- 543 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KADINLARI ANMA MI? KUTLAMA MI?
Maria; New York’ta ki bir tekstil fabrikasın da dokuma işçisi olarak çalışıyordu.
Otuz sekiz yaşında ki Maria’nın Alicia adında bir kızı Pedro adında da bir oğlu vardı.
Çocuklarına ve kocasına deldiler gibi âşıktı.
Para sıkıntısı yaşantılarını epey zorlasa da dünyanın en mutlu ailesi denebilirdi onlar için.
Maria o sabah evden çıkarken biraz heyecanlı ve huzursuzdu. İçinde tarif edemediği bir his vardı. Çıkmamak için oyalanıp duruyordu.
O gün fabrika da daha iyi çalışma koşulları istemiyle greve başlayacaklardı. Haklı mücadelelerini vereceklerdi.
Korkmuyordu ama iyide hissetmiyordu.
Alicia ile Pedro’yu okula gönderirken ikisine de sıkı sıkı sarılıp mis kokularını içine çektikten sonra, hiç bulunmadığı tembihlerde bulundu.
Bütün aile şaşkınlık ve mutlulukla el sallayarak, çocuklar okula, Maria ve Kevin’da işe gitmek üzere yola koyuldular.
Kevin bu davranışı çocuklar gibi çokta mutlulukla karşılamamış, İçine tarifsiz bir acı oturmuştu bile.
Karı koca uzun uzun öpüşüp vedalaştılar.
Nihayet Maria, eziyetlerinin son bulacağı ümidiyle kalkıştıkları grev meydanına geldi.
Çok geçmeden grevi durdurmak eylemi bastırmak adına polis müdahaleye, Maria’nın yersiz kaygıları da bir bir yerine oturmaya başlamıştı.
Polis baskı yaptıkça işçiler sinmiyor daha da karşı çıkıyordu.
Sonunda işçiler ve polis arasında arbede kaçınılmaz hale gelmiş bir anda ortalık savaş alanına dönmüştü.
Polisin bastıramadığı işçiler fabrikaya kıstırılmış ve hatta kilitlenmişti.
Önce ortalığı inanılmaz bir sis bulutu sardı.
Duman birden çoğaldı. Nefes alamaz hale geldiler.
Neler olduğunu anlamaya çalışırken fabrikayı alevler sardı.
Ne çıkacak bir yerleri vardı nede polisin barikatlarını aşacak güçleri.
Daha yangın kendilerine tam ulaşmadan bir sürü arkadaşları dumandan zehirlenmeye başlamışlardı bile.
Bütün işçiler can havliyle panik ve şok halde çıkacak yer arıyorlardı ama nafile.
Ne bir kapı ne bir pencere nede iğne ucu kadar bir delik vardı koskoca fabrika da.
Diri diri yanarak kül olacaklardı ailelerine bırakacak bir mezarları bile olmayacaktı.
Haklı mücadelelerinin bedelini ölümle ödeyeceklerdi.
Üstelik üç kuruşa insafsızca çalıştırılmamaktı tek istedikleri.
Hiç hak etmemişlerdi ölümü.
Böylesi bir ölümü hiç kimse hak etmez.
Greve kırk bin kişi katılmıştı.
Herkes Maria’nın çocukları kadar şanslı değildi. Anne ve babasını ve hatta kardeşlerini aynı anda kaybeden insanlarda vardı bu yangında.
Yangının sonunda birçok çocuk yetim ve öksüz, birçok anne baba evlatsız, kardeşsiz kalacaktı.
Maria’nın gözyaşları sel olmuş kendisinden bağımsız akıyordu.
“Biraz daha ağlarsam gözyaşlarımla yangını söndürebilirim” diye düşündü. Dumandan zehirlenmiş aklı kendine oyunlar oynuyordu belli ki.
Bedenini kontrol edemiyordu ama bilinci hala açıktı. Ateşin ayaklarının ucuna çok yakın bir yerde olduğunu hissediyordu.
Öyle üşümüştü ki Maria’nın içi “yangın yerinde bu üşüme ölüm soğukluğu olsa gerek” diye geçti aklından.
Birazdan ölümü olacak bu sıcaklık biran ona iyi bile gelmişti.
Artık ölecekti, bu koca kazanda yanarak ölecekti.
Alicia’ya söz vermişti oysa ki eve dönüşte istediği boyaları alacaktı. Ünlü bir ressam olmak istiyordu melek kızı.
Pedroya’da sözü vardı o çok sevdiği itfaiye arabasını alacaktı.
İlk kez sözünü tutamayacaktı ve ilk kez çocukları onsuz akşam yemeği yiyeceklerdi.
Tabi boğazlarından geçerse.
Ya Kevin?
Sevgili kocası tek sevdiği, ne yapacaktı bir başına.
Nasıl toparlanacaktı.
Bir anda sabah ki vedalaşmalarını anımsadı.
Çocuklarının mis kokusuna yanan arkadaşlarının kokusu karıştı.
Sonu gelmişti artık.
Diğer yüz yirmi dokuz işçi arkadaşı gibi oda hakkını aramak uğruna girdiği masum grevden, hiçte masum olmayacak biçimde yanarak can verecekti.
Artık bütün ateş vücudunu sarmışken, son nefesinde; çocuklarına çok iyi bir gelecek ve mücadele hakkı diledi.
Kızı ve oğlu kendisi gibi ekmek parası uğruna canından olmasın.
Yaşadıkları bu felaket hakkını arayan emekçilerin öncüsü olsun.
Tarihe geçsin ve anılsın.
İnsanlar bu günü “ Dünya Emekçi Kadınları Anma Günü” olarak hatırlasın istedi.
Tek istekleri insani şartlarda çalışmak ve emeklerinin karşılığını almak olan yüz yirmi dokuz işçi, 8 Mart 1857 de grev yapmak amaçlı toplandıkları, polis müdahalesi sonucu kilitli kaldıkları fabrikaların da yanarak öldüler.
8 Mart bir anma günüdür bir kutlama günü değil.
Neyi neden kutladığımızı andığımızı bilmek, araştırmak, körü körüne bilmeden 8 Mart’ı yaşatmak insana insanlığa, orda ölen yüz yirmi dokuz cana bir kez daha haksızlık olur.
8 Mart’ta ölen Emekçi kadınları saygıyla anıyoruz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.