- 1117 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAİ VE SİYAH'A DAİR
Servet-i Fünun edebiyatı bir neslin edebiyatıdır. Önceleri Fen dergisi olan Servet-i Fünun dergisi Tevfik Fikret’in derginin başına geçmesiyle edebiyat dergisi halini alır. Yeni bir edebiyat oluşturma, yeni bir bakış açısı ortaya koyma noktasında birleşen yazar ve şairler bu dergide yazmışlar, sanat anlayışlarını bu dergi yoluyla duyurmuşlardır. Halid Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Ali Ekrem Bolayır, Faik Ali Ozansoy gibi isimler Servet-i Fünun edebiyatının önde gelen isimleridir.
Batılı anlamda yeni bir sanat oluşturma noktasında birleşen bu yazar ve şairler kendilerine Fransız edebiyatını örnek almışlar, Fransızcadan çeviriler yapmışlar, modern bir edebiyat oluşturmak istemişlerdir. Fransız edebiyatından, Flaubert, Zola, Balzac gibi isimleri örnek almışlar, Natüralizm ve Realizm akımlarından etkilenmişlerdir. Tanzimatçıların aksine sanat sanat içindir anlayışına bağlı kalmışlar, aruz ölçüsünü kullanmışlar, her şey şiirin konusu olabilir anlayışıyla hayatın değişik alanlarından aşk, doğa, gündelik hayata dair meseleleri konu edinmişlerdir. Divan edebiyatından farklı olarak kafiye kulak içindir görüşünü benimsemiş, nazmı nesre yaklaştırmışlardır.
Üslup ve dil açısından bol virgüllü cümleler kurulmuş yüksek kavramlar kullanılmış halkın anlayamadığı süslü ağır bir dil gelişmiştir.
Şüphesiz ki bu edebiyatın önemli isimlerinden Halid Ziya Uşaklıgil roman konusunda en önemli yazardır. Batılı anlamda ilk romanları Halid Ziya yazmıştır. Onun romanları tam anlamıyla Servet-i Fünun özelliklerini barındırır. Sağlam romancılığı, sağlam kurgusu, yüksek gözlemciliğiyle realizmin ilk olgun ürünlerini vermiştir. Romanlarını İstanbul da işlemiş, eserlerinde kahramanların iç dünyasını sanatkarane bir üslupla tahlil etmiş, romanı psikolojik bir tür olarak görmüştür. Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar onun sağlam bir edebiyatçı olduğunun göstergesidir.
Mai ve Siyah bir neslin romanıdır. Mai umut ve hayali temsil ederken siyah ise umutsuzluğu gerçekleri temsi etmektedir. Halid Ziya Servet-i Fünun’un edebiyat anlayışını Ahmet Cemil karakteri üzerinden anlatmıştır. Babasının ölümüyle hayatla karşı karşıya kalan Ahmet Cemil büyük bir edebiyatçı olmak isterken hakikatle karşılaşmış ailesine bakmak zorunda kalmıştır. Babası onun avukat olmasını istemiştir. Avukatlık doğu geleneğinin mesleği değil batıya özgü bir meslektir. Dolayısıyla babası Ahmet Cemil’i batı kültürüyle yetiştirmiş, kadim kültürden yoksun bırakmıştır. Tıpkı Servet-i Fünuncular gibi gelenekten yoksun bir büyüme vardır.
Ahmet Cemil Fransız şairleri okur, onlardan çeviriler yapar, kendini batı geleneğiyle yetiştirir. Liseden arkadaşı olan Hüseyin Nazmi onun en yakın arkadaşıdır. Onun da Ahmet Cemil gibi şiire pek merakı vardır. O da Ahmet Cemil gibi iyi ünlü bir edebiyatçı olma hevesindedir. Hüseyin Nazmi’nin Ahmet cemilden farkı zengin olmasıdır. Ara ara Hüseyin Nazmi’nin evine gider onun kütüphanesini seyreder onunki gibi bir kütüphane hayali kurar. Hüseyin Nazmi’nin hayatı Ahmet Cemil için örnek hayattır. Lüks semtlerde lüks köşklerde yaşama arzusu vardır. Varlıklı olduğu için kız kardeşi ikbali çalıştığı gazetenin sahibi Vehbi beyle evlendirir. Ancak Vehbi bey ikbal hamile iken onu döver ve ölümüne sebep olur. Ahmet Cemil hüsrana uğrar. O ideallerini kaptırmıştır. O yaşamaz yaşayanları seyreder. Hayaller kurar ama hakikat sürekli yüzüne çarpar. Servet-i Fünun da olduğu gibi Ahmet Cemil’in hayata dair bilgisi yoktur. O hayal adamıdır.
Servet-i Fünun dönemindeki eski yeni tartışması romana da yansımıştır. Ahmet Cemil bir şiir kitabı yazar. Servet-i Fünun şiir özellikleri onun şiirlerinde birebir görülür. Halid Ziya eski şiirin temsilcisi olarak romana Raci karakteriyle Muallim Naciyi yerleştirmiştir. Ahmet Cemil’in Tepebaşında ki yemekte okuduğu şiir Raci tarafından alaylı bir şekilde eleştirilir. Bu, Ahmet Cemil’in şiirlerini yakmasına sebep olur. Raci, Divan edebiyatı geleneğinden gelir ama Halid Ziya Raci’yi kitapta kötü bir adam olarak ele alarak taraf tutmuştur. Öte yandan Ahmet Cemil Hüseyin Nazmi’nin kardeşi Lamia ya aşıktır. Bu aşk platoniktir. Birgün zengin olur Lamiayı alırım diye düşünürken Hüseyin Nazmiden kardeşini nişanladığı haberini alınca yine hüsrana uğrar. Kurduğu hayaller bir bir solmaktadır. O pazar ekonomisinin tuzağına düşmüştür. Her şeye madde olarak bakmaktadır. Lüks onun için vazgeçilmezdir. O hayal ile hakikat arasında sıkışmıştır. Tek tesellisi annesidir. Sıkıntısında kendini annesinin yanında alır. O birey olarak kendini tamamlayamamıştır. Bir çocuk bakış açısıyla hayata bakmaktadır. Şiir yazarak zengin olacağını zanneder. Hayatın gerçek yüzünü gördüğünde yanında sadece annesi vardır. İkbali kendi hırsı uğruna kaba bir adamla evlendirdiği için içindeki suçluluk duygusu atamaz. Hiç hesap etmediği bir zamanda babasının ölmesi onun ilk kırıldığı noktadır. Hüseyin Nazmi’nin tayininin çıkmasıyla son kırılmayı yaşar. O da yaşadığı o umutsuz ortamdan kaçmak için uzak bir yerde kaymakamlık ister. Elinde kalan tek varlığı annesiyle birlikte uzak diyarlara göç eder.
Halid Ziya Ahmet Cemil karakteriyle romanda kendi edebiyat tarzını ortaya koymuş, Servet-i Fünun psikolojisini Ahmet Cemil üzerinden aktarmıştır. Hayal-hakikat çatışması, kaptırılmış ideal bağlamında Mai ve Siyah son derece önemlidir
Yazar
AHMET KOYUNCU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.