KORKMAYIN.
İlkokulumu köyde okudum, ortaokulu ilçede. Lise eğitimim için ise, şehre gitmem gerekiyordu. Peki, şehirde nerede kalacaktım? O konu da halledilmişti. Köyümüzde babamın arkadaşlarından biri vardı, Süleyman Efendi cemaatine mensup. O bana bir yurt ayarlamıştı. Hem köyümüzden bir arkadaşım da o yurtlarda kalıyordu. Yani, arkadaş sıkıntım da olmayacaktı. O yüzden, gün içinde yurtda kalmam için gerekli eşyaları almıştık pazardan. Terlik, eşofman takımı, iç çamaşırı, çanta vb… 3-4 gün sonra babamın arkadaşı Ali amca beni alıp yurtta yerleştirecekti. Tatlı bir bekleyiş, tatlı bir heyecandı bunlar benim için, daha 14-15 yaşlarındaydım.
Sonra aynı hafta içi bir akşam tv ekranlarında -yanlış hatırlamıyorsam; 32. Gün programı- bir haber. Ege veya İç Anadolu bölgesinde bir şehirde, Atatürk heykeli mi kırılmış, yoksa heykele insan veya hayvan pisliğimi sürülmüş, öyle bir haber. Ekranlara cübbeli, sakallı insanların resmi; devlet düşmanı, Atatürk düşmanı, vatan haini diye getirilip duruyor. Yurtlardan, tarikatlerden, cemaatlerden öyle bir bahsediliyor ki…
Babam yurt dışında işçi olduğu için, annem ve kardeşimle kalıyordum. O haberi izleyince annem korktu, ben de korktum galiba. Sonuçta, ben de bir cemaat yurduna yerleşecektim. O yurtta benim beynimi yıkayacak, devlet düşmanı olarak mı yetiştireceklerdi? Veya yurtlar kapatılacak, kalanlar da vatan haini diye hapse mi atılacaktı? Kafamın içinde türlü türlü senaryolar üretiyordum, kendi kendime. Bir gün tam olarak nasıl oldu, bilmiyorum ama annem dedi ki : şehre taşınıyoruz, şehirde kalan akrabalarımız bize kiralık evi tuttular.
Sonra yıllar geçti, lise son sınıftayım. Bir gün türbanlı matematik öğretmenimiz Latife Hanım derse başı açık olarak girdi, sınıfın ve tahtanın ortasına geldi bizlere döndü, gözlerinden iki damla yaş geldi, -yapacak bir şey yok çocuklar, dersimize devam edeceğiz-dedi. sonradan anladık ki peruk ile derse giriyormuş. Aradan 1-2 ay geçmeden de kendisi okuldan ayrıldı…
O zamanlar ülkemizde koalisyon hükümeti vardı. Ekranlar da sık sık gördüğümüz Erbakan hoca da koalisyon hükümetinin ortağıydı. Galiba onun başbakanlığı döneminde, devlet zirvesinde bir iftar daveti olmuş, davete memleketin bir çok tarikat, cemaat lideri ve mensubu davet edilmişti. Ancak asker bu davete çok sinirlenmiş ve Sincan’da tankları yürütmüştü. Hükümet düşmüştü. Vb vb…olaylar…
…
Aradan bir hayli vakit geçti, önlisans mezunu olarak KPSS sınavıyla devlet memuru oldum, memurken açık öğretimden Kamu Yönetimi bitirdim, askerliğimi kısa dönem olarak yaptım, askerden dönüşte ikinci üniversite kapsamında Sosyoloji’ye kayıt oldum, geçen yıllarda o bölümü de bitirdim.
Bütün bunları ne için yazdım? Takip edenler bu konuları birkaç yazı meselesi yaptığımı da hatırlar. Çünkü bu konular yüzünden, devletini, vatanını, milletini düşünen insanların düşünceleri, hem zamanında hem de bugünlerde Hz İsa gibi çarmıha geriliyor..
Tuncay ÖZKAN, ekranlardan tanıdığımız, Kemalist-Atatürkçü, solcu düşünceye sahip bir yurdum insanı. (soru: Düşüncenin, sağcısı-solcusu olabilir mi?)
