Zamanda çay içmek
Sayın Devlet Bahçeli alem adam.
17-25 aralık 2013 olaylarında, “Devlette kayıt düşmez”; 4 Mart 2015 olaylarında da “Haydi çay içelim” diyor. Ancak her iki sözünde de derim anlamlar yüklü. Devlet Bahçeli alem adam, bakalım parti içi muhalefet karşısında, demokratik teaamüllerle mi yoksa kodum mu oturturum teamülleriyle mi mücadele edecek.
Peki ya, Nedim ŞENER… Haksız mı?
Diyor ki kısaca; 17-25 aralık 2013 olayları cemaatin istediği gibi olsaydı, şimdi Zaman gazetesi değil de diğer basın kuruluşlarına baskı olacaktı, Erdoğan ve çevresi mahkemelerde, karakollarda sürünecekti, belki ülkemiz yolsuzluk yüzünden Avrupa mahkemelerinde yargılanacaktı, belli bir çevre teröre destek verdiği için yargılanacaktı ama tersi oldu ve cemaat mağlup oldu. Yani cemaat aslında mağdur değil mağluptur.
Peki ya, Osman ÖZSOY… Haksız mı?
Diyor ki kısaca; sabredin, çünkü iktidarın bu hoyratlığı ayağının altından halının kaydığının göstergesidir. Cb’nının, Anayasa Mahkemesine çıkışı ve bu çıkışını sürdürmesi de bu yüzdendir. Aynı zamanda hem manisa’da hem de kayseri’de Bülent Arınç ve Abdullah Gül’e nispet edercesine iktidarın operasyonlara devam etmesi de parti içi demokrasinin filizlenip, koltuklarının kaybetme korkularındandır.
Peki ya, Cemaat…
Neden yalnız…
Cemaat, her kesimin düşüncesine hitap etti.
Ülkemizdeki çeşitli grupların, düşünen bireylerinin sosyolojik düşüncelerinde bir şekilde haklı olarak yerine aldı.
Sosyoloist ve komünist çevreler için, yerel bir güç olarak, kapitalizmin acımasız rekabet ortamında kendi gibi kalmayı başardı. Basın-yayın, eğitim-öğretim, yardım kuruluşları ve stklar, sendikacılık vb. faaliyetlerinde aslında kendilerinden pek uzak olmadıklarını gördüler. Cemaatin, onlardan tek farkı ise dini referans almasıydı.
Ülkücü ve milliyetçi çevreler için, Türkçe olimpiyatları ve eğitim-öğretim yoluyla dünyanın 150’yi aşkın ülkesindeki faaliyetleri ile yetmiş iki milletten çocuğun Türkçe konuşmaya çalışması, gençlik yıllarında turan hayali kuran çilekeş ülkücülerin gönüllerini titretmeye yetti. Ve çoğu da haklı olarak bu etkinlik ve faaliyetleri candan-yürekten alkışladılar.
Ülkemizdeki diğer dini ve islami çevreler için, bir koç başı ve yol açıcı işlevi gördü. Zamanında cemaatin açtığı öğrenci yurtlarına karşı çıkanlar, özel okul ve üniversite olaylarını boyunlarını aşacağını zannedenler, ülke dışındaki faaliyetler için ise çok uçuk hayaller olarak görenler, ister istemez cemaat hizmetlerini taklit etmeye başladılar.
Osmanlının son döneminde ortaya çıkan düşünce akımları neydi hatırlayalım bir.
Osmanlıcılık, Türkçülük, Batıcılık ve İslamcılık.
Cemaat, bu dört fikir akımını bir potada eriterek ortaya çıkardığı yeni akıma, hizmet dedi.
Cemaattin iş ve işleyişinde hukuksuz bir olay göremezsiniz.
Devlet içinde mi? Oraya çomak sokanı zaten arılar sokar.
Devlette siyasi torpille atanan idarecilerin bildikleri en iyi iş zaten personel iş ve işlemleridir. Belki çoğu çalıştığı kurumun geçmişini bile okumamıştır. Çünkü görevi o kurumda kurumsallaşmayı sağlamak ve iyi hizmet üretmek değildir ki, personel iş ve işlemlerini siyasilerden, zenginlerden, hatırı sayılı şeref sahiplerinden, böyüklerinden gelen emirlerle hal yoluna koymaktır o kadar.
Bu nedenledir ki cemaate, legal görünümlü illegal yapılar ve parelel söylemleriyle saldırmaya başladılar. Lakin ne parelel ne de legal görünümlü illegal yapı söyleminin, yazılı mevzuatta bir karşılığını bulamazsınız.
