- 986 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Caretta carettalar Ve Serap
Bir anne tarhana çorbası yapmıştı ergenliğe yeni giren
kara yağız bir oğlana, anne bam telinin koptuğunu oğlundan saklamış
ismim oğlanın iliklerine saklanmışken
Oğlanın kara alnı, bir şarkının kızıllığında günahlara hazırken
ben hiç kimseye kırmadan anlatamıyordum kendimi.
oğlan büyüyüp en onarılmaz yarayı alıp bana döndüğünde gülüşümde serap kokuları birikmişti.
Ellerim saçlarının en kederli rengine tuhaf bir hikaye anlatıyordu.
Kör bir heykeltraştan bahsediyordu, dudaklarım boynunda gezinirken.
O kör heykeltraş , acılarımızla törpülediği şekilsiz uykularımızı , kilin içine harç edişini tarif ediyordu.
Benim rüzgara gülücük fısıldayan kadın, senin rüzgarın oğlu olduğundan bahsediyordu.
Öldüğümüzde avluya çıkamayacağımızı bile bile
aynaya bakamamanın, kimsesizliğimizden olduğunu bile bile ,bir daha gidemeyeceğimiz şarkıların sözlerini dinlemediğimizden şikayet etmeyen kör heykeltraş
rengimizin neden sarardığını sordu.
Uçamayacağımız uzaklıklar bizi sorulardan nefret ettirir. Cevapsızdık ve kimsesizdik.
Sen yanımda olmaktan korkmuşken, ben ihanetten
İkimizde sararıp solmuşken, yarayı şiir yapan gözlerimiz kaleme uzanmışken.
Benim sedef kahramanlığım yine laf dinlememişti. Anlamlar arası boşluklar çoğaldıkça, hiçleştikçe insan ömrü, sakat kalan dudaklarım
bir kaç cümle ancak konuşup bin şiiri ruhuma hibe etmişken.
Öpmüştüm seni, bir mayıs telaşlıyken
Bu ölümler bir sene önümüzdeyken
Masumiyet, yellim yepelek tarihten komaya girmişken, unutmuşken alın terinin çocuk sesi günaydınını
Uzaktaki bir orman yaprağını kıpırdatamazken
Bir sokak köpeği üç okşayış daha ilave etmişti ellerimize, ellerimiz , gönlümüz kadar kimsesiz
ama kumsala koşan caretta carettalar kadar cesur, çünkü gözlerim git bu adamı son kez öp günündeydi .
Ellerin gel bir daha öldür çağrısında.
korkusuz ellerin , içimden bir labirenti yolup çıkarmıştı
Benim değil bu çok ağlayışlı sır, demiştim , gönlümü kaçırmıştım .
Hemen yarınlarına özgürlük örterim demiştin, geceydin sen, sana gündüzü bulurum ben, nasıl demiştin şaşırmıştım.
hediye kağıdını açar gibi parlamıştı gözlerim , gözlerine bakarken..
Gözlerimiz delisine aşıkken
İzmir’de bir meydan kimse öpüştüğümüzü görmesin diye tüm gözlere papatyalar sunmuştu
İzmir’de bir meydan dolusu sarılış,,dört bir yanımız bedenden kıvılcım çıkarma karnavalı
Bir meydanın orta yerine anıtı dikilecek özgürlük heykeli, savaşa inat bedenleri kelebek
Kimlikler hafızanın ve devletin kapıkulları, kapıyı açacak yine sonsuz.
Uçamayacağımız uzaklık bizi korkutur,, bahaneneler ve ihanetler büyütür
Cehennem korkanlar için sevimlidir.
Kendi kötülüğüne aşıklar için cennettir.
biz caretta caretta değildik
biz
birer aşıktık..
bir bulut en başta biliyordu sonuçsuzluğu.
Fısıltı nehrinde kalbimi dinlendiriyorken ben
Uçurum çiçeği ruhumdan duyduklarını, vadilere yankıladı
İzmir’in içi cız ederken
Kucağımda yolculuğu biten şarkıyı okyanusa uğurladım.
Bir şarkıyı derine gömen her kadının yüzünün yarısı serap kalırmış..
Artık hiç kolay değil hatta hiç mümkün değildi aşk.
caretta carettalar hala cesur