Ne diye özür diledi Tuncay ÖZKAN:
( “TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen bütçe görüşmelerinde CHP Grubu adına söz alan İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, Silivri Cezaevi’nde yatarken başından geçen bir anısını paylaştı.
"Karanlık günlerimin dostlarından biri Sayın Necmettin Erbakan’dır. Cezaevine düştüğüm an bana avukatını yollamıştır, ‘Ben Tuncay Bey için ne yapabilirim?’ diye sormuştur. Kendisine çok teşekkür ettim. Binlerce mektup aldım partisinin kadın ve gençlik kollarından.
"CUMHURİYET MİTİNGLERİ İÇİN ÖZÜR DİLERİM"
Cumhuriyet mitingleri sırasında, o insanları kızdırdığımı, korkuttuğumu o mektuplardan öğrendim, hepsinden özür dilerim diye karşılık yazdım. Bugün, burada yaptığımız şeyler de pek çok insanı kızdırıyor ve korkutuyor. Gelin, birbirimizle konuşabilme mesafemizi kaybetmeyelim.”)
.
.
.
KOLAY DEĞİL…
Milletçe yaşadığımız ve genlerimize işlemiş ve düşüncemiz göre üzerimize karabasan gibi çöken korkularımız var. Ve bu korkularımızın kaynağı, birbirimiziz aslında…
Rahmetli Erbakan, o iftar davetinde kimlerin korkularını ateşleşmişti de, askeri kurumumuz post modern darbe yapma gereği duymuştu.
Sonra, cumhuriyet mitinglerini yapanların korkuları neydi, o insanların korkularını kim ateşlemişti? Öyle ya, seçim olmuş, Rahmetli’nin partisinden ayrılan yenilikçiler, bir parti kurmuş ve seçimden 1. Parti olarak çıkmıştı. Demek ki, millet onların ülkeyi daha iyi idare edeceğini ve kendilerine hizmet vereceğini düşünmüştü. Ve o zamanlarda, hiç unutmam, Cemil Çiçek bir şehit cenazesinden kovalanmıştı.
Şimdiler de korkularımız yine depreşti. 17-25 aralık olaylarından sonra bir deprem oldu ülkemizde. Yine birileri, birilerinin korkularının fitilini ateşlemiş olmalı ki, filler tepişiyor üstümüzde ve olan, aile ilişkilerinden, komşu ilişkilerinden, okul ilişkilerinden, esnaf ilişkilerinden, kurumların ilişkilerinden tutun da... devletin en üst ve en alt kademedeki memurlarının ilişkilerine kadar, millet birbirine düşman gözüyle, hain gözüyle, nemrut-firavun, hitler-musoloni gözüyle bakıyor.
Erdoğan’ı, sayın cumhurbaşkanımız yapan süreçler neydi, hatırlayanınız var mı?
367 krizi, iktidardaki partiyi kapatma davası…vb..
367 krizine sebep olanlar hala hayatta mı bilmiyorum, o anayasa bilirkişileri… meclise cumhurbaşkanı seçtirmediler, sonra sandık kondu milletin önüne ve yüzyılla yakın cumhuriyet tarihimizde ilk defa cumhurbaşkanını milletin vekilleri değil, asli unsurları seçti.
Ve şimdi o cbaşkanı çıktı ve iki gazeteci hakkında -anayasa mahkemesinin verdiği karara saygı duymuyorum, kabul etmiyorum- dedi.
Eskiden krizi ve krizleri benim anlayabildiğim kadarıyla sol-kemalist düşünceye mensup ve devletin etkili kurumlarında çoğunluğu sağlamış insanlar çıkarıyordu, şimdi ise; muhafazakar düşünceye mensup insanlar çıkarıyor.
Yani, krizleri gücü eline kim geçirirse o grup-gruplar çıkarıyor. Böyle olunca bizim, dışarıda düşman aramamıza gerek yok ki… Birbirimize düşman olarak yetiyoruz sonuçta. Hormonlu filler tepişiyor ve olan sana - bana, yurdum insanına olmuyor mu?
