- 684 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kur'a Çekimi
Kur’a Çekimi
yıl 1977!..
Mevsim sonbahar, kasım ayının 18 zi olmalı...
Birkaç gün sonra, iki mutluğuyaşıyor olacam;
Biri hakimlik kur’a çekimi, diğeri kurban bayramı...
Heyecanlıyım, mutluyum; yüreğim kafesten uçacak kuş gibi!
Günlerdir evde, yakın akrabalarda bunun muhabbeti...
Hele, kur’ayı kim çeksin heyecanı.. Eşim; ’ ben heyecanlıyım!..’
kardeşim İsmail; ’kendi kader torbana, kendi elini daldır..!’
dediler. Aklıma emekli eğitimci Ali amcamız (Apali) geldi.
Hem aile büyüyümüz, hem öğrenci kredisi, borç senedini
heves ve heyecanla imzalamıştı.. Çocuklar gibi sevinmiş,
neşelenmiş; benden çok heyecanlanmıştı, rahmetli !..
Derken, işte o gün; yaşamımda yeni ve en önemli dönüm noktası
olacak olan gün gelmişti... Ve o gün 18 kasım günü olacaktı...
Akşamımız yine Samanpazarındaki eski ankara evlerinden
birinde, ev sahibemiz Fikret abla, alt komşu gelin hanımlarla
geyik muhabbetiyle güzel geçtiyse de sabahı iple çeker olmuştum...
Işır ışımaz ayaktayım... Duş, traş, ütü işleri... vs...
Nasıl heyecanlı, telaşlı olmam ki!.. evliyim, kızım Deniz,
hanım kardeşi Ali, ablam Zeynep... Stajerlik maaşıyla...
Hepsinden önemlisi, daha çocukluğumda
’söyleten söyletmiş ’ gibi; kendimi ’mustantik’ olarak tanıtmışım...
İlk öğretmenim ’Kara Kız’ sorduğunda ’hakim’ olmak istediğim...
Neyse uzatmayayım!
Okşayıcı güneşiyle güzel bir sonbahar sabahıydı...
_Genellikle bu ayları güzel olur başkentimizin-
Kur’ a çekilecek yer YüksekHakimlerKurulu’nun konferans
solunu olarak tebliğ edilmişti.
O zamanöyleydi. Binası kızılayda,Sakarya Caddesine
paralel olan sokaktaydı (Şimdi kitapçı vs)
Saat dokuz civarı Atatürk Bulvarı’ndayım..
Bulvar boyu geniş yapraklı ağaçlar vardı.. Dallarda güneye
sığırcıklar, serçeler...cıvıl,cıvıldılar... Merasimimizi, neşemizi,
sevincimizi paylaşıyor, kutluyorlar... biryandan da sararmış,
morarmış yapraklar sabah ayazından dallarından kıvrıla kıvrıla
dans ede ede bizi törenle karşılılıyorlar... yere dökülmüş olanlar da
ayaklarımıza yolumuza, uğurumuza serilmiş kadife tören halılaları..
olmalılar, diyordum içimden...
Öyle ya; geleceğin hak adalet dağıtıcısı... millet adına karar verecek,
tek vicdanımıza karşı sorumlu olacak hakimler olacaktık...
Bunca tören de varsın olsundu... düşünceleriyle tören yerine
varmış oldum... gelenler gelmiş, gelmiyenler geliyorlardı...
Heyecanla, merakla beklediğim ne eşim , ne amcam... gelen olmadı...
Saat 9.30 vivarı anozsla salondaki sandalyelere dağıldık.
Benim yanımda uzunca boylu, esmerce Mehmet adında bir
kader arkadaşı vardı. Bakanlığın yetkilileri (kur’a komisyonu
ve görevliler ) kürsünün yanındaki yerlerini almışlardı...
Ad. Bak. Müsteşar yardımcısı ile, YHK başkan yardımcısı
birer konuşma yaptılar...
“ Adaletin mülkün temeli olduğunu... bunu sağlayacak,
sürdürecek, sonraki kuşaklara daha ilerilere taşımış,
geliştirmiş olarak bırakacağımız vs. mealli söylemlerde
bulunduktan sonra, bakanlık yetkilisinin işaretiyle ilk
aday ismi okundu..
Aday arkadaş şımgır, mıngır kürsüye vardı... Yetkili,
“Müsade edersen!..” dedi, alkışlar arasında;
elini kader tobası dediğimiz kur’a torbasına daldırdı...
çıkardığı dürülmüş bükülmüş bir kağıt parçasını açtı...
adaya gösterdi ... okudu.. alkışlar devam ediyordu..
Kağıdı diğer üyelerine de gösterip defter yazıcısına verdi...
Kaydı yapıldı... kur’a kağıdı başka bir torbaya kondu...
Böylece ilk kur’a alkışlar arasındaçekilmiş oldu...
