- 828 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YANANKÖY
Bir Fransız birliği Halep’ten hareket ederek Kilis’i işgal etmeye geliyordu.
Önde üzerine makinalı tüfekler kurulmuş jeepler, top arabaları, personel taşıyıcıları ve haberleşme araçları vardı. Arkalarında sıra sıra dizilmiş piyade birlikleri bulunmaktaydı. Saflar halinde yürüyüş yaparak Halep ovasını aştılar. Karşılarında hafif meyilli bir yamaç ve yamacın üzerinde Tilhabeş (Yavuzlu) köyü vardı.
Fransızlar Tilhabeş üzerinden Kilis’e ulaşmayı planlamışlardı.
Tilhabeş Kilis’in en büyük köylerinden biriydi. Halkın çoğunluğu Nacar ailesinden oluşmaktaydı. Bu ailenin lideri ve köyün ağası Mahli Ağa adında biriydi. Mahli Ağa doğudan kaçarak gelmiş bir Kürt aşiretini köyde barındırmakta, çok sayıda çadırda kalan aşiretin hemen hemen bütün ihtiyaçlarını karşılamaktaydı.
Osmanlı Devleti yıkıldığı için kalabalık Arap çeteleri Tilhabeş’e baskınlar düzenliyorlardı. Bu nedenle başta Nacar’lar olmak üzere bütün köy halkı silahlanmıştı. Köyün çevresine belirli uzaklıklarda gözcüler dikilmişti. Sandıklar dolusu mavzer mermileri alınmıştı. Silah ve cephane sıkıntıları yoktu.
Mahli Ağa odasında oturmuş, köyden ve komşu köylerden gelen konuklarla sohbet ediyordu. Odanın ortasında büyük bir kadayıf tepsisi tütünle doldurulmuş, çevresine sigara kâğıtları dizilmişti. Yuvarlak kocaman bir mangal da tepsinin yanında duruyordu. Ateşi kor halindeki mangal üzerinde çeşitli boylarda sıcak sürahi kulplu kahve cezveleri vardı. Konuklar tütün tabakalarını dolduruyor, sigara sarıp kahveyle birlikte içiyorlardı.
Odanın önünde bir Arap atı durdu. Atın üstünden omuzunda mavzer ve çapraz fişeklik taşıyan bir gözcü indi. Odanın merdivenlerini koşarak çıktı. Odada kapının karşısında oturan Mahli Ağaya yaklaştı. Ellerini bağlayarak;
-Ağam. Halep tarafından büyük bir Fransız birliği geliyor. Humeyli köyünün ilerisinden bu yan doğru ilerliyorlar…
Ağa hemen ayağa kalktı. Duvarda asılı fişekliği başından geçirip göğsüne astı. Yine duvarda asılı mavzerine uzanırken;
-Herkese haber verin. Çabuk silahlanıp gelsinler, diye gürledi. Kendisi elinde mavzeriyle odadan çıkarken herkes bir yana koşup dağıldı. Atına binen ağa köyün güneyinde, harman yerinde beklemeye başladı. Kısa sürede silahlı ve kalabalık bir grup harman yerinde toplandı. Kimisi yaya, kimisi atlıydı. Atların yönü güneye çevrildi. Mahmuzlanan atlar rahvan bir şekilde ilerlerken yayalar da peşlerine takıldılar.
Humeyli köyü Tilhabeş’in mezrasıydı. Köyün kuzeyinden kayalık bir arazi başlıyordu. Mahli Ağa ve yanındakiler kayaların arkasına siper alarak beklemeye başladılar. Yağmur iğne ucu gibi damlalar halinde çiseliyordu. Killi toprak kahverengi bir çamura benzemişti.
Fransız birlikleri Humeyli köyüne yaklaştılar. Artık atış menziline girmişlerdi.
Kayalıkların arkasında, siperde bekleyen Mahli Ağanın tek oğlu Zekeriye sabredemedi. İyice nişan alarak ateş etti. Fransız piyadelerden birisi yere düştü. Ondan sonra da sanki kıyamet koptu.
Fransızlar yoğun bir top ve makinalı tüfek atışına başladılar. Gökten yağmur yağarken karşıdan da mermiler yağıyor, şarapnel parçaları havaya yükselip çevreye dağılıyordu. Siperdekilerin kayaların ardından başlarını çıkarıp nişan alarak ateş etme imkânları yoktu.
Halep’ten beri ilk Türk direnişiyle karşılaşan Fransızlar bir yandan bütün olanaklarını kullanarak ateş ederken, diğer yandan doksan derecelik bir dönüş yaparak batıya, Kilise doğru yön değiştirdiler.
