- 631 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
yaşam serdal şahiner.(alanya.)
İzdüşüm
Çaresizce gittiginiz yol sizin kaderiniz oluyor. ama bilelimki aynı gökyüzünün altındaysak an gelir güneş bizide ısıtır.
Görüyorumki kanunlar yoksulları hizada tutmak içindir eger kanun adaleti saglıyorsa onun adı hukuk olur.
Tehlikeli soruları vardır yaşamın, kimselere sormaya çekindiginiz elinizle tutamadıgınız,yanlışa ayna olacak sorular.o içinizde bir mahkumdur .
Batumun geda köyünde tüm sevdiklerini bırakarak daha on altı yaşında Türkiyeye gelen acar türkü babam genç Türkiye cümhuriyetinin bir yuttaşı olarak beklentilerine ne kadar kavuştu bilemiyorum.(acar Türkleri batum civarında yaşarlar )
kendimi bildigimde Dicle kıyısındaki Diyarbakır ın o zamanlar kenar bir mahallesi olan baglardaki fatih caddesi kıyısında tahta kapılı toprak damlı tek katlı evde iki abim ve posta memuresi ablamla annemizin gün aşı yaptıgı burgul pilavını yiyerek büyüdük o zamanlar daha sonra gidecegim teknik lisenin kapısındaki uzunca tatlı meyilli yokuşun bittigi noktada dilan sinamasına dönmeden ,her geçtigimde vitrinlerini izledigim kitap evinden - guguk kuşu- romanını almayı düşündügümü ,paramın yetmedigini yetmeyincede vaz geçtigimi hatırlıyorum,
Toprakdamlı baglardaki evin dip odasında babam kutsal kitap kuran,ı okuyor. ‘ elif,lam ,mim (bu harfler kutsal kitap kuran,ın bazı sürelerinin başlangıcında mevcuttur.)
Bindokuzyüzseksenüçün kasımında alanyanın yagmurlu bir gününde ben ankarada ekmek peşindeyken babamın ölüm haberini aldım. Aglamalarım Ankara İskitlerdeki ptt binasının koridorlarına yansıdı . bana göre aglamak insancıllıgımızın bir yansımasıdır.
Üretim araçlarının ortaya çıkmasıyla büyük toprak sahiplerinin hükümdarlıgına birde üretim araçlarını ellerinde tutan bir sınıfsal egemenlik karşımıza çıktı . (burjuvazi ) o nedenledirki toplumun alt katmanları ya devlet memurlugunda bir yer edinip ömrünü asgari yaşamda garantiye almak istedi, yada mühendislik gibi bilgilere vakıf olarak bu fabrikalarda beyaz gömlekli çalışanlar olarak bir yer edinmeye çalıştı. günümüzde hala onbinlerle ifade edilen kitlelerin devlet kademelerinde atama beklemesinin içeriginde bu gerçeklik yatar !
Din insanlık için olgunca bir yolmu. Yoksa bir çıkmaz sokakmı ! din ulvi bir gerçeklik ötesi yolculugun kılavuzumu yoksa yaşamın çatışkılarının ortadan kaldırıldıgı bir var oluş yolculugumu. niçin dinin etken göründügü toplumlarda sömürü ,eşitsizlik çatışkı daha bir sürekli ! kutsal kitaplar ölüler içinmi önemli yoksa yaşamın bir gerekliligimi. niçin sömürüsüz eşitcil bir toplum dinin egemen göründügü halkların yaşamında oluşturulamıyor. yanılgı nerde başlıyor.dialektik nasıl işliyor!
Ölümün bizi mahkum bıraktıgı inançlarımız bizim yaşamı sorgulamaya engel olmamalı diye düşünmeliyiz.ölüm karşısında inanç bizler için bir kaçınılmazlık oluştursada inançla dinin arasında ince bir çizgisel pus oldugunu görebilmeliyiz.yüzyılarca dış etkenlerden beslenir görünmüş dinlerin yapaylaşma yanılgısıyla varlaştıgını görmek durumundayız.(geleneksel din ) böylesi bir din bizi kutsal kitapların özellikle insanlıgın son kutsal kitabı kur-an dışına ittigini görme gerçekligini bize saglamalıdır. kur-an sömürü yü ezilmeyi tembelligi ve miskinligi red ettigi halde özselligi yitirilmiş din yansımaları bize bunları dikta eder görünmektedir. Kabul etmeliyizki ölüm var oldugu müdetçe inançların idolojik kalıpları olan dinlerde kitleleri etkilemeye devam edeceklerdir. Görülmelidirki inançkar olmak insan ruhu için bir gereklilik ama dinci olmaksa bir kırılganlıktır!
Sakince bekliyordu kılinigin kapısında kavun içi pilastik bir sandalyenin üstünde kaderin kendisine biçtigi rölü oynuyordu. Hücresel bir hastalıgın kıskacında beklemek zorundaydı numaratör otuz ikinci rakamı vermişti büyük ihtimal doktorlarla görüşmesi öglen sonrasına kalacaktı yılgın bedeni buna dayanabilirmiydi bilmiyorum.akdeniz üniveristesi h bılokta onkolojide sıramızı beklerken kendimi fidan ablamı izler bulmuşum (Dertler ve belalar sıkıntılar bilinizki Allah ın takdiridir o esirgiyen rab,dır mutlak bir kapı açacaktır. bizim yapmamız ona sabır etmektir.)
Kabul etmeliyizki inançlı olmak inancı kullanmak arasında net çizgiler vardır .ölümün omuzlarında yük oldugu insan yıgınları için inanç dogal bir sonuçtur ama inanç adına güç kullanmak çagın gerisinde ilkel bir yanılgıdır.
Yaşam bana çaresizligi getirdi yanılgılarım beni batak kıyılara attı o kıyıların bana verecegi hiçlikten öte ne olabilirki.,
Var oluşumuz bir gerçek midir yoksa bir yansımamıdır yansımaysa asıl nerededir ,İzler bizi nerden alıp nereye götürmektedir.
