- 777 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR ve ANLATIM-2
SERBEST ŞİİR, düz yazı’yı (Nesri) makasla kesip alt altta kesik cümleleri RASTGELE sıralamak asla değildir. O zaman Düz yazı(Nesir) den farkı kalmaz ki, hatta nesri de bozmak olur o… Şekil ve kalıba HAPSOLMUŞ, ustaların eriştiği NOKTAYI geçememiş HECE VEZİNLİ şiir de MANZUME’ den öteye gidemez. ANLATIM-İfade- başarılı şairin KENDİ ŞİİR DÜNYASINDA YARATTIĞI bir TARZdır.
Bazı şiirleri okuduğunuzda onun şairini hemen bilirsiniz. Neden? Çünkü, o şair, şiir HALISINI DOKURKEN bir tarz-SÖYLEM BİÇİMİ’ ni- SESİNİN RENGİNİ yaratmıştır. Bir başkasına hiçbir şekilde benzemez.
ANLATIM TEKNİKLERİ’ nin bana göre BİRİNCİSİ TAHKİYE(Söylem-Öykülem) ’ dir, İKİNCİSİ de TASVİR’ dir.
Tasvir, yazı, çizgi, ses, madde veya sözle resim yapmadır. Batılılar Tasvir’e (Des cription) derler. Şairin ANA MALZEMESİ KELİME olduğu için, RESMETME İŞİNİ, yani TASVİRİ KELİMELERLE yapmak mecburiyetindedir.
Şair, CANLI veya CANSIZ olan her şeyi, İÇ, DIŞ, YAN, ÜST, ALT, KENAR, İÇİN İÇİ, DIŞIN DIŞI, hasılı bütün cephelerine girerek BAKTIĞI-GÖRDÜĞÜ-DÜŞÜNDÜĞÜ-HAYAL ETTİĞİ-ÖZLEDİĞİ-ALGILADIĞI her şekil ve şartta KELİMELERLE RESMEDER.
Tasvirin kullandığı araçlar BEŞ DUYU ORGANIMIZDIR. Görme, işitme, koklama,dokunma ve tadma… Fakat Şair, bu BEŞ DUYU ORGANI aracından başka, İNSANI İNSAN YAPAN DEĞERLER olan MORAL-ACIMA-NEŞELENME-HOŞ GÖRME-SEVME-TASALANMA vb değerlerini FAZLASIYLA kullanır. Bu yüzden Ressamla Şair arasındaki fark da bundan kaynaklanır.
Kelimelerle TASVİR yapacak şair, burada da DÜZENSİZ olamaz, olmamalı. Tamam, KALIP VE ŞEKLİ TEPELEMELİ ama, KELİMELERİN BİR BİRİYLE AHENKLİ DANSINI ASLA GÖZARDI etmemelidir. AZ KELİME İLE ÇOK ŞEY İFADE EDEBİLME, SÖYLENMEMİŞİ SÖYLEYEBİLME noktasına gelmeli, fakat SAÇMALAMAMALI, BAYAĞILAŞMAMALI. Şiirin ÖLÜMSÜZLÜK YARIŞINA giren bir sanat olduğunu önde tutmalı hep…
Peki TASVİR yapılırken hangi yol izlenmeli? Basit olarak iki yol vardır.
1-PARÇADAN BÜTÜNE GİTMEK
2-BÜTÜNDEN PARÇAYA GİTMEK.
Çünkü TASVİR, sadece ele alınan şey-konu-hal’i TANITIM AMACIYLA yapılır ve tanıtmak için de Şair, işin bir tarafından başlamalıdır, değil mi? Bakınız GENÇ ŞAİRLERİMİZ en çok bu noktada hataya düşüyorlar. Anlatmaya başladıkları konuyu parçadan bütüne, ya da bütünden parçaya BİR DÜZEN içinde anlatacaklarken, şiirin bir yerinde bir ANDA YÖN DEĞİŞTİRDİKLERİNDEN, hızla giden bir otomobilin bir anda ters yöne-geldiği yöne dönmek istemesi durumunda nasıl TAKLA ATARSA, ŞİİRİNİN DE aynen öyle o noktada KIRILIP, takla attığını görüyoruz.
