- 1122 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
Merhaba Güzel Gözlü Hanımefendi (Mektup Arkadaşı)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Merhaba Güzel Gözlü Hanımefendi,
Gecenin nakış gibi işlendiği, tespihli vakitlerden sonra sizinle sohbet etmek istiyorum. Ney sesi bana eşlik ediyor. Sanırım bu durumdan hoşnut oluyorum. Hep sufilerin kendine has semazen dönüşlerine imrenmişimdir. Onlar ki; yeri ve göğü zindan tadında benimseyenler, geceler boyunca sekr halinde yükselirler. Huşuya bulaşan yüreğimiz, son bir defa daha irdeler bu bozuk düzeni…
Yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgide: annesini kaybetmiş körpe bir kız çocuğun hüznünü paylaşırız. Ellerimizden kayıp giden zamana inat tüm isyanlarımız. Ellerimiz, gözlerimizden apayrı. Durgun saatlerin meyli bizedir bilirim hanımefendi. Siz hiç bir gece vakti, gökyüzünü seyre daldınız mı?
Hallâc-ı Mansûr böyle bir gece de yükselmişti semâya… Ellerini ve bacaklarını hissetmiyordu. 5 metre ilerisinde gördü parçalanmış bedeninden arta kalanları. Susamıştı… Yorgundu... Kan kaybediyordu…
Böyle bir gecedeydi. İşte o an yollara düşmeye karar verdim hanımefendi. Yollar beni çağırıyordu. Her şeyinden sıyrılmaya çalışan biçare, her defasında gerisi geriye geliyordu. Yurdum buraydı. Ayaklarının dibi. Gözlerinin sonsuzluğa ulaştığı yer…
Çok şehirler tanıdım ömrümce. İnsanlara benzetirim her taşı, toprağı… Topraktan geldiği söylenen demoğlunun, evrim döngüsünü toprak ile tamamlayacağına inanırım. Kendime “seyyah” derim. Ara ara çıkar sokağa, kendimi turlarım. Hayat böyledir hanımefendi!
Yaşamak, insanın en nadide afyonudur. Masallar ve ütopyalar arasında sabahlarız. Can Yücel’in dediği gibi -bir sabah çöpçülerin elleri ile- uyanırız. Uyanışlarımız bahtiyar. Ve ben seviyorum hayatı; iliklerime kadar nefes alıyorum. Yaşamak sence de çok tatminkar değil mi hanımefendi? Her sabah erinmeden, gücenmeden doğan güneş değil midir yaşamak? Bir tebessüm, bir buse, bir yakarış, bir isyan değil midir? Aç kollarını güzel hanımefendi yaşam bize koşuyor!
…
Saat 03:25. Bizim “Şiir” uyuyakaldı kucağımda. Kedi dostumdan bahsettim mi sana bilmiyorum! Çok güzel bir dişidir kendisi. Yaramaz olduğu kadar da narin bir yüreğe sahip. Hissedebiliyorum hanımefendi. Ne vakit yanıma gelse; ah diyorum şiirim geldi. Ve mısralar dökülüveriyor yüreğimden.
Çok da güzel şiir yazarım bilir misiniz? Size bir de şiir yollayacağım. Dilerim beğenirsiniz.
Bana okuduğunuzu söylediniz. Bilhassa öğrenciliğinizden bahsettiniz. Benim nazarımda herkes öğrencidir. Sistem buna karar veremez. Sistem bize boyun eğdiremez. Bizler yeni neslin, neferleri olarak her daim dik olacağız hanımefendi. Sınırlar, dinler, ülkeler, yasalar; barışa engel olamayacaktır. Demokrasi adı altında ezilen kafa tasları biliyorum. Annesinin gözü önünde, tecavüze uğrayan kızları biliyorum. Fırınlarda yakılan hamile validelerimi biliyorum. Şiş takılarak kızartılmaya mahkum bırakılmış bebekleri biliyorum… Vietnam’da… Irak’da… Suriye’de… Bosna Hersek’de… Afrika kıtalarında… Libya’da… Görüyor musun hanımefendi? Coğrafyanın her tarafı kan lekeleriyle dolu!
…
Kendi neslimin, boş hülyalar arasında kayboluşlarını izliyorum. Hayatlarını ne kadar boş yaşadıklarını görüyorum. Sınırları kurulmuş bir hapishanede özgür’ü oynadıklarını seyre dalıyorum. Komik geliyor hanımefendi. Yaşamın bu kadar ucuzlaştırılmış olması çok komik geliyor. Ellerinde telefonlar, bilgisayarlar; ceplerinde kabarmış cüzdanlar,araç anahtarları; üstlerinde son modern fiyonk yakaları, Cardin marka takım elbiseleri; kafalarında bomboş fikirler görüyorum. Kendini aşamamış, sistem altında ezilmeye mahkum bırakılmış neslimi görüyorum. Bu bana biraz da hüzün veriyor.
Sabahın 5’inde kalkar saatlerce koşarım. Sabahın o soğuk ayazında denize atlarım. İliklerime kadar soğuğu hissederim. Çantamı alır kilometrelerce yürürüm. Acının verdiği hazzı hissederim. Sahneler alırken gözlerim dolana kadar şiirler okurum. Seyircilerin gözlerindeki parlaklığı hissederim. Dövüş kulüplerinde sabahlar; sabahlara değin dövüşürüm. Kendi kanımı yutarken ki hırsı ve azmi hissederim.
İnsanlar beni gördüklerinde hayran kalırlar. Oysa ki kimse de kollarını sıvamaya cesaret edemez.
