- 1321 Okunma
- 21 Yorum
- 3 Beğeni
8 MARTTA 129 DEĞİL 1029 İNSAN ÖLDÜRÜLDÜ.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir fıkra ile başlayalım. Gerçi bu fıkranın aslında kahramanlar Hitler ve Mussolinidir ve bahsi geçen topluluk da Yahudilerdir ama biz fıkrayı biraz değiştirip daha güncel hale getirelim.
Benyamin Netenyahu ile Barack Obama bir barda kafa çekiyorlarmış. O anda tesadüfen o bara gelen bir gazeteci hemen yanlarına sokulmuş ve sormuş.
-Efendim, her ikinizin de bundan sonraki planları nedir?
Obama cevap vermiş:
-Üçüncü dünya savaşını başlatmayı, milyonlarca Müslüman ve bir de Budist rahip öldürmeyi planlıyoruz.
Gazeteci hayretle sormuş:
-Budist rahipten ne istiyorsunuz yahu ?
Obama, Netenyahu’ya dönmüş.
-Azizim ! Ben sana demedim mi, milyonlarca Müslüman kimsenin umrunda olmaz diye. Bak bu gazeteci de Budist rahibi merak ediyor.
Evet…Bu gün 8 Mart. Ben bunca senedir henüz Dünya kadınlar Günü mü yoksa Dünya Emekçi Kadınlar Günü mü anlayamasam da neticede emekçi ya da değil kadınlarla ilgili bir gün.
Efendim bu Dünya Emekçi Kadınlar Gününün bir hikayesi var elbette. Bu hikayeyi de eli kalem tutan kadın ya da erkek herkes bilir aşağı yukarı. Yine de kısaca özetleyelim:
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi.
Şimdi denilebilir ki ‘’ Hocam ! Siz de 129 kadınının öldüğünü yazdınız. Peki 1029 nerede?’’ Az sabır. Oraya da geleceğim.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın "Internationaler Frauentag" (International Women’s Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oy birliğiyle kabul edildi.
İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen çeşitli gösterilerde anılmaya başlanmasıyla Batı Bloku ülkelerinde daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.
Bununla birlikte Birleşmiş Milletler’in resmi internet sayfasında, günün tarihine ilişkin bölümde kutlamanın New York’ta ölen kadın işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.
Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı.
"Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül Darbesi’nden sonra cunta yönetimi tarafından dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmasına izin verilmedi. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kutlanmaya devam edilmektedir.
Dünya Emekçi Kadınlar Gününün Türkiye’de, bu günün adının ve tarihinin belirlendiği 1921 yılında ‘’ Dünya Emekçi Kadınlar Günü’’ olarak kutlanması oldukça ilginçtir çünkü 1921 yılının 8 Martında henüz II. İnönü Savaşı bile yapılmamış, henüz ülke Yunan İşgalinden kurtulmamıştır. Anadolu kadınının cepheye sırtında top mermisi taşıdığı günlerde bu günü ‘’Dünya Emekçi Kadınlar Günü’’ Olarak kutlayanlar kimlerdi peki?
