Mutluluğun yolu (4)
Bir taraftan tamir işine devam ederken bir taraftan da hikâyeye devam ettim:Hâkim olayı anlatmasını isteyince Kezban kaçırma kısmını anlatmaya başlamış:
Naci’nin yardımıyla aynanın yapıştırma işini kolayca halletmiştim. Ellerimizi yıkayıp çıkarken “Siz oturma odasına geçin, sofra birazdan hazır olur” dedi eşim.
“Elimiz kolumuz bağlı dururken bir gün konuyu Cemile Teyze’ye açmaya karar verdim. Güngörmüş, geçirmiş bir kadındır Cemile Teyze. Belki bir çıkar yol gösterir, akıl verir düşüncesiyle ona gittim ve ayrıntılarıyla ona anlattım. Biraz düşündü ve ‘Bir yol geliyor aklıma ama biraz masraflı olacak’ dedi. ‘Elimizde ne varsa buraya koymaya hazırız. Yeter ki zavallı Sevgi’m kurtulsun’ dedim. Cemile Teyze ‘Öyle değil. Biraz zor olacak, uğraştıracak ve yoracak bir yol’ dedi. Onu kaçıracaktık ve başka bir yerde saklayacaktık. Bizim Başşehir’de bir akrabamız var. Ortalık biraz durulunca oraya götürecektik. Ama hiç tanımayanlar bu işi yapmalıydı ki olay bizim üzerimize kalmasın. Biraz kötü bir plan ama Cemile Teyze’yle böyle kararlaştırdık. O da Yaşar Abi’yle görüştü. O da kabul etmiş ve şehirde bir ev ayarlayabilirsek oraya götürebileceğini söylemiş. Cemile Teyze’nin şehirde tanıdıkları vardı. İşte o gün onlarla görüşmek için şehre gitmiştik. Ama işte olanlar oldu ve hiç hesapta olmayan şeyler çıktı” demiş Kezban ve hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Ama öyle bir ağlamış ki bir süre konuşamamış.
Hâkim çok babacan birisiymiş. Babam sonraki yıllarda da onun davalarıyla ilgili çok şey duymuş ve bana her anlattığında “Allah rahmet etsin, iyi insandı” der.
“Sen merak etme kızım. Bu konuda gerekli işlemlerin başlatılmasını sağlayacağım. Siz de böyle işlere girmekten kurtulursunuz” demiş Kezban’a ve yerine göndermiş.
Bu arada bir ayrıntıyı daha anlatayım. Kezban ablasının bu kötü durumlarına şahitlik ettiği için evlenmeye cesaret edemiyormuş. Bu konuda da Hâkim ona büyük cesaret vermiş. “En küçük bir sıkıntıda bana geleceksin” demiş. Yani anlayacağın, Kezban’ın evliliğine de vesile olmuş.
Naci yine mahcup bir şekilde “Yemeğe gerek yok yenge. Ben şimdi çıkacağım” dedi.
“Olmaz öyle” diye ben araya girdim. “Ne varsa beraber yiyeceğiz artık.”
Naci mecbur kabul etti ve oturma odasına geçtik. Koltuklarımıza kurulurken mahkemenin son aşamasını anlatmaya koyuldum:Tanık kürsüsüne son olarak Tilki çağırılmış. Bu kadar şeyden sonra Tilki’yi gören Muhtar, adeta kendinden geçercesine onun üzerine atılmış. O arada birkaç küfür savurmuş. Ama güvenlik görevlileri çabuk davranıp yerine oturtmuşlar Muhtar’ı.
“Yok canım!” dedi Naci yine.
Tilki ürkek bir tavırla kürsüye çıkmış ve o gün Muhtar’a anlattıklarının aynısını anlatmış.
Tilki’nin konuşmalarına tahammül edemeyen Muhtar, “Seni aşağılık herif! Senin bu sandalyede oturman gerekir. Senin yüzünden samimi arkadaşımı öldürdüm” diye bağırmış ve arkasından yerine oturup ağlamaya başlamış.
Hâkim başta onu susturmaya çalışıyormuş. Ama onun bu halini görünce Muhtar’a bayram ettirecek bir haber vermeye karar vermiş. Şöyle konuşmuş Hâkim:
“Bak Muhtar! Çok öfkeli birisisin. Sana öfkeli olma demek abesle iştigal etmek olacak. Ama öfkenin nelere sebebiyet verdiğini artık hepimizden iyi anlamış olmalısın. Keşke o gün en azından arkadaşını bir dinleseydin. Aslında ben bugün Yaşar’ı da dinlemek isterdim.”
Bunu söyledikten sonra biraz susmuş ve Muhtar’ın yüzüne bakmış. Muhtar çok pişman bir vaziyetteymiş.
“Onu da çağırttım ama doktorlar sakıncalı görmüş” diye devam etmiş Hâkim. Bunu duyan Muhtar çığlık atarcasına “Yaşar yaşıyor mu?”
“Evet” demiş Hâkim. “Yaşar yaşıyor. Demek daha yaşayacakları varmış ki Allah o gün canını almamış.”