İsim sırasıyla, aynı usul devametdiyoır... bazen alkışlar,
bravo sesyleri yükseliyor... Onlar uzak, ücra , pek arzu
edilmeyen yerleri çekenlere “Bizi kurtardın,.. moral destet
alkış ve iltifatlarıydı...Öyle güzelbir atmosfer oluşmuş,
öyle bir kaptırmışım ki... adım okunmuş, farkında değilim,
yanımdakinin dürtmesi “haydı, adın okundu!”
demesiyle, kürsüye yürümüş oldum... Salonda çıt yok, nedense...
sanki biraz sonra ne ocak idiyse, herkesi bir merak bir heyecan
sarmış olmalıydı.. Neyse!..
Kader torbasına elimi daldırdım, kağıtları şöyle bir karıştırdım...
elime gelen birini aldım... çıkardım... dürülü, bükülü kağıdı
elinde mikrafon olan görevliye uzattım... Görevli açtı okudu;
“ D İ G O R !..” okmasıyla bir alkış tufanı... bravolar...
Şaşkındım. Çünkü ilkkez duyduğum bir isim, bir yerdi...
Görevli, tekrar bana gösterip kayıt yapana verecekken
”Nerenin,!? “ dememle, görevlinin yine mikrafonda;
“ Ben de bilmiyorum!” demesiyle, işte, asıl alkış tufanı
o zaman kopmuştu... alkışlar, bravolar...
Gök gürlemiş,yer sarsıntısı olmuş gibi avizeler, duvarlarda
asılı tablolar sallanıyorlardı... Sanki dakikalardır merakla,
heyecan ve suskunlukla beklenen olmuştu...
Meğer, beklenen en sona kalan en mahrum yerlerden biriymiş..
Kürsüden, yine yoğun alkışlar, bravolar... bileğe bak, bileğe...
Kars’a, yavrum Kars’a, Kars yayladır, yayla..
Tezahüratları arasında, en arkada bulunan yerime
sersem bir tavuk gibi varmışım...
Sıra arkadaşım Mehmede sordum:
“Ben de oralıyım, Digorluyum!..”
“Ee!... Nasıl bir yer!..”
“Vala!. Memleketimdir ama iyi bir yer diyemiyecem!..”
demesiyle devam eden alkışlar coşuyordu...
Başım kulaklarım uğulduyor...
Salon dönüyor, dünyam dönüyordu...
Yaaa!.. işte böyle!...
Hayatta en çok alkış aldım günün heyecanını
yaşıyordum, yaşamıştım...
beri yandan;!. “ diğenlere de mutlu bir gün yaşatmış
olmakla çifte mutluluk yaşadığım bir gün olarak...
yerini almış oldu, hayat, yol haritamda,
Kur’a çekim günü...
Mustafa (muster )
Eeski not ve anılardan
Kur’a Çekimi
yıl 1977!..
Mevsim sonbahar, kasım ayının 18 zi olmalı...
Birkaç gün sonra, iki mutluğuyaşıyor olacam;
Biri hakimlik kur’a çekimi, diğeri kurban bayramı...
Heyecanlıyım, mutluyum; yüreğim kafesten uçacak kuş gibi!
Günlerdir evde, yakın akrabalarda bunun muhabbeti...
Hele, kur’ayı kim çeksin heyecanı.. Eşim; ’ ben heyecanlıyım!..’
kardeşim İsmail; ’kendi kader torbana, kendi elini daldır..!’
dediler. Aklıma emekli eğitimci Ali amcamız (Apali) geldi.
Hem aile büyüyümüz, hem öğrenci kredisi, borç senedini
heves ve heyecanla imzalamıştı.. Çocuklar gibi sevinmiş,
neşelenmiş; benden çok heyecanlanmıştı, rahmetli !..
Derken, işte o gün; yaşamımda yeni ve en önemli dönüm noktası
olacak olan gün gelmişti... Ve o gün 18 kasım günü olacaktı...
Akşamımız yine Samanpazarındaki eski ankara evlerinden
birinde, ev sahibemiz Fikret abla, alt komşu gelin hanımlarla
geyik muhabbetiyle güzel geçtiyse de sabahı iple çeker olmuştum...
Işır ışımaz ayaktayım... Duş, traş, ütü işleri... vs...
Nasıl heyecanlı, telaşlı olmam ki!.. evliyim, kızım Deniz,
hanım kardeşi Ali, ablam Zeynep... Stajerlik maaşıyla...
Hepsinden önemlisi, daha çocukluğumda
’söyleten söyletmiş ’ gibi; kendimi ’mustantik’ olarak tanıtmışım...
İlk öğretmenim ’Kara Kız’ sorduğunda ’hakim’ olmak istediğim...
Neyse uzatmayayım!
Okşayıcı güneşiyle güzel bir sonbahar sabahıydı...
_Genellikle bu ayları güzel olur başkentimizin-
Kur’ a çekilecek yer YüksekHakimlerKurulu’nun konferans
solunu olarak tebliğ edilmişti.
O zamanöyleydi. Binası kızılayda,Sakarya Caddesine
paralel olan sokaktaydı (Şimdi kitapçı vs)
Saat dokuz civarı Atatürk Bulvarı’ndayım..
