- 362 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DOKTOR JİVAGO, PASTERNAK VE ROMAN OKUMALARIM
İlk romanı ilkokul yıllarında okuduğumu hala anımsarım. Ortaokula başladığımda ilk hedefim iftihar listesine geçmekti. Bu hedefime vardım birinci ikinci sınıflarda. Bin dokuz yüz altmışlı yıllar, sadece bir şubeden ancak iki öğrenci seçilirdi iftihar listesine. Okul müdürümüzün binlere varan okul mevcudu önünde adlarımızın okunması, biz iftiharlıkları yanına çağırması bizi adeta uçururdu. Göğümüzü gere gere yürüyerek arkadaşlarımızın önünden geçip yan yana dizilirdik. Dört kez yürüdüm böylesi başarılar hak ederek. Orta üçte kitapların büyülü dünyasına daldım. İlçede bir odalı evde kalıyorduk, bir arkadaşımla. Derslere şöyle bir göz atıp romanlara dalıyordum. İftihar listesinde olmak cazibesini kaybetmişti, romanların gölgesinde…
Şavşat’ta sonbaharlarda havalar ılık geçer. Kitapları alıp evimizin hemen kenarındaki ormanın içlerine dalıp bir romanı yarıladığım, geri kalanını da aynı gece bitirdiğim çok olmuştur. Birinci dönem otuz beş kitap okumuştum. Kitabın adını ve yazarını tuttuğum bir listeye yazıyordum. İnce Memed, Çalıkuşu, Yılanların Öcü, El Kızı…daha nice romanlar. Küçücük ilçemizde okunacak kitap bulmanın dayanılmaz hüznünü çokça yaşardık kitapsever arkadaşlarımızla…
Öğretmenlerimiz, “Kerime Nadir, Esat Mahmut Karakurt… gibi yazarları sakın okumayın, zamanınızı boşa harcarsınız…”gibi sözlerle bize telkinde bulunurlardı. “Dağlar padişahın…” geceler bizimdi. Hıçkırık, Saman Yolu, Vahşi Bir Kız Sevdim, Çölde Bir İstanbul Kızı…gibi romanları okumaz, romanlarda geçen sevi sahnelerini yaşardık sanki. Okulda kız arkadaşlarımızla konuşmak hiç hoş karşılanmazdı özellikle müdürümüz ve müdür yardımcılarınca.
Robinson dönemindeydik. Eline elli kuruş geçirenler Çarşamba günleri öğleden sonra ilçemizin tek sinemasının sürekli müdavimi olurdu. Çarşamba öğleden sonra ders yapılmazdı. Cumartesi günleri önleye kadar ders vardı ortaokul yıllarımızda. Sinemaya giden arkadaş ertesi gün heyecanla anlatırdı özellikle kavga sahnelerini. Orhan Günşiray, Ayhan Işık, Eşref Kolçak ve Yılmaz Güney’inkavgalı filmlerini. Kavgasız-dövüşsüz filmleri pek sevmezdik. Biz köy çocuklarıydık. Dünyamız sadece köyümüzle küçücük ilçemiz kadardı. Kavga sahnelerini çoğu kez gerçek zannedip, kendi aramızda şaka da olsa aynı sahneleri tekrarlardık okul hudutları haricinde. Okul yönetimi değil kavga, kavgamsı şakalara bile sert tepki koyardı…
Nihayet Trabzon’dayım. Yatılı öğretmen okulu öğrencisiyim. Okulumuzun zengin bir kütüphanesi ve bir bayan çalışanı var. Zayıf, çelimsiz bir kadındı, kütüphane memuru. İsteksizce istediğimiz kitabı bulur bize verirdi. O yıllarda, Silahlara Veda, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Gazap Üzümleri, Harp ve Sulh…gibi kitapları seve seve okurduk.