8 Mart’ı ilk defa Türkiye’de kutlamak amacıyla, komünist kadınlardan iki kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova girişimde bulundular ve bir kadın birimi oluşturdular. Emekçi Kadınlar Günü’ne, bütün dünya komünistleri gibi, TKP içinde de başından beri önem verilmiştir. Bununla ilgili olarak, Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova kardeşlerin kendi imzalarıyla kaleme aldıkları yazı şöyleydi:
“1921 yılının Şubat ayıydı. 1919’dan beri çalışmakta olan Ankara Türk Komünist Partisi güçlenmiş ve Moskova’da Komünist Enternasyonali’yle ilişki kurmuştu. Anadolu içerilerinde birçok illerde hücreler oluşturmuştu. Şubat ayının sonlarında, Komintern Kadınlar Sektöründen Klara Zetkin Yoldaşın imzası ile, 8 Mart Kadınlar Bayramını nasıl kutlamak gerektiğini gösteren bir talimatname almıştık. Buna göre, kapitalist ülkelerde kadınların öz insan haklarını istemeleri şiar edinilecekti. Ankara’daysa işsiz kadınların sayısı gittikçe artmaktaydı. Yıllardan beri erlerini (kocalarını), oğullarını savaşta yitirmiş olan Türk kadınlarının yaşam koşulları çok ağırdı. İş bulmak olanaksızdı. Uzun yıllar süren savaşlardan sonra Antanta devletleri Türkiye’yi tam mahvetmek için İstanbul’u ve Anadolu’nun batı ve güney bölgelerini işgal etmişlerdi. İstiklâl Mücadelesi içinde Ankara’da kurulan B.M.M. Hükümeti de, Büyük Lenin’in yardımıyla dış düşmanlara karşı savaşı sürdürüyordu. Bu sıralarda Sovyet ülkesinden gelen yardımın Karadeniz sahilinden Ankara’ya kadar getirilmesini, kucaklarında silâh ve askerî malzeme taşıyan Türk kadınları gerçekleştiriyorlardı. Bu kadınlar, erleri, oğulları, kardeşleriyle birlikte düşmana karşı çıkıyorlardı. Ama bu dönemde kendilerinin hiçbir toplumsal hakları yoktu; yine de vicdanlarının sesine uyarak vatan müdafaasına katılıyorlardı. Türk kadınlarının insanî ve toplumsal haklarını tanıyan tek örgüt, Komünist Partisiydi.
1921 yılının başlarında, Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı, Türk burjuvazisinin eliyle Karadeniz’de boğularak feci bir biçimde yok edilmişlerdi. Bu olay derin bir nefretle karşılanmıştı. Bundan başka, Ankara’daki merkezi Komünist örgütünün 18 üyesi hapse atılmıştı. Bu gibi feci olaylar biz Komünist kadınları çok üzüyordu. Bir yandan burjuva cellâtlarını protesto etmek, bir yandan da işsiz kadınların ağır durumlarının hafifletilmesini talep etmek amacıyla, Komünist Süleyman Selim yoldaşın Ankara dolaylarındaki bağında kadınların genel toplantısı yapıldı. 8 Mart Uluslararası Kadınlar Bayramının önemini açıklayan, Şerif Manatov Yoldaşın bildirisi oldu. İkinci sorun olarak, kadınların durumunu düzeltmek, onlara iş sağlamak için bir kadınlar örgütü seçildi. Önceden hazırlanmış olan tüzük onaylandı. Sonra B.M.M.’ne Türk Kadınları adına bir bildiri gönderilerek, Komünistlere, Mustafa Suphi ve arkadaşlarına gösterilen vahşilikler protesto edildi. Kadınlar örgütünün Ankara’daki ilk 8 Mart bayramı, Türk Komünist hareketi tarihin sayfalarında şerefli bir yer tutmaktadır.”
Anlaşıldığı gibi Dünya Kadınlar Günü Türkiye’de, öyle kadıların büyük bir katılımla cümbür camaat kutladıkları bir gün filan olmamıştır aslında. Bir iki komünist kadın, tabiri caizse kendileri çalıp kendileri oynamışlardır.
Neyse…Yukarıdaki fıkrada dedik ya milyonlarca Müslüman kimsenin umurunda değil diye. 8 Mart’ın ‘’ Dünya Emekçi Kadınlar Günü’’ Olarak kutlanması için insanüstü bir çaba gösteren Clara Zetkin’in de umrunda olmamış Müslümanlar…
Clara Zetkin’in umurunda olmadığı gibi Müslümanların da umurunda olmamış Müslümanlar…
Clara Zetkin, 8 Martın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması için hangi tarihte kolları sıvamıştı? 1910. Oysa 1910 Tarihinden sadece dört sene önce yani 1906 yılının 8 Martında ABD , Filipinlerde, Moro Kraterine sıkıştırdığı 900 sivil kadın, erkek ve çocuğu öldürmüştü. Yani 8 Martta öldürülenler sadece 1857 yılında öldürülen 129 kadın işçi değildi. 1906 yılının 8 Martında da 900 kişi öldürülmüştü ama bu sefer öldürülenler Müslümandı.