Tasvir bir edebi tür değildir ama, TASVİR, edebi türleri doğuran bir ANLATIM-İFADE biçimidir. BU ANLATIM TEKNİĞİni, ne FAZLA KELİMELERLE boğalım; ne de KOLU-BACAĞINI NOKSAN EDERCESİNE “kelime fakiri” yapalım. Konumuz, fikrimiz ve eylemimiz; tasvir etmeye çalıştığımız NESNE-OLAY-YER-ZAMAN’la uyumlu kelimeler kullanmalıyız.
Kullandığımız kelimelerin BAŞINA veya SONUNA getirdiğimiz TANIMLAR VE SIFATLARLA o kelimeyi BİR ANDA DAHA KUVVETLİ-DAHA ANLAMLI YAPMAMIZ MÜMKÜNDÜR. Örnek: Bulut kelimesinin başına (Kara bulut, mor bulut, ağlayan bulut, kaçan bulut, pamuk bulut vb..) yada sonuna (Bulut parça parça, bulut yorganım, bulut dağa küs, bulut hüzünlüydü vb) …
Örnek vermeye devam edelim:
ÇOCUK, evet küçük yaşında bir insandır, ancak ağlayan çocukla, beşikteki çocukla, koşan, arkadaşıyla kavga eden çocuk anlatımlarının farkına varmalıyız. Çılgın çocuk, çocuk topallıyordu, hıçkırıklara gömülen çocuk, oyuncağı kırılan çocuk, çocuk annesinin kucağında, babasının elinden tutmuş gezen çocuk, madde bağımlısı çocuk, zengin çocuğu, yetim çocuk, bayram sabahındaki çocuk, okula giden çocuk, çocuk dayak yemişti, gülen çocuk, çamura düşen çocuk, hasta çocuk vb… Daha da çoğaltabilirsiniz. Özeti şu, ÇOCUK kelimesinin önüne yada arkasına EKLEYECEĞİNİZ her kelime o ÇOCUK ANLATIMInı ya kuvvetlendirir, KONUNUZLA BÜTÜNLEŞTİRİP mısranızı DAHA SAĞLAM yapar, yada mısranızı yıkar, toz-duman eder.
Şair, KELİME KUYUMCUSUDUR.
Kuyumcu, altın değerindeki kelimeleri gelişigüzel ve savurganca kullanmaz.
Elbette, her edebi ANLAYIŞ’ın ayrı bir TASVİR söylemi, bakışı ve ona verdiği değer vardır. Bizim burada durmak istediğimiz, İFADE ETME-ANLATIM TEKNİĞİ olarak Genel bir TASVİRe bakış olacaktır.
Tahkiye-hikaye ediliş biçimi-söylem de anlattığımız ilkeler ışığında Şair, tasvirin içinde, dışında ya da bir başka kişi-nesnenin başından geçeni nakleden olabilir. Başarılı bir tasvirin içinde şairin RUH KÖKÜ-yüreği ve TARZI vardır.
Portakalın içi ve tadı yerine kabuğunu yedirmeye kalkmaz, soğanı doğrar da soğan kabuğunu yemeğe koymaz şair. Tamam dıştan bakınca gördüklerini anlatır ama acemi aşçı olmaz asla…
Peki parçadan bütüne giderek TASVİR yapmak nasıl olur derseniz? Buna TÜMEVARIM da diyebiliriz ve bir odayı ele alıp, bir evi mutfağı banyosuyla anlatabiliriz, sonra tüm apartmanı. Yani bu bir DİZİLİŞ ŞEKLİDİR. PARÇADAN BÜTÜNE, TÜME VARIM…
Bütünden parçaya varmak, yani TÜMDEN GELİŞ’ se TÜMEVARIM’ın tersidir. Önce apartman dışardan gözlemlenir, sonra daireler anlatılır, sonra ele alınacak daire ve daha sonra da bahsedeceğiniz oda…
Unutmayalım ki MERDİVEN BASAMAK BASAMAKTIR.