Günümüz dünyasının beklentilerinde kültürümüzün fonksiyonu nedir ,lokal kültür bizi ne derece besler ,nerede yalnız bırakır.evrensel kültürün etnikten etkileşimi nedir ,dogruları neye göre dogrudur.sosyolojisinin dokusal gerçekliginin kalıpları neye göre biçimlenir.
Hüzün orda burada degil çaresizliktedir şüphesiz.çekip gitmek istesenizde ötelere fırtınalarınız olsada içinizde garipcelik tökezletir umudunuzu.
Nerelisin diye sordu ruhum anladımki ben dünyalıyım köyümde Türkiye.
Büyük binalarında küçük adamlar oturur başkentlerin. histerik yalanlara bürülü . kültür çekip gitmiştir bir yerlere özgürlük karanlıktadır.
sabahları erken kalkan bir bedene sahibim.uyku beni dizginlemiyor.ölçüt ne varsa her şeyiyle yetersiz .gizlice aglıyor gözlerim.
Ülkelerin tarihini okuyorum.herkez kendince bir kahraman yaratmış.onlar ölmüş vahşice yaşıyanlar gururlu.
İnsanın sorası geliyor ,birilerinin bir amaçlar için ölmesi birilerinin gururlanmasını nasıl saglıyor.
Ölüm herkez için bir son.omuzlarda bir yük.
Yoksunluk içinde yaşayan insanlarım ülkem tank yapıyor diye gururlanmasını aklım bir türlü almıyor.
Azla yetinmeyi bilebilmek emeginin degerini önemsemek bunu başarıncada alış veriş merkezlerinde bir sakincelik, esmer kenyalı erkeklerin yaşam kalitesinde bir gelişme olurmuki
Bilmiyorum !
çevrenizde basit kişiliklerle sünepe asalaklar sizide kemiriyormu. Kaypak bakışlar sizede rahatsızlık veriyormu, güncel yaşam nefeslerinizde ürkekçe insancılıgınızı yansıtırken umut ne getirmekte size...dar alan yapılanmalarında siz nerede varsınız.
Katı bir sıkıcılık var umutda yaşamın törpülerinde en ilkel halimizle burdayız. Niçinlere yanıt veremiyoruz.ürkek kediler gibi kendimizden korkuyoruz.bir gizsel yıkıntı var içimizde insancıl evrensel ne varsa yitiyor gibi. korku ellerimize bulaştı .harflerden çekiniyoruz sözcükleri iteliyoruz. İşsiz insan yıgınlarının arasındayız ..mutsuzuz.
Bahar geliyor anadoluya milyarlarca yıldır bahar geldi.
En köhne evciklerin en dip odalarında konuşulan neyse umuda dahil bizimde dilimizde aynı sözcükler ,konuşulanlar neysede konuşulamıyanlara sevdalıydık.
Tutarsızlıgım ruhumu incitiyor.artık bir yerlerin eksigi her yerin eksigi gibi.oldukça aptal bir kavganın içinde ruhum.karanlık sokakta karanlık çökmüş otagına memleketimin.
Bir aklıma geliyor acı ,çaresizlik ellerimde keşkelerimde yitip gitmiş ömrüm.artık kadın tenleride haz vermiyor gözlerime,bir işsiz ve korkunç yanlızlık var yanımda birde kaçıp dolanan karanlıgım.
Çekip kedileri sevecegim sokakta.bir sevilmeye layık .kediler kaldı hayatımda.
Kapitalizm tüm görkemli şehirlerine inat özgürlügüne inat kadınlarına otomobillerine inat.çözülüyor. bir sokak fahişesi gibi anlamsız ve kirli bakışları ile yitiyor.kapitalizm yada ben öyle istiyorum!
Kerkük türkülerinin hüznü gözlerimi yaşartıyor. Selanikten batumdan,baküden diyarbakırdan ankaradan toros daglarının sarı keçeli Türkmen obalarından bir harmanlaşmış hüzün beni aglatıyor.
2016 ocak paylaşımım :
Gerçekle yüzleşmek bazen ölümle yüzleşmek gibidir.göremezsiniz.acıdır.heleki kan bagınızla çatışkılar sizi yıkar hoş görünüz acizlikle sonuçlanır.kayıplarınızın arasında aslen kaybolan siz olursunuz.umutda anlamsızlaşınca tükeniş başlar.
Sen ötelere gittin canım öteler benim oldu.usulca sokuldu yüregime.kıraç topragın ardındaki gizde vardın oralarda bir yerlerdeydin.ölümle keyiflice konuşlanmış bir hiçsizlikti belki belki varlıktı.kırılmıştın erken bulmuştu seni ölüm.bedenindeki hücresel azgınlıklarla baş edememişti beyaz önlüklü aktörleri hekimligin. Anam babam fidan ablam suat abim.ölüme ulaşmış tüm yoksun yürekleri memleketimin yaşarkende garipceydi gözleriniz ölümdede !
Ölüm tüm insanları eşitler diye düşünürdüm sonra baktımki yaşamlar eşit degilki ölüm onları eşitlesin
Görev ve yasakların keskinleştigi toplumlarda sömürü kolaylaşır halk kitleleri niçin sorusunu sormaya çekinirler .birileri onlar adına karar vermiş olur. Onlarsa bir sürünün sıradan küme elamını olmaktan öteye gidemez.
Kapıda bir karanlık var kimsesizlgin verdigi bir loşluk.çalıp içeriye girememenin çekincesi var.yaşam kilitlemiş umutları yanlızlıgın yetmezligi var.çilelerinde. belki onun için bu ülkenin tüm evli kadınlarının sıcaklıgını özlüyorum yoksunlugumun bana yaşattıkları belki seni özlüyorum. En kirli tutkularında erkeçe duygularımın. yada yok öyle bir şey.sokaklarda dolaşan insan yıgınlarından kaçan yüregim ölüme arkadaş ediyor beni.avuçlarımda bir sızıntı aramış oluyorum gözlerini.