1910 yılına gelindiğinde 1857 yılı ve yaşanan o katliam, o katliamda öldürülen 129 Kadın belleklerden asla silinmemişti ama dört yıl önceki Moro Krateri katliamı çoktan unutulmuştu. Sanki hiç yaşanmamış gibi hiç kimse adını bile anmıyordu. İşin ilginci Müslümanlar da adını anmıyordu Moro katliamının. Müslümanlar da ( En azından Türkiye ) 1857 yılının 8 Mart Katliamını gayet iyi biliyorlar ama 1906 Yılının 8 Martında yaşanan Müslüman katliamı hakkında ne Rahime Selimova’nın ne de Cemile Nuşirvanova’nın en küçük bir fikri yoktu.
Bir şiirle devam edelim.
BEYAZ ADAMIN YÜKÜ
Beyaz adamın yükünü omuzla
Yetiştirdiklerinin en iyilerini yolla
Sürgün kaderin olsun oğulların için
Senin tutsaklarına hizmet için;
Ağır işlerin başında bekle
Telaşlı ve vahşi halklar üzerinde
Yeni ele geçirdiği ve suratı asık
Yarı şeytan yarı çocuk.
Rudyard Kipling
‘’Beyaz Adamın Yükü’’ isimli şiir Emperyalizmin şiiri olarak da bilinir. Bombay doğumlu İngiliz yazar Kipling, bu şiirinde Avrupalıların "uygarlaştırma" misyonuyla sömürgeler elde edinme çabasını ve emperyalist emelleri yüceltiyordu. Bu gerekçeyle gerçekleştirilen işgal, soykırım ve sömürü faaliyetleri beyaz adamın fedakârca bir girişimi olarak takdim ediliyordu. Bu şiiri ilginç ve önemli klan ABD’nin İspanyol istilasından kurtulan Filipinleri işgal ve ilhak çabalarının arttığı bir dönemde yazılmasıydı. Yine bu dönemin ABD Başkanı Wiliam McKinley, her şeye kadir olan Tanrı’nın, Filipinler’i ABD sömürgesi yapmayı kendisine emrettiğini beyan etmiş ve Filipinler’e saldırmıştı. On binlerce insanın katledildiği bu işgali ABD’li general William Shafter "Filipinler halkını uygarlaştırma projesi" olarak takdim etmişti. Bu uygarlaştırma projesinde Moro Krater Katliamı olarak tarihe geçecek bir katliam da büyük çoğunluğunu kadın ve çocuklarının oluşturduğu 900 Moro’lu sivil Müslüman katledilmişti. Tarih: 8 Mart 1906
8 Mart 1857- 129 Kadın + 8 Mart 1906- 900 Müslüman kadın, erkek, çocuk= 1029 Ölü.
Bu gün hem 1857 de öldürülen 129 kadın emekçiyi, hem de 900 Müslüman Filipinliyi anma günü olmaldır aslında.
Söylenecek söz aslında çok ama ben yine de 1857 yılında öldürülen 129 emekçi kadın nezdinde dünyanın tüm kadınlarının günü kutlu olsun diyorum. Benim nazarımda her kadın emekçi bir kadındır. O bakımdan emekçi kadın- emekçi olmayan kadın ayırımı yapmadan kutluyorum. Ayrıca 8 Mart 1906 da Moro Krateri katliamında hayatlarını yitiren tüm insanlara da Allahtan rahmet diliyorum.
Resimler:
1- 8 Mart 1857 Katliamı
2- Clara Zetkin
3-4 8 Mart 1906 Moro Krateri Katliamı
YORUMLAR
Sayın öğretmenim;yazınızı büyük bir takdir ve beğeni aynı zamanda merakla okudum.Doğrusunu isterseniz bu günün anlamını sizin bakış açınızla daha derin ve daha içerikli olarak hem öğrendim hem de hayıflandım.Yıllardır hep kendi uğradığımız haksızlıklara sesimizi çıkarmadığımıza hayıflanır kendimizi yeterince savunmadığımızı düşürdüm.Siz de bu yazınızla bu düşünceme destek verdiniz.
