- 1502 Okunma
- 12 Yorum
- 2 Beğeni
ARTIK ŞAŞIRMIYORUM- '' ÇORUMLUYUZ, MEMLEKETTEN SORUMLUYUZ''
Yıl 1876…
Osmanlı Devleti’nin en bunalımlı yılı.
1853 yılında Kırım Harbinden hemen önce Osmanlı Devleti –pek de ihtiyacı olmadığı halde- tarihinde ilk defa yabancı devletlerden ( İngiltere ve Fransa )yüksek faiz oranlarıyla borç almış, aldığı bu borç parayı olumlu yatırımlara harcamamış ve sonuçta sadece yirmi beş yıl içinde faizlerini bile ödeyemediği bu borçlar sebebiyle iflas etmiş, bu iflasını da tüm Avrupa devletlerine duyurmuştu. ( Merak edenler Google dan Muharrem Kararnamesini okuyabilirler )
Bu arada yine tarihte ilk kez ( 1853 yılında ) Osmanlı Devletine ‘’ Hasta Adam’’ denmişti Rusya tarafından ve paylaşılması isteniyordu ancak sömürge yolları üzerinde güçlü bir Rusya görmek istemeyen İngiltere, o zamanki siyaseti nedeniyle bu fikre sıcak bakmadığı için Osmanlı Devleti bu iki düşmanı arasındaki çekişmeden faydalanarak kör-topal hayatını devam ettiriyordu.
Tabii ki günümüzün 1100 aydını(!) gibi o dönemlerde de Osmanlı Devletinin aydınları vardı. Bu aydınlar(!) memleketi bu kaostan kurtarmanın tek yolunun parlamentodan geçtiğini düşünüyorlardı. Yani mutlakiyet yönetiminden meşrutiyete geçilmeli, Osmanlı halkı devlet yönetiminde söz sahibi olmalıydı. Lakin önemli bir engel vardı. Baştaki padişah Abdulaziz kesinlikle böyle bir fikre taraftar değildi. O halde öncelikle o ortadan kaldırılmalıydı.
Evet…Abdulaziz ortadan kaldırılmalıydı ama yerine kim getirilmeydi? Öyle pattadanak mutlakiyetten Cumhuriyete geçiş olamayacağına göre, Osmanlı hanedanını yıkıp başka bir hanedanı iş başına getirmek de pek mümkün görünmediğine göre yola yine Osmanlı hanedanından biri ile devam edilecekti.
Kim peki? Kim olmalıydı yeni padişah ki bu yeni padişah meşrutiyeti ilan etsin.
Aslında Abdulaziz’i ortadan kaldırma fikrinin babası Mithat Paşa’nın gönlünde yatan şey ‘’ Bu güne kadar Âl-i Osman hüküm sürdü, bundan sonra Âl-i Mithat sürse ne olur?’’ idi ama bu fikrini Osmanlı halkına kabul ettirmesi çok zordu. O halde kolayca parmağında oynatacağı birileri olmalıydı.
Aslında bir kaç aday vardı. Mesela Şehzade Abdulhamit Efendi. Lakin oldukça içine kapanık, ketum bir insandı o. Kafasında nelerin dolandığını bir Allah bilirdi bir de kendisi. Ser verir sır vermez bir adamdı. Öyle parmakta oynatılacak bir tip görüntüsü çizmiyordu. Buna karşılık tam bir ana kuzusu olan Şehzade Murat Efendi tam da aranan niteliklere haizdi. Ona istedikleri her şeyi yaptırabilirlerdi ( Ana kuzusu derken yaşı küçük olduğu için değil, gerçekten de anasına son derece bağlı, neredeyse tuvalete gitmek için bile annesinin fikrine muhtaç olduğu için ana kuzusu diyorum.) Hem Şehzade Murat da - Türk bayrağına haç ilave ettiren- Mithat Paşa gibi Masondu. ( Osmanlı tahtındaki tek mason padişah )
Niyet belli olmuştu: Abdulaziz ortadan kaldırılacak, yerine Murat getirilecekti.
