- 1398 Okunma
- 9 Yorum
- 2 Beğeni
VİCDAN AZABI...(Kısa Öykü)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hüzün baz bir ömrün güncesi idi o kıvılcımın sahibi ateş deryası ve gönülsüz bir aşkın son durağında rast geldiği demli bir şarkıydı yüreğini titreten.
Aşka namzet bir yok oluştu belki de hiçliğin vakur tınısı ve debdebeli bir ömrün yokuşunda, hicap yüklü bir serzenişin perde arkasında yaşanan bir nöbetti aşkın çığlığı. Aşksız bir var oluş mademki yokluğun yoksun kıldığı bir farkındalıktı, neyin nesiydi bunca teferruat yüklü son hıçkırık iken boğazını yakan… Dirayeti yoktu zira zehir olmuştu öfkesi yansıyan o anlamsızlığın ceberut tesirinde iken anlık bir tahakküm. Kadının bilip bilmediği ne ise suçlu kılınmıştı ya… Ötesi yoktu ama öncesi vardı. Hatta öncenin de öncesi belki de kaç asırlık bir tezahür iken yüreğin kıblesi pek de istikrarlı bir ikilem değildi doğrusu. Zaten arada kalma ne zaman istikrarın göstergesi olabilirdi ki…
Tutanaklara yansımıştı son sözü:
‘’Evet’’ demişti. ‘’Pişman da değilim üstelik ve keşke daha öncesinde yapsaydım payıma düşeni.’’
Hâkim değil kızmak bilakis yürek sesinin eşliğinde… Hayır, hâkimin böyle bir hakkı yoktu çünkü bir cana kıyılmıştı bir kez adaletin ve toplumun önünde. Bir can gitmişti ama geride kalan kaç can kıvranıyordu. Geride kalmaktan hicap duyan bir alay insan: Kâh elini kana bulamış bir kadın kâh hayatı kayıp giden ve yaşadığına dair hiçbir gerekçesi olmayan üstelik yıkık bir harabe oysa öncesinde nice hayal ile çıkmıştı yola.
Gelinlik bir kız değildi artık.
Gelinliği ve belindeki kuşağına kara çalınmıştı bir kez.
Hem… Hem adı çıkmıştı. Onca insanın yüzüne nasıl bakacaktı üstelik suçlu olarak onu sorgulayan onca bakış kısaca bir dünya insan, çalınan hayatına nazire edercesine onu acımasızca yargılayan.
Kadının tek pişmanlığı bu olayı örtbas etmesi gerekip, kızına destek olacağına, karaçalıyı kökünden sökmek olmuştu.
Bir gül solmuştu ve bir ömür yitip gitmişti.
Çok çok genç olsa da hayali ve umudu olmayan bir hayatın pervazında ne ile mükellef olabilirdi ki kederin haricinde.
Önceleri kimselere bir şey söylememişti çünkü anlam veremediği bir anlamsızlık ile donatılmıştı. Hem ne kötülük olabilirdi ki bunda sonuçta öz olmasa da babasıydı.
Hâkim sormuştu kadına:’’Nasıl anladın?’’
Kadının kursağında kalan ne varsa çoktan yutmuştu bile ve sadece şunu söylemişti mahkemede:
‘’Beni asın!’’
Hâkim ne kızgındı ne de şaşkın bilakis inanılmaz sevecen:
‘’Sen kızına lazımsın hanım…’’
Ama gerisini getirememişti çünkü makamı buna izin vermezdi.
‘’Çok geç, beyim’’ demişti demesine de bir yandan da içi içini yiyordu Fatma kadının. Olayların bu şekilde gelişeceğini bilseydi acaba öldürür müydü adamı?
Hâkim üstü kapalı geçmişti bazı soruları. Yeteri kadar hüzün yüklüydü sanık sandalyesi fazlasına ne hacet vardı ki?
Ne hacet vardı hem bunca acının tekrar tekrar yaşatılmasına ama mecburdu bir o kadar savcı da olayı derinlemesine inceleyip yordamak zorundaydı ne de olsa örnek teşkil edecek davalardan biri idi topluma. Toplum, toplum olalı bu denli vahşi olmayı nasıl kabullenmişti de böylesi olaylar tekerrür etmekteydi?
