- 794 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİ GÜNLÜK! ( ÜÇ GÜN ÜÇ GECE DEĞİL HEP UYUSUN TÜM KÖTÜLÜKLER BÖLÜM 4 )
’Yeni bir sayfa açmalısın, tertemiz yeni bir sayfa...
Doktorun söylediği son cümle buydu. Elini sıkmış ve ayağa kalkıp uğurlarken gözlerinin içine bakarak, gülümseyerek söylemişti bu cümleyi.
"Buna mecburum" olmuştu cevabı genç adamın. İnanmasa da mecburdu hayatına yeni bir sayfa açarak devam etmeye.
Dahası söz vermişti, doktorunun üzerinde çok hakkı vardı. Bir doktordan çok arkadaşlık, dostluk göstererek canla başla bu günlere gelebilmesi için elinden gelenden daha da fazlasını yapmaya çalışmıştı.
Sibel Hanım, yani terapisti orta yaşlarda ciddi duruşunun altında, kocaman bir gülümsemeyi, yüzünde ustalıkla gizleyerek barındıran, çok nadir gün yüzüne çıkartan, dünya tatlısı bir kadındı.
İki ay içinde saatlerce sohbet etmişlerdi. Bu saatleri genellikle dinleyerek geçiren Sibel Hanım, sadece bir kaç sefer gülümsemişti.
Ama sesinin tonu adeta gülümsemenin tüm renklerini barındıran gökkuşağı kadar güzel, insanın ruhuna dingillik veren bir güce sahipti...
Sevgili arkadaşına anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki, arkadaşı derken; yani günlüğüne. Günlüğüyle sohbetlerinin diğer bir konusu da Sibel Hanım’ın zerafeti, güzelliği olacaktı büyük bir olasılıkla. Sayfalarca sürebilirdi, ama değerdi. Annesinin gözlerinin derinliklerinde bulduğu huzur ve derin bir hüznün izine doktorunun gözlerinde de rast gelmişti.
Nasıl bir benzerlik bilememişti ama annesine benziyordu Sibel Hanım...
Çok güzel değildi, gözbebeklerinin titreşen gölgelerinde konaklamakdan vakit ayırıpta fazla inceleyememişti doğrusu yüzünün hatlarını.
Lakin ilk bakışta insanın gözüne çarpan güzellikte bir kadın da değildi. Lakin güzellik ruhuna öyle bir taht kurmuştu ki, dış görünüşü pek te ilgilendirmiyordu aslında kendisini.
Tahtın ihtişamı yeter de artardı bile. Sahi o tahtın bir padişahı var mıydı acaba?
Çocukluğunda hep bir kral olmak isterdi. Ve bir ülkeyi yönetmek. İlk önce içkiyi yasaklayacaktı. Ve anneleri döven babaları, zindanlara attırmak olacaktı, ikinci emri...
Doktoru geldi yine gözlerinin önüne. Sonra da anacığı. Annesi de çok güzel değildi.
Ama çirkin hiç değildi. O kadar çok tutkun ve bağlıydı ki, dünyanın en güzel şeylerinin toplamı eden şeydi anacığı.
Annesine hitap ederken, "anacığım" diye konuşurdu hep. "Anasının kuzusu" diye severdi anacığı da oğluşunu.
Felç olduğunda hiç kimse kalmamıştı etraflarında. Ablasından zaten bir haber yoktu, arada uğrayan kız kardeşi de tamamen kesmişti ayağını. Kocası şerefsizin biri çıkmıştı. Babası gibi...
Annesi, ’bırak gelmesin oğlum. Kocasıyla iyi olsun yeter bana. Yüzüne hasret kalmaya razıyım’ derdi hep...
Yatalak olduğunda ise zaten konuşamadığı için, bir daha hiç soramadı, ne kız kardeşini ne de ablasını.
Annesi çok sabırlı bir kadındı, isyan nedir bilmez, gücü hep gözlerine yeterdi.
Ağlardı hep siyim siyim. Kötürüm olarak yattığı sürece de hep ağlamıştı. Sessiz sesiz, akar giderdi yanaklarından yaşlar.
Bazen yüzü buz gibi olurdu, üşürdü ısınmazdı elleri ayakları.
Ama gözlerinden akan yaşlar daima sıcacık akardı, elleriyle kurulardı genç adam anacağının solgun yanaklarını. Bir taraftan silerken diğer taraftan tekrar akardı. İçinde sanki okyonuslar vardı. Gözlerinin nehri hiç kurumadı. İki sene boyunca hep aktı durdu. Hisleri de felç olsaydı keşke.
"Sahi hisler de felç olur mu? Söyle bakalım yeni arkadaşım, bir insanın duygularının felç olması mı, yoksa bedeninin felç olması mı daha kötüdür?
Bekle tekrar geleceğim. Yeni sorularım olacak sana...
