EVET Mİ HAYIR MI
FERDA(3)
Yollarda, ağaçlarda, damlarda kuşlardan geçilmiyordu. Kargaların, kalın enseleri ve sert gagaları ürkütücüydü; bazen Ferda’nın yanından keskin bir uçuşla geçip az kaldı ona değecek gibi olurdu. Güvercinler ise daima tetikteydiler, en ufak çıtırtıda pırr diye kaçıp kaybolurlardı. Ferda, kumruları yeni yeni tanıyordu; ağaç dallarında veya evlerin saçaklarında gaga gagaya veren aşk halindeki bu çiftlere hayranlıkla bakar, bir kuşun gerçekten aşktan anlayıp anlamadığını merak ederdi. Kumruların tüyleri mora yakın bir kahverengiydi; bu yüzden onları görmek için dikkatlice bakmak gerekiyordu. Güvercinlerin gerçekten de gümüş renginde olması ne hoştu. Kargalar, tarlaların ağalarıydı sanki; simsiyah kostümleriyle şehre hiç inmedikleri için köylü sınıfına aittiler. Güvercinler şehirliydi; çünkü kasabanın meydanındaki alana inip, inip kalkarlar, yem verecek bir çocuk veya bir yaşlıyı beklerlerdi. Kumrular da, saçaklarda tüneyerek, süslü balkonlardan etrafı seyreden zenginlere benzediklerinden sosyete sınıfına dahildiler.
Okul yolunda seyredilecek çok şey vardı. Son birkaç dersten sonra, karne gününe kadar okula gitmeye bile gerek kalmayacaktı. Ferda, aheste aheste yürüyordu; bu esnada doğanın bin bir türlü renklerini izlerken, meçhul aşık kafasından hiç çıkmıyordu. Kimdi bu? Bu yıl, Songül, Faik, Hasan mezun olacaklardı. Acaba, bu çocuk son sınıfta mıydı? Eğer öyleyse şurada kaç gün kaldı ki, diye geçirdi içinden. Meydandan geçip okul yoluna saptı, karşısından gelen Fak’i gördü, biraz şaşırdı, merhabalaştılar;
’Ferda, biraz konuşabilir miyiz?’ dedi Faik. Hep gülme derecesinde olan bu yüz çok ciddiydi.
’ N’oldu ki?’ dedi Ferda, merakla.
Faik, sıkılgan, yere bakıyor;
’Hani o şiirler var ya, ben yazdım.’
Ferda, zınk diye durdu; işte bunu beklemiyordu. Faik ne diyeceğini bilemedi bir süre;
’ Biliyorsun, ben sana, geçen sene teklif gönderdim, sen kabul etmeyince...’
Ferda, susuyor.
’Yeniden teklif ediyorum, eğer kabul edersen çok sevinirim.’
Ferda, gene susuyor, ama ağır ağır yürümeye başladılar;
’Şurada bir iki hafta kaldı, lütfen cevabını iyi düşün. Şimdi söylemek istemiyorsan, yarın ver cevabını. Şöyle yapalım, eğer yarın portakal rengi pantolonunu giyersen, cevabını ’evet, olarak kabul edeceğim.’ dedi Faik.
Okulun kapısına gelmişlerdi. Ferda hala suskundu, çabuk çabuk yürüyüp sınıfına girdi, oturdu, kara kara düşünmeye başladı. Yarın sabah, darağacına çıkacak idam mahkumu gibi, zamanı hesaplıyordu; yarına ne kaldı? Olsun düşünecek zamanı var.
Okul, bir sis perdesiyle kaplanmıştı sanki, Ferda sadece oturduğu sıranın yüzeyini görüyordu. Pencereden baktı; çınar ağacı pasparlak tazecik yapraklara donanmıştı, fakat Ferda’nın görüş alanında değildi. Zihni, işgal altındaydı. O günkü dersler hayal meyal, uykuda gibi geçti. Teneffüse çıkmadı hiç. Songül bir ara sınıfa geldi, araştırıcı bakışlarla; Ferda, hemen ders çalışıyormuş gibi yaptı. Ertesi gün çok önemli bir sınav vardı zaten; Songül, anlayışla çıktı gitti. Paydos olunca, okuldan en son çıkanlara karıştı; ortalık ıssızlaşınca düştü yola. Düşüne düşüne yürüdü; eğer işin içinde Songül olmasaydı her şey ne kadar kolay olacaktı. Aslında Gülten ve Songül’ü nakavt etmenin hazzı, Ferda’nın beynindeki hesapçı, intikamcı kıvrımlarda şaha kalkmıştı; ancak, kim bunu kabul eder ki? Ergen bir kızın beyninde, vicdan ve haz savaşınca hangisi kazanır? Hele de böyle bir mevsimde, çılgın bir bahar hormonları kışkırtırken. Gene de vicdan kazanabilirdi; eğer Ferda, sevgiyi kendi kendine keşfetmek zorunda olmasaydı.
Oya, biraz canlanmış gibiydi; Ferda’yı görünce güldü. Ama, Ferda’nın ablasıyla ilgilenecek hali yoktu. Ayten, Oya’ya laf atıp duruyordu; belli ki küslüğe son vermek istiyor. Süleyman’ın olmaması gene eve ışıklı bir neşe getirdi. Yelda ve Elif, televizyonun karşısında, kahkahalar gırla gidiyor. Ferda, aç değil; sofraya oturmuyor. Kitabıyla yatağa giriyor. İkinci kez başladığı Felsefenin Temel İlkeleri’inin yarısında ama, hala hiçbir şey anlamıyordu. Altı aydır, bu kitabı okuyor ama kafası basmıyordu. Ferda yılmıyordu okumaktan; anlaşılması güç her şey gibi bu kitabın da bir büyüsü vardı. Yine de, bunlar esas sebep değildi; Ferda, öğrenmek istiyordu, dışarıdaki dünyada olup bitenler ne? Fakat o akşam, kitabın sayfalarına boş boş bakıyor; Faik, zihnini oyan bir matkap gibi. Onu seviyor mu? İlk zamanlar ondan gerçekten hoşlanmış, ama onu tanıdıkça hiçbir cazibesinin olmadığını anlamıştı. Gece, uyanıp durdu; kafasında okula gitmenin provasını belki bin kere yapmıştı. Hala net değildi kararı; kendiyle savaştı durdu sabaha kadar.
.....arkası yarın...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.