- 879 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
RABİA NİNE
RABİA NİNE
Haziran güneşinin dokunduğu asfalt yumuşamış geçen her aracın çıkardığı toz terlemiş vücutlara yapışıyor on altı yaşında bunaltıyordu insanı.
Salim abinin tamirci dükkanı göçmenler caddesindeydi kardeşi Hidayet’le beraber
aynı dükkanda çalışıyorduk.
Ustamız Göçmen Salim’di ;siyah beyaz televizyonları tamir eder videoların başlıklarını silerdi,rahmetli ağa beyim Hasan orta üçte sınıfta kalınca boş gezme bir zanaatın olsun diye beni bu dükkana çırak vermişti.
Salim usta aslen Bulgar Göçmeniydi. Rahmetli babası Latif dayı çocukken gelmişti Diyarbakır’a.
Mesleği, devletin Ankara’da açtığı kurslarda öğrenen Salim usta dükkanın hemen arkasındaki sokakta oturuyordu.
Eğitimde başarılı olamayan ben esnafın gözüyle hayata insanlara bakmayı öğreniyordum.
Zaman ilerledikçe elim keski, tornavida tutmaya başlamıştı ;yavaş yavaş çevre evlerin bozulan antenlerini yapıyor cep harçlığımı çıkartıyordum.
İnsanları evlerinde görmek tanımak her evde başka hayatların varlığına şahit olmak bir birinden farklı insanlar bu koca toplumu oluşturturken detayları görebilmek esnaflığın kitapsız deftersiz okulunda mümkündü.
Bazen servisine gittiğim ev zengin bazen fakirdi: kiminde yere serecek çul yok, kimi de üç günlük dünya malının sarhoşluğu vardı.Bazı evler mis gibi kokar bazısında durulmazdı kokudan.
O çocuk yaşta gidilen her ev de, tanınan her insan da, verilen emekte dökülen ter damlalarında ve cebini dolduran harçlıklarda başka bir anlaşılır yönünü tanıtıyordum hayatın.
Gittiğim servislerden birinde tanımıştım Rabia Nine’yi bozuk televizyon antenini tamir ederken;
yokluğun fakirliğin çizgileri nur yüzüne düşmüş çocuksu gözleriyle beni izlerken –“oğlum dikkat et düşmeyesin.” diye seslenirdi…
Toprak damlı bir göz odası olan evinde iki yetim torunu birde alkolik oğluyla yaşayan
Rabia Nine kısa boylu, zayıf bedenli, yetmişi aşmış yaşıyla nur yüzlü tebessümlü bakışlarıyla her beni gördüğünde,-“oğlum gelmiş” diye sevinerek beni buyur ederdi evine.
O yaşıyla yaptığı kuru dolmalardan ikram ederdi. Pek dolma sevmezdim ama ne hikmetse Rabia Nine’nin dolmalarının tadı harika idi.Türlü çeşit baharat koyar lezzetine lezzet katardı.
“Ana ne güzel olmuş bu dolmalar” diyince –“ben senin ananım tabi ki güzel olur.”diye gülerdi.
Ninemin kırklı yaşlarda vesile adında bir kızı hemen karşısında oturur ona derman olmak bir yana dert üstüne dert oluyordu; o kızından olan torunları her gün bir olay çıkartır ninemin başına iş açarlardı.
Günler böyle geçerken bir gün Rabia Nine’min İstanbul’da oturan Sultan adında büyük kızı Diyarbakır’a geldi: aman Allah’ım bu kızı küçük kızından da fenaydı, onun da çocukları haşarımı haşarı
kadıncağızın başında ki dert birken iki oldu.
Her gün kavga her gün olay çıkıyor, arada kalan ninem oluyordu; üzülüyordum ama elimden de bir şey gelmiyordu.Ninemin evine yakın servisler çıkınca uğrar hal hatırını sormayı eksik etmezdim.
Sıcak bir yaz gününde dükkana bir müşteri gelmiş televizyon anteninin yapılmasını istiyordu.
Ustam Selçuk git yap diyince öğlen sıcağında müşteriyle birlikte yola çıktık. Anteni yaparken bayağı uğraşmıştım. Müşteri çıkarıp bana elli beş bin lira verdi, anten servisi için fazla bir paraydı, sevinçle parayı cebime koydum.
