Âşk
Uğruna perişanlığı göze alan için tutkunun yahut dillere destan yönüyle âşkın vasfı, ulvi de olabilir zayıf da. Genellikle zayıf yönünü görmekteyiz yaşadığımız süre içinde. Öyle ki ekseriyetle maraz dillere sakız olabiliyor . Fakat ortada gün ışığı gibi bir hakikat var ki o illete müptela kimse artık küçülmüştür alabildiğine, hissiyatını sığdıramadığı göklerden arza varıncaya dek. Küçülmesindeki hikmet madde boyutunda çaresizliğinin, mana boyutunda teslimiyetinin simgesidir.
Beşer idrak etmede güçlük çektiği birçok şeye çaresizce teslim olduğu gibi onu alıp sürükleyen bu nehre de karşı koymaksızın teslim olabilmektedir. Şuur, mantık iflasıdır bir bakıma bu güçlü hissiyat; zira bilmektense yaşamayı tercih ettiği için artık hevesatını dizginleyemez, hatta sorgulamaz bile günü, geceyi, mevsimi , yılı, asrı. Bir insan bile bile zarara müptela olur mu sualinin cevabı her defasında evettir mesele âşk olunca. Beterden öte bir beter hâl var ki yanıp tutuştuğu mâşuktan bir tebessüm, bir selâm, bir muhabbetşinas tavır görmezse avuçlarında küle döndüğü ateşler bile baharın karşısındaki zemheri ayaz gibi sönük kalır.
Âlemi küçük insan, insanı büyük âlem olarak kabul eden fikriyatta zamanın genişlemesi diye muazzam ve aklı esir eden bir hakikat vardır ârifler için. Zerrelerine varıncaya kadar âşk oduyla yanıp kül olanlar için ârif diyor elle tutulur fikirler. Âriflik sırrına eriyorlar mı âşıklar suali acayip bir muamma olarak süregelmekte; fakat beklediği ışıltıyı göremeyen biçare aşığa saniyelerin saat, saatlerin sene, asır hükmünde zalim bir saltanatla hükmettikleri su götürmez gerçek.
Ferhat’tan Kerem’e, Tahir’den Mem’e , Romeo’dan Mecnun’a hep alışageldiğimiz o hissiyat kimi zaman Mani’ye resmin figürleri ile batıl bir dinin kapılarını açtı, Firavunlar’a, Nemrutlar’a zalim saltanatın yolu oldu, maddeperestlere dünyalık hayatın sonsuzluğu, mânâ âlemlerinin kapılarını ardına dek arayanlar Mevlanalar için yanıp yanıp tutuşma ve kül olma sevinciyle o muhabbete ulaşma olarak süregeldi.
Vaziyete bir de şu açıdan bakılırsa daha berraklaşır üzerinde durulan fikir. Farkında olmasa da maddeten çok az yer kapladığı kâinatın gözbebeğidir insan . Kâinattaki düzenin , alakadarlığın bir benzeri olan hazine aynı zamanda gönlünde, aklında gizlidir . O yüzden kâinattaki beşeri ve o beşere dair her muhabbeti anlamak istiyorsa insan , beşerdeki kâinatı anlayıp sevmekle bu dileğini gerçekleştirebilir . Belki de o zaman esas sevgiyi ve o sevginin zirvesi olan âşkı anlayarak yaşayabilir gönlünce. Tabi yanmaya cüreti varsa…