öğrenmenin anatomisi
ÖĞRENMENİN ANATOMİSİ
Öğrenme kavramını duyduğumuzda gerçek anlamının dışında bir çoğumuzun aklına bir ‘öğreten’ rehberliğinde yapılan, belli bir planı, içeriği, yöntemi olan faaliyetler gelir. Öğrenmeyi talep eden birey ise kimi durumlarda aktif kimi durumlarda pasif olarak öğrenme sürecine katılır. Öğrenmenin ne kadar başarılı veya faydalı olduğu öğrenmeyi talep eden birey tarafından değil de genellikle öğrenme ortamını dizayn edenler tarafından tespit edilir. Bu yaklaşım öğrenmeyi, ‘öğreten’ ve ‘öğrenen’ olarak iki boyuta indirgemiştir. Eğitim sistemi de birçok ülkede bu anlayışa paralel olarak dizayn edilmiş ve uzun yıllar kullanılmış veya halen kullanılmaktadır.
Öğrenme kavramının çok boyutlu bir yapısının olduğu, belli bir yaş dilimini kapsamadığı, hayatın her alanında ve sürekli olarak sürdürülen bir etkinlik olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu nedenle öğrenme faaliyetlerinin bireyin dünyaya geldiğinde hatta anne karnında iken başladığını söyleyebiliriz. Öğrenme bu kadar erken başladığına ve hayatımızın son anına kadar sürdüğüne göre bireye hayatı boyunca etki eden, onu şekillendiren birçok etmeni öğrenme kavramı ile yakından ilişkilendirmemiz gerekir.
Bireye etki eden faktörler öncelikle aile, okul ve içinde bulunduğu toplumsal çevredir. Bu faktörler öğrenme ortamı için birbirlerinden farklı özellikler sergilemektedir. Bu özelliklerin farklı olması birbirlerinden bağımsız olarak çalışacakları anlamına gelmemektedir. Bu faktörleri basit bir saat mekanizmasında ki çarklara benzetebiliriz. Her birinin ayrı bir özelliği vardır ve hepsi bir araya geldikleri zaman saat çalışmaya ve ilerlemeye başlar. Eğer bir tanesi bozulur veya tam kapasite ile çalışmazsa diğer çarkların düzgün çalışmasının hiçbir anlamı olmayacaktır. Saat duracak veya geri kalarak boş yere pil tüketmekten ileriye gidemeyecektir. Bütün faktörlerin birbirleriyle akortlu bir şekilde işlemesi öğrenmenin kalitesini belirlemektedir.
Öğrenmenin sağlıklı olmasını belirleyen diğer etmense öğrenme eylemini gerçekleştiren bireydir. Bireyin öğrenmeye istekli olması gerekmektedir. Öğrenme isteğinin ortaya çıkmasının koşulu ise ihtiyaçlardır.
Bir ihtiyaca karşılık gelen ve bireye gerek pratik hayatta gerekse entelektüel hayatta fayda sağlayan bilgi, birey tarafından daha çok tercih edilir. Bireyin ihtiyaçları arttıkça öğrenme eylemine verdiği değer artacak, ihtiyaçlar farklılaştıkça öğrenmenin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu gerçeği daha çok benimsenecektir. Bunun örneklerini insanlık tarihinde bulabiliriz.
Tarih öncesi topluluklarda bireyin ihtiyaçları sınırlı bir özellik sergilemektedir. Birey beslenme, barınma ve neslin davamı gibi temel ihtiyaçların dışında öğrenmeyi tetikleyecek başka türlü ihtiyaçlarını henüz fark etmemiştir. Birey, temel ihtiyaçlarını karşılamak için yakın çevresi ile etkileşime girerek öğrenme faaliyetlerini basit oranda gerçekleştirmiş, çevresine adapte olmuştur. Kısacası sınırlı ihtiyaçlar, öğrenme eyleminin ve özelliklede öğrenme isteğinin sınırlarını çizmiştir. Toplumsal koşulların değişerek tarım topluluğuna geçilmesiyle paralel olarak bireyin ihtiyaçları artmaya başlamıştır. Basit anlamda avcılık ve toplayıcılık ile hayatını devam ettiren birey daha karmaşık ihtiyaç alanlarının olduğunun farkına vararak, öğrenmenin sınırlarını genişletmiştir. Yerleşik hayata geçilmesi, toprağın işlenmesi ve buna paralel olarak toplumsal hayatı dizayn eden toplumsal kurumların şekillenmesiyle birlikte bireyin mevcut bilgisi artık bireye yetmemektedir. Yakın çevresinden ve özelliklede ailesi yardımıyla edindiği bilgiler sınırlı olduğu için yeni yeni öğrenme ortamlarına katılma ihtiyacı hissetmiştir. Eğitim kurumlarının ortaya çıkması bu gibi gelişmelerin bir sonucudur. Toplumsal değişim ve toplumsal gelişmeyle birlikte ailenin veya yakın çevrenin öğrenmedeki rolü giderek azalmıştır. Toplumsal bir kurum olarak şekillenen eğitim kurumu bireyin çevresine adapte olması ve ihtiyaçlarının karşılayan önemli bir oluşum haline gelmiştir. Bu değişimlere paralel olarak öğrenme faaliyetlerini gerçekleştiği yerler daha çok eğitim kurumları olarak kabul edilmeye başlamıştır. Eğitim öğretim sürecinde ailenin ve yakın çevrenin etkisi göz ardı edilmeye başlamış fakat günümüze yaklaştıkça öğrenme eylemine etki eden faktörlerin sadece eğitim kurumları değil de başta bireyin kendisi ve bireye etki eden aile, arkadaş, sosyal çevre yazılı ve görsel medya gibi tüm unsurların dikkate alınması ve bu sürece katılması gerektiği ortaya çıkmıştır.
Öğrenme isteği bireyin ihtiyaçlarından ortaya çıkar. İhtiyaçları değiştikçe öğrenme eylemine verdiği değer de değişmektedir. Basitçe örneklendirmek gerekirse birey maddi ihtiyaçlarını karşılamak için eğitim öğretim sürecine katılıp çeşitli elemelerden geçerek toplumsal bir statüye ulaşmak isteyebilir. Buna paralel olarak öğrenme eylemini koordine eder. Eğer bireyin böyle bir isteği veya kaygısı yok ise öğrenme eylemine karşı duruşu değişebilmektedir. Sağlıklı bir öğrenmenin ve başarılı bir eğitim öğretim faaliyetinin olması için bireyi etkileyen tüm unsurların bu sürece katılması gerekir. Bu unsurların etkisi zamana ve ihtiyaca göre değişebilir fakat etkisinin olmadığı bir zaman dilimi mümkün değildir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.