Tanıkları dinlemeye ne hacet ne de olsa tek tanık olayın mağduruydu ve o da ne yazık ki bir kliniğe yatmıştı yaşadığı bunca olaydan sonra yetmezmiş gibi yavuklusu da kayıplara karışmıştı. Artık kirli bir vücudu ve delik bir ruhu vardı Zeliha’nın, güzeller güzeli ceylanı anacığının. Saf, temiz ama mağdur ama kirletilmiş. Ne temizleyecekti onu ölümün haricinde? Hem cehennem azabıydı yaşadığı hem de küçücük bedenine ağır bir yük eklenmişti üstelik bir ömür yaşayacağı, silinmeyecek o alın yazısı. Yazıyı kader yazmıştı ama kaderin bir suçu da yoktu. Günahtı isyan etmek ve nasıl da günah bir can’a kıymak ama ya Zehra’nın canına kıymaya yeltenen ve namusunu, masumiyetini ondan çalan… Gerçi hala masumdu çünkü olay ertesi akli melekelerini yitirmiş, oyuncakları için hüngür hüngür ağlayan bir çocuğa dönüşmüştü üstelik oynayacağı hiçbir oyuncağı ve oyun arkadaşı olmayan.
Az korkutmamıştı adam onu: ‘’Sen benim manevi kızımsın, babandan bana yadigârsın. Hem, töre bu kızım. Mademki baban genç yaşta öldü bana düşer artık sizlerin namusu. ‘’
Demek ki adam iyi niyetliydi hem mademki babası ölmüştü, iç rahatlığı ile amcasına baba diye hitap edebilirdi.
Bir baba kızından ne beklerdi ki? Ve ne verebilirdi ailesine sevgi haricinde?
Sahi, çok şey bekler miydi ya da beklediği çok mu imkânsızdı?
İlkokul son sınıftayken babası rahatsızlanmıştı ve kasabadaki hastaneye yatmıştı talihsiz adam. Geç kalınmamış olsa daha da yaşayacağını söylemişti doktor ama bu saatten sonra ne gelirdi ki elden?
En zor davalarından birini görmüş ve kararı açıklamıştı duruşma ertesi:
Ağırlaştırılmış müebbet ve sormuştu kadına, söyleyeceği son bir şey olup olmadığını.
Bir yandan boş gözlerle kararı dinliyor bir yandan ruhu dolaşıyordu geçmişin kıyısında…
Vasiyet etmişti adam kardeşine:’’Onlara sahip çık yoksa hakkımı helal etmem.’’
Kadın razı gelmemişti öncesinde ama elinden gelen bir şey yoktu hem bu ilk olan bir şey değildi. Adet yerini bulacak ve boyun eğecekti. Çaresizdi bilmese de iç sesi yankılanıyordu yirmi dört saat: ‘’Ondan uzak durun.’’
Ve uzak durmuştu da kadın: Ne dokunmasına izin veriyordu ne de bir arada yatmalarına. Belli ki içi hala sızlıyordu kocasının ölümünden sonra onun hatırasına sahip çıkmak adına.
Kadın sabit gözlerle bakmıştı karar açıklanırken. Ne gamlıydı gözleri ne de korkutulmuş. Ama bir o kadar nefret dolu. Ve pişmandı da kadın ne de olsa kızının yanında olamayacaktı bir ömür. Ve bir ömür ezikliğin yarattığı hicap yüklü bekleyiş ile yaşayacaktı üstelik neyi beklediğini bilmeden. Belki kendi ölümü idi beklediği belki de kızından alacağı yeni bir kara haber daha. Geç olsa da adalet yerini bulmamıştı bu sefer. Adil olan neydi ki yaptığını adil kabul edeceklerdi ve hep de suçlayacaktı ama kendini.
YORUMLAR
Güne düşmüş harika güzel eserini büyük bir ilgiyle okudum değerli şairem sevgin selamın saygın kabulum engin gönlün yüreğin varolsun sonsuz saygılarımla tebrik ederim.kalemin hep yazsın.
