- 365 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kar sabahı bekleyişleri…
Gece, dünden kalmış düşlerin siyahı, içimde yaralı kurt sancıları ve ben gelişi belli olan ama gidişi şüpheli nefeslerdeyim…
Yarın sevgili, yarın yeni bir gün ve de yeni nefes almaların ilk ışıkları, yetti artık bu acılanmalara diz çöküş ve sen, unutulmazı göğsünde saklarken, gözlerimden düşen hasreti hiç göremeyeceksin, bundan sonra da...
Hasreti sana, don tutmuş kar taneleri bana sarmalanmış, yarının kısık ışıklarındaki bakışların sana, gurbetin türküsü bana düştü demek pek de hoş olmasa gerek…
Bu sefer de bilemeyeceksin güneşe mıhlanışımı, asılı kalacak bedenim ışıklarına, bende yarınsız günler devam edecek, sense, tuz ve su ile sarmalanacaksın…
Kar ve sabah, bekleyişlerinde, ardından güneş ve ışık, nefes ve yaşam artık başıboş dermansızlıklarla omuzlarımda…
Ayaz kar sabahı bekleyişleriyle gece devam edecek ki yarın sevgili yarın, beklentisiz bir yaşam olacak…
Her şeyin çoğulu seninken, ben azıyla yetindim ki yine de paye alamadım, oysa ne dünya da, ne de başka şeyde, deniz hariç gözüm yokken sevgili, kala kala bir hırka, bir naz kaldı artık yaşama ki onlarda da pek hevesim yok, senden sonra...
Sabahın gün ağarmamış ve hâlâ tan sökmekle yaşama dahil oluyordu…
Gece boyu devam eden yalnızımsı düşüncelerle devam eden bir yolculuk halinde iken, araç radyosundan tok sesli bir kadının yumuşatılmış sesi bir anda bedenimde değişik düşüncelere fırlatıp attı beni…
Çoğu zaman düzensiz yolculuklarımda sabahın ilk ışıkları ile dağılırdı geceden kalma kasvetlerim…
Ama bu sefer radyoda kendi ile barışık bir sesle konuşuyordu geçmiş zamana ait sözlerle ve güneşin ilk kızıllığında diye başladığı bir cümle ile uzaklara selam gönderiyordu… Ve bu arada gece boyu hasretliklerinden bahsettikten sonra “umarım gözlerini o pencereye dikmiş, güneşin ilk ışıklarına gözlerini kısmışsın” deyip, sesini daha da yumuşatıp, “günaydın canım” derken, içimden kalkan bir ürperti ile ağlamamak için zorladım bedenimi...
Son cümlesi nasıldı bilmiyorum ama tek cümlesi bir daha zıpladı beynime “bu sabah da senden ayrı geçen bu zamanda da yine sana bir merhaba gönderiyorum” derken artık ben düşünce zincirimi kırmış, geçmişle gelecek arasındaki zincir bağımı koparmıştım…
Yaşamın içindeki birçok anı, her hangi bir sebeple tekrar cümle olarak karşına çıktıkça, galiba acının limit ölçüsü ortaya çıkıyor ve beden uzun zaman hareketsiz kalıyor…
Kar sabahı bekleyişleri ile belki de bu hareketsiz kalışlara sebep korkularımızdı…
Sanmıştık ki bir başka mevsimde göz göze geleceğiz, beklemiştik omuzlarımızdan buz kırıkları düşsün diye, unutmuştuk bu acıya dahil olmuş eski sevdaları… Biz senle göz göze gelince, beklemiştik içimiz iyice ısınsın diye...
Tek kişilik aşkla yaşadık ayrılık sonrası yılları, bitmedi, bitiremedik yaşamın teklikle geçen nefeslerini, birbirimize dahil olduğumuz yıllar vardı sonradan tarumar olan, sen bakışları vardı gökyüzünde arandığım, olmadı, olamadı tek kişi yaşamak aşkla nefes almalarla mahkum olduk gök gürültüsünün korkularına…
Yasaklar, bizim içimizden gelen korkulardır…
Köşelere saklandığımız korkularımızdır asıl içimizdeki çöküntüler, dünlerin huzuru dediğimiz yarınlardaki korkulara dönüşen anı parçalarıdır ki hasretin boğuntusunu yaşadığımız...
Kıyım oldu gidişin yarınsız bir düş kaldı artık geriye…
Nerede niçindi bu hasretin ulaşacağı yer, aslında başlayan bir yarınsızlıktı geleceğe, inkâr edercesine geçmişi, unuturcasına acemice kalmaktı bu yalnızlığın ilk adımında kesme taşlarının üzerine basmak…
Kurgusuz bir yaşam başıydı artık yarınsızlık nefesleri ve her gece yalnızlığa ulaşan beklenti düşlerine sığan hasret…
Kolay değildi senden sonra kalan zamanın içinde var olmak, hiç de kolay değildi senden sonra umut nefesleri almak…
Belki de alışılacaktı tek nefesler almaya veya yalnızlık yaşamında var olmaya…
Adına sevmek dendi bende kalana ise acılanmaktı geçmişten bu güne sarkan zaman…
Beklentisizlikle geçecek bir zamanda var olmaktı artık yaşamın geri kalan kısmına sığan hasretin koyu kara yaşam zamanları…
Artık olmayasıya, olamayasıya bir düştü geride kalan gülmeleri tekrar yaşamak.
Sahipsizleşmiş bir aşkın ardında kalan toz duman bir yaşam başlangıcıydı belki de içimize düşen ateş tortuları…
Unutulacak tük yaşamışlıkların son görüntüleri ki esas olan buydu sevgideki sahipleşme belki de…
Ve artık en çok hasret, içimizdeki küflenecek duyguydu. Ve başlayan aslında bir yalnızlıktı, düşüncesi ile içimizde dağılan sahipsizlik duygularımızdı…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Mustafa YILMAZ
Sağlık ve de iç huzuru dileklerimle...
M.y