Mazlumun Masumiyeti
Haksızlığa uğramış, adaletsiz ellerce haklarından mahrum edilmiş ve en malum tabirle zulme uğramış kişi olarak bilinir mazlum ibaresi. Ve vicdanı sessizlik orucuna başlamamış herkes için mazlumun dini, dili, rengi asla farklılık teşkil eden bir vaziyet olamaz.
Değişik zaman diliminlerde farklı zulüm türleri tarihin karanlığa mahkum sayfalarında yer almıştır. Zaten o sebepledir ki meşhur kabiller, nemrutlar ve (m)edeniyetin doruğundaki hİTlerler ve yakın zamanda Anadolu’daki mirasçılarınca bir hayat felsefesi hatta var olma biçimi olarak algılanmıştır.
Ümmül Kitap olan Kur’an başta olmak üzere bütün semavi kitaplarda hayat hakkının, hürriyetin, adaletin en mühim âyetlerde zikredilmesi El Haq ismi azamının tecellisidir. Zira şuurlu bütün kitaplar meşru hak kavramını hiçbir kısıtlamaya ve şarta bağlamazlar.
" Mazlumun dini olmaz. "
Yukarıdaki kaideyi ne kadar anlıyoruz diye bir sual dile gelse herhâlde birçoğumuz gayrimüslim insanların kastedildiğini tahmin etmişizdir epey uzun zaman. Âleme halife olarak gönderilen insan en başta beşerdir ve bedensel ayrımdan tutun ta ırk ve dil ayrımına kadar her şeyden evvel insandır. Onurlu bir duruş sergilediği müddetçe insanın bütün icraatları saygıya değerdir ve insan bu yönüyle korunmaya müstahaktır. Belirtilen hususlarda insanlık ve en özelinde bizler bize Hak tarafından bahşedilmiş hakları yaşamak için mücadele etmeli, oluşabilecek engelleri kaldırabilmek için asla geri durmamalıyız. Çünkü kâinatın altı günlük inşaasından bu yana Hak ile batıl sürekli bir mücadele içerisindedir. Bu çetin mücadelelerde Hak hiçbir zaman mağlup olmamış, aldığı en derin darbelere inat tekrardan ayağa kalkmayı becerebilmiştir.
Malumunuz, " Bana dokunmayan yılan bin yaşasın." sözü en çok peygamber gönderilen ve her daim azgınlık, taşkınlık ve isyan karakteriyle ön planda olan Ben-i İsrail’in meşhur kelamıdır. O kavmin helâk olma nedenlerinden en büyüğü Mevla’ya samimi olma şuurunu yitirmeleri ve kendilerine büyük müjdelerle gönderilen elçilere dahi zulmetleriydi. Fakat her şeye rağmen o sadık elçiler davalarında samimiydiler ve yaşadıkları zulümler mahiyetiyle hem kendileri hem halkları mazlum sıfatını kazandılar.
Mazlum olmak bir sıfat mıdır sualine şöyle bir bakış açısı sunulsa herhâlde istikamette sapma olmaz. Tevekkül anlayışı insanın elinden gelen her türlü çaba sonrası artık aklının ermediği, gücünün yetmediği vaziyetleri Rabbine havale etmesidir. Peki belirttiğimiz şartları taşımadan Rabb’e sığınmak acizliğin kahredici bir vasfı olmaz mı ? Böyle bir vaziyette zulüm görsek mazlum olur muyuz ?
Asla !
Kat’a !
Mücadelesini vermediğimiz hiçbir hakkı elde edemeyeceğimiz gibi bizlere dayatılan bütün istibdat kalelerini gerekirse dişimizle tırnağımızla yerle bir etmek boynumuzun borcu olmalıdır. Ancak bu şartlar altında masumiyet zırhına bürünebilir ve haklarımızı ihlal edildiğinde mazlum vasfını kazanabiliriz.
Âkif’in: "Yumuşak başlı isem kim demiş uslu koyunum,
Kesilir belki lakin çekmeye gelmez boyunum." sözü vaziyeti ne güzel özetliyor.
Çevrenize şöyle göz gezdirin ! Filistin toprakları karış karış satıldığında susan ve İsrail ile 1950’lerde savaşıp yenilen yedi(7) Arap devleti, (1980-88)sekiz yıl boyunca İran ile savaşması koşuluyla ABD celladının himayesine girip silahlarla desteklenip Müslümanları katleden ve kara kapkara lekeler olan Enfal ( 1986-89 180.000 insan katledildi), Halepçe (1988 9.000 insan katledildi) gibi zulümlerin mimarı ,sonradan celladı tarafından asılan Baas zalimi Saddam, babası Hafız Esad’ın izinden gidip halkına zulmeden , onların kimliğini dahi kabul etmeyip vatandaşlık cüzdanı vermeyen ve benzer çalkantılar sonucu Halid Bin Velid, Selahaddin Eyyubi gibi zatların yanında on bin sahabeye kabristan olan Şam’ı kan gölüne çeviren Baas zulmünün Suriye kolu olan Beşer Esad ... İslâmi camia olarak zulümlerimizin ayyuka çıktığı , cesetlerimizle beraber ruhlarımızın da kıyıya vurduğu çetin bir süreçten geçiyoruz. Samimi davranıp sorumluluklarımıza sahip çıkmak zorundayız.
Siz bir otobüs firmasıyla yola çıkmadan önce o firmanın daha önceleri ne tür olumlu hizmetler gösterdiğini dikkate alarak seyahat ettiğinizde firma, bu hürmetinize layık olmak için saygın şoför ve hostesler ile size hizmet eder ve güvenliğinizi sağlamaya riayet eder. Böyle bir vaziyette kaza geçirmeniz , yaralanmanız , ölümünüz tevekkül ile şereflenip sizi masum sıfatına layık kılar. Fakat sicili bozuk firmalar ile seyahatiniz zaten sonu belli olmayan musibetlere gebedir ve siz de masum değilsinizdir.
Asrımızda vahşetle denk olaylar yaşamaktayız. Biz tevekkülü ihmal ettiğimiz için musibetler dalga dalga boğmakta bizi.
Böyle bir vaziyette çocuklar ve idrakten muaf biçareler hariç hiçbirimiz mazlum ve tabiatıyla masum değiliz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.