Tasvir çeşitlerini Üstad Ahmet KABAKLI şöyle sıralar ve tarif eder:
“1-PANAROMA: Yunanca Pan(tüm) ve Orama(görüş) sözlerinden yapılmıştır. Bir büyük manzaranın yücelerden görünüşü anlamına gelir. Edebiyatta panorama, bir şehrin, bir ormanın, bir geniş çevrenin UMUMİ GÖRÜNÜŞÜNÜ TASVİR ETMEKTİR.”
“ÖRNEK:
Orhan Veli KANIK’ın “İstanbul’u Dinliyorum” başlıklı şiiri
ve
BAYRAM
Birinci gün hava bir parça nâmüsaitti;
İkinci gün açılıp sonra pek güzel gitti
Gelin de bayramı Fatih’ te seyredin zirâ
Hayâle, hâtıra sığmaz o hercümerc-i safâ
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, tâ dedemiz demlerinden arta kalan
Asırlar ölçüsü boy boy asâlı nesle kadar
Büyük küçük bütün efrâd-ı belde hepsi de var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar
İçinde darbuka, defterle zilli şakşaklar.
Biraz gidin:kocaman bir çadır…önünde bütün
Çoluk çocuk, birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar. Aceb içinde ne var?
“Caponya’ dan gelen insan suratlı bir canavar! ”
Geçin: sırayla çadırlar. Önünde her birinin
Diyor:-Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.”
-
-Muhallebim de ne kaymak!
…………..-Şifâlıdır ma’ cun!
-Simit mi istedin â (ağa)
…………..-Yokmuş onluğum, dursun!
O başta:kuskunu kopmuş eğerli düldüller
Balocular, hacıyatmazcılar, fırıldaklar,
Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar.
Sağında atlıkarınca solunda tahtırevân;
Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan.
Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer
Ferağ-ı bâl ile birden geviş getirmeler.
Koşan, geçen bağıran, mâniler düzüp çağıran
Davullu zurnalı-dans-eyliyen coşup bağıran
…………..(M.Akif ERSOY, Safahat, 1. Kitap)
2-PORTRE: Aslında resim terimi olan Fransızca bir sözdür. Bir kişiye veya başka tek bir varlığa tıpatıp benzeyen resimlere Portre adı verilir. Edebiyatta, bir şahsın dış görünüşünü(çehre, kıyafet, boy, baş, vücut ve yüz hareketleri) tanıtan yazılara portre denmektedir.
ÖRNEK:
NEF’İNİN PORTRESİ
Bir yağız çehre, çatılmış iki hançer kaşlar
Yine hançer gibi keskin iki mânâlı nazar.
…………….(Tevfik Fikret, Rübâb-ı Şikeste)
HASTA
-Çağırın hastayı gelsin…
………………….Kapının perdesini
Açarak girdi o esnâda düzeltip fesini,
Bir uzun boylu çocuk…Lâkin o bir levha idi!
Öyle bir Levha-yı rikkat ki unutmam ebedi;
Rengi uçmuş yüzünün, gözleri çökmüş içeri,
Elmacıklar iki baştan çıkıvermiş ileri;
O şakaklar göçerek cepheyi yandan sıkmış,
Fırlamış alnı, damarlar da beraber çıkmış.
Bet beniz kül gibi olmuş uçarak nur-ı şebâb
O yanaklar iki solgun güle dönmüş bitâb…
O dudaklar morarıp kavlamış artık derisi,
Uzamış saç gibi kirpiklerinin her birisi.
Kafa bir yük kesilip boynuna, çökmüş bağrı,
İki değnek gibi yükselmiş omuzlar yukarı
-Otur oğlum, seni dikkatlice bir dinleyelim…
Soyun evvelce fakat…
…………….-Siz soyunuz, yok hâlim!