İş yerine dönerken aklıma Rabia Ninem geldi; evi bulunduğum yere ters bir istikamette olmasına rağmen, yanına gitme isteğim vardı.Üşenmeden sıcağa da aldırmadan vardım ninemin sokağına.
Sokak kalabalık, kadınlar arasında büyük bir kavga ve kargaşa vardı. Bir ara yerde saçı başı dağılmış Rabia neneyi gördüm; iki avucunu oturduğu yerden yukarıya doğru kaldırmış sesi çıktığı kadar bağırarak-“ imdat Ya Şeyh Abdûl Kadir-i Geylani imdat.” diye yardım istiyordu
Koşa koşa Rabia Nine’min yanına geldim, kollarından tutup yerden kaldırdım, “ ana ağlama ne oldu” derken; etrafımızdaki kadınların bağrışmaları devam ediyordu,başındaki beyaz tülbent yırtılmış yerdeydi, alıp nenemin başına attım.
Zavallı nenemin üstü başı toz toprak olmuştu, kavga eden kadınlar nenenin iki kızıymış; Rabia nene onları ayırayım derken arada ezilmiş yere düşmüş bir kaldıranı bile olmamıştı.
Nenemi kenarda bir yere oturttuktan sonra “hayırdır nedir bu kavga nene ?”
-“Oğlum bu Sultan’ın küçük bir fırını var: Vesile’nin oğlu bu fırının camını kırmış, Sultan da anlamadan dinlemeden saldırmış Vesile’ye.” Rabia nenede o zayıf bedeniyle ayırayım derken yemiş ara dayağını.
Kızları kavgaya devam ederken biz nenemle fırını aldık ve tamir etmek için dükkana doğru yürümeye başladık. Kavurucu sıcakta yürürken korku ve endişeli gözlerle –“oğlum yaparsın değil mi ? fırını” diye soruyordu, yaparım nene yaparım sen telaş etme.
İş yerinde ustamın kardeşi Hidayet vardı. Neneyi oturttum “Hidayet bu nene burada otursun sen ona bir çay söyle ben geliyorum.” dedim ve fırını alarak elektrikçi Abdullah ustaya götürdüm
Fırının camı değişti; elli bin lira tutmuştu ödedim parasını tam çıkarken,” genç o cama bir de tutacak takılması gerekiyor, o ne kadar diye sordum ? –“ beş bin lira dedi” tamam ustam tak dedim. “ Anten servisinden aldığım o elli beş bin lirayı fırın tamirine ödedikten sonra acele iş yerine geldim nene çayını içmiş beni bekliyordu.
“Al nene bak eskisinden güzel oldu”, nene avucunda sıkarak tuttuğu on bin lirayı bana uzatarak –“oğlum bu para yeter mi? “ diye sordu.”Ah nenem yüreği yanık nenem bu tamir parasız ikramdı sana.”
-“Olmaz oğlum al bu parayı.“
Ne bilsin garip nenem: Allah CC oğlunu anten ayarına gönderip kırılan fırının masrafı elli beş bini kazandırır sonrada onu vazifelendirip Şeyh Abdulkadir-i Geylani’nin himmetiyle derdine derman olmaya yolladığını.
Rabia nenem sakinleşmiş, eskisinden daha yeni fırını alarak dudaklarında dualarla evine doğru giderken manevi bir davaya hizmetkar olmak bahtiyarlığını yaşayan on altı yaşında ki genç yıllar sonra evlenir ve ilk doğan çocuğu kız olunca nur yüzlü Rabia nenesinin adını kızına verir.
Mazlumun duası ile ALLAH C C arasında perde yoktur.
Rabbim tüm güzel işlere biz cümle Müslümanları hizmetkar eylesin Amin.
Adını Rabia koydum…
On dokuz yıl önce dünyaya geldiğinde.
Adını Rabia koydum…
Kara gözlerinde annem!
Adını Rabia koydum…
Komşu ninemin yüzünde Nur!
Adını Rabia koydum…
Çileli ve uzun bir ömürde sabır!
Selçuk KORKMAZ 13 Nisan 2016
YORUMLAR
Çok güzel bir yazıydı; beni duygulandıran.Kaleminize, gönlünüze sağlık .Saygı ve selamlarımla kutluyorum.İyi ki de görmüşüm sayfanızı!
MEDAMED Selçuk KORKMAZ
Saygılar