Büyük fadakarlık büyük yoksunluklarıda içinde taşıyor.bir tek şey müstesnadırki vicdanınız rahat oluyor.
Damlataş pilajının kumsallarında ilk yürüdügümüzde yanımda maviş gözlü kafkas göçmeni babam şirin usta adana kökenli anam nezihe hanım ve posta memuresi fidan ablam var,sonraları viyanaya yerleşen abim cumhur ve polis emekçisi abim suat ta tanışmışlardı kumsalla. alanyada yanlızlıgımdayım. ölüm tüm acımasızlıgıyla sevdiklerimi aldı benden
Halk kitlelerinin çaresizlikleri ülkenin bilmem kaçıncı dönem meclis vekillerini pek ilgilendirir görünmüyor.onlar banka hesaplarına yatan asgari ücretin yetmiş katı harcirah ve maaşlarının rahatlıgında dokunulmaz yaşamlarının keyfini sürmekle meşgüller.tek yapmaları gerekense parti disiplinine uymak.
Çatışkılı bir dünya düzeninin acımasızlıgında ölümlü canlılıgımızla nefes alamıyoruz.avrupa egemenli neo liberal yapılanmalar ulusların varlıgını tehdit ediyor.yirminci yüzyılın yapısal ulusculugu kapitalizimin çarklarında aşınıyor! Yerine oluşturulacak bir yeni düzende emekçi kitleler kendine nerde yer bulucak bunu zaman gösterecek.
Hücresel hastalıkların acımasız korkutuculugu hepimizin yaşamında bir iz bırakıyor.gerekçelerini bilemedigimiz vakitsiz ölümler giriyor evlerimize. Lokosit sayılarına tiranbosit degerlerine kemik metestazlarına aşina oluyor dagarcıgınız. yaşam dikenli patikalarda soluklaşıyor.(2011)
Bir ülke düşünün ülkede milyonlarca aile var mülkiyet bir kaç ailede toplanmış... ! bu sadece bizde olan bir şeyde degil dünyadaki iki yüze yakın ülkede toplam bine yakın aile küreselleşme adı altında ortak birliktelikte. insanların emekleri birilerinin kasasına giriyor.
2016 şubat paylaşımım
Kapitalist sömürü din inanç yurt gibi tüm degerlerimizi sömürüyor özellikle bankalar acımasız bir virüs gibi sömür çarklarının baş yönlendiricileri olarak bizleri sömürünün kıskacına sokmuş görünüyorlar .devleşmiş alış veriş merkezleri kıredi kartları ve savunmasız tüketir görünen emekçi kitleleri.
geçmişte sovretlerde lenin sınıfsız toplum iddasıyla emegin etken oldugu bir devlet kurmak iddasıyla bolşevik devrimi yaptı (ekim devrimi )ama orda kominst (ortakçı ) partinin üyeleri lüks yaşadı burjuvanın yerini aldı aile dışlandı insanlar robot gibi fabrika dişlilerinde ezildi maneviyat yok sayıldı sonuç olarak baskı kaçınılmaz oldu.
umulurki günümüzde sosyal adalet hukuk eşitlik demikrasi gibi kavramlar sosyal devletle güçlenir emegin önemsendigi kontrollü özel mülkiyetin var oldugu ortak emek ve paylaşımın hukukla saglandıgı bir düzen dünyaya etken olur. kominzim eşitlik iddasındaydı moskova uygulaması hüsranla sonuçlandı ama bu durum kapitliast düzeni tek seçenek etmemeli diye düşünmeliyiz.
Ocak 2016 sosyal paylaşımım.
ülkemiz yönetiminde sistem yeniden yapılanmalı ama başkanlık sistemi olarak degil vekil sayısı dörtyüze inmeli, vekil özlük hakları devlet memurları kanunu dahilinde olmalı kimseye imtiyaz tanınmamalı dokunulmazlık kürsü ve fikir düzeyinde kalmalı. seçim barajı yüzde beşle yedi arasına çekilmeli,vekillerin yüzde onu basın,ticaret odası ,sendika, gibi sivil toplum kuruluşlarından olmalı,meclis fili olarak devreye girmeli,bir ilde vekil sayısının üçte ikisinden fazla vekili hiç bir parti çıkartamamalı...! dış politika uzmanlardan oluşan bir komisyondan geçmeli,meclis etken olmalı.hukuk öne çıkartılmalı....dolaylı vergiler azaltılıp gelir vergisi esas olmalı.....yoksul korunmalı...! emekli sürünmekten kurtulmalı ,enerji ulaşım saglık...güvenlik devletin esas işlevsel görevi olmalı . unvan sitatü sermaye insanları yetkenlikte farklılaştırmamalı,bilim egitim,kültürel yogunluk öncül bir lokomatif olarak gelecegimizi belirlemeli ,kendi köklerimizle barışık evrensel birikimle paydaş olabilmeliyiz bunu başararabilen toplumların evrensel varlıklarında bir adım önde olduklarını görebilmeliyiz. Belki o zaman duygularımızında sözcüklerimizinde bir degeri olur, ruhumuz insan olmanın hazını hisseder.
Nerdesin dedi gece burdayım dedim hayallerimle sohbet ediyorum. Ölülerimi anlatıyorum ona alaiyenin topragında Anadolu oluyor kemikleri ruhumun. Herkez yalnız kalıyor ölümlerinde. Yinede bir sıcaklık var torunum minanın gülüşlerinde.ısınıyorum kendi soguklugumu unutup önemsiyorum dogan günü.
Uzlaşmacı olmak lazım kendinle ,çevrenle yaşamla karşıt görüşlerle anlamaya çalışmak lazım ben olmayı bırakıp biz olmanın olabilirliginin yollarını aramak lazım o bizin içinde benligini kaybetmeden .paylaşmayı bilmek lazım gücü, ekmegi, olası tüm etkenleri halk için etkenleştirmek lazım.sevmek lazım küçük bir çocugun mercimek bakışlı gözlerini.
Şubat 2016 sosyal paylaşımım.
TÜRBAN:
kadınların başlarını örtmek için başörtü dışında biçimsel özelligi olan obje. ülkemizde bir kesimin büyük ragbet ettigi ve simgesel özelligi yüksek bir olgu.türban ülkemizde resmi kurumlarda serbest bırakıldı. görüş şu din ve inanç özgürlügünün bir gereksinimi ! halbuki gerçeklik öyle olmuyor. bir defa inanç kişinin beyninde (düşünce ) başlar ruhunda biçimlenir. bu haliyle inancı zaten kim yasaklıyabilirki kim bir başkasının iç dünyasını analiz edip sen böyle düşünüyorsun bu yasaktır diyebilirki ! din olgusuna gelince dinin kendisi zaten özgürlügü pek benimsemez.dindarım diyorsan özgürlügüne kısıtlama getirmiş oluyorsun .çünkü bir yasaklar ve pirensipler bütünüdür. çogunlukta dinin ögreticilerinin (yada yorumcularının ) etkileşimine tabidir.böyle olunca din adına gerçekleşen hiç bir olgu. özgürlükle paralel gitmez. biz müslümanlara gelince bizim inancımız okumayı ögrenmeyi çok önemser.bilimi öne çıkartır.dinse yoruma tabidir. inancı bogar ,yanıltır.yaşamı öteler. bu nedenle dinsel simgeler inanctan ziyade toplumda kendisine bir rol biçmeyi getirmektedir.böylece kendini olası gücün bir yandaşı gösterme şansı ortaya çıkar.ve bu süreç .özgürlükçü bir rüzgar estirmez masum hane yansımalar çok karmaşık akıntılara giden eylül yapraklarına döner. bazı şeylerin özgürlügünü kazandıklarını sanan kitleler .bir bakarlarki tüm özgürce yaşamları bir çemberin içine hapsedilmiş.geriye dönüşlerse belki otuz belki elli yılı geçer.din egemenli iranda durum böyle olmuştur.bizim ülke olarak doksan yılda geldigimiz nokta bir kaç yılda çözülüyorsa yeniden bu noktaya gelmek özgürce düşünen laik bir yapıda inancı sömürülemiyen bir toplum olmak belki bir kaç kuşak geçmesine sebep olabilir. dinin kullanıldıgı ve siyasallaştıgı bir toplumda özgürlük ve bilim fitili tükenmiş bir mum gibidir. bu durum inanıcın ve dinin kendisinden degil onun siyasal meta olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır.yoksa inanç hepimizin ruhunun beslendigi bir gerçekliktir. bu gerçeklik siyasal aktörlerin elinde malzeme yapılmamalıdır. onun için laiklik çok önemli bir pirensiptir.
Bekliyoruz tanrı adaletini saglasın ! birilerinin emegini sömürenlere hak yiyenlere ilkelleşenlere bir set olsun. Çözülme önce ailede başlıyor kapitalist cendere önce ailenin duvarlarını yıkıyor .farklılaşma ve kırılmalar davranışlara yansıyor .kapitalist beklentilere yanıt verilemeyince ruhlarda ıraklaşma kaçınılmaz oluyor. İlkel cehaletse bu süreci destekliyor.bilgiç tavırlar ilkellikle harmanlaşınca öteleşme kaçınılmaz oluyor.
İnsan ruhlarının en itici yönü benlik duygusunun biz olmanın ötesine taşmasıdır.ailede oturdugunuz apartmanda yaşadıgınız sokakta bu yanılgı ruhunuzda derin yaralar açarken sormak zorunda kalıyorsunuz. Ölüm yanılgısından önce yaşamın yanılgısımı bizi yakalamış oluyor!
2016 şubat paylaşımım :
Bindokuzyüzyetmişli yıllarda bu ülkenin gençleri (ülkücü ) (devrimci) ortak noktalarda buluşmayı beceremediler işin kötü yanı büyük Atatürkün önderliginde kurulmuş genç TÜRKİYE gerçegini pek anlıyamadık sonuçta dış etkenli kapitalizim ve mikro miliyetçi etnik kimlikli terörün kıskacında yedi milyarlık dünyanın en tehlikeli cografyasında var olma mucadelesinin içindeyiz. bir yandan kapitalizim ülkeyi sömürüyor bir yandan öngörüsüz politikalarla ülke çıkmaz yollara giriyor.böyle bir çözülüşü bu ülke hak etmiyor.şiirin edebiyatın umudunda bir yitikligi başlıyor
Kan bagıyla baglı olduklarınız sizin gerçek yoldaşlarınız olamayabilir . gülücükler sohbetler maskelenmiş yüzlerin ardına saklanmış olabilir. Bunu hissetmek için herkez için acı veren bir durumdur.şairler içinse tam bir acıncallık.
Ne yapıyorsun dedi hiç dedim ,hiçtim. Yitikleşmiş bir ömrün son dönemecinde kendimceydim.
2016.paylaşımım :
Onkibinmetre çapında dünya denen bir gezegende çok kısa ömrü yaşar görünüyoruz.mekanın yedi milyar yıllık bir ömrü oldugunu düşünürsek bizim yetmiş, yüzyıllık ömrümüzün yoksanlıgını daha iyi anlamış olmalıyız.böyle bir dünyada paylaşmayı bilememek ruhumuzu varsayımlarla baskılamak.maddesel etkenlerle sınıflar oluşturmak ırksal ,dinsel mezhepsel çatışkılara yönelmek.biz olamamak.ne büyük bir yanılgı.uzayın sonsuzlugunda hiçleşmenin dorugunda ölüm ötesini bile net çözememişken bu geçici ömürde kibirlenmek ne kadar anlamsız oluyor.
2016 paylaşımım
Bu günkü cuma namazının hutbesi ilginç bir o kadarda çetrefilli bir konuydu .
kısaca deniyorki kuran,ı anlıyabilmek için hadis ve sünnette bakmak lazım..!
burda sorun şudur hepimiz için ana kaynak kutsal kitabımız kuran,dır. esas odur bize sünnet hadis diye pergamberimize mal edilip yansıtılan görüş ve kalıpları kuran süzgecinden geçirmek esas olmalıdır. yoksa birileri bir şeyleri uydurup din diye bize dayatır.bugün islam cografyasının kan ve göz yaşı içinde olmasının esas gerekçesi budur.eger biz müslümanlar kuran,a göre hareket etsek bir çok problem kendiliginden hal olmuş olur. biliyoruzki kuran,ın içinde paylaşım eşitlik,barış ana olgudur.tabiki pergamberimiz önemlidir öncüdür.burda anlatılmaya çalışılan pergamberin adının kullanılıp kuran dışı bir dini bize dikta edilmesi olayıdır.
14.şubat 2016 paylaşımım :
Aşk sınırsız tutukunun içsel çatışkısı.bence yaşam dialektiginde bir yanılgı. Ölümlü bir yolculukta tutkunun sınırsızlıgına aşk deniyor.dogrusu kötü bir bagımlılık yetmezligin ta kendisi.bilmeliyizki aşk bir hastalıktır. Ve görülüyorki aşkın depreşmesi kadından yansıyor ilaçta yine kadın oluyor.kadın yaşam potasında ana enerjimiz olurken biliyoruzki kadınlar basit şeyleri büyütür ciddi çatışkıları görmezden gelirler,belkide bu kadının erkege göre daha dogal bir yanı olmuş oluyor.ve kapitalizm ‘sevgililer gününü kutluyor!
Ölüm çok yakın, süreç ilerliyor.dogumunuzda ölüm size ben buradayım diyor ! sosyolojik olarak içsel iki çemberin içinde olur görünürken (özel yaşam ve sosyal yaşam ) siyasetçiler sizin adınıza kararlar alıyor.bu kararların çogu kendi egolarını tatmin etmek yaşamlarında keyifilenmek için olsada bunu halk kitleleri pek anlıyamıyor ! tıpkı din adamları gibi bölmeyi farklılaştırmayı ve yönlendirmeyi çok iyi biliyorlar hatta var olmalarında dinsel doktirinler öncül olabiliyor.böylesi bir yaşamda özgürce var olmak ne derece mümkün olabilirki.
İzleri silinmiyen bir yanlızlıga mahkumuz bölünmüşüz kırılganlaşmışız.birlikte degiliz sadece yan yana görünüyoruz.ahlaklı degiliz durulganlaşmış yüzümüzle çatışklıl gelgitlerin içindeyiz.tutkulara mahkumlaşmış bir yolun yolcusu gibiyiz.kendimize yetmiyoruz çekingelerindeyiz yalanın.
2016 yılı paylaşımım.
Çatışkıları kendini aşmış bir ülkenin dönencesindeyiz .uçurumdayız ! bir ışık bir ses duymak istiyor ruhumuz. Bir toplum düşününki koşar adım bulundugu çagdan uzaklaşıyor.bunuda din adına yapıyor.şühesiz yanılıyor.ölümlü olarak insanların inançlı olması gayet dogal bir gereklilik! inancın potasındada kendi dogrularımızın odaklaşmış gerçekliklerini benimsemiş olabiliriz.örnegin kutsal kitabımız kuran, ama dinsel sömürü öylesi cüretkar ve insafsızki kuran,diyenlere sünnet diyerek karşı çıkılıyor.çünkü kuran açık ve net .ama sünnet adına pergamberimizin adının arkasına sıgınıp kendi sömürsel düzenlerini kurmayı başaranlar var.son dörtyüzyıldır bu böyle gidiyor. esasen bu yanılgının özü emevilere kadar gider. sonucu nerde biter bilinemiyor!
cuma namazları dahil tüm yansımalar biçimselleşmiş davranışlardan oluşuyor. ne dünya gerçekleri ne metefizigin algılamaları konuşulmuyor. idolojik bir yapı din diye lanse ediliyor sorgulanmıyor.Tüm bu şartlarda inancımızın özü akıl süzgecinden geçmezse yanılgı kaçınılmaz oluyor..!
Büyük önder mustafa kemal Atatürk çagının gereksinmelerini görmüş yüksek bir öngörü ile bu yanılgının önünü kesmişken son yirmi yıldaki aymazlıklar özellikle son on yılda cemaat ,tarikat siyaset,devlet,ekonomi,ihale çemberinde sınırsız bir bataklık boyutunda varlıgını perçinlerken içte ve dışta kapital sömürünün çarklarında emperyalist yaklaşımlarla çıkılmaz sokaklarda mazlumlaşmış oluyoruz.
ülke kaynakları ülkenin dış politikası gelir dagılımındaki dengesizlikler vergi toplamadaki adaletsizlikler adeta bir kaos rejimine dönüşürken hukuk ,eşitlik paylaşım yerini yandaş ve yalaka bir yapıya bırakmışken bu ülkenin çocuklarının gelecegini umutlu görmek pek mümkün olamamaktadır.
Din tarih boyunca kullanılmıştır ama bizim ülkemizde hiç böylesi bir sömürü çarkının aleti olmamıştı.
2016 paylaşımım :
Kimsesizligimiz birazda tercihlerimizin bir sonucu oluyor.yaşamın yönencelerinde savrulur oluyoruz,paylaşmak sonraları göreviniz oluyor.belkide birilerinin memnuniyetini saglamaya çalışmak o birilerinden kopamamanın mahkumiyetinin bir sonucu. Kabullenmenin ezikliginde tükenir oluyoruz.bu beklide hastalıgın azgınlaşmasının bir sonucu oluyor.sorgulamaya korkan başı egit.adım atmaktan çekinen halk sürüleri bu toprakta besleniyor.ve her hastalıklı toplum kendi buruyganını bulmuş oluyor.azgınlaşıyor buruygan,huku tanımıyor,hak tanımıyor.paylaşım eştlik onun için bir şey ifade etmiyor.
Çatışkılı toplumların mayası ailede biçimlenir önce otorite ana baba etkenliginde kendini gösteriyor ‘babam kızmasın ,anam üzülmesin ‘ yanılgısı ileri yaşlarda bile sizin ömrünüzü törpüler .birde bakarsınız ölüm gelmiş o keskin itiatkarlıgınızın aktörleri yitikleşmiş. Yalnızsınızdır tüm kaybetiginiz bir ömrü geride bırakmışolarak.
Belki onun için kümüelenmelerin içinde olunuyor.’bende sizdenim ‘ dairesi sizi korur görünürken aslında yoklugunuzu tescillemiş oluyorsunuz.her biçimselliginizi sizin dışınızdaki güçler belirliyor,onlar şöyle diyorlar, şunlara inanmalısın ,şöyle ibadet etmeslisin, cennete şöyle gidebilirsin,şöyle nefes almalısın,şöyle sevişmelisin,şöyle tokalaşmalısın.şöyle yaşamalısın.
Sonrada tanrının asla tasvip etmiyecegi bir yaşamı size dikta etmiş olduklarını anlayamıyorsunuz.onlar büyük sermayeleri büyük maalrı elerinde tutarken size kanat kay olmanızı istiyorlar,paylasşmıyorlar.hep tepenizdeler.siz hep eziksiniz.otobüs duraklarında eziksiniz,patronların karşısında eziksiniz,fabrika sahiplerinin otel sahiplerinin karşısında eziksiniz.sizi istedikleri an muhasebeye yollıyabiliyorlar. Korkutuyorlar. Onlar istedigi ölçüde hukuk var oluyor.onlar istedigi ölçüde evlerinize yolladıkları faturalar makullaşıyor.yaşamınızı onların çizdigi kurallar belirliyor.en geliştigi ifade edilen rejimsel yapılarda daha bir içsel sömürü kendini gizliyor. Üretmek ve paylaşmak belki burada öncül olmalı hak ediyor.kardeşce yaşama kendini ifade edebilmek saglıklı bir ruhsal toplumsallıgı başara bilme paylaşa bildikçe mümkün olacak gibi.belki birlikteliklerin aşklaşması böylesi acı vermiyecek ruhlara vakitsiz ölümlerin boşlukları ruhumuzu incitirken yapay yoklukların karanlıgında tükenmiyecegiz.
2016 paylaşımım :
Sıcak dostlukları duvarlara tercih etmek ne büyük bir cehalettir.kendini farklı sanmak insanların gözlerinin içine bakmaktan korkmak birkaç yıllık ömre ilkelligi sıgdırmak.sonrada kendini bilge sanmak.toplumcu yapı hastalıklı ruhları besliyorsa orda bir yanılgı vardır.tökezlersiniz.o çatışkı aslında ruhunuzdaki gelgitlerin kırılganlıgıdır.sizi dört duvar arasına hapis eder.siyasal çözülmelerin sosyolojik yanılgıları birazda kendi kültürünüzle yabancılaşmayı getiriyor. Bu büyük bir karanlıktır.kültürel yogunlugumuz kendi topragımızda anlamlaşır.ve evrensellige ulaşır.bilmeliyizki hangi yapı ve konum sitatü sizi sokaktaki kitlelerden farklı yaşatır görünüyorsa o farklılık sizin yok oluş serüveninizin başlangıcı olacaktır.yaşam hatayı affetmiyor. Belkide yanılgımız duyguları düşünceleri yaşamları harmanlamaktansa bölüştürmeyi daha yatkınlıgımızdan oluyor.dünyadaki yedi milyar insan bütünleşemiyoruz lokal mikro içselliklerden kurtulmayı başaramıyoruz dinsel ruhsal ülkesel varlıklarımızı yaşar görünürken parçalanmayı kendi varlıgımızın özselligi sanıyoruz. Ortak bir paydayı aynı gökyüzünün altında yakalıyamıyoruz kendi yanılgılarımızı dogru diye kitlelere dikta ediyoruz çagsal kültürden ıraklaşmayı korumacılık sanıyoruz.insanlık birlikte yaşamayı birlikte kültür oluşturmakla başarabilir.burda şairler öncül olmalıdır diye düşünülebilir.
Sözcükler türetiyoruz bildigimizi sandıgımız dillerde.harflerin birbirini öteledigi sözcükler.dogurgan sevgilere ya küskünüz yada ıraklarındayız sıcaklıgının.şehirler kurmuşuz içinde yaşamak için,mal mülk biriktirmiş olanlarımız olmuş.sonra çekip gidilmiş ölümün kıskacında.yitikleşmiş yaşam topraklaşmışız.
İkibinonaltının martı yagmurlu bir Alanya sabahı devlet memurları işlerine başlamamış olmalılar evin karşısındaki müzenin memurları hava yagışlı oldugundan ortalıkta görünmüyorlar.oturup sohbetledikleri masa yagmurun altında kalmış.kediler anlamsız sesler çıkartır oldular mart onların için belkide aşk ayı.kullandıgım kıredi kartı faiz oranını merkez bankası oldukça yükseltmiş! İstanbulun en yüksek tepesine cami yaptırıyormuş hükümet. Umarımki bu tercih asgari ücretle çalışanlarla biz emeklilerin yaşam kalitesine bir katkı saglar.