………………….(M.Akif ERSOY, Safahat, 1. Kitap)
3-TAHLİL: (Çözümleme-Analiz)
Bir kişi, bir nesne, manzara ya da olay üzerinde, yazarın duygu, düşünce ve yorumlarını anlatan tasvir çeşidine TAHLİL denir. Tahlil bir nesnenin (obje) yüzeyinde kalmayıp iç yüzüne, derinliğine ulaşmak çabasıdır. Sözgelişi bir kişinin huy ve özelliklerini, olayın anlamını, bir güzelliğin sebeplerini kendine göre açıklamakta olan bir yazıcı, tahlil yapıyor demektir.
ÖRNEK:
SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM SABAHI
Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye’ de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var! .. Ne mübârek, ne garib âlem bu! .
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık;
Yürüyor, durmadan insan ve hayalet karışık.
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor birbiri ardınca ilâhi yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
…………..(Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz)
4-DEKOR:
Daha çok tiyatro terimi olan Fransızca bir sözdür. Bilindiği gibi, oyun temsillerinden çevre, yazı ve söz ile değil, çizgi, desen yahut nesneler koymak suretiyle göz önüne serilir. Bu, kişilerin yaşadığı yerin bir çeşit temsili demektir. Oyun yazarları, sahnenin nasıl bir çevre içinde geçeceğini ve ne türlü eşya(aksesuvar) ile donatılacağını her perdenin başında kısaca belli ederler. İşte canlı olarak göz önüne serilen bu tasvir çeşidine Dekor adı verilir.”
Şimdi,
Bütün bu TASVİR örnekleri de gösteriyor ki, bir ANLATIM TEKNİĞİ olarak TASVİR, şairin en önemli kaynaklarından birisidir, öyle değil mi?
Bu önemli kaynağı şiirinde kullanırken şair, kelimelerle resim çizdiğine göre renk, ses, hareket, obje, eşya, olay ne varsa KENDİ SANAT anlayışına uygun bir DÜZENLEME ile hareket etmelidir.
DEVAM EDECEK...
YORUMLAR
Hocam her iki yazınızıda okudum.Okudum ama...birazda üzülmedim desem yalan olur.Yazınızda bahsettiğiniz öğrencilerden(yorumunuzu almak için kitaplarını getiren)daha kötü bir duruma düştüm.Sizin yazınızdan anladığım,emeklemeden yürümeyin.Peki ;emeklemeden benim gibi koşmaya çalışanlara ne gibi bir sözünüz olur?.
Ben,şiir'e dört ay önce doğdum.Bir-iki Ay emekleme devresinden sonra zor da olsa ayakta durabilmenin ,bana verdiği sevinci,mutluluğu başkalarıyla da paylaşabilmek adına koşmaya çalışırken tesadüfen sayfanıza uğradım.Gideceğim yere geç kalma korkusuyla her iki yazınızı bir solukta okudum ve.....koşarak çıktığımı sandığım merdivenlerden yuvarlandığımı farkettim.Size ne kadar teşekkür etsem azdır,demek ki birilerinin bana dur..! demesi gerekiyormuş.Şimdi bir yanım bana dur derken diğer yanım "Neriman yürü..düşe kalka yürü...düştükce biryerlerin acıyacak,acıdıkçada düşmeden yürümesini öğrenecek, zamanı geldiğinde de daha tempolu koşacaksın diyor"Evet Hocam; şimdi bana ne gibi önerileriniz olur?
sonsuz teşekkürler ve saygılar
Varolun sayın hocam dilerim ki bu anlattıklarınızı doğru şekliyle uygulayabilirim.Şiir kesinlikle basite,hafife alınacak birşey değil.
Bütün sanat kollarının kelimelerde düğümlenerek ifadesi de diyebiliriz o zaman şiir için.Musiki,resim,tiyatro..vb.
Sizin sayfanızı ara ara bundan sonra hep ziyaret edeceğim.
Sayfanızı sık kullanılanlara kayıt ettim.
Hem okuduklarımı tekrar hem yeni paylaşımınız olup olmadığını görmek için.Tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Yüreğinize sağlık efendim.Sonsuz saygılarımla.