Muhayyel Düşler Ülkesinin Melikesine
Muhayyel düşler ülkesinin Muhayyel Perisine,
Bir efsanenin girizgâhı değil sana yazdıklarım, efsaneden ileri. Yıldızlardan topladığım sevgileri saçtım harflerin üzerine ve içtenliğimle süsledim sana götürsünler diye. Saatler zamanı öğütürken Turna katarlarının ardından iklimine seferde hep yüreğim. Billur kelimeler seçtim lügatlerden yine de sana yeterince lâyık mı bilemedim. Bu hususta affını istiyorum. Mazur gör beni. Kelimeler billurdan olsa da derme çatma ifadeler kullanmakta üstüme yok. Zaten “okur yazar takımından da değilim”.
İşittim ney üflermişsin. Yüreğim daraldı, neyi kıskandım; nefesi nefesine karışıyor diye. İsterdim ki gül ıtırlı nefesin bir benim nefesimle karışsın. Söyle kuşlara üstünde uçmasınlar. Yoksa, onların da kanatlarını yolasım gelir. Hani hasetliğimden değil hasretliğimden. Kuşların da bir günahı yok aslında. Onlar gökyüzünün Pirayeleri. Sesleri ayrı senfoni, uçmaları ayrı seremoni. Yusufçuk kuşu var ya masalların süsü. Hem dalların hem de masalların süsü kuşlar...
Bu mektubu pulsuz , zarfsız ve adressiz yolluyorum. Mektup eline geçsin yahut geçmesin fark etmez. Her halükârda muhatabı sensin. Burada erikler çiçek açalı hayli vakit oldu. Oralarda havalar nasıl. Daha doğrusu sen nasılsın? Yine acı çay demliyor musun? Damla sakızlı kahve de içiyorsundur sen. Yanında mutlaka çifte kavrulmuş lokum da vardır. Çay ve kahve meclisinde bulunmayı çok isterdim, muhal olsa da. Erguvan mevsimi geldi sayılır. Nisan’da Boğaziçi ve İstanbul efsaneleşir. Güneş, şevk ve heyecanla doğar, bir başka ısıtır doğayı İstanbul’da. Seninle bir İstanbul yapsaydık ne iyi olurdu.
Sahibü’l Çay Âsaf Osman Efendi’de sana çay ısmarlardım her makamda. Nihavent, suzinak, bestenigâr,
suzidilara… Çayın albenisine albenin karışır, İstanbul’un başını döndürürdünüz. Kız Kulesi kıskanırdı ikinizi. Çay içtikten sonra Üsküdar sahilinde iki başımıza yürürdük. Ayakların kadem getirirdi Üsküdar kaldırımlarına. Sonra bir vapura biner karşıya geçerdik, martılara simit atarak. Belki tevazu demlerinde simitle çayı buluştururduk. Çayla simidin ünsiyetine tanık olurduk. Olur ya biz dahi muhabbetin kapısını aralardık böylece…
Şimdilik yazacaklarım bunlar. Zaten mektup yazmayı da pek beceremem. Yıldızlardan toplayıp harflerin üzerine serptiğim sevgilerle... Bir de aklımdayken söyleyeyim. Sakın ney üflemeyi, damla sakızlı kahve içmeyi bırakma( yanında çifte kavrulmuş lokum da olsun) Çünkü, seni öyle hatırlıyorum. Bir de acı çay demlemeyi bırakma, bırakma ki ben de çay şiiri yazmaktan vazgeçmeyeyim.
Baki selam… Ankara, 06.04.2016 İbrahim Kilik ( namı diğer çay şairi)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.