Mart 2016 paylaşımım : Türk gençligi gelecegin Atatürkün yoludur, o yol çagdaşlık,bilim,ve evrensellikle özdeştir.
Günümüz Müslümanlarının becerebildikleri tek şey kuran,ı dışlamaları olmuştur.kuran özselligini yaşamaktan anlamaktan ırak bataklıga mahkum olmanın çaresizliginde Müslüman halklar ömür tüketiyor. Bilmeliyizki . ölümlü olarak inanç kaçınılmazdır inanç içselliginin özselligide kutsal kitap kuran,olmalıdır. Büyük bir dahi olan sevgili Atatürk,ün kutsal kitabı Türkçemize çevirtmesinin öngörsünü anlamak durumundayız.!
Toplumun en büyük yanılgısı inançlı olunca mutlak dinci bir partinin peşine gitmek gerektigi var sayımıdır bu çok büyük bir aymazlıktır bir insan emekten, eşitlikten özgürlükten yana olup aynı zamanda iman sahibi bir ruhu içinde taşıyabilir.bilmeliyizki bu degerler aslında kutsal kitabımız kuran,nın içeriginde vardır kuranı anlamak için tek yol gösterici mantık ve özgürce düşünme becerisidir.
Maxim gorkiyi ansıdım,olacak bu ya onun ülkesindeki parlementerlerin bizimkilerin üçtebir oranında maaş aldıklarınıda düşünmeliyim.
Yaklaşık dokuzyıldır yoksunlugun içindeyim ruhen aç bir bıtkınlıgın yorgunlugunu torunum mina törpülüyor. o küçücük kız çocugu beni yaşama baglıyor.bekliyorum.
Bu yaz köprülü kanyona gitmem gerek.özledim hırçın sakincelgini ormanın ve akar suyun.çakıl taşlarının. Yitirdiklerimin..!
2016 mart paylaşımım :
Milyarlarca yıl ortaya çıkan büyük patlama sonucu oluştugu var sayılan evrende bizler sınırlı bir ömre sahip olmanın hüzünündeyiz. (en azından göreceli ) niçin böyle kısa bir ömre sahibiz ! bedensel içselligimizin ahenginin bozuldugu anlarda (hastalıklarda ) niçin çaresizizdir.ömür yaşamlamı sınırlıdır.yada yaşam sadece bir dönencemidir. Daglar,ovalar akarsular binalar teknoloji insan içselligini (kimya ) ne derece biçimlendirir. Süreç nedir.dogru sanılanlar daim dogrumudur.yada yanlış bilinenler yanlışmıdır arınmış bir ruh neyi ifade eder.cinselligin dialektigi ne derece dogal ve içseldir.aşk gerçek midir.ölüm nasıl algılanmalıdır.toplumsal varlıgımız bireysel öznemizle çelişirmi yoksa birlikteligin bir sürecinimi yaşıyoruz.siyasal patolojik yansımalar yanılgıyı nasıl yaşatıyor.özgürlük mümkünmüdür.üretileni eşitce paylaşabilirmiyiz.sermaye ve malın biriktirildigi bir toplumda insanca birliktelik mümkün olabilirmi.duygu burada insanı nasıl yönlendirir. Din nerede çizgi dışı kalıyor.yanılıyor.
Mart 2016 paylaşımım
Mülkiyet hiçliktir sizi yutar bagımlı kılar.ihtiyacın ötesine yöneltir,bir bakarsınız ömrünüz geçmiş olası ölüm size yakınlaşmış.insanlıgın en önemli devinimi olan fıransız devrimide aslen bir burjuva devrimidir.üretim araçlarına sahip olanlar büyük toprak sahiplerinin (sözde soylular ) egemenligine karşı eylemsel zorunlulugun yansımasıdır.sonuca bakılırsa soylu sınıfın egemenliginden yer degiştiren burjuva demikrasi yada halksal yönetim yansımalarını kendileri için bir gerekçelik olarak görmüşlerdir.generallerin ve akedemik çevrenin etkenligi bu burjuva egemenligi için sadece bir olurluluktan öte gidememiştir.günümüzde ülke meclislerinin aktörlerinin imtiyazsal yapıları bu sınıfın bir düzsel yansıması olmuştur.ekonomik siyasal kanunsal özlük yapıları göstermektedirki hukuksal çizgisi yükselmemiş toplumlarda büyük halk kitleleri din ırk ekonomi çemberlerinin ortasında egemen gücün istedigi ölçüde varlık gösterebilir.demikrasisi ve hukuk içerigi toplumla bütünleşememiş sınıfsal bilinçten yoksun ülkelerdeki baskıcı olagarşinin beslenmesi ve varlıgını sürdürmesi daha kolay olur olmuştur.belkide insanlık sürünerek geldigi günümüz etkenliginde yeniden büyük bir devrimin yogunlugunu biriktirmektedir. Fıransız feoldalizimine karşı binyediyüzlerdeki süreç insanlık var oldugu sürece arayışlarını sürdürecektir.bu süreçte insanlıgın kazanımlarına ulaşmak çemberleri kırıp özgür düşünebilmekten geçer görünmektedir.
Ne kadar acı bir durum o şehrin sokaklarını unutmuşum.hayal gibi bir şey orda geçen gençligim. Damda besledigim güvercinler uzun siyah saçlı kadınları şehrin. Emekçi sofraları yaz sabahlarının. O zamanlar ıraktan bize bakar görünen ölüm.
Bilmeliyizki ölümlerin arkasından hüzünlenmenin anlamsızlıgı aşikar.hepimiz o yolun yolcusuyuz.ölümle nişanlı dügünü bekliyoruz. Ruhumuz özgürleşirken bedenimizin topraklaşmasının bir anlamı kalmıyor.ölümle tanışınca belkide tanrıyla merhabalaşmaya daha bir yakın olacagız.