Namık Kemal’in bir tiyatro eseri olan ‘’Vatan yahut Silistre’’Adlı eseri Güllü Agop’un İstanbul Gedikpaşa’daki tiyatrosunda sahnelendiği bir günde, bu tiyatro eserini seyredip yeterince gaza gelmiş olan bir kısım aydın ve vatandaş açıkça dile getirdiler isteklerini ‘’ Muradımızı İsteriz’’ Diyerek.
Zavallı padişah Abdülaziz, bu baskılara çok çok üzüldü. Hatta o kadar üzüldü ki bir tırnak çakısı aldı, önce sol eliyle sağ elinin bilek damarlarını bu çakı ile güzelce kesti, sonra çakıyı kestiği sağ eline alıp sol elinin bilek damarlarını da keserek intihar etti. ( Yerseniz tabii ki)
Abdulaziz’in intiharı(!) üzerine hemen tahta şehzade Murat’ı geçirdiler değerli vatansever aydınlar(!) Murat, V.Murat olarak Osmanlı tahtına oturmuştu.
Murat tahta oturmuştu ama taht Murat’ın üstüne iyi oturmamıştı. Adamcağız zaten hasta ve biraz da kafadan kontak biriydi, tahta çıkınca iyicene sapıttı.
Baktılar ki o çok istedikleri Murat ile olmayacak bu iş. Çaresiz gözler şehzade Abdulhamit’e çevrildi.
Mithat Paşa sordu: ‘’ Murat’ı tahttan indirip yerine seni tahta çıkarırsak meşrutiyeti ilan eder misin?’’
Abdülhamit dindar bir insandı. Bir şey için söz verirse mutlaka onu yerine getirirdi.
Cevap verdi: ‘’ Biraderim Murat’ın canına dokunmamanız kaydıyla kabul. ‘’
V. Murat sadece 93 gün oturabildiği tahttan indirildi ve Çırağan Sarayına gönderildi. Artık ömrünün kalanını bu sarayda geçirecekti.
Şehzade Abdülhamit ise 31 Ağustos 1876 da padişah ilan edildi. 7 Eylül 1876 da ise İstanbul Eyüp Sultan Camiinde kılıç kuşanma töreniyle padişahlığı halka da duyurulmuş oldu. ( Bu eski bir Osmanlı geleneği idi.) Bu arada hem Sultan Abdülaziz’i ortadan kaldıran hem de V. Murat’ı hem tahta çıkarıp hem de indiren heyetin başında olan Mithat Paşayı sadrazamlık makamına getirdi.
Abdülhamit Padişah olduktan sonra hızlı bir şekilde anayasa çalışmaları başladı. Bu çalışmalar da 23 Aralık 1876 da tamamlanmış oldu ve bu tarihte Osmanlı Devletinin ilk yazılı anayasası olan Kanun-u Esasi ilan edildi. ( İlginçtir ki bu anayasa 1921 anayasası yapılıncaya kadar TBMM nin de anayasası olmuştur.)
Sıra parlamentonun açılmasına gelmişti.
Efendim öyle zannedildiği gibi memleketin her tarafına sandıklar konulup da seçim yapılmadı bunun için. Milletin vekili ( O zamanki adıyla mebus ) olacak kişiler illerin belediye ve il genel meclislerinden seçiliyordu. Mebus olmanın bir şartı da mal mülk sahibi olmaktı. Ayrıca meclis iki parçalı olacaktı: 1- Direkt padişahın belirleyeceği mebuslar ( Meclis- i Âyan) 2- Halkın temsilcisi olarak meclise gönderilecekler ( Meclis-i Mebusan )
Bir diğer husus da seçimlerin sonucunda, her vilâyet belirtilen sayıdaki mebus seçerek İstanbul’a gönderemedi. Tunus, Mısır, Romanya, Sırbistan ve Karadağ mebus göndermedi. İç işlerinde serbest olan bu vilayetler mebus göndermeye kendilerini mecbur görmediler.
İlk meclis 31 Mart 1877 de 115 mebus ile göreve başladı. Bu 115 Millet vekilinin 69 u Müslüman, 46 sı gayrimüslim idi.
Kurucu bir meclis olarak görev yapan ve 28 Haziran 1877 de dağılan bu mecliste gayrimüslim millet vekilleri ve bağlı oldukları iller şöyleydi:
Ankara: Bızdıkoğlu Kirkor Efendi.