Sana bir sır vereyim mi hanımefendi. Ben insanlara, sınırları aşmayı öğretiyorum. Korkunun ötesine geçmeyi öğretiyorum. Yalnızlığın o buhran havasında, gözlerini kapayarak meditasyona durmayı öğretiyorum. Semazenler gibi savrulmayı, Şems’in gizemini öğretiyorum. Öğrenmek istiyor musun hanımefendi? Evet. Biraz biraz delirmelisin sende!
Mektubuma burada son verirken bundan sonraki senin, sen olmadığını bilmeni istiyorum. Her geçen saniye, geçmişe yabancıyız. O yüzden ne geçmişi yaşa; ne de geleceğe bel bağla… Sen şu an’a odaklan hanımefendi. Ancak o zaman var olabilirsin.
Sağlıcakla kalın. ”
YORUMLAR
Hayat öğrenilecekler için hergün yeniden açılan okul ve imtihan edilmeyi bekleyen de bizler için bir arena
Değişen dünya içinde değişen insanlar ve büyük zıtlıklar. Sevgisizlik, çıkarcılık ve en acıklısı ölümlü olduğumuzu unutanlar.
Güzeldi içerik aktarımı.
Sevgiyle kalın.
Erhan Korkmaz
Naçizane teşrifleriniz için teşekkür ederim. Saygı ve sevgilerle
Erhan Korkmaz
Erhan Korkmaz
Takdire şayan bir eser çıkarabildik ise ne mutlu bize
Teşekkür ederim eleştirileriniz için...
Sevgi ve saygılarla
Naif bir anlatım sunmuşsunuz, tınısını yürekten hissettiğimiz.
Gerçek manada güzel bir hitabet örneğiydi ve yerini fazlasıyla hak etmiş.
Islık çalan imgelerin eşliğinde yine hoş bir esinti taşıdı güne.
Kutluyorum kaleminizi.
Saygılarımla değerli kalem...
Erhan Korkmaz
Umarım imgelerin ıslığı, İsrafil'in sura üflemesi kadar etkili olur.
Naif bir yaşantı içinde sizin gibi latif yürekli insanlara da naif eserler yazılması gerektiğini düşündüm.
Her zaman eleştirilerinizi bekliyorum. Saygı ve sevgilerle
Erhan Korkmaz
Hissettiğiniz duygular için bizzat ben teşekkürü borç bilirim.
Saygı ve sevgilerler
Gözü kapalı, dünyadan bi haber yaşayanlar hep vardı aslında, her dönemde. Teknoloji hayatımızda artısı eksisiyle büyük yer kaplıyor. Doğru kullanabildiğimiz sürece faydası daha çok diye düşünüyorum.
Yazıda dilin hakimiyetini beğendim, akıcı bir dil okuyucuya hitabıyla kendini okutuyor.
Erhan Korkmaz
Beğenmenize sevindim. Eleştiriler için teşekkür ederim. Sevgilerle
Gözü kapalı, dünyadan bi haber yaşayanlar hep vardı aslında, her dönemde. Teknoloji hayatımızda artısı eksisiyle büyük yer kaplıyor. Doğru kullanabildiğimiz sürece faydası daha çok diye düşünüyorum.
Yazıda dilin hakimiyetini beğendim, akıcı bir dil okuyucuya hitabıyla kendini okutuyor.
Gerek anlatımıyla , gerek içinde barındırdığı soylu ve haklı fikirleriyle; dem dem okuruna güzellikler bağışlayan bir mektuptu Beyefendi. Kanlı insanlık :(( , özgürlük oyunları, en çok vurgun yediğim yerlerden biriydi. Bilgisayar başındaki sanal kahramanlıkları bireyselliklerin birincil varlığı kabul eden bir nesil yetişiyor. Gerçekten acımadan, acıyı söyleyen... Gerçekten gülmeden gülen... suret duygular, düşünceler...
Lütfen yanlış anlaşılmasın şu an da bilgisayar başından yazıyoruz bizler de ama maalesef bilinçsizce gerçekten kullanan genç kesim çok fazla.Sizin mektubunuzda bahsettiğiniz gibi, gerçekten duyumsayarak, iliklerinde hissederek yaşamı öğrenmek .. gerek fiziksel gerekse düşünsel boyutta kendini geliştirebilmek asıl önemli olan bu işte. Bu dünyaya asıl gelişinin sebebi yaraşır bir hayat sürebilmek. Kısa ca insanım, insanca yaşadım diyebilmek için mektubunuzun içinde belirtilen doneler öylesine önemliydi ki.
Teşekkürler paylaşım için. Gönül emeğinizi tüm içtenliğimle tebrik ederim.
Saygılarımla.
Erhan Korkmaz
Ne kadar karamsar bir mektup yazmış olsam da hayatta umut edecek bir çok şeyimiz de mevcuttur. Doğa hiçbir ihtişamını bozmadan bizim mutluluğumuza yataklık etmekte...
"Her koyun kendi bacağından asılır" eğer bizler maneviyatı ağırlaşmış bir dünyada yaşıyorsak bu bizim özgürlüğümüzdür.
Daha geçenlerde çok sevdiğim bir abim intihar etti. Vasiyetinde ise dünyaya katlanamadığını, insanların fazlasıyla gaddar ve bencil olduğunu yazmış. Bu dünyaya iyiler fazladır diyordu.
Bu pes ediş nereye kadar? İnsanı kıran nokta burası işte.
Devamlı eleştirileriniz için teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarla.