Hayatın İncir Çekirdekleri İsimler
Hayatın İncir Çekirdekleri İsimler
Siz bilir misiniz isimleri karıştırmanın ne olduğunu. Bilmezsiniz tabi ki ama ben bilirim. Bilmek ne kelime mıh gibi çakılmıştır aklıma. Gülüyorsunuz biliyorum. Buradan görüyorum. Hadi len isimleri karıştırırsam ne olur diyorsunuz. O söylediğiniz kelimelerdeki kötü yerleri çıkartıyorum hafızamızdan. Yaşar Kemal’ in “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” romanı var ya işte benimki de böyle bir hikâye. (Yalnız benimki derken benimkini kast etmiyorum).Hikayem de küçüklüğümden başlayıp şimdiye gelelim. Her parçanın giriş, gelişme, sonuç bölümü var ya o bakımdan.
Yıl 1991. Benim okul numaram da 92. Dönem başından itibaren gelen geçen 92 ye giriyoruz demiyormu ben fitil oluyorum. Aynı zamanda ergenlik dönemindeyim. Bu giriş; çıkış olayları pek etkiliyor insanı. O ruh ve hayal âleminde “Ben” oluşuyor.
Bizim hoca vardı ya diye başlayan cümlelerindeki hoca, sınav yapacam dedi. Yap dedik; yaptı söylediği zamanda. Ve efendim sordu. Magnacarta nedir? Millet nedir? Bunun benzeri sorulardı. Buraya kadar her şey normal. Sizin kızacağınızı biliyorum ama yine de soracağım dedi ve ağzından çıktı kelimeler. Mustafa Kemal Atatürk’ ün doğum tarihi ne zamandır? Doğum yeri neresidir? Annesinin adı nedir? Babasının adı nedir? Biz tabiî ki atıldık Hocam biz ulu önderimizin özelliklerini bilmeyecek kadar eşek miyiz diye haykırdık. Bu topluluğa tabi ki her zaman olduğu gibi yazar sözcülük eder. Yani ben. Hay dilimi eşekarıları soksaydı da demeseydim. Bırak eşekarısını eşek soksaydı da demeseydim.(Bu biraz abartılı oldu. O kadar da değil ) Ben sizi görürüm dedi. Üzerine bi de pis pis bakıyordu. Sınav başlamıştı. Sıra arkadaşım Can Can diye seslendi. Hangi soru dedim ama bana sorduğu soru deminken kızdığım soruydu. Gene de cevapladım. 1981, Selanik, Zübeyde, Abdullah. Bide eminmisin diye sormaz mı? Ah kader. Sınav bitti. Hoca da geleceği görüyormuş gibi ben sizi görürüm diyordu. Alaycı bir ifadeyle.
Benim ters tarafımda sezgiyle çoğu şeyi öğrenmemdir. Bana soru soru sorun; sezgiyle size yarım saat sonra cevap vereyim. Öyle üşütük bir durum. Aklıma geliyor, geliyor, gidiyor. Ne olduğunu çıkaramadım. En sonunda bir gün bu düşünceyi doğurdum. Ha siktir. Nasıl olur abicim. Allah kahretsin. Ben nasıl olurda Atatürk’ ün babasının ismine Abdullah diyebilirdim.
Yarın oldu hayır oldu. Gene geç kalmıştım. (Normal bir durum) Hoca girmiş içeri. Yoklamayla uğraşıyor. Bende çaktırmadan arkaya oturdum. Ders bitti yanına gittim. Hocam böyle böyle oldu dedim. Ulan bunu dememle birlikte hocanın yüzünde dudaktan başlayan yüzünün geleniline yayılan bir gülümseme yer aldı. Almakla da kalmadı adamın her yeri güldü. Yanağının kenarına bir tebessüm oturdu. İyi dedi. Şaşırdım tabi üç, beş laf sokar diye bekliyordum. Yok, abcim tık yok Derin bir düşünce aldı beni bunun acısı nerden çıkacak diye.
Birkaç gün geçti. Gelen geçen hoca bana laf atıyor. Allah razı olsun. Her yer duymuş bu hadiseyi. Beni gören kahkahayı patlatıyor. Bizim karizma yerlerde ( Gerçi pek inanmam karizma denilen şeye ama; olsun ergenlikte önemli geliyor insana)
Bir sene bununla yaşadım. Gelen geçen alay ediyordu. Hacı yatmaz olmuştuk artık. O zaman tanıştığım kızlar a Can çok sempatiksin diyordu ;ama erkek yerine koymuyorlardı. Bende Emrah olmuştum artık. Her gördüğüm kıza size sevgilim diyebilirmiyim diyordum. Hay anasını nerden öğrenmişlerse, çok sempatiksin; ama olamaz diyorlardı. Çok uğraştım; ama bu leke çıkmadı üstümden. Hatta Ayşe teyzeyi çağırdım çıkaramadı; olamadı ona el ile yıkattım. Gene de çıkmadı. Allah kahretsin.