Tarihi olaylar bizlere hep ana başlıklarıyla anlatılır öyle pek derinine inilmez okullarımızda. Eğer derinine inilirse insanlar bilinçlenir ve birey devlet karşısında güçlenir korkusuyla ve her halükarda da devlet haklı gösterilir. Çünkü, biz Türkler için devlet kutsaldır ve idarecilerimizde de Tanrı kaynaklı kut vardır. Devlete karşı durmak, kutsala karşı durmak, idareciye karşı çıkmak da Tanrı’ya karşı çıkmaktır ve cezası da ya ölümdür ya sürgündür ya da sürüm sürüm süründürülmektir.
2. Mehmet’in yani Fatih Sultan Mehmet’in kardeş katline cevaz vermesi de devlet içindir. Lakin hangi devlet için, suçsuz-günahsız çocukların katline Allah rıza gösterebilir?, bana açıklayabilecek biri var mı?
Atatürk’ün, kurtuluş savaşını veren 1. Meclisi yani Gazi Meclisi kapatması da, zamanında omuz omuza vatan savunmasında bulunduğu savaş arkadaşlarını defterden silmesi de devlet içindir.
Asrın Türkiye Cumhuriyet’i yıkıldı, devlet Çankaya’dan Beştepe’ye taşındı. Yakın zamanda da sistemi ve anayasası değişecek. Siz bu olayı, Osmanlı zamanında devletin Bursa’dan önce Edirne’ye sonra da İstanbul’ a taşınmasıyla ilişkilendirebilirsiniz.
17-25 aralık 2013 olayları sonrası “hizmet”e hızla kapanan devlet kapısı, Ergenekon operasyonları sonrası mahkum edilenlere neden hızla açıldı? İktidarın bu işlerdeki rolü ne? Eğer iktidar, zaman zaman bir grubun, bir zaman sonrası da diğer bir grubun kuklası oyuncağı oluyorsa, ortada çok büyük bir devlet ve rejim ve hatta demokrasi sorunumuz var demektir.
1999 Devlet memurluğu sınavı ve sonradan adı KPSS olarak değişen sınavlar öncesi çeşitli ve çoğu siyasi mülakatlarla devlete alınan insanlarsa şimdiki devlet bürokrasimizi oluşturanlar, daha 2020 yıllarına kadar devlet içindeki politik ve siyasi çatışma devam edecektir diyebilir miyiz? İktidara muhalif olanlar bile, iktidarın karşısında el pençedir. Riyakarlık değil mi bu, siz bu personelden nasıl bir verim alabilirsiniz ki… çünklü devlet sistemi o personeli rikayarlığa mecbur ediyor. Hem adam makam koltuğunda müdürlükte oturuyor hem de devletin yürütmesine küfrediyor.
Peki şimdi, ihale yoluyla ve özel hizmet alımı gerekçesiyle delinen Sınav sistemini de düşünürsek, belki de bizim için 2020 yılları için düşündüğümüz hak ve adalet eksenli rejim düşünceleri sadece bir hayaldir değil mi?
Eski memurlardan-bürokratlardan, eski siyasetçilerden ve eski türkiyeden kurtulmak istiyorsak her şeyden önce, tarihteki tecrübelerle sözden, taşa, deriye, kağıda yazıla yazıla gelen ve son tahlilde bilgisayar ve akıllı telefonlar aracılığı ile ulaşılması çok kolay olan yazısal kanun ve mevzuatlara uymak durumunda değil miyiz?
Devletin içinde liyakati, kariyeri, derecelendirmeyi ortadan kaldıran ve devleti dalkavuk siyasetçilerin (yüzde sekseni zengin, hazır miras yiyici )oyuncağı yapan, sendikalar yoluyla her türlü kul hakkını, kamu hakkını, yetim parasını yiyen bu devlet sistemini yazısal mevzuata gerçekten uymadan, kanunların ve mevzuatın arkasından dolanmayı marifet bilmeden ve mevzuatı uygulamadan bu sistemi nasıl düzeltebilir ve bu devleti nasıl ayakta tutabiliriz?
Kimi, şeriat diye diye ne Allah hakkı, ne kamu hakkı ne de kul hakkını görür, oysa şeriat her şeyden önce hakka dayanır. Ve bu körler, Rabbimizin; akrabalarınıza yardım edin, emrini torpil olarak yorumlayacak kadar şirazeden çıkmış bir iman ve akıl hastalığına tutulmuşlardır.