Hem müslüman olarak hem kadın olarak daha çok okumalı daha çok araştırmalı ve daha çok yazmalıyız.
Ne iyi ettiniz de bu yazıyı bizimle paylaştınız.yazan kaleme yazdıran yüreğe selamlar ve teşekkürler efendim.
sami biberoğulları
Bir düşünür der ki: '' Bir toplumu eğitmek istiyorsanız işe büyük annelerden başlayın''
Çok çok haklısınız. Öncelikle kadınlar daha çok okumalı, daha çok araştırmalı ve yazmalıdır.
Selam ve sevgilerimle.
O kadar kitap okurum bu olayı ben de bilmiyordum..
Belki de kadınlar günüyle ilgilenmediğim içindir.
Ben her gün için kendime yeterince değer veriyorum zaten.Kadın doğdum diye bayram gibi bir güne ihtiyaç duymuyorum.Ama şu da bir gerçek ki böyle bir gün kutlanmasaydı siz bu yazıyı yazmazdınız ve ben de can sıkıntısından bu yazıyı okumasaydım bu konuda ne kadar cahil kaldığımı da bilemeyecektim.Demek ki her şeyin bir faydası varmış:)
Teşekkürler.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Günün Seçkisine giren bu güzel yazın için kutlarım Sami Hocam.
Selamlarımla..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Aslında konu itibarıyla çok yönlü eleştirel bir duruma sahip ' dünya emekçi kadınlar günü ' bende sevgili şaire Mücella Pakdemir ' hanım efendiye katılıyorum' bir çok kadının böyle özel bir günde ne için ve neden dünya kadınlar günü olarak kutlandığının bilincinde olmayan ' bunu eşlerine yada sevgililerine duygu karşı bir ' yaptırım maddi bir sömürü olarak görüyorum' ve sosyal medya iş camiasında farklı çıkar ve ticari bir kar elde etme kaygısıyla günün anlam ve ehemniyetinden çıkıp sadece çiçek böcek muhabbetine dönüştürülmekte
Oysa ki ' dünya emekçi kadınları ' bir çok gelişmekte olan' Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bizimde Ülkemizde hala çok zor şartlar altında üç kuruş maaşa yetersiz sosyal haklarının sınırlar içerisinde iyileşmeyen sorunlarla süre gelen kurumsal politikalarla geçiştirilmeye çalışılmakta . oysa tüm güzelikleri hak eden kadınların ' şık giysiler ve pahalı hediyelerden çok daha önemli kaygılarının olması ve hiç olmazsa senede bir gün ' hediye kaygısı taşımadan kadın olmanın güzelliğini yaşayıp . hissede bilseler.. en azından bunca kirlenmişliklere rağmen
çünkü kadın aynı zamanda bir güzellik ve iyilik elçisidir bana göre. ve bu güzelliğinin farkında olan kadına ve' Kadına her cinsel kimliğinden önce İnsan gözüyle bakan 'beylere de teşekkürler diyorum !!!
sevgilerim ile saygılar..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Enteresan bir yazı yine.
Sayenize, bu Moro olayını öğrenmiş olduk.
Yorumcular da enteresandı.
Her birini ilgi ile okudum.
Bence,
ne Amerikan Emperyalizminin, ne de Komünizmin birbirinden farkı yok.
İkisi de sömürücü, ikisi de kan dökücü.
Olaya insan olarak bakabiliyor muyuz?
Marifet orada.
Bu toplumları uygarlaştırma hikayesi,
çok canlar yaktı bu güne kadar.
Gelecekte de yakacak galiba.
Ne uygarlaştırmaymış bu...