İşte o günlerde okudum Doktor Jivago romanını. Doktor Jivago uzun yılları kapsayan epik bir roman. 1905-1945 yıllarında Rusya’nda geçen devrimleri ve de olayları şiirsel bir dille anlatıyor romanda. Bu eser Sovyet yazın dünyasının bir ünlü şair-yazar Boris Pasternak’ın eseri. Pasternak Nobel kazanmış bir yazar. Romanın filmi yapılmış ve filmde Oskar almış.
Okuduğumuz romanlarda olayların akışına kendimizi kaptırırdık. Günümüzdeki dizi film izleyenlerden farkımız olmazdı. Pasternak ünlü bir şairdir aynı zamanda. Hem kendi şiirlerini yazar hem de şiir çevirileri yapar. Tek romanı Doktor Jivago, adeta uzun bir epik şiir. Kitap, beni o kadar sardı ki anlatamam. Kütüphane salonunda okuyorum romanı. Jivago adı, romanın baş kahramanının soyadıdır. Kendisi doktordur. Romanda, O’nun fikri ve yaşam mücadelesini anlatılır. Rusya büyük çalkantılar yaşamaktadır. Ekim devrimi ile işçi sınıfı kanlı bir biçimde iktidara gelir. Tüm mal varlıkları alınır toprak ağalarından. İnsanlar savrulur yerlerinden. Bir uzun, çalkantılı dönem yaşar kuzey komşumuz. Doktorumuzda çeşitli zorluklar içinde, hem evlilik ve de destansı aşklar yaşar sevgilisi Lara ile. Hele Lara’nın gizli aşkı doktordan; karlarlarla kaplı Sibirya steplerindeki evden ayrılma anı belleğimden hiç çıkmaz. Şair doktor stepte yavaş yavaş kaybolan sevgilisini taşıyan at arabasının arkasından bakar, çaresiz bakışlarla uzun uzun. Kıvrılarak uzayıp giden arabanın yolu ve sonsuzluk hissi uyandıran Rusya boz kırları. Ak karlar, gece uluyan kurtlar. Tek bir ev içinde duyarlı bir aydın, bir şair. Yalnızlık, acı, hüzün dolu duygular bir bir dökülür ak kâğıda mısra mısra Pasrernak’ın kaleminden.
Trabzon ilimizin hemen güneyinde Boztepe diye bir ulu yüksek tepe vardır. Boztepe’nin düzlüklerine çıkıldığında Doğu Karadeniz’in incisi kültür kenti Trabzon’u adeta kuş bakışı seyredersiniz. Ta ileride masmavi Kara Deniz’in mavisinin tüm tonlarını görürsünüz. Hele mevsim ilkbahar sonları ve gökte güneş varsa. İşte bu romanı Boztepe’ye çıkıp sesli sesli şiirler okurcasına okumak gibi bir duygu sarardı beni. Kısa sürede okudum epik romanı. Hala, o bedii tadı unutamam Jivago romanının bana tattırdığı…
Romanda Jivago yakınır, durumundan: “Ailemden bana miras olarak bir balalayka ile, ölümüne çok üzüldüğüm annemden de kalp ağrısı kaldı yadigar ” der. Roman üzerine bir öğretmenim ile bir sohbet anında Jivago’nun bu hazin romantik duygularından çok etkilendiğimi anlatmıştım. Öğretmenim: “Romanı ben de okudum, çok hoş bir kitap. Sadece aşk, hüzün anlatılmıyor kitapta. Aynı zamanda acımasızca uygulanan sosyalist sisteme de derin göndermeler var.” Demişti sevgili öğretmenim. Bu olguları daha sonraki yıllarda öğreniyorum. Romanı okuduğum yıllarda dünyada yaşanan siyasi akımlar konusunda bilinç düzeyim işin alfabesi düzeyindeydi açıkçası…Romanın yeni rejime eleştiri getirmesi sonucu kendi ülkesinde yayımlatamaz yazarımız. Batı yakalar bu olguyu hemen. Kitap İtalya’da basılır, Nobel’ layık görülür yazar. Pasternak’ın öyküsü sürüp gider… Kendisine yapılan baskılar nedeniyle ödülü kabul edemez yazarımız.