Yoğun ateş altında kalan Mahli Ağa ve yanındakiler tüfeklerine sarılarak yere uzandılar. Çiseleyen yağmur altında killi toprağın çamurlarına belenerek ve yuvarlanarak geri çekilmeye başladılar. Fransızların top ve silah menzilinden çıktıktan sonra ayağa kalkarak Tilhabeş’e döndüler.
Gözcüler pusuda ve izlemeye devam ettiler.
Doğudan gelerek Mahli Ağa’nın himayesine sığınan Kürt eşkıya Hamo ve adamları da bu çatışmaya katılmıştı.
Gözcüler naklettiler.
Eşkıya Hamo Fransız birliklerinin peşinden Kilise kadar gitti. Fransızların arkasından taciz ateşi açıyor ve hemen sipere yatıyordu. Bu taciz Fransızlar Kilise girene kadar devam etti.
Tilhabeş’li Mahli Ağanın savunması bununla bitmedi. Silahlanıp Şahinbey’in Gaziantep Savunmasına katıldı. Kilis Gaziantep yolu üzerindeki yedi noktada Şahinbey’in Fransızlarla yaptığı çarpışmalarda Mahli Ağa ve akrabaları da vardı.
Mahli Ağa geniş arazilerin sahibiydi. Merc-i Dabık ovasındaki verimli arazilerin yarısı kendisine aitti. Sekiz on adet karasaban çalıştırırdı. Saban sayısı kadar da azabı* vardı. Kıtlık yıllarında bile yeterince buğday üretirdi. Kapısız bir ambarı vardı. Ürettiği buğdayları bu ambarda saklardı. Buğdaylar damdan her seferinde tekrar açılan bir delikten alınırdı.
Şahinbey’in çetesindeki görevliler gece yarısından sonra Mahli Ağaya gelirlerdi. Damdan açılan delikten buğdaylar çıkarılır, atlara ve eşeklere yüklenerek çete hesabına gönderilirdi. Buğdaylar su değirmenlerinde öğütülür, ekmek yapılır, Şahinbey’in çetelerine ulaştırılırdı.
Gaziantep işgali için yola çıkan Fransızlar Şahinbey ve Kilisli mücahitler tarafından Anez ve Kızılburun cephelerinde durdurulmuş, çok sayıda zayiat vermişti. Bunun sebebini araştırmaya başladılar.
Şimdi olduğu gibi o zaman da namusunu ve şerefini parayla satarak Fransızlara av köpekliği yapan vatan hainleri vardı. Bu hainler Kuvva-i Milliye çetelerini Tilhabeşli Mahli Ağanın beslediğini Fransızlar ihbar etmekte gecikmediler.
Fransız birlikleri bir sabah Kilis’ten çıkarak Tilhabeş üzerine yürüdü. Sinnep Köprüsünü geçince havan toplarıyla ateşe başladılar. Köprünün önündeki tepenin üzerine çıkınca da piyade tüfeği ve makinalı tüfek atışları ile bütün hızıyla mermi yağdırdılar.
Fransızların kalabalık olması ve ateş gücünden korkan Tilhabeş halkı canlarını kurtarmak için köyü boşaltıp doğuya doğru kaçtı. Fransızlar köyü işgal ettiler. Atlarını köyün tek camisinin içine bağladılar. Tuvaletlerini caminin içine yaptılar. Mahli Ağanın ambarındaki tahıl ve unları atlarına yem olarak verdiler.
Köyde bir kişi kaçmamıştı. Maya’nın oğlu Ali. Ali’nin üzerini aradılar. Kuşağının arasında boş iki mavzer mermisi kovanı buldular. Ali’yi köyün harman yerindeki bir tepenin üzerine dikerek kurşun yağmuruna tuttular.
Sıra Tilhabeş’in infazına gelmişti. Köyü baştan başa yaktılar. Taş üstünde taş bırakmadılar. Mahli Ağanın odasını ve evini top atışlarıyla yıktılar. Sonra da geri çekilerek Kilis’e döndüler.
Kurtuluş savaşı kazanılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra Tilhabeş’in adı TBMM kararıyla değişti. Adı Yananköy oldu.
Tilhabeş Merc-i Dabık ovasının merkezindeydi.
1960 yılından sonra adı tekrar değişti. Yavuz Sultan selim Han’ın ünlü Merc-i Dabık Zaferinin kazanıldığı yerdi burası. Bu nedenle adı Yavuzlu oldu.
Mehmet NACAR
(Yaşanmış Öyküler)