- 380 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UNUTULAN DEĞERLERİMİZDEN SAMAN VE SAMANLIKLAR
UNUTULAN DEĞERLERİMİZDEN “SAMAN VE SAMANLIKLAR”
Çocukluğumuzda bugünkü saman balya makinaları yoktu. Samanın elde edilmesi ve saklanması, çiftçilerimiz ve hayvan besleyenlerimiz için çok özel bir serencama sahipti. Öncelikle, samanın hammaddesi olan ekinin ekilmesi ve biçilmesinden bahsedelim.
Tarlalar öküzlerin çektiği ağaç pulluklarla sürülürdü. (Biraz ilerleyen zamanlarda pulluklar çelikleşmeye ve atlar tarafından çekilmeye başlandı). Çiftçi kucağına bağladığı büyük bir peştemalı sol eliyle tutarak, içine koyduğu tohumları sağ eliyle hızlıca ve eşit dağılmasına dikkat ederek savururdu.
Haziran sonu ve temmuz başlarında olgunlaşan başakların, ellik ve oraklarla biçilmesine sıra gelirdi. Orak serencamı o yıllarda çiftçiliğin en önemli etkinlik alanlarıydı. Sabah namazından sonra azıklar ve su testileri hazırlanarak kağnılarla tarlaya gidilir kadın erkek sırt sırta verilerek, sol elin parmaklarına ellikler takılır sağ elin salladığı oraklarla olgunlaşmış ekinler biçilirdi.
Erkekler daha çok koca orak diye tabir edilen daha büyük orakları ve kosaları kullanarak, daha çok miktarda ekin biçebilirlerdi. Temmuz sıcağında güneşin altında çalışmalar sonrası, eğer varsa koyu gölgeli bir ağacın altında verilen yemek molası ve çıkınlardan çıkarılan azıkların yenmesi, dışına terini vermiş testi veya boduçların buz gibi sularından içilmesi, “Orak”ın en önemli, zevkli ve sevimli safhasını oluştururdu.
Biçilen ekinler çocukların da yardımıyla desteler haline getirilmek için toplanırdı. Desteler ise, ya kucakta ya da kağnılarla yığınlara dönüştürülürdü. Yığınlar da, iki alta bir üstte parmağı olan hafif ve sağlam ağaçlardan yapılmış dirgenler yardımıyla, kağnılara yüklenerek harman yerlerine taşınırdı. Harman yerine getirilen saplar, kağnıların üzerinden en güçlü bir şekilde yükseklere atılarak harmanlar oluşturulurdu.
Sıra geldi samanın yapılmasına: Aslında saman, bir müştemilattı asıl amaç, en önemli gıda maddesi olan buğdayın elde edilmesi idi. Bu günkü modern fabrika yemlerinin olmadığı o yıllarda, hayvanların en önemli gıda maddesi olan saman, buğdayı elde etme mücadelesinin bir sonucu idi.
Düzenli hazırlanmış çakmak taşlarının yine düzenli bir şekilde, ucu eğimli ardıç ağaçlarına çakılarak yapılan düvenlerin (döven) devreye girme sırası gelmiştir.
Harmanların etekleri bir düven genişliğinde dirgenler yardımıyla yayılarak, bir çift öküz veya tek hayvan ile çekilen düvenler, genellikle çocuklar tarafından yönetilirdi. Hatta öküzler veya hayvan iyi eğitildi ise, düvenin üzerine büyükçe bir taş veya ağırlık koyularak kendi kendilerine dahi harmanı sürebilirlerdi.
Başağından ayrılan sap ve saman, yeterince biriktikten sonra kenara çekilerek “tınas” işlemine geçilir. Bir yandan harman sürülmeye devam ederken, bir yandan da tınaslar esen rüzgarlarda küçük yabalarla savrulmaya başlanırdı. Samanın en inceleri en uzağa, sapların kalın yerleri olan çeçler ise buğdayın içinde kalırdı. Holuslar yardımıyla da buğdaylar çeçlerden ayrılırdı. (Holus: Büyük kalbur).
Temmuz ve ağustos aylarında esintinin çok pahalı! olduğu ve yönünü de sık sık değiştirdiği düşünüldüğü zaman; büyüklerimizden dinlediğimiz, “harmanlara ve tınaslara kar yağdı” gerçeği, samanı – buğdayı elde etme sürecinin ne kadar zor ve uzun sürdüğünü göstermektedir.
Buğdayların pamukla dokunan çuvallara konularak taşınması kolaydı. Ama saman? Büyük yabalarla kağnının içine yerleştirilen kıl çadırlar gerdire - gerdire doldurulurdu. Saman seviyesi yükseldikçe yabayı sallayanın işi zorlaşırdı. İnce samanlar kağnıya binmemek için direnir, en küçük bir serinlikte kendini uzaklara atardı. Öncelikle de kendini atan terli kişinin yüzüne yapışmayı çok severdi.
Mahallemizdeki evlerin bir çoğunun alt katları ya ahır, ya da samanlık olurdu. Kağnı ile getirilen samanlar, yüklenmesinin aksine samanlığın önüne indirilmesi çok kolay olurdu. Ama bir zor iş daha başlardı ki, yağmura ıslattırmadan samanların samanlık deliğinden yabalar marifetiyle samanlığa doldurulması gerekirdi.
Samanı stoklamak çok zor bir işti. Bazen harar çuvallara doldurulsa da, stok problemi kökten çözülemezdi. Kış boyu yağmur almayacak bir yerde samanın saklanması gerekirdi. (Sakla samanı gelir zamanı).
Rahmetli babam komşularımızdan birkaç tanesinin alt bodrumlarını samanlık olarak kiralardı. Kış boyu her gün sabah akşam ilgili yerlerden çuvallara doldurduğumuz samanları günlük ahırımıza taşırdık.
Samanı yaba ile samanlık deliğinden içeriye atmak, işin en kolay yeri idi. Deliği dolan samanlığın deşilmesi ise işin en zor tarafıydı. Ara ara samanlığa girilip, yabalarla samanlık deliğinin önünün rahatlatılması gerekirdi. Bu süreçte küçük samancıkların ağzına, burnuna, kulağına - kuyruğuna girmesinin engellenmesi imkansızdı.
Bir gün Çavuşlar Mahallesindeki koca evimizin altına samanları atıyordum. Samanlık hayli dolmuş, deşeleme işlemi en zor halini almıştı. Seviye yükselmiş sırtım zaman zaman tavandaki pardılara dokunmaya başlamıştı. Bir kedi aniden sırtıma tırnaklarını yapıştırdı ve kaçtı. Kediyi göremedim. Herhalde zamanların arasına kayıp gitti diye düşündüm. Çalışmaya devam ettim. Hava da kararmaya başladı samanlık zifiri karanlığa bürünmüştü.
Uslanmaz kedi yine sırtıma tırnaklarını çakmaz mı? Bu sefer görmeye çalıştım ama yine samanların arasında kaybolduğunu düşünmekle beraber, içime kıcık girmişti. Ertesi gün aydınlıkta samanlığı incelediğimde bir de ne göreyim? Bizim kedi tırnakları, tavanda kopmuş çıplak haldeki elektrik kabloları değil miymiş: Çok şükür verilmiş sadakamız varmış. Kedi ile helalleşememek ise diğer bir üzücü nokta…
Selam sevgi ve dualarımla. Allah’a emanet olunuz.
13 Nisan 2016. Saat: 07.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.