- 409 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ÖĞRETMENİN GÜNCESİNDEN ESİNTİLER
Yıllardan beri okurum. Kitap okumaya ne zaman başladım ya da ilk kitabı ne zaman okudum tam anımsayamıyorum. Sene bin dokuz yüz altmış, ikinci sınıfta okurken ayıların yaşamını anlatan adını anımsamadığım bir kitabı okuduğumu hayal meyal hatırlıyorum. Daha sonra o yıllarda ABD ile ilgili bir kitap geçti elime. Çok güzel bir bayan çocuklarına süt içiriyordu. Sinema nedir bilmiyordum. O süslü bayanın resmi çok hoştu. O kitabı da okuduğum hala aklımda.
Üçüncü sınıfta sınıf öğretmenimiz bize kitaplar getireceğini söylemişti. Hafta sonları öğretmenimiz ilçeye giderdi. Pazartesiler onun sınıfa gireceği anı beklerdik heyecanla. Acaba kitaplarla mı gelecek öğretmenimiz sınıfımıza. Nihayet uzun pazartesi beklemelerimiz karlı bir pazartesi sabahı mutlu sonla bitti. Beş sınıflı Kocabey Köyü İlkokulu üçüncü sınıflar, öğretmenimizin sınıfa girdiği an hep birlikte öğretmenimize koştuk. Koltuğunun altında kitaplar vardı ve atkısı ak karlarla kaplıydı. Kitaplar dağıtıldı. Ali Baba ve Kırk Haramiler benim oldu. O karlı pazartesi hiçbir arkadaşımız teneffüs yapmadı. Okumaya, kitaba susamıştık. Bana okumayı sevdiren öğretmenimin ellerinden öpüyorum. O yıl sayılarını tam anımsayamadığım kitapları okuduk. Başöğretmenimiz (o yıllarda müdürlere başöğretmen denirdi) köyümüz okulunda bir köy kütüphanesi kurmuştu. Beşinci sınıfta başöğretmendi sınıf öğretmenimiz. Bazen kütüphaneden düzeyimize göre kitaplar getirir bizlere verirdi okumamız için. Daha çok Hz. Ali Cenkleri, Leyla İle Mecnun, Aşık Kerem…benzeri kitaplar vardı pek kalın olmayan kitap olarak. Onlardan A.Z.Kozanoğlu’nun Kolsuz Kahraman’ını zevkle okudum. Kerbela Vakası, Kerbelanın İntikamı gibi kitapları da o yıllarda okudum, köy kütüphanesinin kitaplarından. Başöğretmenimiz doksanlı yıllarını yaşıyor. Yaz tatillerinde ellerini öpüyorum saygı ve sevgiyle.
Okuma serüvenim sürdü gitti yıllarca. Her gittiğim kentte halk kütüphanelerine üye olur, kitap okurum para ödemeden. Yaşamımda en sevdiğim davranışım okuma alışkanlığımdır. Lakin okuma becerimi bir türlü yazma alışkanlığıyla taçlandıramadım. Gerçi yazmayı da severim. Mektupların yazıldığı yıllarda yazdığım mektuplarla buluşurum, çocuklarımın biriktirdiği, beğendikleri yazı ve şiir dağarcıklarında. Beşinci sınıftan beri yıllarını baba ocağından ayrı yaşayanlar içli ve hüzünlü mektuplar yazar bazen sevdiklerinden uzak kalınca. Şiir yazma denemelerim de oldu. Şiir yazmak benim gibi duygusal insanların işi değil.
Bu deftere ömrüm olursa bir şeyler yazmak istiyorum. Amacım edebiyatsever insanlara özgü yazma eylemini alışkanlık haline getirmek, hobi olmaktan çıkarmak.
10 Eylül 2001 hoş bir gün. Ülkemin ilköğretim ve ortaöğretim okulları yeni eğitim-öğretim yılına başlıyor. Ben de mesleki yaşamımın yeni bir evresindeyim. Okulumda yeniden birinci sınıfları okutacağım. İlkler her zaman ilginç olur. Olmuştur. Birinci sınıflarla olmak tarifi imkânsız güzel duygular yaşatır bana. Bir tarafta öğrenciler, bir elleri velilerinde bir elleri bende bazı goncaların. Onların heyecanlı ağlamaklı hallerini betimlemeye kelimeler yetmez. Velilerimizde heyecanlı en az çocukları kadar. Gencecik anneler, canlarının yarısını bize emanet ediyorlar. Beni de sarar bu heyecan atmosferi.
Pırıl pırıl, pırlanta gibi saf ve tertemiz yüzlü minikle ve anneler, hepsi yarınlardan bir şeyler bekliyor. Köylerde değiller. Bağ ve bahçeleri uzaklarda kalmış. Geleceklerinin mutlu günlerini çocuklarının geleceklerinde ümit ediyorlar. Gelecek yüz yılları düşünüyorlar, bilgili, donanımlı kuşaklar yetişmesi adına.
Okulum, mini mini öğrencilerim, çocuklarını güvenle bana teslim eden sevgili velilerim. Sıcak mı sıcak bir Eylül günü, okulum, öğrencilerim, yeni tanıştığım velilerim, hepimizin ortak heyecanı bana mesleğimin bu yeni yılında da hoş bir çalışma azmi verdi. Tek dileğim, bu güzel duygularımın her yeni gün ivme kazanarak sürmesi.
İlkokul yılarında edindiğim okuma alışkanlığımı öğrencilerimde görmekle edindiğim mutluluk yaşamımda karşılaştığım acıların yanında kat kat fazladır. Okullarımızda paralar toplanır kaç kalem! Sınıf kitaplığı oluşturmanın parasal yönünü şöyle çözerdim. Kutsal ramazan aylarında velilerime yazardım, sınıf kitaplığı için birer fitrenize talibim. “Bir fitre de ben öderdim.” Toplanan paralar sınıf annesi işbirliğiyle birkaç takım kitap alınırdı. Kitaplığın açılış kurdelesini sınıf annemiz keserdi… Kitaplar masalara dizilir her Cuma günü. Her öğrencimin üç kitap seçme hakkı olurdu. Türkçe derslerinde en az on dakika okurdum kitapların ilk sayfalarından. Okuyan, okumadan uyuyan öğrencilerim oldu Yıllarca, öğrencilerimizin kitapları sevdiğini görmekle çağdaş uygarlık yolunda etkili adımlar attığımıza inanırdık öğrenci, veli ve öğretmen olarak hepimiz.
Derelerinden ve yurdumun upuzun nehirlerinin üzerindeki köprülerinin altından nice sular aktı. Yıllar geçti farkına varmadan. Sınıflar içinde o sınıf da unutamadığım sınıf olmuştur. O öğrencilerim hepsi birer genç fidan şimdi. Çoğu yüksek öğrenimlerini tamamlıyorlar. Öğretmenler Günü’nde beni ağlatırlar…
YORUMLAR
Öğretmenlik kutsal bir meslek. başöğretmen yeni kuşakları öğretmenlere emanet etmiş. geçmiş yıllarda anne-babalar eti senin kemiği benim diyerek tin ve ten olarak çocuklarını öğretmenler emanet ederlerdi. bu güzel mesleği yapmaya çalıştım. bir devirdi geçti. öğrencilik-öğretmenlik günlerim ve okuma ile ilgili anılarımla karşınızdayım saygı değer Edebiyat Defteri yazar ve şair arkadaşlarım...saygılarımla...