Kırşehir: Altıntop Mikhael Efendi.
Aydın: Yanako Efendi, Agop Efendi
Bağdat: Manahem Efendi
Bosna Hersek: Yaver Efendi, Petraki Efendi, Yozo Efendi, İstefan Efendi, Sava Efendi.
Cezayir-i Bahr-ı Sefid: Hacı Vasilaki Efendi, Zafiraki Efendi, Nikolaki Efendi
İstanbul: Sebuh Maksutyan Efendi, Hüdaverdizade Ohannes Efendi, Nikolaki Suludi Efendi, Avram Aciman Efendi.
Diyarbakır: Osep Kazazyan Efendi.
Edirne: Rupen Efendi, Yorgaki Efendi, Yorgiyo Atinodoros Efendi, Ceritoğolu Panayotaki Efendi.
Erzurum: Hallaçyan Efendi, Taniel Karaciyan Efendi.
Halep: Karaca Manok Efendi
Bursa: Pavlidi Efendi, Sahak Yavrumyan Efendi.
İşkodra: Angel Fendi, Filip Efendi.
Konya: Değirmencioğlu Simonaki Efendi
Kosova-Sofya: Zahari Efendi, Peşo Efendi.
Selanik: Mihaliki Bey, Yorgi Efendi, Dimitri Efendi, İstefan Tadi Efendi,Avram Efendi, Vasilaki Papazoğlu
Sivas: Agop Şahinyan Efendi
Suriye: Nikola Nakkaş Efendi, Nikolaki Nevfel Bey.
Trabzon: Yorgaki Karvonidi Efendi.
Tuna: Tolçili Dimitraki Bey, Tolçili İstefaniki Efendi, Rusçuklu Petraki Efendi.
Yanya: Nikolaki Çanaka Efendi, Algivyadi Lambi Efendi, Argiri Kantarcı Efendi.
Meclis 13 Aralık 1877 de bir kez daha toplandı ancak bu sefer milletvekili sayısı 96 ya inmişti.
Bu 96 kişinin 56 sı Müslüman, 40 ı gayrimüslim idi. İlk meclisteki mebusların pek çoğu II. Mecliste de yerlerini korudular.
Evet…Bu arada Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devleti’ne bağlı Romanya’ya girdiği gibi, 27 Nisan 1877 tarihinde doğu sınırındaki Doğubeyazıt’a girmişti. Yani bir taraftan çok büyük bir savaşın ( 93 Harbi de denir) içindeydik. Rus ordusunun Ayestafanos’a ( İstanbul-Yeşilköy) kadar gelip dayandığı bir ortamda bazı milletvekilleri devletlerinin yanında olacaklarına tam karşısında yer almaya başlamışlardı.
Yani bu gün HDP ne yapıyorsa o gün de özellikle azınlık milletvekilleri ile kendi şahsi emellerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edenler aynı şeyleri yapmaktaydılar.
Padişah II. Abdulhamit bu gelişmeler karşısında Kanun-u Esasinin ( Anayasanın) Kendisine verdiği yetkiye dayanarak( 7. Madde ) parlamentoyu kapattı. ( 14 Şubat 1878 )
Bunun üzerine aydınlar(!) yeni bir yola başvurdular: II. Abdulhamit’i tahttan indirip yerine tekrar V. Murat’ı tahta çıkarmak.
Böyle bir girişim bile en azından bu insanların aydınlıktan ne kadar uzak, aslında kendi şahsi emellerinin peşinde koşan insanlar olduğunu göstermesi bakımından önemli olmalı. Gel gör ki V. Murat’ı tekrar tahta çıkarmak sevdasında olan bu insanlar hep vatansever, parlamentoyu kapattığı için II. Abdulhamit ‘’Müstebit’’ hatta ‘’ Kızıl Sultan’’ Diye anıldı.
Padişah II. Abdülhamit’in karşıtlarından Ali Suavi ve beraberindeki 150 kadar kişi teknelerle Çırağan Sarayı’na çıkartma yaptı ve sarayın muhafızlarını etkisiz hâle getirdi. Asiler, V. Murad’ın tutulduğu bölmeye ulaştılar ancak akli dengesi yerinde olmayan V. Murad korkuya kapıldı ve asilerle gitmeyi reddetti. Ali Suavi eski padişahı ikna edemedi. Bu arada, yetişerek olaya müdahele eden Beşiktaş Muhafızı Yedisekiz Hasan Paşa komutasındaki askerler asilerden 60’ını öldürdüler. Hasan Paşa, kalın bir sopayla başına vurarak Ali Suavi’yi öldürdü ve bu başarısız ihtilâl girişimini bastırdı.
