- 1240 Okunma
- 12 Yorum
- 1 Beğeni
YÜREK ÇAĞLAMIŞ, KEMAN AĞLAMIŞ, HATÇE’M KARALAR BAĞLAMIŞ.
Öncelikle yazıda geçecen isimlerin tamamen tarafımdan uydurulduğunu belirteyim ve bu isim ve soy isimde arkadaşım varsa kendisinden/ kendilerinden özür dileyeyim.
………………………………………………………………………………………
Kısa bir dönem de olsa bir özel okulda müdürlük yaptığım için haliyle yine benim gibi özel okul müdürü olan pek çok arkadaş tanımıştım. O arkadaşların pek çoğu halen görevlerine devam ediyor ama ben hem artık yorulduğumdan, hem özel okullar gençlere daha fazla yer verdiğinden tam bir emekli hayatına çekildim. Zaten artık bu devirde eğitim-öğretim sektöründe çalışmak için insanın sinirlerinin tamamen alınmış olması gerekiyor. O da bende yok maalesef.
Neyse…Tamamen emekli olunca ne yaparsınız? Tabii ki zaman zaman eski dostları ziyaret edersiniz. Ben de bir iki sene önce bir özel okul müdürü dostun ziyaretine gittim.
Eğitim-öğretim yılı yeni başlamıştı. Müdür arkadaşımın makam odasının kapısını çalıp da başımı içeri uzattığım anda arkadaş heyecanla ayağa kalktı.
-Ooooo Sami Hocam ! Hoş geldin yahu. Hangi rüzgar seni buralara attı?
-Ya sorma Allaaddin Hocam. Eski dostları şöyle bir ziyaret edeyim dedim.
-Çok iyi ettin hocam.
Alaaddin Bey daha sonra bir çay söyledi ve muhabbeti koyulaştırdık tabii ki. Biz böyle muhabbet ederken kapı yine çalındı ve genç bir vatandaşın kafası içeri uzandı.
-Şeyyy. Ben Edebiyat öğretmenliği için gelmiştim. Edebiyat Öğretmeni arıyormuşsunuz da.
Alaaddin Bey sevinçle ayağa kalktı.
-Hoş geldiniz. Evet Edebiyat Öğretmenine ihtiyacımız var. Diplomanız var mı?
-Evet var.
-Çok güzel. Şimdi siz bir dilekçe yazın bize. Sonra diplomanızın noter tastikli bir fotokopisi ile size vereceğim listedeki evrakları tamamlayın, hemen işe başlatalım.
-Dilekçeyi size mi yazacağım?
-‘’……Lisesi Müdürlüğüne. Okulunuzda Edebiyat Dersi Öğretmeni olarak görev yapmak istiyorum. Gereğini arz ederim.’’ Diye yazarsınız. Ha bu arada, nüfus cüzdanınız yanınızdaysa bir fotokopi aldıralım.
-Yanımda yanımda. Bir dakika çıkartayım.
Genç öğretmen adayı ceplerini karıştırmaya başladı. Nihayet arka cebinden bir cüzdan çıkarıp cüzdanın içindekileri masanın üzerine boşalttı. Aman Allah’ım. Masanın üzerinde Kültür Bakanlığından bir belge. Belgeye göre bu öğretmen adayı ‘’Halk Şairi’’ Çünkü o minik kartta ‘’Adı/Name: Kerem, Soyadı/Surname: Aslı,İcra Dalı/ Branch: Halk Şairi’’ Yazıyordu büyük harflerle.
Heyecanla sordum:
-Şair misiniz?
Gururla göğsünü kabarttı.
-Evet. Kültür Bakanlığı onaylı halk şairiyim.
İçimden ‘’Allah Allah. Halk şairi olmak için onayı artık halk adına Kültür Bakanlığı mı veriyor?’’ diye düşünsem de delikanlıyı bozmak istemedim.
-Hımmm ne güzel. Ben de kendi çapımda şiirler yazarım.
- A ne güzel. Sizin de halk şairi belgeniz var mı?
Yavaş yavaş tepemin tası atmaya başlamıştı.
-Yok değerli arkadaşım. Çünkü ben halkın değil bir avuç aristokratın şairiyim.