Sonu gelmiyor bir türlü.
sami biberoğulları
Dediğin gibi bu toplumları uygarlaştırma projesi çok canlar yaktı. Şimdi de Türkiye'yi uygarlaştırmaya çalışıyorlar.
Allah sonumuzu hayr eylesin.
Selam ve sevgilerimle.
İlginç noktalara değinmişsiniz. Yazı temel Dünya Kadınlar Günü'nün anılmasına sebep olan bir olayla aynı gün ve aya gelen, ilkiyle de pek ilgisi olmayan bir olayın karşılaştırılmasını temel alıyor. İlk olayla ilgili pek konuşmak istemiyorum (40,000 grevci kadın gibi konularda tartışılabilinir ama gerek yok). Değişik olan Moro katliamı.
Moro katliamının müslümanlar arasında yankı bulmamasının sebepleri var. Bunun ilk sebeplerinden biri Osmanlı Sultanı Abdülhamid'in ta kendisi. Sultan 1899 da, Amerikalıların talebiyle, Moro'daki Sulu Sultanına mektup yazıyor (Amerikalılardan Filipinler'de müslüman olduğunu öğrenince Hacca gidip gitmediklerini araştırtıyor. Olumlu yanıt alınınca mektubunu kaleme alıyor). Çok net istekte bulunuyor: ''Amerikan yönetimine karşı direnmeyin''. Sulu hükümdarı da bunu kabul ediyor. Ta ki...
Ta ki Amerikalılar bölgede reform yapmaya başlayıncaya değin. Bazı reformlar halkın hoşuna gitmiyor: Örneğin köleliğin kaldırılması. Diğer can yakan bir reform da yeni gelen vergiler. Olayların alevlenmesi ise Pala adında bir Moro'nun İngiliz Borneo'sunda ortalıkta satırıyla dolaşıp insanlara saldırmasıyla başlıyor. Pala bundan sonra evine dönüyor. Kendisine tutuklamak isteyen Amerikalılara yerel kabile şefi engel oluyor. Pala'nın etrafında taraftarlar beliriyor; hatta bir süre sonra Pala'nın kendisini kabile şefi ilan ediyor ve krater civarına mevzileniyorlar. Bunun üzerine Amerikalılar güç gönderiyorlar ve isyan kanlı şekilde bastırılıyor. Sanırım bu noktada Müslüman dünyası ''Size dedi yüce hakan o kadar adamlara direnmeyin diye; iyi halt ettiniz'' diyerek olayın üzerinde durmuyor (Müslüman tepkisi tamamen benim uydurmam)
Olayın ilginç yanı haberin Amerikan basınında verilişi: New York Times manşetten "Moro Savaşında Kadın ve Çocuklar Öldürüldü" diyor (Sol ya da Kürt basını olmadıkça, 30 yıllık gerilla savaşında herhangi bir Türk emniyet gücünün yaptığı "yanlış", haber yapıldı mı, hatırlamıyorum) Diğer basın organları da bu tutumu benimsiyor ve Amerikan kongresi bölge valisi Wood'dan açıklama istiyor. O anda saldırının başında olmasa da Wood tüm sorumluluğu kabul ediyor. Savunma olarak da kadınların erkek kıyafeti giyip, diğer başkaldıranlarla beraber Amerikan askerlerine saldırdığını belirtiyor. (Bu noktada PKK'nın kadın gerillalarına benzer bir hassasiyeti gösteriyor muyuz?)
Peki 1899 dan 1913 e kadar süren Moro isyanları çok mu kanlı? Moroluların kayıpları 14 yılda 1,700 kişiyi buluyor. Son on dört yılda Amerika'da görev başında vurulan polis sayısı 2,183 (Bu arada Amerika son elli yılın en huzurlu dönemini yaşıyor) Türkiye'deki sayılara hiç gelmeyelim.
