- 463 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kan denizinde balık olmak!
POLİTİKA
Toplum olarak kelimenin tam anlamıyla bir felaket hali yaşıyoruz. Toplumun en alt kesiminden tepe noktasına kadar tüm yönetilen ve yönetenlerin bir bunalım psikolojisi içinde olduğu görülüyor. Nasıl olmasınlar ki huzur bulacağız diyerek oylarını yoğunlaştırdıkları bir parti tek başına hem de ezici bir çoğunlukla iktidar oldu. Seçim sonrasında etekleri zil çalan bir pozisyonda yeni hükümeti kurmaya uğraşan Sayın Davutoğlu işinin kolay olmadığını bu süreçte anlasa da lütfen atanmış bir konumda olmaktan kurtuldu, seçim kazanmış bir lider olarak kamuoyu karşısında yerini alabilmenin konforuyla tanıştı. Halkın geneli, toplumun durulacağı insanların bireysel işlerine döneceği umudundaydı. Olmadı, olamazdı da.
Ertelenmiş sorunların ve özellikle Kürt sorununun bir kördüğüm oluşturduğu çok geçmeden kendisini somut olarak ortaya koydu. Üstelik pek de hesapta olmayan ve sorunları ele alma konusunda iki başlı bir işleyiş ortaya koyan Sayın Erdoğan’ın yönetme tutkusunun sorunların çözümüne katkı sağlamadığı ortada. Hükümet ise herhangi bir adım atmayı düşünmeden Saray’ın olaya nasıl baktığını göz önünde bulundurmak zorunluluğu duyuyor. Bilmem kaçıncı muhtarlar toplantısının ardından kaymakamlarla yapılacak olan bugünkü(26.01.2016) toplantı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın hızını alamadığını ve hükümetin çekinik tavırlarını sürdürmesi doğrultusunda fiili olarak ülke yönetimini daha fazla ele almaya çalışacağını gösteriyor.
Peki, bütün bu gelişmeler ülkeyi rahatlattığını söylemek mümkün mü? Keşke olsa!.. Ülkenin doğusu ne yazık ki bir kan ve acı denizine dönüşmüş durumda. Yanı başımızdaki Suriye‘de iç savaş sonucu yaşanan görüntüler Diyarbakır, Cizre, Şırnak’ta. tekrarlanıyor. Yaşlı insanlar, kadın ve çocuklar kör kurşunlarla yaşamlarını kaybediyor. Yaşamını kaybeden insanlar sokak ortalarında çürümeye bırakılmak zorunda kalınıyor. Sağlık hizmeti ulaştırılamayan yaralılar evlerin bodrumlarında kan kaybından yaşamlarını kaybediyor. Bu kar, kış koşullarında yıkık duvarların ardında bedenleri soğuk ve ölüm kuşatmasında titreyen devletin yanında ve karşısında savaşan genç insanlar bir kısırdöngünün kurbanı olduklarının ne kadar farkındalar! diye düşünemeden edemiyor insan.
Öte yandan savaşın getirdiği açlık, ölüm, yoksulluk karşısında ne yapacağını bilemez durumda olan sivil insanlar farklı mahalle ve kentlere doğru savrulurken, kendi kentinde ve kendi ülkesinde göçmen duruma düşmüş olmanın acısını iliklerinde hissetmekte. Şu anda pek çoğunun bir ekmeğe, bir tabak çorbaya muhtaç oldukları ortada. Bu insanların içinde bulundukları durum nedeniyle biriktirdikleri öfkeyi ne zaman ve nasıl dışa vuracakları şimdilik meçhul. Ancak bunun sorumlusu olarak gördükleri güçlere karşı iyi niyetli olacaklarını söylemek saflık olsa gerek. Öyle ya hangimiz evimizin başımıza yıkılmasından sorumlu tuttuğumuz kişilere karşı iyi duygular besleyebiliriz ki?
Görülen o ki PKK’nin bu çatışmaları çok daha uzun süreye yayması pek olanaklı değil. Dört bir tarafından kuşatılmış kentlerdeki dar alanlarda silah fabrikaları bulunmadığına göre bir süre sonra cephane yığınağı erimeye başlayan PKK’nin savaş gücünün kırılmaya başlaması olağan biri durum olarak görünüyor. Ancak yaşananlar ve bunların toplum belleğinde ve ruhunda bırakacağı izler oldukça büyük yaralanmalara neden olacağı açık. Kentlerinin toplar ve tanklarla kuşatılıp ateş altına alındığı gerçeğini yaşayan yeni yetişen kuşakların tüm olup bitenlerden nasıl etkileneceklerini düşünebilmek için dahi olmak gerekmez. Güvenlik güçlerinin duvarlara yazdıkları sloganlar da işin cabası.
Her zaman olduğu gibi olaydan derin yara alan yoksul kesimler yerine, tuzu kuru olan ve olaylardan herhangi bir zarar görmeyen kesimler üzerinden konforlu tartışmalar sürüp gidiyor bu arada. İyi bir aş, eş, ev ortamına sahip olan insanların kendilerini uçsuz bucaksız özgürlükler denizinin efendi(!) balıkları olarak hissetmeleri bu devasa ülke sorununu ortadan kaldırmıyor. Aksine sorunun büyüyerek bir kan denizine dönme olasılığı var. Bu ihtimal efendi balıkların, yaşamlarının kendileri açısından çekilmez hale dönüşebileceğini göz önünde bulundurmalarını zorunlu hale getiriyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.