- 1192 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
YAŞLI ADAM
1940 Senesinde Mardin’in soğuk karlı bir kış günü dar ve dik rampalarını, bir adam çıkıyor yeşil cübbesi, allı beyazlı sarığıyla.
Uzamış sakallarına karışan akları ile Nuranî yüzüne biraz matem düşerken, soğuk ve rüzgârlı havaya aldırmadan, o varmak istediği menzile hızlı adımlarla ilerliyordu.
Birkaç sokak ileride eskice bir taş evin kapısında durdu. Ahşap kapının tokmağını hafifçe tıklatarak bir adım geri çekildi edebiyle.
Havanın ayazı şiddetini artırırken vakit karanlığa gebe… Kapı açılır. Yaşlıca bir adam kapısındaki bu yabancıya bakarak
" buyurun"
diye davet eder.
Nur yüzlü kırklı yaşlarındaki zat sorar yaşlı amcaya
" sizde kefenlik kumaş varmış"
Yaşlı adam:
"evet var "
Nur yüzlü adam:
"bir kefenlik kumaş alabilir miyim?"
Yaşlı adam:
"hayrolsun biri mi vefat etti?"
Nur yüzlü adam:
"evet bir arkadaşımız hakkın rahmetine kavuştu."
Yaşlı adam:
"ALLAH (c) rahmet eylesin"
Nur yüzlü adam:
"Âmin" der.
Yaşlı adam sözüne devam eder;
"bu güne kadar sattığım tüm kefenlikleri vefat edenlere ben giydirdim, merhumu ben kefenlersem kefenliği veririm .”
Nur yüzlü adam:
"hayır olmaz kefenleyecek arkadaşlarımız var"
Yaşlı adam:
"O zaman size verecek kefenlik yok bende. "
Nur yüzlü adam biraz düşündükten sonra;
"peki, ama yolda yürürken benim bastığım yerlere basacaksın" diye uyarır.
Yaşlı adam bu sözü kabul eder ve içeriden bir kefenlik alarak bu zatı takip etmeye başlar. Özenle karda basılan ayak izlerine basar, daha bir kaç adım atmışlardır ki; yaşlı adamın son attığı adıma kuru toprağa basarken şaşırır. Bir an duraklar ve başını kaldırıp etrafına bakındığında; oldukları yerin Mardin olmadığını, karlı ve soğuk iklimin yerine baharın yaşandığı başka bir coğrafyada olduğunu anlar.
Önünde yürüyen Nur yüzlü adamla aralarında ki mesafe açılmasın diye, alelâcele elindeki kefenlikle koşarak adımı takip etmeye devam eder. Biraz yürüdükten sonra geniş bir mağaranın kapısında dururlar.
Nur yüzlü yabancı adam yaşlı adama dönerek;
" İçeride ben konuşacağım, sen sorulmadıkça cevap verme."
Yaşlı adam:
" peki" der ve içeri girerler.”
Mağaranın içinde vefat eden biri ve onun etrafında otuzdan fazla sarıklı cübbeli tıpkı Nur yüzlü yabancıya benzeyen insanlar: mağaraya girdikleri an döner onlara bakarlar. Aralarından biri sorar
" bu kim ?" diye.
Nur yüzlü yabancı cevap verir ve başlar ihtiyar kefencinin ısrarcılığını anlatmaya. Mağaradakiler konuşulanları dikkatle dinlerken herkeste derin bir sükûnet hâkimdir. Soruyu soran zat yaşlı adama dönerek:
" sen sır tutmayı bilir misin? "
Yaşlı adam:
"Evet bilirim" der.
Soruyu soran zat:
"Peki "
diye başlar anlatmaya.
"Bizler Kırklarız ve aramızdan biri vefat edince, hepimiz toplanır onun cenaze işlerini yapar, hakka uğurlarız. Burada gördüklerin burada kalacak."
Yaşlı adam:
"Peki "der.
Vefat eden zat; yaşlı adam tarafından yıkanır ve kefenlenir. Daha sonra Kırklar tarafından defnedilir.