Kültürümüzde olan, sizin de ara sıra kullandığınız bir yaklaşım var: Bunu protesto ediyorsunuz/anıyorsunuz/vs; o zaman şurada niye sesini çıkarmadınız? Öyle bir yaklaşım ki bu, Habil ile Kabil arasında taraf tutmadıkça bugünkü bir sıkıntıyı protesto edemez oluyorsunuz çünkü her zaman geçmişte birilerinin sesinin çıkmadığı (ya da öyle varsayılan) bir olay bulunuyor. Bu yazıda Clara Zetkin'i de benzer şekilde eleştiriyorsunuz.
Clara Zetkin'in hedefi dünyanın yarısının (kadınların) diğer yarısıyla aynı hizaya gelmesini sağlamak. Moro'da ölen kadınlar ise kadın oldukları için değil, bir etnik isyanda taraflardan biri oldukları için öldürülüyorlar. Clara yaşasaydı tepki vereceği konu Nijerya'daki Boko Haram'ın kaçırdığı kızlar olurdu (Çünkü onlar kız oldukları için kaçırılıyorlar) ama Tutsi katliamı olmazdı (Etnik temizlik). Saygılarımla.
sami biberoğulları
Moro katliamı ile ilgili oldukça araştırma yapmama rağmen maalesef çok fazla bir şey bulamamış, olan bir iki ufak cümleyi de aynen almıştım yazıma. Satende daha geniş bir bilgiye sahip oldum. Çok çok teşekkürler. İnan bana bu yazıyı yazarken böyle bir katkıyı da bekliyordum senden.
Senin de belirttiğin gibi '' şunu görüyorsunuz da bunu görmüyorsunuz'' Kıyaslamasını çok yaptığım doğrudur. O konuda da haklısın ama en azından bu yazı için asıl muhatabım Clara Zetkin değildi. Klara Zetkin'den Moro Katliamı için de bir anma yapması beklenemezdi elbette. Bizim müslümanların niçin olaya Fransız kaldıkları hususunu da sizden öğrenmiş oldum.
Tekrar tekrar teşekkürlerimle.
Selam ve sevgiler.
Hocam fıkrada ki gazetecinin; tek budist rahip denmesi karşısında "-Budist rahipten ne istiyorsunuz yahu ?" diye sorması doğal, bizim oralarda algıda seçicilik denir buna. Obama, Hüseyin ismiyle Müslümanlara, Barack ismiyle Yahudilere, Obama soyadıyla da Hıristiyanlara hitap ettiği için demogoji yapması doğal, dolayısıyla günümüzün meşhur yöntemiyle algı yönetimi denir buna,
Clara Zetkin sosyalizm-feminizm alanında mücadele verirken bizde ki 8 Martçı kadınların ekseri peşinde oldukları zetina dikiş makinası misali, retinaları aldatılıyor haberleri yok veya umurları değil, Orhan Veli'nin dediği gibi "ne atom bombası, ne Londra konferansı, bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya" hesabı,
Kapitalizmin alışveriş kültürü, tüketim toplumu eksenli sisteminin yeminli düşmanıyım, kaldı ki; kadınlar günü, doğum günü ya da evlenme yıldönümü olmayıp hediye bazında kıldönümü ancak olabilir, kadınlar gününde sosyolojik etkinliklere ağırlık vermeli kadınlar,
Yine hocam; din düşmanlığı yapmamakla kalmayıp din kavramıyla ciddi anlamda ilgilenen entelektüel sosyalist ve feminist yapılara saygı duyar ve hatta analizlerini dinlemeden, okumadan inkâr etmem,
Nihayet niceleriyle beraber, arz ettiğiniz katledilen müslümanlara Allah'tan rahmet diler, tekrarından Allah'a sığınırım, kuşkusuz bunun için müslümanlarında ziyadesiyle bilinçlenmeleri lazım, övünç duyduğumuz asırlar öncesinin müslümanları bizden çok daha kuvvetle kadere inanırken yine çok daha fazla gayret ve mücadele ehliydiler, hani derim ki kadere iman oturduğu veya yattığı yerden propaganda yapmakla tescil edilmez, ne kul razı olur buna ne Allah,
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza selam ve saygılarımla hocam
Nicelerine inşaallah...
sami biberoğulları
Yorumunuzda çok güzel tespitler yapmışsınız Sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
İnsanların sınıflandırılmasına, cinslerine ve milliyetlerine göre ayrıştırılmasına karşı çıkmışımdır her zaman.Bunları hatırlatan her sembole, simgeye, objeye ve toplumsal harekete de.
