- 528 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AÇILIM-4 / 2009 DA BÖYLE BAKMIŞIZ ;
İmparatorluk, uzun savaş yıllarından sonra, sivil olmaktan çok, idarede de askerlerin etkin olduğu bir yapı kazanmıştır. Modernleşme çabalarının da önce ordudan başladığını bilmemiz de yarar vardır. Bu durumu, bir tür şartlar oluştururken, siyasi elitlerimizin de çok güçlü olmadığını bilmeliyiz. İmparatorluğun bütün alanına yayılan öz güven kaybı, sadece halkta değil; siyasi elitler de, düşünce adamların da ve bir çok askerde de mevcuttu...
Bu duruma elbette itiraz gecikmeden geldi ! Daha çok ordu içinden itirazlar yükseldi. İttihat Terakki’nin acemice çabaları, tez canlılığı, Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekatı, bu güven bunalımını aşma çabalarının bir sonucudur. Son yirmi yıllık çabalar da bekleneni başaramamış, güven bunalımı dahada derinleşerek devam etmiştir.
Birinci dünya savaşıyla imparatorluk tasfiye edilmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası, elde kalan vatan toprakları üzerinde, yeni bir devletin ilan ve inşası mecburiyet halini almıştır. Son iki yüz yılda gösterilen dönüşüm çabaları sonuç vermediğinden, kurulacak yeni devlet eskisine asla benzemeyecektir !
Fransız ihtilalinin dünyaya getirdiği yeni rüzgar, milli devletlerin kuruluş yolunu aşmıştır. Osmanlı dünyanın önemli bir bölgesinde, önemli bir güç olduğundan; her değişim ve dönüşüm onun duvarlarına çarpıyor, dönüşüyor ve dönüştürülüyordu. Arnavutluk, Girit, Yunan, Bulgar ayaklanmaları ve ardından gelen bağımsızlık hareketleri.. İçeride dış destekli ermeni ayaklanmaları; toplumun da, askerlerin de, elitlerin de gözünü açmaya yetmişti. İmparatorluğun yeniden ihya edilemeyeceğine artık herkes inanıyordu. Yeni bir yapılanma yeni bir devlet artık kaçınılmazdı...
İşte tam bu eşikte, pek çok siyasi düşüncede boy veriyordu. Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük en güçlü argumanlara sahip fikir hareketleri olarak siyasi tarihimizde yerini alıyordu. Osmanlıcılık ve İslamcılık toplumdan belki zımnen en büyük desteği görse de, güven bunalımını aşmak için yeterli heyecanı vermiyordu. Daha çok eskinin başarılarına sığınarak bağlılarının tatmin yoluna gidiyordu. Yeni kurulacak devletin yapısı için önemli bir önerileri de yoktu.
Elde kalan Anadolu topraklarının bin yıllık Türk yurdu olması, Türkçenin Orta Asya’dan Adriyatik denizine, Kırımdan Arap Yarımadası’na kadar olan imparatorluk sahasında yazı dili ve baskın oranda konuşma dili olması, zaman içinde ideologlar ve milli edebiyatın oluşması, Türkçülük hareketinin elini güçlendiren nedenlerdi. Siyasi elitlerden, bürokrasiden, dahası askerlerden de diğer fikir hareketlerinden fazla destek görüyordu. Bu böyleydi diye kurulacak devlet elbette Türkçü bir devlet olmayacaktı ,ama, Türk Kültürünü esas alan, iki yüz yıldan beri devam eden batılılaşmayı ve modernleşmeyi de içeren bir yapıyı oluşturacaktı.
Yüzde yüz Türklerden ibaret olmasa da, belli ki kurulacak devlet bir Türk devleti olacaktı. Resmi Dili ,Türkçe olacaktı. Coğrafi vatanı, bin yıldır da batılılarca anıldığı gibi Anadolu ,Türkiye olacaktı.
Bunun böyle olmasını, Türklerle birlik, bu ülkenin Türkler kadar has evlatları olan,vatansever insanların da, daha çok böyle olmasını istemiş olduklarını unutmamalıyız. Ahmet Vefik Paşa ve Mehmet Akif bu anlamda en canlı örneklerdir.
Kurulacak devletin ırk endişesi taşımayan ve bütün unsurlara dayalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu görülecektir.
Hayrettin YAZICI
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.