-Öyle ya da böyle. Madem siz de şairsiniz size bir kartımı takdim edeyim. Şiir ve düz yazı konusunda bir sorununuz olursa beni arayın. Elimden gelen her türlü yardımı yapmaya hazırım.
Bir taraftan nihayet bulduğu nüfus cüzdanını Alaaddin Bey’e uzatırken bir taraftan da bana bir kartvizit uzattı.
Aman Allah’ım bizim Kerem Aslı meğer sadece halk şairi değilmiş. Aynı zamanda yazar, bestekar, güftekar ve dahi organizatörmüş.
-Oh ohh ohhh maşallah maşallah. On parmağınızda on hüner.
Bu arada Alaaddin Bey nüfus cüzdanının fotokoposini aldı ve Kerem’e döndü.
-Hocam dilekçe tamam mı? Onu da alayım.
Kerem başladı dilekçeyi yazmaya. Aynen yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi.
Bana şiir ve düz yazı konusunda elinden gelen yardımı yapacak vatandaş dilekçeye ‘’ Sayın…..Lisesi Müdürlüğüne ‘’ Diye başlamıştı.
Artık dayanamadım. Çünkü Tophaneli Deli Sami damarlarım kabarmıştı.
-Muhterem ! ‘’ Sayın Müdürlüğü olmaz ‘’ Orada saymayacaksınız.
Aval aval suratıma baktı.
-Ne münasebet. Müdürlük saygın bir makam değil mi yani? Hem beni eleştirmek hakkını size kim veriyor?
Ulan adam haklı şimdi. Ben ne hakla karışıyorum ki vatandaşın yazdığı bu edebi şahesere? Ama yine de cevap vermem lazım. Yoksa çatlarım, huyum kurusun.
-Beyefendi. Öğretmenlik hakkı denen bir hak var. Öğretmen nerede bir yanlış görürse onu düzeltmekle mükelleftir. Bakın siz de öğretmen olacaksınız. Öğretmenliği sadece sınıfın dört duvarı arasında icra edilecek bir meslek olarak görürseniz hem siz hapı yutarsınız hem de bu toplum…
Alaaddin Bey de devreye girdi.
-Arkadaşım ! Bir dilekçe, kağıdın en başına sıkıştırılmaz her şeyden önce bu biiirrr. Bir dilekçede imza ve adres olur bu ikiiii. Üniversite mezunu bir insan, bir edebiyat dersi öğretmen adayı en azından hecenin nereden bölünmesi gerektiğini bilir bu üüüçççç. Ve Sami Hocamın dediği gibi makama yazılan bir dilekçeye ‘’Sayın ‘’ ile başlanmaz bu da dört. Şimdi alın nüfus cüzdanınızı. Herhangi bir evrak filan da getirmeyin. Dilekçe yazmasını öğrenin ondan sonra bir daha müracaat edin. Güle güle.
Kerem Aslı resmen sepetlendi. O sepetlendi ama bende bir vicdan azabı başladı. Öyle ya genç bir insanın ekmeğine mani olmuştum kopası çenem yüzünden.
-Ya Alaaddin Hocam. Çok üzüldüm. Benim yüzümden bir delikanlı girebileceği bir işten oldu.
-Hocam üzülme. Baksana adam şair, yazar, bestekar, güftekar, organizatör. Ekmeğini taştan çıkarır böyleleri. Takma kafana. Hem sen olmasan da kovardım o herifi. Öğrencileri böyle bir doğal afetten korumak adına kovdum zaten.
-Yine de üzüldüm.
-Hocam boşver. Üzüleceksen de memleketin haline üzül. Ziya Paşanın dediği gibi ‘’ Ne günlere kaldık ey gazi hünkar/ Katır defterdar oldu, eşek mühürdar’’ Ya sen bilirsin. Bu şairlik, yazarlık olayı ile ilgineniyorsun. Bu ‘’Halk Şairi’’ belgesi kimlere veriliyor? Bunun kriterleri nelerdir?