Sanırım hâla Merak ediyorsunuz Çorumlu’yu… Çorumlular anlamıştır sanırım ama bilmeyenler için yazayım: Ali Suaviyi öldüren Yedisekiz Hasan Paşa Çorumludur. Daha sonraları sadrazamlık makamına getirilmiştir II. Abdülhamit tarafından ( Yani Osmanlı sadaret makamında sadece devşirmeler değil öz be öz Türk olanlar da görev almışlardır. )
‘’ Çorumluyuz, memleketten sorumluyuz’’ Sözü işte bu olaydan doğan bir deyimdir ( Şaka şaka…Nereden geliyor bilmiyorum. )
Gelelim II. Abdülhamit’in posterine bile tahammül edilememesi meselesine.
25 Şubat 1996 da İstanbul- Okmeydanında bir grup İşçi Partili genç Darülacezenin kuruluş günü dolayısıyla binanın duvarına asılan II. Abdülhamit’in posterini yumurta ve içi boya dolu kapsül yağmuruna tuttular. II. Abdulhamit’in posterine bile tahammülleri yoktu ve kurucusu olduğu Darülacezenin duvarında bile görmek istemiyorlardı onun resmini.
Bu gün meclisimizde vatan haini görmek istemeyen bazılarının daha bir kaç sene önce -mecliste vatan haini görmek istemediği için- Osmanlı’nın ilk parlamentosunu kapatan II. Abdulhamit’in resmini yumurta yağmuruna tutması bir tezat değil midir?
Ama artık hiç bir şeye şaşırmıyorum. Atatürk’ün kurduğu mecliste Atatürk’ün kurduğu partinin milletvekili sıfatıyla oturan zatlar ‘’ Birlikte iyi salladık’’ ‘’Ailecek HDP ye oy verdik’’ vs. ( Resimde var) Diyebiliyorlarsa artık hiç bir şeye şaşmamak lazım. On binlerce Türk’ün ve Kürt’ün katili Abdullah Öcalan’ın yeğeni Dilek Öcalan Hdp nin Grup başkan vekili adayı imiş. Yani meclis oturumu yönetecek, Türkiye’nin Meclisinde o meclisin başkanlık koltuğuna oturacak. Bunda şaşacak ne var ki? Dilek Öcalan’ın Pervin Buldan’dan bir eksiği mi var. Daha dün dağdaki terörist ile kucak kucağa olan Pervin Buldan o kürsüye çıkabilmişse Abdullah Öcalan’ın yeğeni olmak gibi çok özel bir gurur vesilesine (!) sahip olan Dilek Öcalan niçin olmasın? Hatta çok eminim ki yıllar sonra -pek çok ‘’Yaşasın Halkların Kurtuluşu’’ Diyen emsalleri gibi- ona da ‘’En büyük yurtsever’’ Denilecektir. Yanılıyor muyum?
RESİMLER:
1- ıı. Abdülhamit
2- V.Murat
3- Mithat Paşa
4- Mithat Paşanın bayrağı: Mithad Paşa çok hızlı bir Batıcı idi. Batı’ya yaranmak için yapmayacağı şey yoktu. Bosna-Hersek meselesi münasebetiyle Avusturya Dışişleri Bakanı Andrassy, yayınladığı beyannamede hilal ile haçın hiçbir zaman, hiçbir maksatla yan yana gelemeyeceğini iddia edince, Mithad Paşa, Hıristiyanlardan oluşturduğu bir askeri taburun flâmasını haçla hilalden oluşturdu. Bu gerçeği 1325’de yayınlanan hatıralarının birinci cildinde “Tabsıra-ı İbret” başlığı altında okuyoruz. Kendisi üçüncü şahıs ağzıyla bu olaydan dolayı şöyle övüyor:
“Mithad Paşa bir iddiayı (Avusturya Dışişleri Bakanı Andrassy’nın iddiasını) yalanlamak için Hıristiyanlardan bir gönüllü tabur teşkil ederek sancaklarındaki ay yıldızın yanına bir de haç ekleyerek herkesin görmesi için İstanbul’da dolaştırdıktan sonra Niş askeri birliğine göndermiştir.