Mart ikibinonaltı paylaşımım :
Bireysel yanılgılarımız bizi sürüleşmeye mahkum ediyor.yetmezlik içindeyiz. Sorgulamaktan araştırmaktan korkuyoruz yasaklar ve günahlar dogallıgın işlevselligini çembere almış.ruhumuzu baskılıyor.samimi degilz işin kötüsü ahlaklıda degiliz,öyleymiş gibi yapıyoruz .
Ömrünün son aylarını yaşıyor gibiydi çökük yaşlı vucudu her şeyden vaz geçirtmiş sonun böyle olacagını düşünememiş yorgunlugunun altında ezikçe duruyordu ! ,güçlürken ve kapitale sahip ken çevresinde olanlar onu yalnız bırakmış olmalılarki göz bebeklerinde hüzün misafir olmuş matlaşmış bir hal almışlardı.bir zamanlar cafcaflı günleri onu terk etmiş olmalıydı.
Kapitalizm insan ilişkilerinde çok acımasızdır çarkının dişlileri duyguları öteler ruhları basitleştirir.paylaşımlar yerini haset denen duyguya bırakır.birileri bu sömürsel çarkı topluma dikta ederken din onlar için bir maskedir.ışıltıları göz kamaştıran bir maske. O nedenle kiliseler güçlüdür, medrese cemaatleride çarkı inanç degil sömürü döndürür. bu tarih boyunca böyle olmuştur.birileri ölür birileri ölümün meçhuliyetini kullanır.
Günde bir kez olsun mahallemdeki camiyle tanış olmak istiyor ruhum.belki ölüme böyle hazır olacagım.onun için köhne evimin odasında gereksiz bir eşyayı görmek istemiyorum ,bir temiz gömlegim olsun,bir rahat ayakabım bir masa sandalye ,bir yatagım. Çokca kitabım olsun sevişeyim sayfalarla.(2016 mart )
Güneş kendi karekteri ile doguyor yada batıyor,jaguarlar kendi mekanlarında kendi varlıkları ile yaşamı karşılıyor.bir biz insanlar kalıplara sokuyoruz her şeyi.çemberlerin içinde nefes almaya çalışıyoruz önce dogallıktan ötelere kaçıyoruz sonrada ahlaklanmaya çalışıyoruz ! yanılıyoruz.yaşamın en ahlaklı hali onu dogal yaşıya bilme şansıdır.üretimde ,tüketimde paylaşmada mülkiyette sosyallaşmede içsel varlıgımızda üretkenlikte dogal olmak.belkide keyiflenmemiz yaşamdan hoşnutlanmamız dogal olabilmekle mümkünleşecek. dinamik yaşayıp durulgan keyiflenmenin çatışkısı böyle engellenir. zorlaşmamayı başarabilmeliyiz.bu birazda gülümsemektir hayata.kurallar cam parçacıkları gibidir.keskinleştikçe korkutur.ve yaşama güdüsünü yok eder.bu yaşamı kıyıdan izlemek gibidir.
2016 mart paylaşımım :
Tanrıya inanırmısın dedim kendime ? ölüm oldugu müddetçe inanmak zorundaydım. Böylesi netti yanıtım. Bedensel varlıgımla maddeci duygularımla ruhani bir alemin içselligiyle yaşıyordum.bedenimin nötürleştigi bir vakitte (ölüm ) ruhumun beni götürecegi mekan yada mekanlara hazırlıklı olmalıydım.gömütlügümün beni çözeltecegi kabirsellik bedensel degişkenligimle beni yoklugamı götürecekti yoksa ruhumun özgürlügüyle hayal dahi edemedigim bir başka yaşamda sonsuzlugamı kavuşacaktım.kazandıgımı her şeyi bırakıp giderken bir ömrü tüketigimin gerçekligimi çarpacaktı yüzüme. oturdugum evin ölümümde benim için ne anlamı olabilirdiki .yada giyilen marka gömleklerin ayakabıların sıra dışı arabaların köşklerin ölüm karşısındaki zavallılıkları maddesel olmaktan geçmiyormuydu. ölümlerine tanıklık ettigimiz sevdiklerimizin hasretini ney engelliyebiliyorki !. sadece bekliyoruz zavallıca katlandıgımız sömürsel düzenlerdeki yanlızlıgımızı tanrının cenneti kutsasın.birileri bize cennetin kapılarını açsın.nasıl inanacagımızı ögretsin,nasıl katlanacagımızı sömürüye haksızlıga uslu çocuk nasıl olunur onu ögretsin. Ama bilmeliyizki ölüm geldiginde yalnızız var sandıgımız her şey bizim olmadıgını bize gösterirken.ölümümüz bizim hiçligimiz olur. güneş yedimilyar yıldız her sabah doguyor. Belki milyarlarca yıl daha dogacak dünya denen onikibinkilometrel çapındaki gezegen yine kendi etrafında dönecek.gece ve gündüzü oluşturacak.denizler yine mavi gökyüzü yine sonsuzlugu hatırlatacak.belki hücresel hastalıklar korkutmayacak vakitsiz ölümleri ile.
Belki kadın erkek biraz daha anlaşılır olacak yaşam bileşkelerinde senben ötelenecek biz olunabilecek bizligin içinde benligi tüketmeden.fabrikalarda üretilen gereksinmelere daha rahat ulaşılacak belki sınırlar ülkeleri birbirinden koparmıyacak bir komşu evin bahçe duvarı gibi sevişecegiz kendimizle.
yaşam zor bir yoldur içsel algılamalar saglıklı düşünmeyi zorlaştırabilir dogrular ve yanlışlar kaygan bir zeminde akıp gitmektedir ,tıpkı ömür gibi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.