-Vallahi bilmiyorum hocam. Arkadaşlarım içinde bu belgeye sahip pek çok muazzam şair ve yazarlar var. Ama böyle bu giden vatandaş gibi bir dilekçe yazmasını bile bilmeyen şair ve yazarlar da var. Anladığım kadarıyla Kültür Bakanlığının kriterleri ile senin, benim kriterlerimiz çok farklı.
-Yahu merak ediyorum. Bir dilekçeyi bile yazamayan adam ya da kadın, yazar olarak ne yazar?
-Onu ben de merak ediyorum değerli hocam. Ben de çok merak ediyorum
Evet… Alaaddin Beyin yanından ayrıldıktan sonra da hep merak etmiştim ‘’ Bir dilekçe bile yazamayan adam şair ve yazar olarak ne yazar?’’ Diye. Merakımı gidermem uzun sürmedi.
Bir kaç ay sonra bizim Kerem Aslı’yı çeşitli edebi platformlarda görmeye başladım. Aşağı yukarı her edebi platformda bilhassa şiirleri yayınlanıyordu. Arasıra yazılar da yazıyordu.
Bana kalsa benim beş yaşındaki torun Elif Nur ondan bin kat daha güzel şiir yazıyordu. Hiç olmazsa anlıyordum Elif Nur’un şiirlerini. Kerata gerçi hep bir yerlerden araklıyordu ama Kerem Aslı’da da vardı araklama. Araklıyor lakin öyle kuşa çeviriyordu ki orijinal şiirin içine ediyordu ve ne yazdığını, ne anlattığını anlamak için kripto uzmanı gerekiyordu. Elif Nur hiç olmazsa ‘’Tavuklayı pişiymişem, hacı bababayı çayşıya göndeymişem’’ Dediğinde ne demek istediğini anlıyor, birlikte çarşıya, parka gidiyorduk.
İlle velakin?
İlle velakin Kerem Aslı’nın şiirleri beğeni ve yorum patlaması yaşıyordu adeta. Çok nadiren bir iki ukala(!) ‘’ Bu şiir mi ?’’ ya da ‘’ Bu nasıl bir yazı böyle?’’ Diye eleştirecek olsa Kerem Aslı’nın kendisine bile kalmıyordu bu tip ukalaları(!) bertaraf etmek. Dostları sağ olsun o ukalaların canına okuyor, adamı ya da kadını eleştiri yaptığına yapacağına pişman ediyorlardı. Zaten kısa süre içinde eleştirici saldırganlardan tamamen azad etmişti çeşitli edebi platformlardaki sayfalarını.
Kafama takıldı tabii ki. Öyle ya bu edebiyat platformlarında öyle şairler, öyle yazarlar vardı ki NazımHimet, Ümit Yaşar ya da Aziz Nesin, Kemal Tahir mesabesinde. Onların yazdıklarına bazen en fazla on yorum yazılırken Kerem Aslı’ya bunca rağbetin sebebi neydi? Bazen günün yazısı seçilen bir yazı ya da şiirin okuyucu ve yorum yapan sayısı ikiye kadar bile düşerken Kerem Aslı’nın yorumcu sayısı her zaman bir hayli kabarıktı. Bunun bir sırrı olmalıydı.
Araştırmaya başladım.
Önce Kerem Aslı’ya yorum yazanları ele aldım. Aman Allah’ım. Yapılan yorumların şiirle bir alakası yok.
Aynen şöyle:
‘’Yürek çağlamış’’
‘’Keman ağlamış’’
‘’Hatcem karalar bağlamış’’
‘’Dizeler coşmuş’’
‘’Ali okula koşmuş’’
‘’Bahçelerde mış mış’’
‘’Dalları yere düşmüş’’
‘’Hocam ne güzel demişsin’’
‘’Peynir ekmek yemişsin’’
‘’Ay oğlan Tatar mısın?’’
‘’Şeftali satar mısın?’’
‘’Şeftali şöyle dursun’’
‘’Benimle yatar mısın?’’
