- 526 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kitaba ve Egemenliğe dair.
Nisan ayı gelince aklıma iki önemli gün ve tarih gelmektedir.
İlki Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,diğeri de Dünya Kitap Günü’dür.
Ancak Dünya Kitap Günü,23 Nisanın gölgesinde,"egemenlik" kavramı da ne yazık ki "Çocuk Bayramı"nın gölgesinde kalmaktadır.
Kitaba dair Katalanların bir güzel sözü ve uygulaması var.İspanya’nın Katalonya Bölgesi’nde yaşayan Katalanların geleneksel olarak önemli günlerinden biri de 23 Nisan imiş.Bu özel günde alınan kitabın yanında,hediye olarak bir de gül verilmekteymiş.Sonrasında da uygulama UNESCO’ya "ilham kaynağı"olmuş.
"Dünya Kitap Günü"nün seçiminde bu özel ve anlamlı gündeki "Her kitaba bir gül" sözü dikkate alınmış ve 23 Nisan günü de 1995 yılında UNESCO tarafından "Dünya Kitap Günü" seçilmiştir.
Ertesi yıldan itibaren bütün dünyada,2001 yılından itibaren de ülkemizde de bu tarih "Dünya Kitap Günü" olarak kutlanmaya başlanılmıştır.
UNESCO’nun 1972 yılını "Uluslararası Kitap Yılı" olarak seçmişti.Bunu "Destekleme Komitesi"nin de 1971 yılında Brüksel’de toplanıp,bir "Kitap Yasası" hazırladığı ve bunun da onaylandığı yine bilgimiz dahilindedir.
"Kitap Yasası"nda özetle şunlar denilmektedir:
Okumanın herkesin hakkı olduğu,kitapsız eğitim olamayacağı,yazarların teşvik edilmesinin toplumun görevi olduğu,kitapların,uluslar arasındaki anlayış ve barış davasına hizmet ettiği.
Bu anlamlı ve özel gün dolayısıyla ülkemize geldiğimizde ise "farklı" bir manzara karşımıza çıkmaktadır.
Gençlik yılları 12 Eylül öncesine gelen kuşağın bilincine şu kavram neredeyse "kazınmıştır":"Suç aleti kitaplar."
Son yıllarda da bu kavramın yanına bir kavram daha eklendi:"Kitap okuma cezası."
Bir toplum ya da ülke,kitabı gerek "suç aleti",gerekse de "ceza aleti" olarak algılar ve öğrenirse,insanın aklına,"toplum niye okumuyor?"sorusunun cevabı da kendiliğinden gelmektedir.
Bir Japon yılda ortalama yirmi beş kitap okurken,altı "yurdum insanı"nın da bir kitap okuduğu istatistiki bir sonuçtur.İsveçlinin yılda on,Fransız’ın da yedi kitap okuduğu günümüzün gerçeğidir.
O zaman yapılacak işin basit olduğunu düşünüyorum:Kitaba "suç" ya da "ceza" aleti olmanın dışında yeni,farklı ve fazla bir rol ve anlam yüklemek gibi.
Ben,kitapları,dünyayı tanıma ve buna bağlı olarak da "yönetme aracı" olarak görüyorum..
Çünkü Voltaire’e ait olan şu güzel sözü çok anlamlı bulmaktayım da ondan:
-Dünyayı kitaplar yönetiyor.
Bu yıl, 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’nin doksan altıncı yılını kutlayağız..TBMM’inde açılışında görev yapan Birinci Meclisten alınacak çok ders olduğunu düşünmekteyim.
İşte benim aldıklarım:
1-Toplanmasından yalnızca 17 gün sonra,10 Mayıs 1920’de"İhracat,kayıtsız,şartsız serbesttir.Bakanlar Kurlundan başka hiçbir makam bu serbestiyi kaldıramaz ya da değiştiremez"diyerek ekonomiye öncelik verilmesidir.Savaşta bile ekonomi göz ardı edilmiyor.Ki bu anlayış İzmir İktisat Kongresinde de doruğa çıkıyor.(17 Şubat- 4 Mart 1923)
2-(82) istifa ve ölümle birlikte,toplam,437 olan üyenin;1.Grup(202),2.Grup(63),Bağımsızlar (90 olup,bunların 21’i "Gerçek Bağımsız")olarak adlandırılan en az dört farklı görüş ve grup oluşturarak,çoğulcu demokrasinin güzel bir örneğini vermiş olmasıdır.
3-20 Ocak 1921’de ilk anayasayı yapmaları ve 1 Kasım 1922’de de saltanatı,farklı görüş ve grupların oybirliğiyle kaldırmalarıdır.Cumhuriyet’e giden yolun taşları yavaş yavaş döşeniyordu. Bugün bile sık sık 1921 Anayasasına göndermeler yapılması onun ruhundan ve demokratik özünden gelmektedir.
4-Başkumandanlık Yasası görüşülürken,Atatürk’ün bu yetkisinin süresiz uzatılmasına;ancak,bu yetkinin Meclis adına değil de Meclise bağlı olarak yerine getirilmesine 1922 Temmuzunda karar veriyorlar.Savaş sürerken bile demokrasiyi ertelemeyip,TBMM’ni çalıştırıyorlar.En güzel sonuç da,demokrasinin işletilerek İstiklal Savaşı’nın kazanılmasıdır.
5-Mustafa Kemal Paşa da, savaş sonrası Meclise gelip,4 Ekim 1922’de yaptığı konuşmasında;"Benim tek yaptığım şey,bir asker itaat ve sadakatıyla emirlerinizi yerine getirmektir"diyerek TBMM’nin üstünlüğünü,önceliğini yinelemiştir.
Böyle bir Meclisin tarihimizde yer alması hepimize gurur vermelidir.Tarihçi Mete Tunçay’ın "En Şanlı Meclis" dediği gibi.
Şimdi 23 Nisanları daha derin ve anlamlı kılabilmek elimizdedir/ellerimizdedir.
Hem kitapları,hem egemenliği yeniden anlamanın ve anlamlandırmanın zamanıdır.Şair Cahit Külebi’nin,"Bir nazlı kuşa benzer,çocuk dediğin."diye nitelediği çocukları /çocuklarımızı da unutmadan tabi ki.
(Not:Bazı yazılarımın geliştirilmiş halidir.)
YORUMLAR
Kitap Vakfı'nın düzenlediği bir etkinlik var. Herkes #bendensana hashtag üzerinden videolu şekilde bir arkadaşına kitap hediye ettiğini söylüyor. Ve hediyeyi kabul eden arkadaşta bir başkasına aynı şekilde hediye ediyor. Şuanlık 10bin kadar katılım olduğunu söylüyorlar. Dilerim daha nice kitaplar okunur ve yazılır. Darbe zamanlarında bir çok kitapokuru ve yazarı içeri girmiştir. Bundan asırlar öncesinde de belirli dönemlerde aydın kişileri astılar. Halende asmaktalar. Çünkü kitap okuyan insan, sorgulamaya başlıyor. Ve sorguladıkça sistemin patavatsızlıklarını, düzensizliklerini algılıyorlar. Bir takım aydınlar ateizme yönelirken bir takımı ise anarşizme yöneliyor.
Aselsan gibi yazılım şirketlerinde nice aydın insanlar öldürülüyor. Nice kitaplar yasaklanıyor. Niceleri daha yükselmeden intihar süsüyle barajtan aşağı atılıyor.