Muhtar ağır bir çuval gibi sandalyenin üzerine yığılmış. Jandarmalar hemen kollarından tutmuş ama Muhtar bayılmamış. O kadar çok sevinmiş ki, sevinçten dizlerinin bağı çözülmüş.
“Şükürler olsun Allah’ım! Şükürler olsun” diye dualar ediyormuş.
Sonunda Hâkim, Muhtar’a berat kararı vermiş.
“Evet evet, berat vermiş” diye yanıtladım hemen.
“Yani ben olsam, yani eğer ben hâkim olsam berat verirdim ama neticede elinden böyle bir kaza çıkmış. O silahın tetiğine basmış ve adamı vurmuş.”
“Hayır hayır, öyle olmamış işte.”
“Nasıl yani?”
“Olayın aslı daha farklı...” diye anlatmaya geçecektim ki eşimin, “Sofra hazır” sesini duyduk.
“Yemek yiyip, sonra devam edelim mi?” dedim o arada ben de.
“Ya hikâyeye daldık evi aramayı unuttuk. Dur ben önce bir annemi arayıp haber vereyim, meraklanmasın kadıncağız” dedi ve hemen telefonunu çıkarıp aradı. Telefonu kapatırken “Allah Allah!” dedi ve yüzünü hayretle gerdi. Sonra da “Abi ben sonunu çok merak ettim. Eğer yenge hanım da müsaade ederse bence hikâyeyi tamamlayıp öyle yemeğe geçelim.”
“Olur” dedim ben de. “Zaten çok kalmadı.”
Sonra da eşime seslendim. “Birkaç dakika sonra başlasak olur mu?” Gelen onay yanıtından sonra, hikâyenin son kısmına geçtik:Olayın aslı farklıymış. Meğer Muhtar öfkeyle tetiğe bastığında Yaşar’a isabet ettirememiş.
“Allah Allah!” diye araya girdi Naci. Ama Yaşar tepetaklak olmuştu. Hastaneye kaldırılmıştı...
“Tamam, oraya geliyorum işte.”Silah patlar patlamaz Yaşar kendini korumak için ani bir refleksle eğilmiş. Ve dengesini kaybedip merdivenden yuvarlanmış. Başının üzerine düştüğü için beyin kanaması geçirmiş.
“Vay be!” diye hayretini belitti Naci. “Gerçekten de sürpriz bir karar olmuş. Bitti mi?”
Bir süre yoğunbakımda kalmış ve sonunda tehlikeyi atlatmış. Davaya bakan Hâkim de olayı incelerken Yaşar’ı ziyarete gitmiş. Yaşar’ın durumu iyiymiş aslında. Hatta Hâkim’in ziyaretinden kısa bir zaman sonra taburcu olmuş. Ama doktorlar yüksek bir heyecanın riskli olacağını düşündükleri için mahkemeye katılmasına izin vermemişler. Yaşar da zaten şikâyetçi olmadığını bildirmiş. O yüzden Hâkim aslında olayın içyüzünü iyi öğrendiği için Muhtar’a berat vermiş.
“Evet, bitti” dedim ben de. “Sadece bir şey daha ilave edeyim. O mahkemeden sonra Hâkim Sevgi için de ilgililerle görüşmüş ve bizzat işi takip etmiş. Bir dizi işlemden sonra Sevgi’nin vesayetini üvey babasından alarak dedesine vermişler. Ve üvey babasına da görmeyi, görüşmeyi yasaklamışlar. Sevgi’ye koruma getirmişler anlayacağın. Adam öfke yumağına dönmüş tabii. O yüzden, teyzesi İstanbul’a göndermeyi teklif edince dedesi hiç düşünmeden kabul etmiş. Tabii Sevgi İstanbul’a gelmiş ve üvey babasının zulmünden kurtulmuş.”
Bunları anlattıktan sonra “Evet, böyleydi hikâyemiz. Artık sofraya geçebiliriz. Yemekleri daha fazla soğutmayalım” dedim.
Birlikte mutfağa geçtik. Eşim ve o gün bizi ziyarete gelen misafirimiz yemek masasının başında bizi bekliyorlardı.
Yemek ve salata türleriyle süslenmiş sofra da rengârenk görüntüsüyle insanın gönlünü açıyordu. Naci’ye dikkat ettim. Çok şaşırmıştı.
“Bizim hanımı tanıyorsun” dedim Naci’ye. “Bu da bizi ziyarete gelen misafirimiz” dedim eşimin yanında duran misafirimizi gösterirken.
Yemek sonrasında Naci müsaade isteyip ayrıldı. Ben de onu yolcu edip eve döndüm. Ve misafirimizle uzun usun sohbet ettiğimiz bir akşam geçirdik. O arada Naci’den gelen teşekkür mesajı da sohbetimize başka bir canlılık kattı.
Devam edecek...
YORUMLAR
ikram
Sizin gibi kıymetli bir yazardan yorum almak bizi daha fazla mutlu etti, emin olun.
Saygılarımla.