İlk evvela, mantıken, kadınlar günü yapılıyorsa erkekler günü de olmalı dengelemek için. Bana göre ikisi de saçma tabii.
Kadınlar gününü kutlamaya can atan Türkiye'deki kadınların derdi aslında emekçi manada değil, yemekçi manada. Hayatındaki erkeğin parasını yemek. Küçük veya büyük bir hediye koparmak. Veya manevi olarak ilgi ve sevgi sömürmek.
İçten gelmesi gereken jestler ve duygular bir tarihe bağlanınca bunun adı ne olur? Bu zaaf sektöre dönüştürülerek kapitalistlerin ekmeğine yağ sürmez mi?
Bakın ben bir kadın olarak söylüyorum bunları. Öyle komünist amaçlardan, kapitalist çıkarlardan falan anlamaz bizim kadınlarımız. Kendilerine en kolay ve uygun gelen yanından ele almışlar işi, öyle de götürüyorlar yıllardır. Ezilmişlik falan akıllarına gelmeden tüm kırıtkanlıklarınla.
Siz hiç böyle bir günde kocasıyla, sevgilisiyle veya erkek arkadaşıyla bugünün anlam ve önemini masaya koyarak irdeleyen bir Türk kadınına rastladınız mı? Ben hiç rastlamadım. Sizlerin de rastladığınızı sanmıyorum. Ama "Kocam bana kadınlar gününde çiçek getirdi, gecemiz de pek güzeldi." "Sevgilim bana tek taş yüzük almış kadınlar gününde." gibi cümleler kurarak arkadaşlarına nispet yapmaya çalışanlara, övünmekten kendinden geçenlere çok rastladınız, değil mi?
Ya hediye yüzünden çıkan kavgalara ne demeli? Ayrılmalar, darılmalar, kin tutmalar, hatta boşanmalar. Hep bu genlerimize bir türlü uyduramadığımız günler yüzünden çıkmadı mı?
Evet diyorsanız şayet, işte bu kadar. Konuya nokta konulmuştur.
Verdiğiniz detay bilgiler için ve tarih sayfalarındaki, bizim neslimizin hiç haberi olmayacağı şekilde üstü örtülmüş Müslüman katliamını anlattığınız için minnettarım.
Sevgi ve saygılarımla.
Mücella Pakdemir tarafından 3/9/2016 3:04:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Face de bu konuyla ilgili olarak yazdıklarınızda da bu yorumunuzda da oldukça haklısınız. Yaklaşık bir buçuk asırdır kutlanan bir gün. Kadınlara ne sağladı? Hiç.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, birçok insanın aklına gelmeyen, gelse de önemsemediği, araştırmadığı ayrıntıları bulmak, sonra bunların bağlamlarını okunur bir üslup ve hacimle sunmak, dolayısıyla gerçek bir aydın görevini ifa etmek vizyonunuzla müstesna yerinizi fazlasıyla hak ediyorsunuz...
Tebrikler, değerli hocam...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli Sami hocam
Yazınızı dün gece okumuştum ama yorumu yeni yazabildim.
Her zamanki gibi ilginç bir konuyu işlemişsiniz tebrik ederim hocam.