Kimi, faşizme geçit yok, yaşasın sosyalizm diye diye faşistlerin bile yapmadığı faşistlikleri yapmayı kendilerine hak görürler. İşleri güçleri, devlette ülkücü, tarikatçi, cemaatci fişlemektir..
Kimi, kendinden başka herkesi vatan haini görür, Hz adem’i bile türk ilan ederek akıl tutulması yaşar. Onların sosyolistlerden tek farkı var mıdır? Dinleri mi, hayalleri mi, bıyıkları mı…
Kimi, benim şeyhim senin şeyhini döver, benim sohbetime Hz Muhammed’in ruhu gelir, seninkine gelmez, benim yolum hak yol, seninki ise batıl ve bidatlerle dolu şarlatanların ve ajanların yolu diye diye, devlette sadece kendi kullarına ve müritlerine yol açmaya çalışır.
Kimi, atatürk’e secde eder, kimi tayyip’e, kimi perinçek’e, kimi bilmem hangi rahmetliye mevtaya…
Kula kul olanlardan bu devlete ve millete fayda gelir mi?
Bu şekilde mülk ayakta kalabilir mi?
Derdimiz, eskileri veya ölmüş gitmiş insanları hor görmek, çekiştirmek değil.
Mesela düşünün ki, Atatürk, bir vekil maaşı öğretmen maaşını geçmesin, derken neyi düşünüyordu, hayali neydi?
Veya osmanlı’da, sultanların mutlaka bir mesleğe sahip olmasının nedeni ne idi?
Eskiden sultan, sonradan vekilller halkın derdini, çektiğini bilsin ve ona göre davransın, milletin dertlerine ortak olsun diye değil midir bunların nedeni? Peki, şimdiki uygulamada gördüklerimiz nedir?
Adam, sosyalisttim diye bağırır, batı kültürünü doğu kültürüne uydurmaya çalışmakla kendine prof, doç dr ünvanları bile alır ama dini ve milli kültürden cahil gezer.
Adam, imadan bahseder, hak hukuk der, lakin kamu hakkını-kul hakkını, faizin haramlığını duymazdan-görmezden gelir. Promosyon diye tutturur diğerleri gibi…
Adam, ülkücüyüm der, kendi gibi düşünmeyen kendi grubundaki arkadaşlarına bile yedi göbekten küfür etmeye başlar, vatan haini ilan eder.
Bu çelişkiler yumağı devlet ve rejim yıkılmadan ve yerine depreme dayanıklı bir devlet ve rejim dikmeden çözülür mü?
Ya hu…
Adam cumhurbaşkanı, yemin ediyor anayasaya uyacağım diye sonra kendi nefsine tapmaya başlıyor, istiyor ki herkes onun düşüncesindeki dine iman getirsin? Nesin sen? Peygamber misin? Gökten ineceği söylenen Hz İsa sen misin de biz mi haberdar değiliz?
Devlet sistemleri insanı hep riyakarlığa ve korkaklığa alıştırıyor. Riyakarlık ve korkkaklığını gizleyerek, kabadayılık yapanları da kurtarıcı olarak görüyoruz, özgür basın ve medyamız marifetiyle değil mi?
İstersen korkma, ikiyüzlülük yapma…. Annen var, baban var eş çoluk çocuk var…
Edirne de vatan toprağı, Hakkari de vatan toprağı…
Ancak devlet memuru için en güzel yer, memleketine yakın çalıştığı yerdeki bayrağın dalgalandığı yerdir.. bazıları için ise doğu görevi mecburidir, zaten tüm bunlar ilgili kamu kurumların mevzuatında da yazılıdır.
İşte devleti yönetenler dünden bugüne, liyakate göre değil, siyasi tavır ve düşünceye göre memur yetiştirdikleri için devlet kurumları çiftlik gibi olup çıkmış, sonra da zarar ediyor diye sat babam sat, sata sata dağ biterse elbette bu devlette biter….
Cumhuriyet’i kuranlar Osmanlı’yı inkar etmedi, değiştirerek yollarını devam etti, Osmanlı’yı kuranlar da Selçuklu’yu inkar etmedi, değiştirerek yollarına devam ettiler. Yani devlet geleneğimiz üst üste bine bine artık yıkılma noktasına geldi. Temellerini tarih-zaman-coğrafya çürütmüş.Ve öyle bir yıkılacak ki, artık hunlular zamanındaki töreyi arar duruma geleceğiz…
Bu böyle de,
Ateş düştüğü yeri ve şartlara göre de çevresini yakabildiği kadar yakar. Lakin elbet söner.
İslami birlik mi? Güldürmeyin beni.
Avrupa birliği mi? Güldürmeyin..,
Peki ya, turan mı? Güldürmeyin..
