- 707 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ANKARA
Bir masa başında kitaplar kaygılar hayaller ve yarınlar için verilen büyük emeklerin hikayesidir anlatacaklarım...
Gecenin karanlığını, masa lambasının loş atmosferiyle bastırırdım. Her gece Onur Akın’ı, Zülfü Livaneli’yi, İlkay Akkaya’yı peşisıra dinlediğimi hatırlıyorum.
Kahveye ve kahvenin muazzam kokusuna olan sevdam o zamanlardan.
Anlatacaklarım liseli bir gencin hoyrat ruhuna göre yazılmış şehrin hikayesidir.
Birinde, sokakta sabahlayacaktık üç beş arkadaş; Seyyardan alacağımız midyenin nereden ve nasıl geldiğini sormayacak fakat birkaç fazla midye için pazarlığa oturacaktık fersiz bir sokak lambasının altına tezgahını kuran, soğuktan buz kesen elleri morarmış gençten çocukla…
Sonra köprü altlarına temkinli yaklaşarak evimizin yolunu tutacaktık; bir elimiz cebimizde;diğeri zemheri soğuğa rağmen, sıcak başka bir elde.
Diğerinde her şeye, herkese, bütün koşullara rağmen tiyatro yapacaktık. Replikler ezberleyecek, tiradlar oynayacak, çalışma saatlerinin bilhassa kanımıza dokunan derslerle çakışması için çaba sarf edecektik. Aynı sabaha uyanacaktık; güneş, aynı doğacaktı her birimizin üzerine; soğuk aynı etkiyle tesir edecekti hücrelerimize. Aynı repliği defalarca oynamaktan usanmayacak, sabahı akşam, akşamı sabah ettiğimizin farkına varmayacak kadar kaybolacaktık oyunların içerisinde.
Bir başka seferinde zorlayarak tüm koşulları günübirlik seyahate çıkacaktık; bir lokomotif tarafından çekilen bir vagona atlayarak. Vagonların raylara vuran gölgelerine mutlu tebessümlerimiz yansıyacak; atılan kahkahaların ardından hınzır sessizliğimizle etrafı süzecektik. Konya’ya gidecektik, İstanbul’a, Kapadokya’ya, Eskişehir’e gidecektik. Ardından Samsun, Erzurum, Mardin...
Bir gün ağız dolusu kahkahalarla çınlatacaktık sokakları; yorgunluktan, ekmek davasından, bürokratik meselelerden suratı sirke satan, kravatlı, traşlı insanlara inat…
İkinci el klasik model eşyalarımızla dekorasyonunu yaptığımız evimizin betondan balkonunda uzayıp giden sohbetlerimiz, dönüp dolaşıp hep aynı konulara gelecekti. Siyaset! Sanat! Felsefe! Müzik!
Başkent olmasının ötesinde Ankara’nın bizim için başka bir anlamı vardır. Aydınlığa yürümektir Ankara.. Aşık Veysel’i, Mehmet Akif ’i Necip Fazıl ustayı ve Nazım’ı tanımaktır. Karanfil’de, Konur’da, Yüksel’de nicesinden kitap okumaktır. Sinemaya tiyatroya gitmektir. Sanata, ilme gözlerini açmaktir. Çok aydın, müzisyen, sanatçı yetiştirmiştir.
Kral Midas’tır Ankara; Hacı Bayram Veli’dir; Direksiyon Binası’nda gecenin en koyu saatlerinde şamdanda eriyen nice mumlar, mum ışığında alınan kararlar ve hatıralardır.
Kara kışın zemheri ayazında sıcacık hissetmektir; ANKARA...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.