- 845 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Deli Serpa'nın Maceraları 8 Uzaylılar
Gözlerini açtığında tekrar kapatmak zorunda kalmıştı Ayşegül. Çünkü çok parlak ve keskin bir ışığa maruz kaldığı için kamaşmıştı gözleri. İkinci kez yavaşça açtığında etrafında kendine doğru bakan garip yaratıklarla göz göze geldi. Bu hayal mi rüya mıydı? O garip yaratıklar merak içinde bakmaya devam ediyordu. Korkuyla hepsini bir bir süzerken içlerinde insana çok benzeyen birkaç yaratık gördü. Bu da neydi öyle? Gözlerini bir daha kapattı ve açtı, kendine iki kere tokat attı ama o yaratıklar hala gitmemişti. Bütün bunlar gerçek miydi?
-“Acaba yanlış birini mi kaçırdık Muttin?”
-“Neerden bileyim ben Ameke. Ama baksana facebook’taki fotoğrafıyla uyuşuyor.”
Bu konuşmalara şahit olan Ayşegül’ün gözleri fal taşı gibi açıldı.
-“Neeyy, siz beni kaçırdınız mıı? Neden ama? Neresi burası?” deyip ayağa kalkmaya çalıştı ama engel oldular ve onu yattığı yere bağladılar. Muttin, Ameke’ye dönerek:
-“Ameke, gemimizin sesi değişti sanki nedir bu?” Diye sordu. Ameke, yanındaki burunsuz Ulan’ı göstererek:
-“Ben bilmiyom Muttin, na Ulan’a soruver.”
-“Ulan, ne oldu şu motora?”
-“Dünyada Ayşegül’ü ararken bir grup dünyalının saldırısına uğradık; Allahsızlar taşlan saldırdılar uzay gemimize! Sonra zar zor Bursa organize sanayiye gösterdim onu. Garantisi bittiydi. Orijinal yedek parça olmadığı için çakma yedek parça takmışlar o yüzden böyle ses çıkarıyor.”
-“La ne zaman bitti bunun garantisi? Daha 3 sene oldu alalı?”
-“2 yıl garantiliydi, geçen sene bitti.”
-“2 mi yıl garantili?! Nerden aldın bu aracı sen?”
-“Nerden olacak Türkiye’den.”
-“Jüpiter’e kadar götürebilecek mi bizi? Asılı kalmayalım gökyüzünde bak?”
-“Bişe olmaz Muttin sakin ol.”
Ayşegül O an uzaylılar tarafından Jupiter’e kaçırıldığını anlamıştı ama ne var ki eli kolu bağlı, ağzı bantlı olduğu için sadece gözyaşı dökerek tepki verebiliyordu.
4 yıl sonra kendilerini Jüpiter’de bulan çılgın grup, Ayşegül’ü yaka paça tıbbi deneylerin yapılmış olduğu büyük ofise götürdüler. Hava değişimine dayanamayan Ayşegül bayılmıştı.
-“Bu o mu Muttin? Doğru kişiyi kaçırdınız değil mi?”
-“Evet Nettin ana. Feysbuktaki fotoğraflarla birebir uyuşuyor.”
-“Erken de gelmişsiniz, nasıl buldunuz onu?”
-“Feysbukta yer bildirimi yaptıydı.”
-“Ne yazıyordu yer bildiriminde?”
-“Sidiksa, Bozluk yazıyordu.”
-“Ahan da Neriman’ın köyü!” diye bağırdı Nettin Ana. Nettin Ana bir önceki dünya ziyaretinde Neriman’ın evinden oklava çalmıştı.
Tam o sırada Profesör Yeşil Miksa içeri gelerek:
-“Evet, hastayı operasyon odasına alalım.” Diye emir vermesiyle ortam heyecanla hareketlendi. Bu esnada Ayşegül derin uykudaydı.
Nettin Ana köy meydanına giderek kalabalığa seslendi:
-“Muhterem cemaat, sesime kulak veriniz!”
İçlerinden biri bir adım öne gelerek:
-“Ama Nettin Ana, bizim kulağımız yok ki?”