Bulvar boyu geniş yapraklı ağaçlar vardı.. Dallarda güneye
sığırcıklar, serçeler...cıvıl,cıvıldılar... Merasimimizi, neşemizi,
sevincimizi paylaşıyor, kutluyorlar... biryandan da sararmış,
morarmış yapraklar sabah ayazından dallarından kıvrıla kıvrıla
dans ede ede bizi törenle karşılılıyorlar... yere dökülmüş olanlar da
ayaklarımıza yolumuza, uğurumuza serilmiş kadife tören halılaları..
olmalılar, diyordum içimden...
Öyle ya; geleceğin hak adalet dağıtıcısı... millet adına karar verecek,
tek vicdanımıza karşı sorumlu olacak hakimler olacaktık...
Bunca tören de varsın olsundu... düşünceleriyle tören yerine
varmış oldum... gelenler gelmiş, gelmiyenler geliyorlardı...
Heyecanla, merakla beklediğim ne eşim , ne amcam... gelen olmadı...
Saat 9.30 vivarı anozsla salondaki sandalyelere dağıldık.
Benim yanımda uzunca boylu, esmerce Mehmet adında bir
kader arkadaşı vardı. Bakanlığın yetkilileri (kur’a komisyonu
ve görevliler ) kürsünün yanındaki yerlerini almışlardı...
Ad. Bak. Müsteşar yardımcısı ile, YHK başkan yardımcısı
birer konuşma yaptılar...
“ Adaletin mülkün temeli olduğunu... bunu sağlayacak,
sürdürecek, sonraki kuşaklara daha ilerilere taşımış,
geliştirmiş olarak bırakacağımız vs. mealli söylemlerde
bulunduktan sonra, bakanlık yetkilisinin işaretiyle ilk
aday ismi okundu..
Aday arkadaş şımgır, mıngır kürsüye vardı... Yetkili,
“Müsade edersen!..” dedi, alkışlar arasında;
elini kader tobası dediğimiz kur’a torbasına daldırdı...
çıkardığı dürülmüş bükülmüş bir kağıt parçasını açtı...
adaya gösterdi ... okudu.. alkışlar devam ediyordu..
Kağıdı diğer üyelerine de gösterip defter yazıcısına verdi...
Kaydı yapıldı... kur’a kağıdı başka bir torbaya kondu...
Böylece ilk kur’a alkışlar arasındaçekilmiş oldu...
İsim sırasıyla, aynı usul devametdiyoır... bazen alkışlar,
bravo sesyleri yükseliyor... Onlar uzak, ücra , pek arzu
edilmeyen yerleri çekenlere “Bizi kurtardın,.. moral destet
alkış ve iltifatlarıydı...Öyle güzelbir atmosfer oluşmuş,
öyle bir kaptırmışım ki... adım okunmuş, farkında değilim,
yanımdakinin dürtmesi “haydı, adın okundu!”
demesiyle, kürsüye yürümüş oldum... Salonda çıt yok, nedense...
sanki biraz sonra ne ocak idiyse, herkesi bir merak bir heyecan
sarmış olmalıydı.. Neyse!..
Kader torbasına elimi daldırdım, kağıtları şöyle bir karıştırdım...
elime gelen birini aldım... çıkardım... dürülü, bükülü kağıdı
elinde mikrafon olan görevliye uzattım... Görevli açtı okudu;
“ D İ G O R !..” okmasıyla bir alkış tufanı... bravolar...
Şaşkındım. Çünkü ilkkez duyduğum bir isim, bir yerdi...
Görevli, tekrar bana gösterip kayıt yapana verecekken
”Nerenin,!? “ dememle, görevlinin yine mikrafonda;
“ Ben de bilmiyorum!” demesiyle, işte, asıl alkış tufanı
o zaman kopmuştu... alkışlar, bravolar...
Gök gürlemiş,yer sarsıntısı olmuş gibi avizeler, duvarlarda
asılı tablolar sallanıyorlardı... Sanki dakikalardır merakla,
heyecan ve suskunlukla beklenen olmuştu...
Meğer, beklenen en sona kalan en mahrum yerlerden biriymiş..
Kürsüden, yine yoğun alkışlar, bravolar... bileğe bak, bileğe...
Kars’a, yavrum Kars’a, Kars yayladır, yayla..
Tezahüratları arasında, en arkada bulunan yerime
sersem bir tavuk gibi varmışım...
Sıra arkadaşım Mehmede sordum:
“Ben de oralıyım, Digorluyum!..”
“Ee!... Nasıl bir yer!..”
“Vala!. Memleketimdir ama iyi bir yer diyemiyecem!..”
demesiyle devam eden alkışlar coşuyordu...
Başım kulaklarım uğulduyor...
Salon dönüyor, dünyam dönüyordu...
Yaaa!.. işte böyle!...
Hayatta en çok alkış aldım günün heyecanını
yaşıyordum, yaşamıştım...
beri yandan;!. “ diğenlere de mutlu bir gün yaşatmış
olmakla çifte mutluluk yaşadığım bir gün olarak...
yerini almış oldu, hayat, yol haritamda,
Kur’a çekim günü...
Mustafa (muster )
Eeski not ve anılardan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.