‘’ Dam üstünde saksağan’’
‘’Gel bize bazı bazı’’
Ve tabii ki ‘’ Kutlarım üstad’’
Oysa vatandaşın yazdığı şeyin konusu: ‘’ Fena şekilde amel oldum. Hastalık beni mahvetti’’
Şiiri Ulvi duyguların patlaması, Dürdane’nin hasedinden çatlaması, Vatan ve bayrak aşkının tezahürü, en derûni aşkların mısralarla ifadesi, doğanın ivmesel simgesinin nonfigüratif neslel içselleşmesi olarak yorumlayanların da haddi hesabı yok bu arada. Bir Allah’ın kulu ‘’ Üstadım ! Leblebi ye, kola iç. Amele iyi gelir.’’ Demiyor. Üstad da yorumculara ‘’ Ulan geberiyorum, amel oldum ameeel. Ne kemanı, ne şeftalisi?’’ Demiyor.
Ama ne yazık ki pek çok arkadaş, sayfasında bir eleştiri görmektense bunları görmeyi tercih ediyor ve yine maalesef böyle bir arz ve talep doğuyor: ‘’Aman eleştirme de ne yazarsan yaz.’’
Efendim en sonunda anladım Vehbi’nin kerrakesini.
‘’Bizim Kerem Aslı kimlerin şiirlerine ne gibi yorumlar yazmış?’’ Diye bir araştırmaya girince olay aydınlandı.
Kerem Aslı, bir günde tam 263 şiire yorum yazmış. Yazıyla da yazalım: İki yüz altmış üç.
Bir şiir ne kadar kısa olursa olsun onu okumak, yorum yazmak ve o yorumu göndermek en az üç dakika zamanınızı alır değil mi?
Yani 263 x 3 = 789 dakika devamlı şiir okuyup yorum yazmanız lazım. Bu da en az 13 saat sadece şiir okumak ve yorum yazmak anlamına gelir. Şimdi anlayabiliyor musunuz olayı?
13 saat sadece bir edebi platformda şiir okumak ve yorum yazmak… Bir de aynı vatandaşın en az dört değişik edebi platformda şiirlere ve yazılara yorum yazdığını düşünün. Ne eder: 4x13= 52 saat. Yani vatandaş hepi topu 24 saat olan bir günde yemeden içmeden şiirlere ve yazılara yorum yazsa bile 24 saatte olması mümkün değil.
Ne oluyor peki?
Ona da baktım.
Bu 263 şiire ne kadar zamanda yorum yazıldığını yazıyorum şimdi. Sıkı durun: Toplam 31 dakikada. Yanlış okumuyorsunuz. 31 Dakika...
Vatandaş dört tane mesaj belirlemiş. Bu dört mesajı kopyalayıp kopyalayıp yapıştırıyor şiirlerin altına. Tabii ki kendisi böyle her şiire yorum yazınca (!) şiirine yorum yazılanlar da ‘’ Dolu gelen tabak boş gönderilmez’’ Geleneğimiz mucibince bizim Kerem Aslı’nın sayfasını dolduruyorlar. ‘’Al gülüm, ver gülüm’’ olayı. Kerem Hangi yöntemi uyguluyorsa onlar da aynı yöntemi uyguluyorlar.
Elbette ki değerli şair ve yazar dostlarımın çok büyük bir bölümünü tenzih ediyorum ama böyle bir anlayışın maalesef pek çok edebi platformda var olduğu bir gerçektir.
Sorum şu: Ciddi ve yapıcı eleştiriye kapalı ama yazılanla hiç alakası olmayan ya da alakası olsa bile sadece ve sadece övgüye dayalı bir anlayışla edebiyat gelişir mi?
İşte bu soruyu sorduğumuz zaman da maalesef aldığımız cevap: ‘’ Ben yüreğimdekileri yazıyorum.’’ Oluyor. Sanki biz kıçımızdakileri yazıyormuşuz gibi.
Aman yanlış anlaşılmasın. Eleştirinin de bir dozu olmalı elbette.
Mesela iki yıl kadar önce bir vatandaş genç bir arkadaşın yazısına ‘’ Sen bu abuk sabuk kelimeleri bulup da yazmak için çok mu aradın?’’ Diye yorum yazmıştı. Baktım adam akademisyen. Yani Edebiyatı biliyor. Edebiyatı biliyor ama hocalığı/ Öğretmenliği bilimiyor. Adama ‘’ Şeytan da çok şey biliyor ama bir tane seveni yok.Edebiyat adına minik minik adımlar atmaya çalışan birine böyle mi hocalık yapıyorsunuz?’’ Diye cevap yazmıştım.