Gülüm Çamlısoy
ömrün çok olsun.
sizlerin arasında olmak adına çok mutluyum.
sonsuz selam ve saygılarımla ve en iyi dileklerimle...
Namus sadece kadına mı has..Yapılanlar neden hep kadınlara yüklenir...Kalemin hep yazsın...Hatta daha cesur yazılar...kirli çamaşırları ortaya döken...zira sanatçı gerçekleri yazmalı ve savunmalı...tebrikler ...Kutluyorum en derinden....sevgiler mor menekşe kokusunda
Gülüm Çamlısoy
merhaba.
çok çok teşekkür ederim öncelikle.
namus çok geniş bir açılımı olan kutsal bir değer ve öğretilerin ışığında sahip olduğumuz birincil kaidesi yine kadına dair.
gerçekten de bakış açılarının irdelenebileceği bir makale yazma fikri belirdi zihnimde.
olaylar ve hikayeler kurgu olsa bile ne yazık ki bir o kadar gerçek hayat hikayelerine tanık oluyoruz günbegün.
bireysel açıdan tutun sosyolojik dogmalar ve ne çok ön yargı hele ki toplumumuzda.
ahlaki değerlerle de bir o kadar örtüşüyor ve ne yazık ki toplumda arka plana itilen yine kadın bu yüzden eğitim çok önemli bir faktör kadın açısından. hala kabul gören ne çok gerici zihniyet mevcut.
sevgili Semiray hanım, varlığınız ile güzellik kattınız gönül sayfama ve bir kez daha teşekkür ediyorum.
menekşeleriniz eşsiz ve gönül odama koydum bile.
yeni paylaşımlarda görüşmek üzere...
sevgimlesiniz...
adalet yerini buldu mu Bilmem...ama hangi Adalet...
Ülkemin kanayan bir yarası usta kalemin elinden hikaye olarak sunulmuş.
anlatımın güzelliği hikayenin değerini ödülle hak etmiş.
kaleminize sağlık Gülüm Hanım
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim, var olun.
İnancımız baki değerli hocam ve bu değil mi hayat ışığımızı yanık tutan.
Yeter ki alın yazımız iyi yazılmış olsun.
iyiliklerin ve güzelliklerin mevcut olduğu bir dünya değil mi tek özlemimiz?
Daimi saygılarımla hocam...
Giriş bölümünü okuduktan sonra, aklımdan aşkın kendini iki duyguyla ifade ettiği düşüncesi geçti; hüzün ve mutluluk. Sürekli bir arada olup, devamlı bir birini doğurup yer değiştiren iki duygu. Bizim gibi toplumlarda daha çok gözlemleniyor sanki bu durum. Başlıkla bir çelişki sezdim sanki.
Fakat gelişen olaylar vicdanın doğru bir seçim olduğuna ikna etti beni. Bir suç ve ceza vardı ki, vicdansız düşünülemezdi. Zira hakimin tavrı da bunu doğruluyordu. Çarpık bir sürecin yıkıcı sonuçlarıydı anlatılan. Oldukça irrasyonel bir sonuç vardı elimizde. İrrasyonal sonuçlara, irrasyonal toplumlarda daha mı çok rastlanıyordu acaba? İrrasyonel toplum var mıydı?
İrrasyonel kişilikler var ama, galiba irrasyonel toplumlar yok. İyi de irrasyonel kişiliklerin kaynağı ne?
Bir cinayete sebep olabilecek ne olabilir ki? Yok, olmamalı sanki. Ama, olmuş, oluyor işte. Zaten, “Artık kirli bir vücudu ve delik bir ruhu vardı” diye düşünmeye başlayınca, cinayet kaçınılmaz oluyor.
Olaylar o kadar üstü kapalı, simgesel işlenmiş ki, okura çok şey bırakılmış. Okurun yükü biraz ağır gibi geldi bana. Sanki biraz daha sarih anlatılsa, daha güzel olurdu. Kendi adıma, kafamdaki soru işaretlerinden uzaklaşabilmek için en az beş kez okudum.
