- 577 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
BU KADAR KÖTÜLÜK YETER!
Masum insanların göz bebeklerinden mutluluk hayallerini umutlarını çocuk sevinçlerini ve yarınlara güvenini çalan dilinden din iman Allah korkusu düşmeyen insanların ülkesi..
Gökten vahi inseydi bir ülkenin/toplumun kısa süreçte böylesine korkunç felaketlere maruz kalacağına asla inanmazdım. Hiçbir toplum bireyi buna izin vermezdi ve nitekim vermediler de.
Fakat bu hazımlı toplumun hazmedemeyeceği hiçbir şey yok!
Bir ülkenin ilk başta sahip olması gereken üç temel direğin Sağlık Eğitim ve Adalet olduğunu eskinin köy ilkokullarının birinci sınıfında öğrenmiştik.
O eli ayağı öpülesi çoğu Köy Enstitülü öğretmenlerimizin gencecik pırıl pırıl idealist doktor ve hakimlerimizin inanılması güç fedakarlık ve başarılarını çoktan unutmuş olmalıyız ki yetiştirdiğimiz evlat ve torunlara bu yüce ruhu aşılayamıyor ve onların istikbalini kendi ellerimizle karanlığa uğurluyoruz! Açılan okulların hastanelerin sayısı hesapsız. Mahkemelerde doysalar arşı alalara ulaştı.
Zorunlu eğitim adı altında bir yığın cahil fırsatçı ve hatta vatan haini yetiştiriliyor! Sahte belgelerle okullara ataması yapılan öğretmenlerin! Foyası daha yeni ortaya çıkmaya başladı!
Şimdi ülke Gerileme Dönemini yaşarken insanlar yeme –içme ve şiirsel tatların doyumsuzluğunu yaşıyor!
Sayfalara sığmayacak sözlerimi BirGün Gazetesinin onurlu vakur ve cesur Kalemlerinden olan Sayın Ünal ÖZMEN’in 29.01.2016 tarihli yazısının bir bölümünü aktarıyorum minnet duygularımla birlikte.
“Ortak dersler, eğitim sisteminin bireyde aradığı temel bilgi ve becerilerin neler olduğu hakkında fikir verir bize. Derslere bakarak o ülkenin bilime mi, sanata mı, tarıma mı yoksa dine mi yöneldiğini anlarsınız. 4+4+4’ten sonra Türkiye eğitiminden bilimi tasfiye sürecine girdi. Felsefe, sanat, edebiyat zaten yoktu. Böylece dini derslere yer açmak zor olmadı. Bu politikanın sonucu olarak imam hatip okulları ile dini derslerin ağırlığı arttı, öğretmen adı altında imamlar okullara dolduruldu.
Şubatta atanacak 30 bin öğretmenin arasında 2 bin 818 din adamı olacak. 2015’te bu sayı 3 bin 819’du. Ondan önceki yıl 3 bin 405. Bunlar, modern eğitim müfredatının arasına serpiştirilmiş dini derslere girecekler. Eğitim yönetim ve denetim elemanları bunlar arasından seçilecek. Hiçbir husumetim yok ama bir okulun mezunu hem imam hem öğretmen olamaz: Okullardaki dini derslere girecek “öğretmenler” ilahiyat, İslami ilimler, dini ilimler, İslam ve din bilimleri ve bunlarla benzer derslerin verildiği din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği fakültelerinin mezunları arasından atanıyor. Buralarda verilen derslerin öğretmenlikle ilgisi yok, çünkü bu okullardan gelen bilgiler, öğrenenin bu dünyada ihtiyaç duyacağı bilgi ve yeteneklerle ilgili değil.
Bu yıl 4 bin 189 sınıf öğretmeni atanacak; branş bazında düşünüldüğünde bu sayı, 2 bin 818 din dersi öğretmeninden fazla değil. Çünkü bir sınıf öğretmeni matematik, hayat bilgisi, Türkçe, müzik, beden eğitimi, resim; hatta fen bilgisi, sosyal bilgiler gibi çok sayıda branşı temsil ediyor. Hükümet ilkokullara matematik öğretmeni atamıyor, fakat ilkokulun din derslerinde, öğretmen statüsü verdiği din adamlarını görevlendiriyor. Böylece sayı artışına kılıf yaratıyor. Din adamlarının okullara yığılmasının bu kamusal alanın işgal edilmesiyle ilgili olduğunu da bilmekte yarar var.
Türkiye zaman geçirmeden bu kadar dini eğitime ihtiyacı olup olmadığını tartışmak, tez elden bir karara varmak zorunda. Kocaman bir ülke, çocuğunu, Suudi Arabistan kralının, Tayip Erdoğan’ın, onun oğlunun kızının ihtiyaç duyduğu elemanlara dönüştüremez. Bu ülke için, insanlığın geleceği için hayali olan herkes, bu gidişata müdahale etmek zorunda. Evet, er geç başımızı kaldırıp çevremize bakacağız ve dünyanın merkezinin bulunduğumuz yer olmadığını anlayacağız. Anlamazsak biri bize anlatacak. Ne yazık ki geç kaldığımızı o zaman anlayacağız.”
( Fotoğrafta Hasan Ali YÜCEL bir kız öğrencinin elini sıkıyor)
YORUMLAR
DEVRİM DENİZERİ
SEVGİLERİMLE..
DEVRİM DENİZERİ
SAYGI SEVGİ VE ESENLİK DİLEKLERİMLE..
BirGün'den !
Zalim
En zalim
Ey zalim…
“Ülkendeki kuşlardan ne haber” mi vardır? Bilmez misin, mezara bile koydurmadığın kırık kanatlılar vardır. İplere sarılı sürüklenmiş ankalar vardır. Aşkın celladını bırak, yar yüzü göremeden toprak olanlar vardır. Alnında kanı kurumamış sabiler, kıyıda kalmış seferiler, on sekiz fersahlık bekleyişler vardır.
“Hep suç sende değil” ya seni yakıp yıkan bir ihtiras vardır. O hırslara yenik hülyalar vardır. Ne yapsan boş, ezelden gelmeyen bir terbiye vardır. Çoktan çatlamış bir damar, yüreğe düşememiş vicdan cemresi vardır. “Sakın kader deme”, yazar ki alnın huzurdayken bile içinde bir keder vardır. Gökleri yırtan binalarının arasından toprağa düşememiş tohumlar vardır. Yıkılan köyler, dağıtılan müsamereler, aslında unutturmak istediğin bir evvel vardır. Özlemi çekilen hatırat, geri dönülmez bir yok oluş vardır.
"Hep bir diller lâl olmuş ya, bugün susanların da yarın bir duyacağı vardır. İstibdadın kullarının senin kadar çekeceği vardır. Ki onlar sana itimat ederler ve bilmezler ki, yastığında şimdiden nedamet günlerinin göz yaşları vardır.
Ama ben senden ümidi kestim ki kalbinde habaset vardır. Ama en iptidai hakkımızdır ki onu senden alacak bir haziran vardır. "
Zalim
En zalim
Ey zalim…
Sevgiler