- 537 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Birlikten Gelen Kuvvet
Birlikten büyük bir kuvvetin doğabileceği, günlük yaşantımızdan dünya siyasetine kadar görülmesi olağan bir gerçekliktir. Bazı durumlarda yardıma muhtaç olup, herhangi bir kişiden yardım isteyebiliriz. Gücümüzün sınırlarını aşan bir zorluk karşısında da yine birlik olup aynı amaç için uğraşabiliriz. Yerinde yapılmış olan birlik doğru şekilde kullanılırsa mutlak olumlu bir sonuç doğuracaktır. İnsanlığın başından beri kullanmış olduğu bu akılcı yönteme bizim atalarımız da "Bir elin nesi var, iki elin sesi var" sözüyle atıfta bulunmuştur.
Herkesin sırrına erdiği fakat az kişi veya topluluğun uyguladığı bu yönteme maalesef ki milletimizin önemli bir kısmı sıcak bakmamakta veyahut kurulacak birliğin kimlerle olmasına dair bir fikir bile yürütememektedir. Türk birliği gibi gerekli bir dayanışmanın adını duyunca yararsız olacağını, hatta alaycı bir tavırla bu fikrin hayalde kalacağından söz eden kesimdir bahsettiğim kesim. Kimi Suudlu, İranlı bir İslam birliği isterken, kimi de "bize Türkiyemiz yeter" mantığında, anlaşılması güç kişilerdir.
"İran gibi İslam ülkelerini bizlerde istemiyoruz, bu birliği kuracak başka İslam ülkeleri elbette var" diyenler de sayabilirlerse eğer birkaç tane istikrarlı İslam ülkesi sayabilirler. Fakat o ülkelerin de ne seviyemize gelecek güçleri var, ne de bizimle beraber savaşmak isteyecek yürekleri. Zamanında Osmanlı ile işleyen güzel bir ümmet anlayışı vardı. Sonunda görüldü ki her millet soydaşları ile birlikte bağımsız devletler kurdular. Bunu da Osmanlı’nın en zayıf döneminde yaptılar; hem de ihanetle.
İslam birliği için örnek verilecek olan Pakistan devletinde ise durumlar farklıdır. Onlar kendilerini ciddi anlamda Babür devletinin varisleri sayıyorlar. Yani bir Türk devletinin. Gerek Ermenilerin soykırımlarında Azerbaycan’a, gerekse diplomatik krizlerin çıktığı dönemlerde Türkiye’ye samimi destek mesajlarını gönderdiler. Pakistan’ın Türkiye hassasiyeti hiçbir Arap devletinde bulunmaz. Bir diğer verilecek örnek Bosna-Hersek’tir. Fakat Bosna-Hersek de en az bizim kadar kendini "Osmanlı torunu" sayar. Gelin görün ki hiçbir Arap devletinde böyle bir düşünce yoktur.
Şimdi, "Bize Türkiyemiz yeter" zihniyetine gelelim. Bu fikre sahip olan kişiler için Türklük hep ön plandadır. Fakat iş Türkiye dışındaki Türklere gelince hemen "Türkiyeli" olurlar. Bizim için ise bir Türk’ün hangi devletten, hangi dinden olduğunun önemi yoktur. Gagavuz Türklerini hristiyanlar diye kimse Turan’ın dışında sayamaz mesela. Ya da "Kırgız Türkünün vatanı ona, benim vatanım bana" da diyemez. Bir Kırgız Türkünün ya da Kazak Türkünün de vatanı kadar vatanıdır Türkiye. En az Türkiye kadar vatanımızdır Kırgızistan veya Kazakistan.
Biz Türklere ne Türkiye ne de Azerbaycan yeter. Ne Kırgızistan ne de Kazakistan yeter. Eğer atalarımızda "bize bu kadarı yeter" düşüncesinde olsaydı, bugün bizlere Anadolu için Erzurum, Kars yeterdi; fetihle kimse uğraşmazdı. Fatih de "bize bu kadar yeter" deseydi bugün sahilinde yürüdükleri, güzelliğiyle övündükleri İstanbul da fethedilemezdi.
Bütün bunlar gösteriyor ki, bir an önce yapmamız gerekenleri benimsemeli ve bu uğurda cefalar çekmeliyiz. Atalarımızın bize teslim ettiği o soyut bayrağı daima ileriye taşımalıyız. Bu ülkülerin doğurduğu sorularda vardır. Mesela ne zaman cihan bizimdir diye bir soru sorulabilir. Bu soru, cevabı apaçık olan bir sorudur. Biz ne zaman "güneş bayrağımız, gök çadırımız" dersek o zaman cihan bizimdir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.