-“şşş, yerin kulağı var, bizim kulağımız yok. Biz yer miyiz? Yemeyiz! Haydin dağılalım.” Diye bağırdı oradan başka bir uzaylı. Bu kışkırtıcı sözler, halk arasında bir hareketlenmeye neden oldu. Ama Nettin Ana hemen olaya müdahale etti:
-“Duuurrrruuuğğnn! Nereye gidiyonuz anam siz?”
-“Adam haklı, dağılalım dedik Nettin Ana.”
-“Durun ve beni dinleyin, buraya toplanmamızın bir nedeni vardır. Bakın şindi, bizim bu gezegene kaçıp gelmemizin bir nedeni var; o da Dünyalı Serpa. Biraz kafadan kırıktır kendisi.”
-“Çıkıktır o Nettin Ana, kırık olsa duramaz!” diye bağırdı uzaylılardan biri.
-“Kes la beni bölme! Efendim ne diyorduk, kardeşi Ayşegül için delidir diyordu ama bence deli olan kendisidir. Bizim meyvelerimizin kökünü kesmiştir, sakin ve barış içinde sürdürdüğümüz yaşamımıza müdahale etmiştir ve bizi canımızdan bezdirmiştir. Dünyadaki pisliklerini bize bulaştırmaya kalkıştığı için o gezegeni terk ettik ve onun ait olduğu gezegene savaş açacağız ve bütün insan ırkını yok edeceğiz. Ama kendisi ölmeyecek, sürünerek cezasını çekecektir.”
-“Nasıl?” diye sordu bir grup. Nettin Ana sakin bir ses tonuyla:
-“Dünyaya karşı savaş başlattıktan sonra onu yaka paça karadeliğe iteceğiz.” Dedi.
-“Yaşasın karadelik!” diye bağırmaya başladı halk. İçlerinden buruşuk uzaylı:
-“Kardeşi Ayşegül ne olacak peki?” diye sordu merakla. Herkes sus pus oldu ve Nettin Ana’yı dinlemeye koyuldu.
-“Deli Serpa’yı karadeliğe yolladıktan sonra onu kurban edeceğiz Jüpiter tanrısı için.” Diye bağırdı Nettin Nene. Tam o sırada uzaklardan bir ses duyuldu; küçük bir patlama sesi. Herkes kafasını o tarafa çevirdi.
-“Heeeyyyttt, bırakın torunumu! Hepinizi vurarım!” diye bağıran Serpa’nın dedesinden başkası değildi.
-“Hey, sen de kimsin?” diye sordu yüksek sesle Nettin Ana. Serpa’nın çılgın dedesi havaya iki el ateş açtı ve kuş tüfeğini yerlilere doğrulttu.
-“Torunumu geri verin, Alimallah hepinizi delik deşik ederim!”
-“Hade lan ordan, delik deşik edermiş!” diye bağırdı Nettin Ana. Serpa’nın dedesi:
-“Rodine, gel! Ben bunları esir aldım; git Ayşegül’ü kurtar.” Diye bağırdı. Rodine elinde bir çomakla şarkı söyleye söyleye meydana çıktı:
-“Ben seniin evreeeninee, çomaak sokaaarıııııım, ben senin, evreeeenineee çomak sokarrıııım. Ne olur asabımı bozma böyleeee, ne olur aasaabımı, bozmaaa böyleeee!” diye bağırıp çomağı yere dikti; cebinden Türk bayrağı çıkarıp çomağa bağladı.
-“Dalgalan sen de şafaklar gibi eey şanlı hilal!”
-“Rodine sakin ol yıvrum, git Ayşegül’ü kurtar, hadi.”
-“Tamam dede!” deyip koşmaya başladı. Halktan biri:
-“Hey orda değil, bu tarafta!”
-“Allah razı olsun kardeş.” Deyip gösterilen yere koştu. Çılgın nine de adres veren yerlinin kafasına oklavayı indirip:
-“Lan dingil, o bizim düşmanımız neden ona adres veriyon? Haydi yakalayın onu!” diye bağırdı. Tam o sırada çılgın dede havaya bir el ateş açtı:
-“Siz karışmayın ulan! Hepinizi vurarım ha!”
-“De get başka yerde oyna keldoş seni!” diye karşılık vermesiyle ayağını kurşun sıyırması bir oldu.
