Toplumun Dili Dudağı Olmak
Sıcak yaz günlerinin en tatlı vakti olan bir ikindi vakti, birkaç sevdiğim insanla beraber oksijeni bol bir ortamda otururken, bir satıcı geldi tam da çayın üstüne. Önceden de tanıyordum bu insanı fakat yakından değil. Harika ülkemin müthiş kültürlerinden birisi olan beraber çay içmek için oturdu aramıza. Adı Muzaffer...
Bir arabası var, yağ gibi gıda maddeleri satıyor dolaşarak Muzaffer amca. Alelade birisi görünümünde, fakat ben oradaki birinin �Nasıl gidiyor?� sorusuna, �Nasıl olsun, gün dolduruyoruz bu yalan dünyada...� demesinden farklı bir dünya olduğunu anlamıştım bu fakir görünüşün ardında. Zaten bakışları da etkileyiciydi esasında, o yeşil gözleriyle �Banane buralardan, benim başka amaçlarım var ama, para da kazanmak zorundayım!� diyordu sanki.
Hani yine de konuşmasını beklersiniz ya insanın ne kalitede olduğunu anlamak için, yani onu kendi değer ölçütlerinize göre değerlendirmek için, işte öyle bir bekleyişte dinliyordum. Okuduğumu öğrenince biraz daha bir ilgi göstererek ne okuduğumu sordu. �Edebiyat� deyince biraz daha ilgi gösterdi. Önce durakladı, sonra �Edebiyat başkadır� dedi, �Çok değerlidir.� diye ekledi. Oysa ben alışılmış cümleler bekliyordum, hani benim bildiklerimden...
Hani kendimi az da olsa, yani küçücük bir yerinden amatör edebiyatçı olarak görüyordum ya, bi iki bi şeyler biliyordum ya, basit(!) bir satıcı bana göre ne bilirdi ki...!
Muzaffer amca, �Ben okumadım, cahilim, ilkokul mezunuyum� dedi. Ve edebiyat hakkında konuşmaya başladı. Tabi ben bu arada bir gıda malzemesi satıcısıyla edebiyat sohbeti yapabileceğime ihtimal vermiyordum, her ne kadar bunun farkında olmasam ve düşüncelerimde bunu somutlaştırmamaya çalışsam da, içten içe böyle düşünüyordum. �Mimar mimarlığını yapsın, onu karıştırma� dedi, �Edebiyatçı toplumun dili dudağıdır�. (Toplumla sanatın alakası olmadığını düşünenlere duyurulur)
Bir müddet bu cümlenin etkisinden kurtulamadım tabi, hiç bu açıdan düşünmemiştim, yazmak güzeldi, kendini ifade etmek, kelimelerle söyleşmek... Canlı bulamadığında sevgili defterinle dertleşmek... Ama edebiyatçının toplumun dili dudağı olması gerçeğini hiç düşünememiştim bu zamana kadar. En azından bunu böylesine güzel bir şekilde dile getirememiştim.
Yüce insan Mehmet Akif Ersoy, toplumun savaşmaktan vakit bulup da dile getiremediği düşüncelerini, İstiklal Marşı’nda zirveye ulaşarak anlatmıştır. Halide Edip Adıvar toplumu konuşturmuştur. Kurtuluş Savaşında milletin çektiği acıları işledi. Ve Necip Fazıl da, bir dönemlerde, Milletin Yassıada kararlarının ertesinde İmralı Adasında elleri önden kelepçelenerek ve yakasına dünyanın en komik edebiyatı asılarak idam edildiği bir dönemlerden sonra, ağzına çaput tıkılmış halkı konuşturmuş şiirlerinde, tiyatrolarında. Her eserinden sonra İkinci Evi’ne gitme pahasına söylemiş, daha doğrusu haykırmış halkın içinden geçip de dışarıya salamadığı hislerini.
Bizde böyle olduğu gibi, dışarıda da böyledir bu durum. Bizden biri gibi hissettiğim Cengiz Aytmatov hemen tüm eserlerinde Türk halkının yapısına hiç ama hiç uygun olmayan komunist düzenin halka çektirdiklerini anlatır. Hatta o hareket eden diğer canlı türünün de duygularını anlar ve romanlarında çoğu zaman baş kahraman yapar onları: hayvanlar. Shakespeare İngiltere’nin olduğu kadar genel bir insanlığı anlatır, o kadar geneldir işlediği olgular.
Halkın sesi soluğu olan, onların dili dudağı olan gerçek edebiyatçılar ebediyete kadar unutulmayacaklardır. Halkı aşağılayan, küçük gören ve hatta halka yüzdesel olarak aptallık addetmeye çalışan kişiler ve Türkiye’ye karşı edebiyat yapanlar Nobel dahi alsalar benimsenmeyecek ve eminim ileride de unutulup gideceklerdir. Halka faydası dokunmadıktan sonra, ülkemizin hak ettiği en parlak noktalara gelmesi adına çaba harcamadıktan sonra bir edebiyatçı "büyük" olamaz. Muzaffer amcanın dediği gibi, mimarlar harika binalar inşa ederek ülkeye hizmet edeceklerse, edebiyatçılar da toplumun dili dudağı olacaklardır...
YORUMLAR
Orhan Pamuk,her şeyden önce edebiyatçıdır ve başarısı gölgelenemeyecek kadar da büyüktür.
"Türkiye'ye karşı edebiyat" sözünün ne anlama geldiği pek anlaşılır olmamıştır.
Yazdıklarının Türkçeyi dünyaya tanıtmada çok önemli bir araç olduğunu düşünüyorum.
Ve Cengiz Çandar'ın "Hepimiz adına değil,hepimiz için" diye yazdığı Orhan Pamuk'la ilgili yazının bu konuda önemli bir "eser" olduğuna inanmaktayım...