Kısacası eğer bir edebiyat platformunda yazı ve şiir yazıyorsak edebiyatı ciddiye almak zorundayız ve Kerem Aslı’lar şunu asla unutmasınlar: ‘’ Siz nasıl ki 31 dakikada 263 şiire yorum yazıyorsanız, yorum yazdıklarınız da size aynısını yapıyor aslında. Yani okunmuyorsunuz. Belki sizin için acı olacak ama gerçek bu.’’
Bu arada bir de ‘’ Ben şair değilim, yazar da değilim. İçimden geleni yazıyorum’’ Diyen arkadaşlarım var. Ben kendi adıma onlara dokunmuyorum. ‘’Şair ve yazar değilim.’’ Diyen birine ille de ‘’ Yazım kurallarında dikkat et, yazdıkların açık ve anlaşılır olsun vs. ‘’ Demenin bir anlamı var mı? Elbette yok. Her ne kadar ‘’ Madem şair ve yazar değilsin bir edebiyat sitesinde ne işin var arkadaşım? Daha eğlenceli bir sürü site var.’’ Demek geçiyorsa da içimden, dediğim gibi onlara dokunmuyorum. Herkesin kendine göre bir sebebi vardır yazmak için. Benim ilgi alanım Kerem Aslı’lar.
Bir ilave daha yapayım:
Denilebilir ki ‘’ Ne yani sen edebiyatın kralı, profesörü müsün? Her şeyi sen mi biliyorsun?’’ İşte işin bir başka acı tarafı da bu. Ben lise yıllarımda edebiyat derslerinden kafada ne kalmışsa onunla Türk dili ve Edebiyatı dersi veriyorsam memlekette edebiyatın ne durumda olduğunu varın siz anlayın artık.
Son olarak: Benimle ve yazdıklarımla ilgili bir eleştirisi olup da bunu doğrudan doğruya -diğer okuyucularla da paylaşacak şekilde- açığa yazmayan bir arkadaşım asla benim dostum olamaz. Hatasız kul olmaz. Hatalarımızı ancak böyle böyle düzeltecek ve edebiyat adına işte bu yolla iyi bir şeyler yapacağız. Aksi takdirde bir sada neş’et eder bizden ama asla kubbede bâki kalan bir sada olmaz o.
TÜM DOSTLARA SELAM VE SEVGİLERİMLE.
YORUMLAR
Merhaba Hocam, bahsi geçen şu Aslı Keremler hakkinda gecen gün bir arkadaşla konuşmuştuk. Arkadaşın şiirine şiirle hic alakası olmayan bir yorum yazinca yorum derdinde olmayan arkadasimiz soruyor 'Yorumunuzla şiirimin alakasi yok, ne demek istediniz?" sonuç ne oldu dersin.
Aslı kerem, yorumu silip arkadaşı engelledi.
Bir başka arkadaş, başka bir gun kısa bir yazıyla annesinin ölümünü bildiriyor, yorumlar yagmur gibi yağıyor yine 'yüreğine sağlik, yürek cağlamış kalem aglamis.
'Üzüldüm. Başin sağ olsun' diyen pek az ya da hic yok...
Kısaca hocam, yazı anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Selamlar.
sami biberoğulları
Şiir şu:
Bir anne vardı,
Çocukları üşüdüğünde üzerlerine titreyerek onları ısıtan
Hasta olduğunda başucunda saatlerce bekleyen .
Yorum da bu:
"Ey tanrısal imparator, eğer sana engel teşkil ediyorsam,
ölüm kararımı verebilirsin, yalnız beni ölümle tehdit etme,
çünkü ölümden korktuğum yok". .................Petronius
....................................................... Saygı ve Selamlar...
Aynı gün aşağı yukarı 100 şiire bu kopyalanmış ve yapıştırılmış.
Başka bir şey dememe gerek var mı?
Selam ve sevgilerimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bam telini zangırdatmışsınız, değerli hocam...