-“Sen bana keldoş mu dedin bacaksız karı?” diye çıkışarak yanına geldi. Bütün uzay halkı korkudan geri çekildi. Dede onlara silahı doğrultarak:
-“Kaçmaya kalkanı kıçından vurarım!” diye bağırdı. Sonra çılgın nenenin üç tel saçından yakalayarak hırsla iri gözlerine baktı. Ancak bakmasıyla erimesi bir oldu:
-“Uuuyy hamsi gözli, ne kadar da güzelsın sen kimunsun?” diye sorarken saçlarını nazikçe okşuyordu. Çılgın nene şok olmuştu.
-“Hı?” deyip etrafına baktı. Gözlerinden soru işareti okunuyordu.
-“Ne zaman başlıyoruz savaşa güzel bağyan?”
Herkes şok olmuştu o an.
Nettin Ana yanındakilere dönüp:
-“Ne diyo la bu moruk?” diye sordu. Dede sinirlenip:
-“Moruk senin dedendir!” diye bağırdı. Nettin Ana boynunu büküp:
-“Benim dede sizlere ömür.”
-“Hadi ya? Neden?”
-“Bi keresinde dünyayı ziyarete gitmiş; ilk gidişiydi. Bir armut ağacı görmüş ve armutların tadını merak edip ağaca tırmanmış; ama zalımus avcılardan biri onu kuş sanıp vurmuş son gidişi oldu.”
-“Tüh tüh, onlardan hemen öç almalıyız!”
Tam o sırada Rodine ile Ayşegül ortama girecekken konuşmaları duydu ve geri adım attılar.
-“Alın işte, dünyalı dede de artık bizimle! Savaş başlasın!” diye bağırdı Nettin Ana.
-“Şşş, bana artık dede deme, bana Ekrem diyebilirsin bal kız”
-“Yaa demesene öyle şapşik”
-“Hey, ne yapalım? Toplanalım mı şimdi?” diye sordu insana benzeyen yerlilerden biri.
-“Herkes buraya toplansın, olağanüstü hal var!” diye bağırdı Nettin Ana. Herkes al acele meydana toplandı.
-“Bakın şindi, önce savaşı başlatalım ondan sonra Serpa’yı karadeliğe yollayalım; ondan sonra da kardeşini Jüpiter Tanrısı için kurban edelim.”
-“şş savaşı kazandıktan sonra kurban edelim Ayşegül’ü Sultanım” diye bir önermede bulundu Çılgın dede.
Uzaylılar kendi aralarında fısıldaşmaya başladı.
-“Baksana, dünyadan gelmiş kıçı kırık bi dede bizim neneyi götürüyo.”
-“He ya, doğru diyon. Baksana nenemizin kalbini de çalacak bu moruk.”
-“Tırstım bu deli dededen. Serpa’nın dedesi değil mi? Her halt beklenir ondan.”
-“Kim bilir bu manyak herif hangi kurumdan emekli oldu.”
-“Sanmıyorum emekli olacağını baksana, enerji dolu adam. Bizim neneyi alacak elimizden. Yorulmaz bu herif.”
-“Ben gideyim kolonimize de saklayayım benim büyük büyük neneyi; karı zor oturuyor kıçının üstüne, kaptırır kendini bu çapkın dünyalıya.”
-“Pardon o yaşıyor mu?”
-“Demişti ki bi vasiyetinde 100 yıl önce ölmeden evvel, ben ölürsem beni gömmeyin.”
-“Oha, fosilleşmiştir o şimdi!”
-“Yüreği fosilleşmesin yeter dostlarım.”
-“Âmin.” Diye bağırdı oradaki topluluk. Tam o sırada Ayşegül ile Rodine yerlilerden ikisini rehin alıp uzay gemisine doğru koşarken:
-“Sakın peşimizden gelmeye kalkmayın! Bütün araçların anahtarları bizde!” diye bağırdı Ayşegül.
-“Dedeee, haydeee!” diye bağırdı Rodine. Dede o an Nettin Ana ile liseli aşıklar gibi sarmaş dolaştı ve bizimkileri oldukça şaşkına uğrattı.
-“Ben gelmiyorum yıvrum siz defolun gidin! Ben sevdalandım.” Dedi Dede. Ayşegül’le Rodine birbirine baktı sonra dedeye baktı.
-“Kız Rodine”
-“He Ayşegül”
-“Dedem ne dedi?”
-“Sevdalandımmış”
-“Battuk.”
