- 898 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sessiz Mektup (4)
Sabah 07:45.
Yürüyorum.
Yollardaki çamur botlarıma yapışıyor. Sabaha karşı sağanak yağmur yağmış. Sağ taraf orman, sol taraf şehir. İkisini tel örgü ayırıyor. Hava sıcak. Durduğumda çok geçmeden ayağımdaki çamur kuruyor. Gülüyorum.
İlk defa, yokluğun uzaklığı hissettirmiyor...
Merhaba Gurbet Kuşum,
Seninle konuşmalarım da olmasa geçmeyecek bu dakikalar. İyi ki içimde yankılanıyor sadece. Yoksa işim zor. İçimde saklıyorum tebessümlerimi.
Kimi zaman arkadaşların hepsine -kırk kişiye- çay ısmarlıyorum. Şaşırıyorlar. Bilmiyorlar sebebini. Sebepsiz diyorum gülümseyerek. Senin hatırına daha ne jestler yapmayı istiyorum ama imkan yok. Hayal gücüm gibi sınırsız değil burada her şey. Kısıtlı imkanların içinde, günleri değil, dakikaları işaretliyorum.
Bir arkadaş uzaktan el ediyor. Ona yardım edip terlemek var bunun sonunda. Bir mazeretle uzaklaşıp gitmek de başka bir alternatif. Gücüme gitmiyor hiç bir zorluk. Sen iyi birisin diyorlar. Değilim! İyi biri varsa, hatırına çalıştığım, tebessümle yol aldığım, gücüme güç kattığım, içimdeki. Yani sen.
"Sen olmasan" diyemiyorum. Bir "an" göremiyorum ki başka. Bir aralık yok ki beni -sadece- benle başbaşa koyacak. Bir ses yok ki kulağımda yankılanan, sesinden başka. Kimse yok ki senden başka.
İşte böyle hasret kuşum.
Günlerim (uzaklığa rağmen) işkence değil artık. Alıştım. Daha doğrusu fark ettim: senin gözünle baktığımda her şeyin rengi değişiyor. Kuru kuru konuşmalar, bomboş bakışmalar, yerini senden esen meltemlere bırakıyor. Ben hayret ediyorum. Herkes hayret ediyor.
Öğle 12:45.
Yakıcı, bunaltıcı sıcak. Yemeğe gidiyoruz. Ne çabuk geçti öğleden önce. Ne çabuk akıyor dakikalar, saatler. Ne çabuk yaklaşıyorsun böyle...
Yemek dağıtan görevli diyor ki "tabağına koyduğum her kepçe yemek seni ona yaklaştırıyor. Karşıma çıktığın her an, aslında onu göreceğin ânı hatırlatmalı". Baktım konuşmuyor. İçinden söylemiş dertli kuşum. Her nasılsa duymuşum...
Dediğim gibi, çekilmez değil artık günler. Üst üste bindiğinde ağırlığı sırtımı ağrıtmıyor. İçimi kaynatan, sebepsiz güldüren şey; geç olmadan anladığım, gecemi aydınlatan o şey, yani sırrım, yani sen...
Çekik gözlü bir kedi gördüm bugün. Korkmuyordu. Ürkmüyordu. Umursamıyordu bir yandan. Kuşları korkutacak yırtıcı bir hali de yoktu.
Niye çekik gözlüymüş biliyor musun: gözleri yokmuş da ondan... Kalbimle beraber kalbin çarptı öğrendiğim an. Kediye yol gösteren, yaşatan, korkutmayan, koruyan, şimdiye kadar benmişim gibi, bundan sonra da ben olmalıymışım gibi... Cız eden içimde yine sen vardın, şefkati öğreten, sevgiyi belleten...
Akşam 20:45.
Uyumak üzereyim mahmur kuşum.
Bir yandan da elimden kalem düşene kadar yazmanın derdindeyim. Sana.
Uyumadan yazmak istediğim bir şeyler daha var.
Mutlaka yazmalıyım.
Mutlaka bilmelisin.
Uyumadan mutlaka cesaretimi toplayıp.
Uyumadan...
...
...
...
akdenizce.-
Sessiz Mektup (4) Yazısına Yorum Yap
"Sessiz Mektup (4)" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.