Evet, insanımız her şeyin ustasıdır...
Futbolun, sanatın, siyasetin, diplomasinin, ekonominin...
Siz, hiç "yahu arkadaş, ben bu konuda bir şey bilmem" veya " şu söylediğini anlayamadım" diyen birine rastladınız mı?...
Sonuç?... Sonuç, kendi otomobilimizi bile yapamıyoruz hâlâ...
Asıl felaket, bu millete yönelik algı operasyonları planlanmasında...
Bir operasyonla ekseninden şaşan insanlar oldu toplum...
Geçtik şiirden, edebiyattan, şöyle omurga sahibi gibi, adam gibi, hanımefendi gibi tevazu ile, mahçubiyet ile davranmayı bilsek, o bile çok şeydir kültür adına, estetik adına, etik adına var olma bilinci...
'İstimna' ile edebi yaratımı karıştırmamayı bilmek için, tabii en başta sizin şimdi ifade ettiğiniz ferasete sahip olmak gerekiyor...
Neyse be, değerli hocam... Yazdıkça ayıp edeceğim galiba...
Saygı ve selamlarımla.
sami biberoğulları
Rahmetli Babam bir zamanlar bir lokantaya girer ve lahmacun söyler.Az sonra birisi getirir lahmacunu ama adamın üzerindeki önlük salça sosuna bulanmıştır adeta.
Babam '' Evladım bu nasıl bir servis. O üzerindeki önlük ne öyle, pislikten görülmüyor'' Der.
Eleştirilere kapalı bir toplumuz ya. Garson cevabı patlatır.
''Amca sen lahmacun mu yiyeceksin, benim önlüğümü mü yiyeceksin?''
Aman estetikten vazgeçtim. Birazcık nezaket öğretelim yeter de artar bile.
Selam ve sevgilerimle.
Bana da güzel yorum yapanlar oldu. Eleştiri yapanlar da oldu.
Ama, eleştirileri daha eğitici buldum her zaman. Dediğiniz gibi dozunda yapıldığı zaman eğitici olur. Ama gelin görün ki kırılacağımı üzüleceğimi düşünüp eleştirmekten kaçınan çok yazar/şair var.
Bir keresinde Nisan yağmuru ile ilgili yazmış olduğum bir şiire Afet Kırat hocam bir eleştiri yapmıştı. O eleştiri beni yazdıklarım hakkında düşünmeye itmişti uzun süre...
Epey bir düşündükten sonra dedim ki artık kabuğumu değiştirmeliyim ve dediğimi de yaptım. eski ve yeni şiirlerimin arasındaki farkları gördükçe bana yapıcı eleştiri yapan AFET hocam ve onun gibi hocalarıma teşekkürü her zaman borç bilirim.
Elimden geldiğince de eleştirileri dikkate alarak kendimi geliştirmeye dikkat ederim.
Bu arada benim için KÜLTÜR BAKANLIĞI tarafından verilmiş unvanın önemi yok. Ben kendimi biliyorum bu bana yeter :)
güzel yazı için Tebriklerimi sunar, başarılarınızın devamını temenni ederim
Ayşegül AKTAĞ tarafından 2/10/2016 5:43:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Ben bizim gibi protez dişlilerin değil de sizin gibi cıvıl cıvıl gençlerin edebiyatla böyle iç içe olmasını, bir şeyler üretmek için canla başla çaba sarf ettiklerini görünce çok mutlu oluyorum.
Sen tanıdığım gençler içinde en iyilerinden birisisin.
Yazılarını ve şiirlerini büyük bir zevkle okuyorum. Yazmaktan asla yılma.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
gerçekten yürek çağlamış hocam :)))
güzel bir konuya değinmişsiniz
paylaşıma teşekkürler
saygılar
sami biberoğulları
Bu konuya birilerinin değinmesi gerekiyordu.
Nasip banaymış.
Selam ve sevgilerimle.