Güzel konu. Didaktik anlatım kolaylığına düşmeden iyi aktarılmış. Sanki biraz daha açık olsa, daha rahat anlaşılırdı.
Kaleminize sağlık,
Sağlıcakla,
nitemtran tarafından 1/31/2016 4:36:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ediyorum sayın yazarım ve değerli yorumunuzu tabii ki kale alacağım.
Bazı sorular cevapsız kalabilmekte hayatta sanırım bu yine bilinmezliğin gizeminde artan inancımız ile şükre yönelmek.
En derin saygılarımla efendim...
Vicdanın tanımını yapmadan sen git ...! Gidebildiğin kadar vicdan bul !
Sen git çocuğum sen git !
Sevgiler...
CaNMaYBuLL tarafından 2/26/2016 5:11:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim varlığın için.
Sevgiler, selamlar yürek dolusu...
Sevgimiz ve inancımızın ışığında yolumuzu aydınlık kılan tüm güzellikler için şükürler olsun.
MERHABA SEVGİLİ EDEBİYAT DEFTERİ AİLEM.
GÜNE SİZLERLE BAŞLAMAK VE PAYLAŞIMIMA VERDİĞİNİZ DEĞER İÇİN, ÇOK DEĞERLİ SEÇKİ KURULUNA VE SİZ GÖNÜL DOSTLARIMA ÇOK ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.
İNANDIĞIM VE DEĞER VERDİĞİM HER ŞEY İÇİN ŞÜKÜRLER OLSUN. YOLUMA IŞIK TUTAN SİZLERE O KADAR MİNNETTARIM Kİ. İYİ Kİ İYİ Kİ VARSINIZ.
TÜM GÜZELLİKLER SİZLERLE OLSUN. SAĞ OLUN VAR OLUN GÜZEL İNSANLAR.
BİLİN Kİ YÜREĞİMDESİNİZ.
SEVGİLERİMİ, SELAMLARIMI VE EN DERİN SAYGILARIMI GÖNDERİYORUM. KABUL BUYURUN LÜTFEN.
Bu tür olaylar ülkemizde çokça yaşanıyor ve namusu kirlenen hep kadınlar oluyor nedense.
Evet, ilahi adaleti düşünmek yüreğe biraz su serpiyor.
Tebrik ederim Gülüm, sevgimle
Gülüm Çamlısoy
Maruz kalınan ne ise hep mazlum suçlanan ve hayatı yerle bir olan.
Ve İlahi Adalet: tek teselli.
Çok çok teşekkür ederim.
Tüm güzellikler sizinle olsun.
Sevgilerimle yürek dolusu...
Adaletin intikamdan farklı bir şey olması gerekir ki adalet olsun... tebrikler saygı ile...
Gülüm Çamlısoy
Bu yüzden gerisi hiç önemli değil yeter ki içimizi bozmayalım.
Çok çok teşekkür ederim değerli şairim.
Saygılarımla...
Ülkemizde çokça görülen bir durum.
Net anlatılmasa da, anladım.
Özellikle giriş ağdalı olmuş.
Neden Türkçe sözcükler dururken
diğerlerine gerek duyulur ki.
Doğal alarak Türkçeyle anlatılamayan durumlarda gerek duyulabilir.
Anlatım, öykü güzeldi,
tebrikler,
sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
Bir Pessoa, bir Elif şafak ve sayısız edebi metin yine edebiyat dergilerinde...
Tek amacım: edebiyat adına iyi bir şeyler yapmak bu bağlamda kendim ile tim derdim: daha farklı bir aktarım, bir öncekini tekrarlamayan yazılar ve gerçek manada bulunduğum plaltforma mademki edebiyat sitesi burası, değer katmak..
Duru anlatım ile kaleme aldığım çok yazım ve öyküm var ama kendimi tekrarlamak istemiyorum.
Teşekkür ederim getirdiğiniz açılım ile.
Sevgilerimle...
glenay
fakat gerçek düşüncemi söylemek istedim.