Sonrasında yuvarlak bir daire kurulup sohbet başlar ve yaşlı adama döner:
" ısrar ettin, bu gün burada olup bitenleri ve bizleri tanıdın, sır tutarım dedin; peki söz dinler misin?
Sana verilen vazifeyi itiraz etmeden uyar mısın ?"
Yaşlı adam:
"evet yaparım" der.
"Sözünde durmazsan eğer cezası olur bunu da bilesin." derler yaşlı adama.
Yaşlı adam da hiç düşünmeden cevap verir.
" tamam."
Kırkların başı olan zat avuçlarını açarak dua ederek, yaşlı adamın gözlerine doğru üfleyerek şöyle der;
" Ne görürsen gör, ne duyarsan duy bizden bir bilgi sana gelmedikçe ne karış nede konuş."
Yaşlı adam büyük bir minnetle:
" olur efendim" der
Sohbet biter ve herkes geldiği yöne doğru yönelirken, kırkların başı yaşlı adama duasını okur
" Allah’ın izniyle evine git "der.
Yaşlı adam bir an evinin kapısında buluverir kendini.
Kapısından içeri girerken yaşadıklarını düşünerek, bir yandan mutluluğunu bir yandan da verilecek görevleri düşünür.
Ertesi sabah uyandığında çevresinde ki her şeyin ona başka türlü göründüğünü fark eder. İnsanların suretleri, eşyalar, evler, maddenin içinde ki mana açığa çıkmıştır artık.
ALLAH (cc) dan dan ikram kırkların himmetiyle ona sunulmuş ve bu bahtiyarlığı yaşarken rabbine ram olmanın mükâfatını edinmiştir. Yaşlı adam gönül dünyasının huzurunu yaşarken, günlük işerinden de geri kalmaz.
Zaman akar geçer şifa niyetine bitki tohumlarını havanda tokmak ile döverken bir anda önünde bir pencere açılıverir. Hayretle pencerenin içine bakar ve gördüklerini anlamaya çalışır.
Denizin üstünde bir savaş gemisinden Müslüman bir şehir top atışlarıyla dövülür, şehre düşen her top mermisinin yıkımını ve bu yıkımla beraber katledilen Müslümanları görür.
Bu manzara karşısında sinirlenen yaşlı adam bir anlık öfkeyle elinde ki tokmağı gemiye vurur ve gemiyi batırır.
Bir anda pencere kapanır ve kırkların başı olarak bildiği zat karşısındadır.
Kırkların başı yaşlı adama şöyle seslenir;
" Hani ne gördüğüne, ne duyduğuna karışmayacaktın" diye sorar.
Yaşlı adam:
"Efendim o şehirde birçok Müslüman katlediliyordu, sinirlendim dayanamadım vurdum tokmağı"
Kırkların başı:
"Verdiğin sözde durmadın, o Müslüman şehrinde şehitlik mertebesine ulaşacak Müslümanlar vardı, o gemiyi batırarak buna engel oldun" der. Ellerini açarak duasını yapar ve yaşlı adamın tekrar gözlerine üfler. O an yaşlı adam kör olur ve kırkların başı kaybolur.
Gözlerinin nuru yitik yaşlı adam üzüntüden hastalanıp yataklara düşer. Derdini hasta yatağında dostuna anlatırken çok ağlar ama nafiledir ağlayışları. O da farkındadır kaybetmiştir sınavını. Bu üzüntüye fazla dayanamayan yaşlı amca vefat eder.
Bu hadise Kadiri Şeyhi Muhammed TİCANÎ’NİN öğrencisi, Şeyh Muhammed VARŞILLI
tarafından bir sohbette nakledilmiştir.
Selçuk KORKMAZ
YORUMLAR
Gönlünüze,kaleminize sağlık,sayenizde bizlerde nasiplendik,Mardin 'de oruçlu iken şehit edilen hamile polisimizin haberine ağlarken bu yazı teselli gibiydi.Mekanları Cennet olsun. Saygılarımla