5- Kont Andrassy. ( Uğruna haçlı baurak yapılan Avusturya Dışişleri Bakanı)
6-Ali Suavi
7- Yedisekiz Hasan Paşa
8- CHP li milletvekillerimizin HDP Sevgisi
9- HDP li Pervin Buldan TBMM Kürsüsünde oturum yönetiyor.
10- On binlerce Türk’ün ve Kürt’ün katili Abdullah Öcalan’ın yeğeni Dilek Öcalan…Çok yakında o da Atatürk’ün Kurduğu mecliste, Atatürk’ün kürsüsünde başkan vekili sıfatıyla meclisi yönetecek…
YORUMLAR
Yazınızı okudum açıkcası yazınızın başlığı okuttu..
Ankara da doğdum büyüdüm ama aslen Çorumluyum.
Güzel yurdumda HDP.li bir vekil meclisi yönetebiliyorsa ben artık susuyorum
çünkü konuşacak birşey kalmamış demektir.
Türkiyenin kalbi Ankara da gün geçmiyor ki yeni bir bomba patlıyor.
hainler 1000 yıl öncede vardı 100 yıl öncede vardı şimdide var
hal böyleyken yazınızı okuyup yazıyla ne alaka diyeceğim bir önceki yorumda tüm Çorumluları yeren yoruma tarafsız kişiliğinizle en azından herkesi aynı kefeye neden koyuyorsun demenizi beklerdim ben diyecektim ama neyse dedim. güzel yurdum ne halde insanlar hala nelerle uğraşıyor demekten kendimi alamadım.
Tebrik ediyorum yazınızı.
sami biberoğulları
Yorumları cevaplamaya en baştan yani sizden başlıyorum.
Öncelikle çok teşekkür ederim yaptığınız yorum için. Zaten yazı okunsun diye attım o başlığı. İyi de olmuş sanırım. Her zaman bir iddiam vardır : Başlık yazıyı okutur.
Tekrar teşekkürler.
Diğer hususa gelince: Hiç bir yoruma cevap vermemişim ki. Biraz beklemeniz lazım gelmez miydi bir önceki yoruma cevap yazmam için.
Selam ve sevgilerimle.
yakamoz deniz
Çorum denince aklıma yazı harici bir şey geldi.
Hiç unutmam acemi birliğinde gözlerim önünde palaskamı bir Çorum'lu çaldı ve inkar etti... O gün bugün ne Çorum'u ne de Çorum'luları severim :/
sami biberoğulları
Çorum sanırım nüfusu bir kaç yüz bin olan bir şehir. Her şehirde iyi insanlar da vardır kötüler de. Bir tek Çorumlunun yaptığı bir yanlış yüzünden tüm Çorumluları sevmemek bence doğru değil.
Ben kendi adıma tanıdığım Çorumluları sevmişimdir.
Öte taraftan her ne kadar bu yazı ilgi çeksin de okunsun diye '' Çorumluyuz, memleketten sorumluyuz'' Diye bir başlık atsam da konu Çorum ve Çorumluyu sevmek ya da sevmemek değildi.
Selam ve sevgilerimle.
Claudio Pedro
Yazınızda ki vukuu bulmuş olanlar tarihsel açıdan bildiklerim arasında idi... Hani konunun haricine çıkarak böyle bir söylem de bulunmam yazının yönünü veyahut vergisini sabote amaçlı değildi. Bundan dolayı sakin yanlış anlamayın... Fakat ben her yıl özel aracımla Çorum'dan geçerim ve insanları hiç mi hiç ilgimi çekmiyor...
Hani bu genelleme yaparak diğerlerini de karalama amaçlı da değil.
Teşekkür ederim...
Halit Kesler
Yanılmıyorsun ve yazdıklarının hepsi bizim Tarihimiz de geçen olaylar.Allah Kahretsin,adamlar hem ekmeğimizi yiyorlar hem de soframızın ibiğini kesiyorlar.Ama bu günler böyle gitmez.Gitmemeli de?