Çünkü Türkçeye gereken özen gösterilmiyor.
Biz başkalarından çok kendi tarzımızı oluşturmalıyız.
Elif Şafak bilinen güçlerce pompalanan bir yazar.
Başarı dileklerimle..
Gülüm Çamlısoy
Bir yazar olarak ona saygım var bu demek değil ki her görüşüne katılıyorum.
Ve kimsenin tarzını zaten örnek almıyorum sadece yansıması ve izdüşümü ve öz benliğimle harmanlıyorum ki bu da benim tarzımı oluşturmakta.
beğenenin de beğenmeyenin de canı sağ olsun.
Sonuç itibariyle önem arz eden: kişiliğimiz ve özelimiz değil bilakis yazdıklarımızın geride iz bırakması.
Hem daha şunun şurasında ne kadar zaman geçti ki yazmaya başlayalı bu bağlamda öğrenmem gereken çok şey var edebiyat adına.
Sağ olun.
sami biberoğulları
Öncelikle toplumumuzun kanayan bir yarasına parmak basıp, bunu oldukça edebi bir üslupla dile getirdiğiniz için kutlarım. Yazı gerçekten de oldukça güzel ve anlamlıydı.
Ancak bu arada Nazik Hanımın eleştirilerine katılmamak da elde değil.
Evet edebiyatta farklı aktarımlar, bir öncekinin tekrarı olmayan yazılar yazmak elbette takdir edilecek bir durum ama..
Neyse bir fıkra ile anlatayım meramımı:
Sarıklı hoca, medresede ders anlatırken, genç mollalardan biri parmak kaldırmış:
"Susadım hocam!"
Hoca sinirlenmiş: "Öyle denmez...
"Derûnum âteş-i nâr ile püryân idigünden, bir kadeh lebrîz âb-ı hoşgüvâr, nûş eyleyerek, teskîn-i âteş ve bu sûret ile iktisâb- ı ferâh-ı bî-şumâr eylemeliyim"Demeliydin.
Cahiller gibi susadım, demek olur mu?"
Aradan zaman geçmiş, bir gün sınıftaki mangaldan sıçrayan bir kıvılcım, gelip hoca efendinin sarığının kıvrımına girmiş...
Genç molla hemen parmağını kaldırmış:
"Ey hâce-i bî-misâl, v'ey üstâd-ı zî-kemâl, bu şâkird-i pür-ihmâl, şol vechile arz-ı hâl eyler ki; bu hikmet-i müte’âl, nâr-ı mangaldan bir şerâre-i cevvâl pertâb ile ser-i âliyyü’l âlinizdeki sarığı iş'âl eylemiştir."
Hoca, elini sarığına atar atmaz, sarık tutuşur, hemen pencereden fırlatır: "Bre mel'un, sarığın tutuştu desene!"
Genç molla da:
"Aman hocam, cahiller gibi, yandı, tutuştu denir mi?" demiş.
Yani derim ki: Kısaca '' Yandı tutuştu'' demek varken niçin ille de bir ton -pek çok insanın anlayamayacağı- kelime?
Yanlış anlamayın. Sizin tarzınızı asla küçümsemiyor ve önemsiz görmüyorum netice de o da bir ifade tarzıdır ama ben kendi adıma böyle bir tarzı hiç bir zaman tercih etmem.
Selam ve sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
Nasıl arzu ederseniz hocam ve nasıl uygun görürseniz efendim...
Sizlere saygım sonsuzdur.
Teşekkür ederim.
Ben sadece bir hikayeyi kalemin yönlendirdiği şekilde hiç bir oynama yapmadan ilk ve saf haliyle sunmak istemiştim ki diğer yazdıklarımda olduğu üzere. Bunun bir sorun haline dönüşeceğini hiç düşünmemiştim oysa. Ve ne yazık ki sorun teşkil etti o da getirdiğim açılımın bana suç olarak geri dönmesi gibi.
Yazdığım için ve ehemmiyet verdiğim için bir soruna sebebiyet vermek isteyeceğim en son şey.
Saygılarımla hocam.