Öylesine rahatsız olduğum bir konu ki ; hatırlamak bile bozuyor. Çok sık rastlıyoruz ve apaçık da anlıyoruz aslında. Ben çoğu zaman yorum bırakan arkadaşların eserlerine yorum bırakmaktan sakınıyorum, yanlış anlaşılma, paslaşma sanılması korkusuyla. Öyle yüz yorum olacağına, samimi tek bir yorum, aslında pırlanta değerinde. Hele ki hatamı söyleyen, en değerli dostumdur.
sami biberoğulları
Şiir şu:
Bir anne vardı,
Çocukları üşüdüğünde üzerlerine titreyerek onları ısıtan
Hasta olduğunda başucunda saatlerce bekleyen .
Yorum da bu:
"Ey tanrısal imparator, eğer sana engel teşkil ediyorsam,
ölüm kararımı verebilirsin, yalnız beni ölümle tehdit etme,
çünkü ölümden korktuğum yok". .................Petronius
....................................................... Saygı ve Selamlar...
Aynı gün aşağı yukarı 100 şiire bu kopyalanmış ve yapıştırılmış.
Başka bir şey dememe gerek var mı?
Aynen dediğiniz gibi. Sayfamda böyle saçmalıkları göreceğime bir tane olsun, samimi olsun.
Selam ve sevgilerimle.
"Sizin yazılarınıda ruh yok sadece imla doğruları var.. Kusura bakmayın hep böyle düşündüm bu güne dek şimdi fikrimi açıklıyorum.Bunları özeldenmde yazabilirdim lakin sizinde tarzınız bu başarılı insanların nooktasına virgülüne takmak açıkça yazmak.. Sanki konuşuyorsunuz betimleme sıfır, eskiden virgülde koymazdınız kusura bakmayın ben beğenmiyorum...."
Ne yazık ki birine "doğrusu şu" dediğiniz zaman düştüğünüz durum bu. Yazım hakkında söyledikleri değil bozulduğum, intikam için yorum yapmış olması. Artık nasıl bir ukalalık yapmışsam. Genel olarak işler böyle yürüyor bu sitede. Bunu hepimiz biliyoruz artık. Fakat hala, ısrarla "niye böyle olsun ki" diye üzülüyoruz. Benim üç yaşındaki kızım anlattıklarını anlamadığımda "Ne hal var görüyor sen" der ve çekip gider. En iyisi.
Saygılarımla hocam.
sami biberoğulları
Şiir şu:
Bir anne vardı,
Çocukları üşüdüğünde üzerlerine titreyerek onları ısıtan
Hasta olduğunda başucunda saatlerce bekleyen .
Yorum da bu:
"Ey tanrısal imparator, eğer sana engel teşkil ediyorsam,
ölüm kararımı verebilirsin, yalnız beni ölümle tehdit etme,
çünkü ölümden korktuğum yok". .................Petronius
....................................................... Saygı ve Selamlar...
Aynı gün aşağı yukarı 100 şiire bu kopyalanmış ve yapıştırılmış.
Neden böyle dediğiniz anda hemen engeli yiyorsunuz. Bu örneklerden biri. Bir diğeri de senin verdiğin örnek ki ben de aynısını yaşadım. Hatta daha kötüsünü yaşadım:
Bir bayan arkadaş ''Hocam bana bir şeyler öğret. Hece şiiri yazmak istiyorum'' dedi. Bir yerde buluşmayı talep etti. Tamam dedim. Bir süre sonra tekrar aradı. Aynı yerde akşam buluşalım dedi. Akşamları evden dışarı çıkmadığımı söyledim. Gerçekten de çok acil bir işim yoksa İstanbul'da akşamları sokağa çıkmam.
Önce ''Erkek ol biraz erkek'' hakareti geldi, hemen ardından ''Şiirlerin zaten bir b.ka benzemiyor''
Dediği saatte dediği yerde olsaydım eminim beni şairlerin kralı ilan edecekti ))))))))))))
İşte böyle.
Selam ve sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
CaNMaYBuLL
& İzniniz olursa tek bir cümle kurmak istiyorum. Burası edebiyat sitesinden başka her şey ...
Aynur Engindeniz
İlahi Hocam!!!
Diyorsunuz ki ''Arı ne bilsin Bal yapmayı!Ülkemizde dünya kadar Bal Fabrikaları var!
Buradan siz yorumu çıkartırsınız.
