- 241 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kerim’ce Güzellemeler -41–
Kerim’ce Güzellemeler -41–
Yaşamışsındır, 5, 25, 50 yaş, belki de daha fazladır!.. Cefa, sıkıntı, ders, pratik, uygulama ve sonunda da iyi bir tecrübe!. Anlatmak istersin yaşadıklarını, tecrübelerini çocuklarına, belki senden daha küçüklere…Anlattıkların masal ve ninni gibi gelir dinleyenlere…Hani büyüklerimiz hep dediler ve şimdi biz diyoruz, belki yarın da çocuklarımız diyecek ya!!.. “Şurada şu oldu, bu oldu, ben sizin yaşınızdayken falan!..” diye. “Neler yaşadık, neler atlattık, başımıza ne/neler geldi, kar mı ettik/zarar mı çektik, acılar mı yaşadık…” itibar edilmez, hiç merak edilmez, hele ders ve nasihat hiç alınmaz. Kim dinler sizi azizim, sadece konuşmuş olmaktan öteye gidemezsin! Güya devir değişmiştir, güya o eskidenmiş, güya şartlar değişmiş miş!.. Aslında kimlikler değişmiş, her şeye yabancılaşmış insanlar, hangi asrın adamları olmuşlar, onların da haberleri yok.
***
Karşında yol ikiye ayrılınca, biraz şaşırırsın, tökezlersin belki; ama sonra kendine gelir, aklınla, inancınla, itikadınla, karar verirsin. Yol, yön bulma mekanizması devreye girer. Ya bir yola girer, Cehennemin dibine, Esfal-i Safilin’e gidersin, ya Cennet-i Ala’ya doğru yol alırsın. Yok olan da, kurtulan da, düşen de, kalkan da sensindir. Kıymet ve değerli olman, gaflet, dalalet ve delalette olman nispetinde varsındır veya yoksundur. Aklını, mantığını, gönlünü, hislerini, imanınla harmanlamadığın sürece, hiçbir şeyin garantisi yoktur. Nedametlerin ne kadar kurtuluşuna vesile olacaktır!! Hiç düşündün mü?.. Her şey senin elinde yani! Muhtemel sonun hesabı sana aittir.
***
Aslında herkes her şeyi biliyor da, işin içine kişisel menfaatler girince, işin rengi değişiyor. Herkes kendi lehine yaptırımlarda bulunuyor.
***
Sahi dostlar, bazen bomboş bahanelerin arkasına sığınıyoruz, kendimizi temize çıkarmak adına! Acaba kendimizi mi kandırıyoruz, yoksa karşımızdakini mi?..
***
El-ele, göz-göze, diz-dize, yüz-yüze, omuz-omuza, sırt-sırta, yürek-yüreğe, gönül-gönüle... Tamam anladık da... Madem ki herkes insan, peki ya sonuç?
***
Bazı insanlar vardır, onu sevdim, o beni sevmedi, diye sevinirken ya da ah-vah ederken; Dua alarak/ederek sevinmek yerine, ah/beddua ederek/edilerek, yerlerde sürünmeyi göze alırlar/seçerler!
***
Önemli olan, Atı alıp Üsküdar’ı geçmek değil, ah almadan hesabı çetin, ince ve keskin olan Sırat-ı geçebilmektir.
***
Boş yaşayıp yaşamadığını anlamak için, geç aynanın karşısına, kendi kendinle yüzleş bakalım, kendine bir bak, tanıyabilecek misin? Gir bir yola, bak önüne, bakalım nereye gideceksin? Eğer bu yolun yolcusu sensen, cefasını, sefasını çekecek olan hancı da sensin. Kervanlar gelip geçer, haşir-neşir olacak bu yolda, bakalım sen hangisindensin?
***
Girdiği yolda ilerlemeye çalışanlar, nedense kimlerle yola düştüklerine pek dikkat etmezler. Bu yolda ilerlemek, büyük bir maharet ister. Analar öyle çok yüzlü cambazlar doğuruyor ki....Bazen analar derki; “sen, doğuracağıma, bir kalıp sabun doğursaydım keşke!!!”
***
Şereflilerin şerefle şereflendirdiği bir köyde açtım gözlerimi. O gün karnın doydu mu yaşamın en güzel demlerini yaşıyorsun demekti. En güzel anlarımız da akşam, bir amcamızın evinde bulunan ve yaprakları darmadağın olan, iğne iplikle birbirine yamalanan, “Battal Gazinin Destanı” adında ki kitabı okumasıydı. Hele bugünkü ismiyle şömine olan “argır”ın ya da “tıfık”ın başında kuru yemişler tüketmek en güzel zaman geçirme meşgalemizdi. O günden bugüne… Aman yarabbi, ne kadar da değiştik, değiştirildik!
***
Siz, hiç yaptıklarınızdan ya da yapamadıklarınızdan üzüntü duydunuz mu?
Siz, hiç kendi kendinize kızdınız mı?
Siz, hiç kendi kendinizi ayıpladınız mı?
Siz, hiç kendi kendinizle tartışarak, kavga ettiniz mi?
Siz, hiç kendi kendinize “sen biçim bir insansın?” dediniz mi?
Siz, hiç kendi kendinizi sorguladınız mı?
Siz, hiç kendi kendinizi topyekûn bir hesaba çektiniz mi?
Kerim BAYDAK
[email protected]