Sekiz mart dünya kadınlar günü olması nedeniyle dün akşam televizyon kanallarında hanımların katıldığı açık oturumlar vardı. Birkaçını izledim o programlarda dikkatimi çeken bir şey oldu. Çalışan emekçi kadınların iş hayatındaki sorunlarına, yasalarda ki kadının aleyhine olan kanuni boşluklar vesaire gibi konulara ya hiç değinilmedi ya da üstünkörü değindiler. Tartışılan ana konular erkek egemenliği veya kadınların eşleri yanında olmadan gece kulüplerine gidip eğlenebilme özgürlükleri türünden konulardı. Hatta bir ara ellerinde pankartlar ve çeşitli dövizler olan feminist kadınların katıldığı bir yürüyüşe canlı yayınla bağlandılar. O yürüyüşte de okuyabildiğim kadarıyla kadınların ellerinde ki pankartlarda şöyle yazıyordu; (çocuk doğurmak istemiyoruz) veya ( bedenimizi istediğimiz gibi kullanırız kimseye hesap vermeyiz) o da ne demekse!? Ya da ( mutfak bizim değil erkelerin yeridir)
Bu ve benzeri sloganlar atan hanımları görünce çok şaşırdım. Kötü iş koşullarında çalışan kadınların kreş veya uzun mesai gibi sorunları varken emeği ve bedeni istismar edilen sömürülen milyonlarca hanım kardeşimiz trajik sorunları varken bütün sorunların getirilip yukarda ki sloganlara indirgenmesi doğrusu bana çok tuhaf geldi.
Ne diyelim hanımların bir bildiği vardır. Tüm emekçi kadınlarımızın sekiz mart kadınlar günü kutlu olsun.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
İyileşip tekrar aramıza dönmene son derece memnun oldum. Öncelikle geçmiş olsun.
Kadınlar gününe gelince: Sen zaten benim düşüncelerime tercüman olmuşsun yorumunla. Tam olarak anlatmak istediğim buydu işte. Köyde sabah namazında kalkıp kahvaltı hazırlayan, sonra ineği sağan, sonra tarlaya koşan, çocuk doğuyan, çocuk doyuran ve daha pek çok işi yatsıya kadar yapan çilekeş kadının, ya da akşama kadar bir fabrikada, bir iş yerinde çalışıp bir taraftan da evin işlerine yetişmeye çalışan kadının değil de '' Kimse benim keyfimin kahyası olamaz. Canım ne isterse yaparım'' Diyen kadının sorunlarının tartışıldığı bir kadınlar günü ile kadının sorununa çare bulunmaz.
Selam ve sevgilerimle.
Şunu söylemek isterim
dünya çapında kutlama, anma günleri, büyük kitleleri çeken muazzam ödülleri olan başarı için etken ilan edilen ve yine katılımı milyonları bulan bu özel günler sadece perde,
yaldızlı janjanlı bir perde
prdeyi araladığınızda altından mutlaka bataklıkvari bir katliam, ya da cinayet yahut kimsenin kabullenemeyeceği bir pislik çıkıyor. hemen aklıma OSCAR ÖDÜLÜ geliyor. Araştırılınca diğer, dünya çapında ödüllerin anma günlerinin altından da mutlaka benzer bir pislik çıkacağına neredeyse eminim.
Ancak nasıl yapmışlarsa o bataklığı gülistan(mış) gibi göstermiş ve kabul ettirmişler insanlara ki millet o gülistana ulaşmak için yarışmıyor savaşıyor ve bu uğurda ihanet dahi mübah sayılıyor. Şeytan mı? O nal topluyor.
Filiz Şahin.
kutlayanlardan biriyim :-)
hayır muhtemelen taşlayanlar oalcaktır önce çuvaldızı kendime batırayımda
sami biberoğulları
Emekçi bir kadının yaptığı her şeyi yapan emekçi bir erkek olarak emekçi kadınlar günün kutlu olsun diyorum.
Selam ve sevgilerimle
Clara Zetkin’in umurunda olmadığı gibi Müslümanların da umurunda olmamış Müslümanlar… En büyük gerçeğimiz. Var olasın Sami hocam. Selam saygımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sosyal medya platformunda Dünya Emekçiler Kadınlar Günü kutlamalarını yapan kadınların hangisi bu yazınızın içeriği hakkında bir bilgisi olup olmadığını merak etmekteyim.Emeğine saygı duyduğumu ifade etmek isterim sayın hocam.
Bedri Tokul bey bence (dünyanın ortası neresi) diye soracaktır.)))
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.