Dükkânda bütün gün durursun kimse gelmez. Tam kapatacam; on kişi gelir. Bende ergenliği kapatacam. Tak tak ben Jale.
— Vay
— Hoş geldiniz efendim.
— Ne bakmıştınız?
— Şu göğüsleri dik tutan sutyenlere bakmıştım.
— Ama hanım efendi sizin göğüsleriniz zaten dik (Utana sıkıla söyledim. Nasıl çıktıysa çıktı ağzımdan.)
— Her şeyiniz olduğunuz gibi göğüslerinizde muhteşem
Başını eğdi ve güldü. Bende eğdim. İkimizde kafamızı kaldırdık; gözlerimizin içine baktık. O an işte o andı. Tamam, âşık olmuştum. O utanıyor ben de utanıyordum. Hayat boyu hareket etmemiştim. Artık etmeliydim ve ettim. Çıkarken yüzüne baktım ve telefonunuzu alabilirmiyim dedim. Kalbim çıkacaktı. Buzu sıcak suya atarsınızda öyle bir erir ya bende eriyordum. Bir kâğıda yazdı; uzattı ve çıktı.
Oturdum ve tam yarım saat of of diyerek salak salak etrafa bakıyordum. Tam o sırada gene bir hatun girdi. Uzun bacaklı, kısacık etekli. Aynı Bülent Sertaş’ ın şarkısında ki gibi. (Kısacık etekli dar elbiseli. Ah liseli var ya o liseli. O okulun en şirin; o en güzeli.) Çok tasfir olacak; ama olsun abicim. Kola reklâmında ki çocuk gibiydim.(Gül. Dünya gülümser sana. Mutluluk bir ayna.) Ağzım kapanmıyor. O soruyor ben cevaplıyorum. Ne yapıp yapmadığımı bilmez haldeyim. O da gülümsüyor bana. Yüzüm birden ciddileşti. Sözler çıkıverdi ağzımdan:
—Çok güzelsiniz
Şak ! Yüzümde bir tokat. Elindeki yüzüğü gösterdi. Ben önüme baktım. Elinden bir kâğıt çıkardı ve yazdı telefon numarasını. Şansa bak üst üste. Meğerse yüzük kofmuş.
Günler geçiyordu. İki aşk arasında kalmıştım. Düşünümde her ikisi de vardı. Her ikisine de telefon ettim. Her ikisiyle de buluşuyordum. Günlerim mutluluklar içinde kalıyordu. EEE isimlerle ne ilgisi var diyorsunuz tabiî ki. Geldim.
Bir gün Jaleyle buluştum. Şakalaşırken ona Hale dedim. Bana öyle bir kızdı ki yer yarılacak ben içine girecektim. Bağırdı çağırdı.
—Sen nerden haleyi tanıyorsun.
—Yok, hayatım ne halesi dilim sürttü. (Bilmiyordum)
—Jalemden başka kimse yok hayatımda olmadı; olmayacak.
Sinirden köpürmeye devam ediyordu. Gene şaaak şaaaaaaak! Gitti.
Tam o gün hale telefon etti. Onun yanına gittim. Üzerimde üzünç kalmıştı. Konuşuyoruz ama benim yüzümde bin parça; Karadeniz de gemilerim batmıştı. Ve gene bir an geldi o anda da jale dedim. Bu kadınlar değişmez ayol. Şak şak şakşakşak! Hiç bir şey demeden gitti. Fizikçilerin tartıştığı gibi bir durumdu bu. Dünyada bir Çinli bir göle bir taş atarsa; o taş dünyadaki bir yeri etkiler görüşü aklımda şimşek gibi çaktı. Hay ben o cinliyi bir bulsam…
Ne yaptımsa ikisi de benle konuşmadı. Hale, Jale hayal olmuştu artık. Sonradan öğrendim bu kızlar utangaçmışlar. Birbirlerine bile söylemezlermiş aşklarını. O gün ağladıklarında anlatmışlar. O zaman kız kardeşler hayatlarında benim olduğumu öğrenmişler. Nalet etmişler bana. Bir daha benle görüşmeyeceklerine yemin etmişler.
Hem Hale hem de Jale hafızamda yer etmişti ama iş işten geçmişti.
Ondan sonra anladım. İncir çekirdekleri, incirin oluşmasının ana nedeniymiş meğer.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.