Peki ya, ne yapacağız.
Hukuk tarihi ile adalet ve hukuk çıkarımlarının olgunlaşması öyle bir iki asırda meydana çıkmadı. Eğer, her grubun eleştirdiği anayasamızı ve alt mevzuatını tarihi birikim ve tecrübelerimizle en güncel ve en iyi şekilde hazırlayabilirsek ne ala…
Öyle bir yasa yapalım ki,
Müslüman da benim desin, ülkücü de benim desin, komünistte benim diyebilsin…
Çeşitli dine tabii insanlar da bu yasayı kabul edebilsin…
................., adam gibi bir anayasa yapmak onca mı zor bu devirde.
Nasıl ki Osmanlı’nın yıkılması 2-3 asır, kemalizm de kurulduğu asırda ıkılıyorsa...
Madem artık geriye dönüş yok, yeni kurulacak devlet mekanizması ve düşüncesini öyle olgunlaştıralım ki 10 yılda, 20 yılda elimizde kalmasın. Zaman, ahir zaman ve çok hızlı akıyor… dün çocuktunuz…
Güçlünün emriyle karar veren hakim ve savcıların cezasını nasıl versin ki bu yasa, aleme ibret olsun kitapsızlar? Tüm sorun adalet sisteminin kokuşmasından değil mi zaten? Kanunların bireyi değil, devleti korumasından değil mi?
Peki ya, devlet adına, hukuk adına grupların birbirlerine karşı yaptıkları zulümler yanlarına kar mı kalacak, hiç merak etmeyin, güçlünün yanına yaptığı zulümlerin kar kaldığını görmedim, duymadım.
İnsanın şeref madalyası elbette zulüm karşısında dik durmasındandır. Peki, kim bahsettiğim kadar şeref madalyasına layık…
Öncelikle şu başımızdaki ve 70-80 li yılların düşmanlığı ve kiniyle dolu, dincisi, kemalisti, ülkücüsü, komünisti vb ne belaysa onların artıkları bunları siyasetten bir temizleyelim Allah aşkına, bürokrasiden temizleyelim bunları Allah aşkına..
Elbette devlet benim köpeğim değil ve ben de devletin köpeği değilim. Zaten tüm bu başımıza gelenler, huzurumuzu bozanlar köpek karakterliler değil mi? Kemiğini kim verirse onun istediği kişiye havlayanlar…
40 yıldır pkk terörü deriz de, pkk’yı kimin yönettiğini bulamayız bir türlü. Ve de emin olamayız devletin içinde kimlerin pkk ile iş birliği kurduğunu…. Pkk’nın yasal olmayan ticaretinden kimlerin hangi asker, polislerin ve derin devlet görevlilerin nemalandığı bir türlü bulamayız…
Bizlere vatan-millet edebiyatı yapanların çocukları, saf ve sade milli duygularla görev yapan polisin- askerin derdini, asker-polis yakınının çilesini bilir mi?
Basınının da takip edilecek bir güvenilirliği kalmadı ya, aklımda kalan birkaç haber ve duyduklarım…
Diyanet’ten… Cuma namazı sonrası toplanan yardım paralarını cebine atan imam kameraya yakalandı. Peki, bu imamın sonu aleme ibret oldu mu???
Emniyet veya sahil güvenlikten…Suriye olayları sonrası, mültecilerin ege denizinden Yunanistan yoluyla avrupaya geçme çalışmaları malumunuzdur. Peki, bir polis memurunun insan ticareti yapanlarla anlaştığını ve sonradan bunun ortaya çıkması sonucu akıbetinin ne olduğunu, aleme ibret oldu mu?
Askeriye’den… devlet memurunun aldığı maaş bellidir, çeşitli yardım sandıkları kursalar da öyle ahım şahım torunlarına yetecek bir miras zorlasanız bırakamazlar, boğazdan yalı, villa alamazlar, ülkenin çeşitli yerlerinde bir iki dairesi olamaz da hadi diyelim askeriyeden emekli bir muvazzafın boğazda bir yalısı olsun, iki üç şehirde lüks daireleri ola ve bunlar söylentiye dökülse de kimse ses çıkarmazsa… o serveti nasıl edindiği sorgulanmasa ve aleme ibret olmasa; aleme ibret oldu mu?
Pkk-asker ilişkileri hiç de bize anlatılanlar gibi olduğuna inanmıyorum… çünkü herkesin, doğuda askerlik yapan mutlaka bir yakını, ahbabı vardır, türlü türlü hikayeler mutlaka atlatmışlardır.