Kalemi bıraktı, defterini kapatıp pencereden dışarıyı izlemeye başladı...
Camın önünde belki de saatlerce öylece daldı gitti genç adam. Neden sonra tekrar günlüğünü bıraktığı masanın başına geldi oturdu. Kalemi eline aldı tekrar başladı yazmaya...
’Sevgili günlük de bana şimdi, yeni bir sayfa nasıl açılır?
Bu evde nasıl yaşanır?
Duvarlar annem annem bakarken yüzüme, babamın hayaleti hiç inmezken omuzlarımdan, kulaklarımda ağıt sesleri, hayata devam etmek kolay mıdır söyle?
Sence diğer insanlar gibi normal olur muyum?
Sahi diğer insanlar normal mi? Ondan da pek emin değilim.
Mesela babam normal bir insansa ben anormal olmayı tercih ederim. Normal bir insan olmak istemiyorum. Hayat öyle hiç çekilmez gibi geliyor bana. Ben hastahanede çok mutluydum. Anam burada beni bekliyor sanıyordum.
Ben anam olmadan; suyu çekilmiş bir dere yatağı gibiyim.
Sibel doktorum da yok artık!
Tek başıma bu ev bana çok fazla büyük değil mi?
Kaybolmaz mıyım? Peşimde ki hayaletler tutup yutmaz mı beni? Keşke benim de arkamı yaslayacak bir babam olsaydı.
"Bu benim babam! Diyebilseydim şöyle gururla göğsümü şişirerek... Gölgesinde dinlenmek kısmet olmayan, bir çınar ağacıydı babam.
Babamın ölümünü anlattım mı ben sana.
Babam alkol komasına girdi ve şu odanın orta yerine sırtüstü kocaman bir çınar ağacı gibi, güm diye düştü ve bir daha hiç kalkamadı.
Anneme çok kızmıştım. Bağıra bağıra, höyküre höyküre ağlamıştı öldüğünü anladığımızda.
Ben hiç ağlamadım. Hiç de üzülmedim. Cenazesini komşular kaldırdı. Ben annemi göndermedim. Zaten yüzündeki morlukları gördükçe çıldıracak gibi oluyordum. Komşular da bana hak verdiler.
"Bacım sen çıkma böyle dışarı. Ölen öldü sen evladına sahip çık"
Benim görmediğimi sandığı bir anda; kaş göz işaretiyle beni gösterdi anneme...
"Komşum bu çocuğun bakışları bi tuhaf, sen onun başından ayrılma’ diye mırıldandığını duymuştum.
Evet hiç iyi değildim.
"Eğer gidersen, ablam gibi kaçarım evden" dedim. Ama kaçmazdım, yalancıktan öyle söyledim. Ben anacığımı asla bırakmazdım.
Ama bak günlük, anacığımın cenazesine de gidemedim. Onun da cenazesini komşular kaldırmış.
Haksızlık değil mi bu? Söyle be sevgili günlük? Babamla aynı kadere mi mahkum olacaktı hep canım anacığım. Üstelik babamın mezarının yanına defin etmişler.
Belki de annem ölmemiştir. Bilmiyorum, içimde kuvvetli bir his var. Yine çenem düştü, unutmadan bir sır vereyim sana, sanırım ben doktoruma aşık oldum.
Hani derler ya "Erkek çocukları annelerine benzer kadınlarla evlenirler" diye. Sanırım bu doğru. Gerçi evlenmek benim için hayal de, sevmeme engel bir mani de yok şimdilik.
Hoşçakal sevgili günlüğüm, bugün ilk günüm, yorgun ve uykusuzum. Yarın ilk işim sana yazmak olacak ve acilen sana bir isim bulmam lazım.
Bundan sonraki hayatımda çok mutlu olacağım. Doktorumu ziyarete gideceğim günü iple çekiyorum. Aylık rutin kontrollerimi hiç aksatmayacağıma sana söz veriyorum.
Seni çok seviyorum iyi ki varsın...
YORUMLAR
Evet' Erkek çocukları Annelerine benzeyen kadınlarla evlenirler .çünkü Anne hem affden hem koruyan hem sevgilerini asla esirgemeyen kadınlardır .ama hiç iyi etmiyoruz 'Erkek çocukalrını Anneci ya da Babacı ^' yetiştirmekle ' çünkü Erkek 'evlenince o sıcak iliğiyi ve rahatlığı arıyor kadınlarından bulamıyınca hayal kırklıkları başlıyor .tıpkı Kız çocuklarının' Kendilerini '' Babaları gibi sevecek- Adam olmadığını- anladıkarı zaman ki hayal kırılığı gibi.'
konuya balıklama daldım belki ama ' :) etkiledim işte..
teşekkür ve sevgilerim ile etkin kalemizine selam. ''sevgili asude -vuslat.