelen sanatsal özellikleri adeta görün biz eski insanların tercümanıyız dercesine seyre dalıyoruz.
Eski şehre varınca arabayı uyğun bir yere de park ettikten sonra yürümeye başladık kireç taşından kesilmiş sarımısı beyazlı taş yollarda.
Uzun ama çok geniş olmayan Mardin çarşısının girişinden bakılınca Arap mimarisinin hakim olduğu minareler sıra sıra dizilmiş selam duruyorlar bu kadim şehri görmeye gelenlere.
Çarşıda ilerlerken eski hanlar çeşitli zanaatlara ait iş yerleri ve çarşıya açılan dar merdivenli sokakların uçlarını gördükçe sır dolu derinliklere inip tarihin bilinmeyen isimsiz kahramanlarıyla tanışmak kuru bir kireç dağından kadim bir medeniyete yürünen yolu yürümek istiyor İnsan.
Mardin Ulu Camiye inen merdivenli bir sokağın başında durduk
Askeri:
Bu merdivenler Ulu Camiye iner
Dedikten sonra merdivenleri adımlamaya başladık;Taş merdivenleri inerken aynı zamanda sokakta yürüyorduk,sokaklar ve merdivenler adeta biri birlerine sarılmış iki sevgili gibiydiler
Ulu Camii tüm muhteşemliğiyle karşımızdaydı dar sokaklardan geniş Camii avlusuna girerken girişin hemen sağıda bulunan minaresi bir gelin gibi süslü yanı başımızda yükseliyordu.
Avlunun tam ortasında taştan bir şadırvan sağında ve solunda taş yapılı iki bina bulunuyordu,sol tarafta cümle kapısının iki üç metre içerisinde kesme taşlı beyaz duvarda küçük siyah bir taş göze çarpıyordu.
Taşı incelerken siyah camdan yapısı parlak duruşuyla ne hikmetse BEYTULLAH ın duvarında bulunan Hacerül Esvet taşı aklıma geldi;Ne kadar benziyor diye düşünürken yanımdan geçen bir Mardinli vatandaşa bu taş neyin nesidir diye sorunca?
Mardinli vatandaş:
Bu taş tırnak taşıdır insanlar gelip bu taşa tırnaklarını sürerler dedi.
Tırnak taşının duvarını takip ederseniz genişçe bir kapıdan Caminin ibadet yerinede bulursunuz kendinizi.Taştan kemerler üzerine oturtulmuş taş kubbenin altından iç mekanı seyrederken karşıda Mihrabın solunda küçük bir pencerenin içinde bir ışık görürsünüz.yaklaşıp baktığınızda bir tabela üzerinde Peyğamber efendimizin sakal-ı şeriflerinin olduğu hemen üstünde küçük bir cam fanus içinde himaye edilen Sakal-ı şerifi görürsünüz.
Ben tarih içinde kaybolmuş halde gözlemlerimi yaparken Arkadaşlarım Müslüman mahallesinin yaramaz çocukları gibi yüksek sesle şakalar yaparak cami avlusunun sessizliğini bozuyorlardı.
Öğlen namazını o Mübarek mekan da eda ettikten sonra birkaç resim çektirdik.
Ulu caminin arka kapısından mekanı terk ederken karşımıza yine o iki sevğili çıkmıştı merdivenler ve dar sokaklar.
Yukarı Dünyadan aşağı Dünyaya inen merdivenleri meraklı adımlarla geride bırakırken,
Bakırcılar çarşısı Pazar tatilinin suskunluğuna bürünmüş,Giyim kuşam elbiselerin satıldığı dükkanları geçerken allı pullu yöresel kıyafetlerin güzelliği tarif edilemez.
Öğlen güneşinin yakıcı etkisini gösterdiği saatlerdi susuzluk inceden inceye selam vermeye başlamıştı, zayıf bedenime.
Arkadaşlarla gölğelik havadar bir mekan da oturup Mardin şehrini seyrederken Kızıltepe ovasının sıcaktan kavrulduğuna gözlerimiz şahitlik ediyordu.
Dinlenip soluklandıktan sonra arabanın olduğu yere çıktık şehrin biraz dışında Kasım-iye medresesine uğradık yüz yillardan bu yana Kasım-iye nice Alimler nice muallimler yetiştirmş şimdilerde sadece koruma altında olan bir yapı:Tarihsel vazifesinden uzak bir konumda olması beni oldukça üzmüştü.
Buruk duyğular la ayrıldığımız kasım-iye medresesi geride kalırken şimdilerde yaşadığı yalnızlığının hüznünü sessiz bir çığlıkla zihinlerimize duyurmayı başarmıştı.
Bir aşağı bir yukarı bir merdivenden diğerine dar sokaklardan geniş Meydana Mardin kazan biz kepçe misali dolaşırken kendimizi eski şehrin merkezinde bir Süryani kilisesinin önünde bulduk.
Kapıdan geçip kilisenin avlusunda etrafı seyredeken yanımıza yaklaşan yirmili yaşlarda bir Bayan:
Beyefendi kiliseyi dolaşmak için bilet almalısınız
Diyince bizim
Askeri:
Ben Zaza Hırıstiyanım benden nasıl para istersiniz diye kızı fırçaladı.
Ben Remzi ve diğer arkadaşlar gülmemek için çok uğraş veriyorduk.
Sinirli rolleri yapan
Askeri:
Arkasını dönüp kiliseden çıkarken
Sizi şikayet edeceğim diye bağırıyordu.
Bu konuşmalar karşısında Remzi daha fazla dayanamayıp bastı kahkahayı,
Kadın:
Bir an şaşkınlığını üzerinden atarak beyefendi bir dakika hırıstiyanlara bedava desede
Askeri büründüğü rolden çıkmıyor tüm arkadaşlar daha fazla dayanamayıp olan biteni kahkahalarla izlemeye devam ediyorduk.
Kilise binasından genç bir adam çıktı konuşulanları duymuş kilise bahçesinden çıkmaya çalışan Askeriyi kolundan tutarak içeriye buyur ediyordu.
Askeri biraz sakinleşmiş ama söylenmeye devam ediyordu
Askeri:
Bu ne kardeşim kendi kilisemize gelemiyecekmiyiz böyle şeymi olurmuş diye genç adama sitem ediyordu.
Gülmekten perişan olmuştuk,Askeri ve Remzi girip kilisenin içini bedava dolaşırken biz bahçede Yasinle Askeri nin Kiliseye girişte para vermemek için oynadığı oyunu ve rol yeteneğini konuşuyorduk.
Kilise Zaza Hırıstiyanlar tarafından dolaşılmış iş tatlıya bağlanmıştı;Kilisenin bahçesinden çıkarken gülüşlerimiz devam ediyordu.
Selçuk:
Askeri şimdi nereye gidiyoruz?
Askeri:
Midyat Mardin merkeze otuz kilometre hadi Midyat a gidiyoruz
Arkadaşlarda olur diyince herkes arabadaki yerlerini alarak Midyat a doğru yola çıktık.
Devam edecek
Selçuk korkmaz 19 Nisan 2016
YORUMLAR
MEDAMED Selçuk KORKMAZ
Saygılar