Diriliş, Ve Durgun Akardı Don romanlarını da öğrencilik yıllarında okudum. Hele Diriliş romanında Tolstoy’un anlatısı, betimlemeleri şahikalar düzeyindeydi. İşlediği hatadan sonra duyulan vicdan acısını gidermek adına gösterilen çabalar ne güzel anlatılmıştı.
İki binli yıllarda kitap pazarlayan arkadaşlardan hayli kitaplar aldım takım takım. Ülkemde kitap basılsın, okunsun, insanımız okusun aydınlansın istedim yıllarca. Dost ve arkadaşlarıma kitap hediye ettim. Bana da hediye kitaplar geldi. Okuduğum kitapları yeniden okurum sık sık.
Ülkemizde önce ekmeklerin bozulması, iyi insanların soylu atlara binip gitmesi ne acı…Büyük hayal kırıkları yaşadım son yıllarda önceleri okuduğum kitapları yeniden okurken. Öğrencilik yıllarımda okuduğum kitaplar değildi sanki aynı kitapların yeni baskıları. Tatsız tuzsuz anlatılar, yetersiz betimlemeler, kısaltmalar…
Bin dokuz yüz kırklarda, ellilerde işinin ustası ünlü yazarlarımızın çevirilerini yaptığı, yazıldığı dillerdeki güzellikleri bire bir yansıtan kitapları bulmak genç kuşaklara kısmet olmayacak mı? Dilerim halk olarak basım-yayım işlerinde duyarlılığımızı en üst düzeye taşırız, tıpkı ülkelerinde bir yılda milyonlarca kitap basılıp okunduğu ülkelerin halkları gibi.
Sanatın önemi yadsınamaz, toplumların uygarlaşmasında, demokrasiyi içselleştirmelerinde. Rivayet o ki, ikinci Dünya Savaşı sonunda yıkılan Viyana kendinin yeniden inşasına başlanır. Önce tiyatro binaları ve fırınların yapımı tamamlanır. Daha sonra konutların yeniden yapımı ve onarım işlerine zaman ayrılır.
İşte Avrupalı ve uygar dünya böyle yapıyor. İki büyük yıkımdan sonra savaşın acımasızlığını yaşayarak öğrenmişler. Birleşiyorlar, bir büyük güç oluşturuyorlar. Bir arada barış içinde yaşama adına ucuz siyasi oyunlara, şark kurnazlıklarına başvurmuyorlar. Sanatı yüceltiyorlar. Sanatçıya gereken saygı ve ilgiyi gösteriyorlar. Okuyorlar kafalarının içini aydınlatıyorlar. Aydın düşünceli kuşaklar yetiştirme çabası içinde oluyorlar. Okuyan-okutan, aydınlanan- aydınlatan kuşaklar yetiştirme çabası içinde oluyorlar. Barış ve özgürlük içinde yaşama kültürünü içselleştirirler. Dilerim güzel yurdumda da okumaya, aydınlanmaya çok daha fazla vakit ve nakit ayırırız. Yoksa ülkemizde bir arada barış türküleri söyleyerek ve dinleyerek yaşamanın başka yolu yoktur. Ne diyor yüce peygamberimiz Hz. Muhammed bu konuda.“Ameller niyetlere göre yazılır.” İrade kendi elimizde…
YORUMLAR
Merhaba saygıdeğer şair-yazar arkadaşlarım, Doktor Jivago adını duymayanınız ve de filmini izlemiyeniniz yoktur sanırım.
İşte bu şiirsel roman, romanın filmi derken sizleri okuma serüvenimi izlemeye davet edip ülkemizde yaşanan olumsuzluklardan uzaklaştırmak istedim. Umarım edebi olduğunu umduğum bu yolculuğum sizlere hoş ilginçlikler yaşatacaktır.
saygılarımla.