Şimdi dieceğim ki Yahu adam yazımış, emek vermiş,yüreğinin(!)sesini okurlara yansıtmış daha ne istersiniz?
Bilemiyorum buna da belki bir hikaye çıkartırmısınız?
Konuşma diliyle yazılan şiirlere sanıyorum ki bir yazınız da olamaz!!!Konumuz şiir değil ama benim de takıldığım bu...Benim anlayamadığım konu:Arkadaş sen şiirini yaz da gerisini boş ver mi olmalı?Yoksa hakikaten yüreğinden geçenlerin şiire yansımasımı olmalı.Adam-Kadın yazıyor bakıyorsun mısranın bir yerinde Bilader(!)yazmış...Yav bak kardeş bu senin yazdığının doğrusu ''Birader'' o da zaten İngilizce! hem şiire ne diye soktun o kelimeyi...Bu bir örnek.Birde Beni enterese etmez yazsın değilmi?Bakıyorsun ki adam-Kadın,Şair-Şaire bu kelimeyi ''Beni enteresan etmez'' deyivermiş......(.......)
Uzatmadan ne diyeyim...Herkes Şair,Edebiyatçı,Yazar,çizer!!!
Haydi hayırlı günler.
Selam ve Saygılarımla.
sami biberoğulları
Şiir şu:
Bir anne vardı,
Çocukları üşüdüğünde üzerlerine titreyerek onları ısıtan
Hasta olduğunda başucunda saatlerce bekleyen .
Yorum da bu:
"Ey tanrısal imparator, eğer sana engel teşkil ediyorsam,
ölüm kararımı verebilirsin, yalnız beni ölümle tehdit etme,
çünkü ölümden korktuğum yok". .................Petronius
....................................................... Saygı ve Selamlar...
Aynı gün aşağı yukarı 100 şiire bu kopyalanmış ve yapıştırılmış.
Başka bir şey dememe gerek var mı?
Şimdi sen söyle. Haksız mıyım?
sami biberoğulları
Şiir şu:
Bir anne vardı,
Çocukları üşüdüğünde üzerlerine titreyerek onları ısıtan
Hasta olduğunda başucunda saatlerce bekleyen .
Yorum da bu:
"Ey tanrısal imparator, eğer sana engel teşkil ediyorsam,
ölüm kararımı verebilirsin, yalnız beni ölümle tehdit etme,
çünkü ölümden korktuğum yok". .................Petronius
....................................................... Saygı ve Selamlar...
Aynı gün aşağı yukarı 100 şiire bu kopyalanmış ve yapıştırılmış.
Başka bir şey dememe gerek var mı?
31 Dakika bile fazla aslında ))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Filiz Şahin.
boş ver
ekabir ekabir konuşuyorlar
Ağacı kesen baltanın sapı da kendinden olunca elem daha acı oluyor Sami Hocam.
Edebiyatımızın kaderi bu demek ki...
Sağ olasın...
Rabbim gerçek edîpleri ve edep sahiplerini yoldan çıkarmaya.
Sıhhat, huzur ve selâmet dileklerimle...
sami biberoğulları
Benim anlamadığım tek şey şu: 31 Dakikada 263 şiire yorum yazmak zorunda mı bu vatandaşlar?
İkinci husus da Yazılanlar herkese açık olduğuna göre -hakaret ve rencide edici ifadeler olmamak kaydıyla- tenkit niçin ille de kapalı olmak zorunda ?
Bunu anlayamıyorum işte. Bir tenkitdeki olumlu noktalardan niçin başkaları da faydalanmasın? Ya da yaptığımız tenkide karşılık niçi,n bir başkasının ''Arkadaşım siz öyle demişsiniz ama o öyle değil böyledir'' diyebilme hakkımı önlemiş olalım?
Selam ve sevgilerimle
heheheh bende böyle bir kaç kişi tanıyorum kartvizitinde şair söz yazarı bestekar v.s v.s....ama şiirelrine baksan birde kafayı taksan olursun akıldan noksan............saygıalr sevgiler hocam
sami biberoğulları
Benim derdim Kerem Aslı tipinde olanlar...
Selam ve sevgilerimle.