Diyarbakır lice’nin uyuşturucu sahası olduğunu bilmeyen kaldı mı? Göstermelik birkaç operasyonla sanıyoruz ki uyuşturucu ile mücadele ediliyor değil mi?
Hani siyasiler en çok, kıdemliler siyasetçiler ise tüm inceliklerini bilir devlet personel sisteminin ve eğer bir kamu çalışanının görev yeri bir tlf’la değiştirilebiliryorsa siyaseten… yasa, kanun, mevzuat ne diye var?
Eğer ankaranın bir ilde istemediği birisinin il müdürlüğünü düşürmek için teftiş yoluyla birkaç müfettiş görevlendirdiği ve müfettişlere bana o il müdürnün kellesini getirin dediği, ancak işini sapına kadar sağlam yapan il müdürünün hakkını yememek için üst yöneticilerin istediği raporu yazmayan teftiş kurulu başkanını görevden alan üst yöneticilerinin akıbeti aleme ibret oldu mu?
Sahi, neyin kavgasıdır yaşam kavgası ya da mücadelesi dediğimiz?
YORUMLAR
Yazida katildigim hususlar var, fakat katilmadiklarim da o kadar çok ki, çok genis elestiri yapsam, senin makalenden uzun yazmam gerekecek.
En gözüme batan, faydali buldugum bir hususa deginecegim.
Yazida demissin ki:
"""Osmanlının son döneminde ortaya çıkan düşünce akımları neydi hatırlayalım bir.
Osmanlıcılık, Türkçülük, Batıcılık ve İslamcılık."""
Yusuf Akçora'nin 1905'te ortaya serdigi 3 tarzi siyaseti, yahutta Ziya Gökalp'in Türklesmek, islamlasmak muasirlasmak dedigi, baska sözlerle ifade ederken ise yine Ziya Gökalp'in;
-Garb (Bati) medeniyetindeniz,
-islam ümmetindeniz,
-Türk Milletindeniz.
Biz bu yüzden köprüyüz, bizi dünyanin merkezi yapan sadece cograf'i konum degildir, kitalar birlestirmesi degildir, bu üçünün birbirini rahatsiz etmeden birlestirilebilmis olmasidir.
Bize zararli olan iktidarlar hep bu 3 üzerinden birina tutunup diger herhangi ikisinin zarar görmesi üzerine oynamislardir. Hangi birine veya ikisine saldirip, hedef góstermeniz farketmez, hangisi zayiflarsa milletimiz zayiflar, devletimiz zayiflar.
Kizil Komunizm birini hedef alir, yesil komunizm birini hedef alir, liberalizm hepsini birden hedef alir.
Bize sentezci dediler Türk-islam dedigimizde, halbuki kökende Türk-islam sentezi buydu, bize tarihi, cografi ve siyasi bir dayatma olarak, hem Garb medeniyetinden olmak, hem islam ümmetinden olmak ama daima Türk milletinden olmakti.
Üç'ün birine tutunan hükümetleri, zihniyetleri, bilumum çevreleri adam belledik, hem millet ayristi, kutuplasti hem de biz millet olarak iflah olmadik, abad olmadik.
====================================================================
Bu arada ben AKP Polisi'nin tesettürlü hanimlari ezmesini dövmesini zevkle izledim haberlerde.
Tayyip-Fethullah atismasinda cemaatin tabani, hala gitti akp'ye oy verdi.
AKP kendi %50'im dedigi kendi %50'sinin mensuplarini dövüyor, eziyor, kafalarini yariyor.
Akp iktidar olurken en büyük vaaditürban meselesinin halli idi. Evet 2003'te halledilen türban meselesi, 2016'da türbanlilarin AKP polisi tarafindan meydanda ezilmesi... nerden nereye...
Ak Saray'i biz yikamadik, gün gelecek o türbanlilar kendileri Ak Saray'i basacaklar, görecegiz, nice mutlu gün görecegiz, bu iktidarin ihanetlerini anmamanin suç sayilacagi, her sairin dahi AKP ihanetini yazmazsa kitaplarinin reytink yapmayacagi günler görecegiz, belki 2017'de, belki 2025'te....
Yazan ellerinize sağlık.. Bir türkiye geleceği olan ben önümde gelecek göremiyorum..Belirsizlikler içinde kendimizi avutup günleri geçiriyorum diye düşünüyorum..Yaptığım iş okuduğum okul hepsi boş gibi geliyor.. Ne okula giden okuluna isteyerek gidiyor,ne de işine giden artık içten işine gidiyor.. Sonumuz umarım hayır olur..