Bir zaman önce kamu personeli olan insanlar korkularından Cuma namazlarında görünmek istemiyorlardı, şimdi ise bir çok kamu personeli korkusundan Cuma namazlarına gidiyor. Ve bizler de insanların ne yaptığına bakarak onlar hakkında o şekilde düşünüyoruz veya düşündürttürülüyoruz ve durmadan birbirimizi fişliyoruz, o suçudur, bu bucudur, şunlar öcüdür, bunlar böcüdür, şunlar topuklu cadıdır, bunlar örtülü haindir…gibi. Bilinçaltımıza attığımız tohumlar bunlar.
Peki, bizim bu şekilde düşünmemize neden olanlar kim veya kimler?
Başta partiler ve sonra partilere kuyruk olmuş kamu işçi ve memur sendikaları…
Çoğumuz biliriz ki, bana partini veya sendikanı söyle sana kim olduğunu söyliyeyim, diye meşhur bir atasözümüz vardır değil mi?
Koskoca ülkeye sığamadık yine, oysa iki metrekarelik bir mezara hepimiz sığacağız.
Sahi, siz hangi partiye ve sendikaya mensupsunuz?
Kimlerden ve neden korkuyorsunuz veya kimleri ve neden korkutuyorsunuz?
Artık yetmedi mi, birbirimizden korkmamız, neden birbirimizi sevemiyoruz? Sessiz çoğunluklar yine çoğalmaya başladı ülkemizde…Bu çoğunluğa kim umut verebilirse, bir sonraki dönem ülkeyi onlar, o gruplar yönetecek…
Peki, bu dönem bitti mi?
Elbette bitti…
Çünkü, bir ülkenin cbaşkanı, ülkenin en yetkili mahkemesinin kararına saygı duymadığını ve katılmadığını açık açık söylüyorsa, bu ülkede bir dönem bitmiştir.
Sakın siz böyle bir söyleme girişmeyin, neden mi? Elbette korkak olduğunuz için değil, sizler o insanların evlatları ve torunlarısınız ki, Anadolu’muzun doğusundan, Avrupa içlerine kadar korkak olmadığınızı dünyaya defalarca kanıtlamışsınız.
Neden mi?
Çünkü, yasalarımıza göre; cbaşkanı kendi söz, fiil ve davranışlarından dolayı suçlanamaz. O yüzden cbaşkanımızın korkması için bir neden yok, aklına eseni söyleyebilir. Çünkü bunlardan dolayı sorumlu tutulamaz.
Ancak, sizler cbaşkanı değilsiniz.
Bu olay, imparatorluk ve devlet hayatımız etkiyen olaylar gibi …
Mesela bu olayı; 1402 Ankara savaşı, Yeniçeri ocağının kapatılması, 31 mart olayı, İzmir suikastı, 6-7 eylül olayları, 1 mayıs olayları, 27 nisan muhtırası vb… gibi de değerlendirebilirsiniz.
.
.
BEN KORKAK BİR İNSANIM.
Ancak, devletim ve hayat bana öğretti ki korkmama aslında hiç gerek yokmuş..
Yeter ki, birbirinize karşı asla ve asla saygısızlık yapmayın. Birbirinizin hakkını yemeyin, çiğnemeyin. Emriniz altındakilere zulmetmeyin, zulmedici olmayın. İnsanların giyimi, kuşamı, saçı, başörtüsü, bıyığı, kaşı yüzünden ayrıma tabii tutmayın. Emin bir insan olun insanlara karşı..
Sizin için de ne derlerse desinler, ister sağcı-solcu, ister kemalist-muhafazakar, ister tarikatçi-sendikacı, ister şu cemaatten, ister bu cemaatten önemli değil…
Asıl korkması gereken insanlar belli …
Bir düşünceye gruba mensup - taraf olup da, yine ülkem içindeki diğer gruplara karşı diş bileyenler…
Onlar korksun…
Sizler millet olma, vatandaş-yurttaş olma özelliğinizi kaybetmeyin yeter ki…Sizler bu bilinçle hareket ederseniz, isteyen size hain desin, isteyen casus hiç önemli değil..
Nasılsa, gerçekler ve doğrular bir gün mutlaka açığa çıkacak…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.