-“Kaçalım!”
5 dakika içinde oradan ayrıldılar ve geride kalan bütün yerliler peşlerinden bakakaldı. Dede ile Nettin Ana birbirine sevdalı sevdalı bakıyor, sevgi sözcükleri söylüyorlardı birbirine.
-“Yıvruuum…”
-“Bideneeeem”
-“Çiçeeeem.”
-“Böceeeem”
-“Burnunda sümük mü kalmış?”
-“Hani nerde yıvru kuşum?”
-“Bak orda, dur ben alayım.”
-“Na aburda.”
Yerlilerin en akıllısı Boru Beyi herkesi bir araya toplayıp:
-“Bunlar uçmuş; bize bunlardan hayır gelmez.” Dedi. Sonra:
-“Biz kendi halimize kaldık; Önce kaçan dünyalıların peşinden gidip onları yakalayacağız sonra gezegenlerine savaş başlatacağız.” Diye devam etti. İçlerinden biri:
-“Boru Beyi, anahtarlar yok ne yapacağız?”
-“Enaktarlar goltuğun altında galık beni ara.”
-“Hı?”
-“Enaktarlar diyom, goltuğun altında!”
-“Ha, hemen bakıyoruz!”
10 dakika sonra hepsi umutsuz bir şekilde geri geldi. Hep bir ağızdan:
-“Onları da almışlaar” diye bağırdılar.
-“Vay Ameke!” diye bağırdı Boru Beyi. Ameke ortaya çıktı ve:
-“Valla ben yapmadım.” Dedi. Boru Beyi sinirli sinirli:
-“Biri şuna AMEKE’nin Türk küfürü olduğunu söylesin!” diye bağırdı. Oradan tiz sesli dişi uzaylı Ameke’nin yanına gidip:
-“Ameke, AMEKE Türklere özgü bir küfürdür.” Dedi. Ameke sinirlendi:
-“Sen sus Zibil sen sus.” Diye bağırdı. Zibil alınmıştı, boynunu büküp kalabalığın arasına karıştı.
-“Muhterem cemaat, sesime kulak verin; ne yapıp edip makineleri çalıştıralım.” Dedi ve halkın arasına karıştı.
O sırada Ayşegül’le Rodine araçla yavaş yavaş Marsa giderken esir uzaylıların ağzından laf almaya çalışıyordu.
-“Eğer bize sinsi planlarınızı anlatmazsanız buracıkta boğup bırakırız sizi! İkimiz de deliyiz bak!” diye bağırdı Ayşegül.
-“Nolur bize kıymayın!”
-“İsimleriniz ne bu arada?” diye sordu Ayşegül.
-“Benim ismim Muttin.”
-“Benim ismim de Sizil, memnun oldum.”
-“Benim ismim de Peşko.” Diye bağırdı uzaylı Pilot
Ayşegül şaşkınlığa uğramıştı. Çünkü isimler hiç yabancı değildi.
-“Muttin, Sizil, Peşko. Hadi Muttin’i anladım; Muhittin isminden esinlenmiş olmalılar. Ama Sizil? Peşko? Bunların ikisi de bizim köyde kullanılan isimler. Sizil solucanın küçüğü, Peşko da soba. Allah Allah? Niye bu saçma isimleri kullanıyorlar ki?” diye söylendi. Tam o sırada Pilot Peşko heyecanla:
-“Gitmiyor, aracımız gitmiyor!” diye bağırdı.
-“Nasıl gitmiyor la? Noldu?” diye sordu Ayşegül.
-“Havada kaldık havada! İlerlemiyor araç!” diye cevap verdi telaşla Pilot Peşko.
-“La noldu? Benzin mi bitti?” diye sordu Rodine. Ayşegül Rodine’nin kafasına bir tokat patlatıp:
-“Uzayda ne arar benzin? Benzin ne arar la uzayda?” diye bağırdı Ayşegül.
-“Muttin, noldu bu araca?” diye sordu Pilot Peşko.
-“La ne olacak, Ulan Bursa organize sanayiye götürmüş, orijinal yedek parça olmadığı için çakma yedek parçayla idare edin demişler.” Diye cevap verdi Muttin. Ayşegül yere diz çökerek yüzünü tırnaklarıyla çizerken şu cümle döküldü dudaklarından:
-“Battuk.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.