Buna mutlaka bir çözüm bulunmalı.Mithat Paşa nasıl gittiyse bunlar da öyle gitmeli.
Kolay gelsin.Ve Yalan Söyleyen Tarih Utansın!
sami biberoğulları
Mithat Paşa'nın nasıl gittiği malum: İdam.
Darısı bunların da başına diyelim artık)))))))
Selam ve sevgilerimle.
vazgeçtim...
mekansız tarafından 3/18/2016 10:00:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Başka ne diyebilirim ki.
Selam ve saygılar.
çok hoş karşılaştırmalarınla bilmediğimizi bizlere öğretiyorsun sen ve sayfan tarih kokuyor usta en derin saygılarımla
sami biberoğulları
İnsanda mizah yazacak duygu bırakmıyorlar can abim. Ben de sarıyorum tarihe. Umarım dostlar sıkılmadan okuyabiliyorlardır. Çünkü konu tarih olunca kısa kesemiyorum. Bayağı uzun oluyor.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, buradaki göndermelerin bağlamı doğru anlaşılırsa, konjonktüre damgasını vuran inatlaşmanın temelindeki Müslüman-Türk düşmanlığının tarihe malolmuş özü kavranır, dolayısıyla gerçekçi bir bilinç, duruş ve kararlılığın nasıl olacağı tesbit edilir, diye de yorumlayabiliriz bu yazıyı...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Geçenlerde ilginç bir bilgiye rastladım.
İli meşhur Ermeni kardeş var: Biri Karekin Pastımacıyan, diğeri de Vahan Pastırmacıyan.
Karekin Taşnaksutyunj un en önemli liderlerinden ve Rus Ordusunda Türklere kurşun sıktığı gibi Van'da pek çok Türk'ü katletmiş.
Vahan ise Türk ordusunda. Hem Çanakkale Savaşlarında hem de Kafkas Cephesinde tabip subay olarak görev yapmış ve Kafkas Cephesinde Ermenilere karşı da savaşmış.
Yani mesele ruh meselesi.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Hocam, yani diyorsun ki, dünkü solucanın kuyrugu uzaya uzaya bu güne dek geldi. Durumda değişen bir şey yok, devam etmekte.
Allah, Milletimizin yardımcısı olsun.
Emek verilmiş güzel bir yazı.
Tebrik ederim.
sami biberoğulları
Bu sadece Türkiye için geçerli değildir.
Her devletin içinde solucanlar her devirde olmuştur.
Önemli olan onlarla nasıl mücadele edilmesi gerektiğidir. Bizde maalesef çok yanlış bir yol seçildi. Şimdi o yanlıştan dönüldü ama faturası çok ağır oldu.
İnşallah solucanın tamamı ezilecek. Sabırla bekliyoruz.
Selam ve sevgilerimle
Çok teşekkür ederim Ağabey.
Tarihimiz de yaşanılan ve tekerrür eden olayları buradan sizden dinlememiz bir başka güzel.
Yüreğiniz dert görmesin inşallah.
Selam, Saygı ve dualarımla.
sami biberoğulları
Yazılarıma değer verip okuduğun ve yorumladığın için asıl ben teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimleç
Sami hocam desene o tarihte armudun içindeki kurtlar gibi ne kadar şerefsiz varsa ki (hala kökleri kazınmamış) bu zamanımızda da at koşturuyorlar.İçimizden makus tarihimizi değiştiren Mustafa Kemal'ler çıktığı gibi elbette gene Çorumlu değiliz ama memleketten sorumluyuz diyenler çıkacaktır ve Hak batıla gene galip gelecektir.Yaşayıp görelim bakalım.
Yazın için verdiğin emeğe saygı duyuyor teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
sami biberoğulları
Dediğin gibi: Çorumlu olmasak da memleketten sorumluyuz.)))))
Selam ve sevgilerimle
Çok manidar bilgiler yumagi olmus. Manidar olmasi da gerekiyor galiba çünkü atilan basliga bakilirsa elbette Sami beg hocam, okuru düsünmeye ve muhasebeye davet ediyor, sevk ediyor.
Tesekkürler bu güzel paylasim için,
Saygilarimla,
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.