- 686 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
EL ÂLEM NE DER? ...
O gün, amaçsızca dolaşıyordum büyük bir alışveriş merkezinde. Ayaklarım, salon bitkileri bölümüne sürükledi beni. Oysa salonumun bir köşesi botanik bahçesi gibiydi. Difenbahya benzeri bir bitkiye takıldım. Yaprakları inanılmaz güzeldi. Tam elimi uzattım, saksıda bir başka el fark ettim. Huzursuz oldum. Başımı kaldırdım, sahibiyle göz göze geldik. İstek ve kararlılığını gözlerinden okudum. Ani bir refleksle çektim elimi.
“Eğer çok istiyorsanız…” dedi.
“Yok” dedim. “Buyurun, önce siz seçtiniz.”
Yüzüne, çok sevdiği oyuncağına kavuşan bir çocuğun mutluluğu yayıldı. Çiçeğin yapraklarını okşarken:
“Evim buraya çok yakın. Bir kahve içmeye davet etsem sizi… dedi”
Anladım, bu bir teşekkürdü.
“Kısmetse bir başka sefere…” dedim nazikçe.
“Israr etsem…” dedi, gözlerime yalvarır gibi bakarak.
Gözlerine çözemediğim bir hüzün bulutu çöreklenmişti. Birlikte çıktık mağazadan.
Gerçekten çok yakınmış. Bahçe içinde küçük, şirin bir villa. İki yanında şık fenerleri olan oymalı ahşap sokak kapısı. Kapının üzerinde hiyeroglif harflerle hanımefendinin adı yazılmış. Sayamadığım kadar çok kedi karşıladı bizi. Ürktüm. Kedilerle hiç muhabbetim olmaz. Köpekleri severim ben. Geniş balkondaki bambu koltuklardan birinin ucuna ilişmiş, bahçeyi seyrediyordum. Karşıdaki cumbalı evin çocukluk arkadaşım Seldaların evi olduğunu fark ettim hayretle. Çocukluğuma yolculuğa çıkamadan, güzel ev sahibem göründü, elinde kahve tepsisiyle.
“Ev alma, komşu al” sözü ne kadar anlamlı. Hiç komşum yok.” dedi birden.
“Hıhhh… Bunca kedin varken kim gelecek sana” diye geçirdim içimden.”
“Yeni taşındım mahalleye” dedi. “Eşimden ayrıldım. İki eski dostuz şimdi…”
“Ya çocuklar ” dedim.
“Ya yoksa? ..” ne kadar düşüncesizce bir soru diye kendime kızdım için için. “Pardon, yani çocuklar var mıydı? ..” diye acemice onarmaya çalıştım, devirdiğim çamı. Acı acı gülümsedi.
“Onlar annelerini seçtiler” dedi. “Annelerini… Anneleriniiiiii! ..”
Başım dönmeye, kulaklarım uğuldamaya başladı. Ben nasıl, kim olduğunu bilmediğim birine, hem de evine, sırf kırılmasın diye çıkıp gelmiştim düşüncesizce. Kendimi tanıyamıyordum…
“Yani siz…” diyebildim kekeleyerek. Sonunu getiremedim.
“Yani ben…” dedi. “Anladınız işte… Artık uğramazsınız bir daha. Yolunuzu çevirirsiniz görünce. Vebalıymışım, cüzzamlıymışım gibi.”
“Yooo, neden? ” dedim, hiç bozuntuya vermeden. Ya da öyle göründüğümü sanarak. Oysa az kalsın kahve fincanım elimden düşecekti duyunca. Beynimde binlerce soru, pişmanlıkla karışık pek çok duygu tam tam dansı yapıyor. Kalbim sanki kulaklarımda atıyordu.
“Erken keşfetim içimdeki kadını. Müthiş bir dürtüydü, baş edemediğim. Anlatmaya çalıştım aileme, söz geçiremedim. Önce inanmadılar. Annem bile… Sonra utandılar çevreden. Askerden döndüğümde evlendirdiler beni, görücü usulü. Mutlu muydum? Sayılmaz… Belki zaman zaman… Çok uğraştım, olmadı. Yürütemedim bu zoraki evliliği. İçimdeki ‘gerçek ben’ baskın çıktı…” dedi.
Karşımda duran bu genç ve güzel kadın, yıllarca taktığı maskesini çıkarmıştı, bu acımasız topluma rağmen. Parçalanmış kimliğini onarma çabasındaydı. Onlardan sadece biriydi, yaşama tutunmaya çalışan. Kararını vermiş, koparıp atmıştı, yıllardır benliğini esir alan çift cinsiyetten birini... Uyuşamadığını…
Ya ben? .. Bir yarım:
“Kaç buradan” diyordu. “Bir gören olsa ne der? ” Diğer yarım:
“Anlamaya çalış” diyordu. “Sen bu kadar duygusuz musun? ”
Oysa o, kendi gerçeğini kabul etme mücadelesi vermişti bir başına. Önce gizleyip sonra yüzleşmeye çalışmıştı gerçek kimliğiyle. Kendisiyle barıştıktan sonra da gerçeğini çevresine kabul ettirmeye çalışmıştı, yıllarca acı çekerek… Bugün yadırgadığımız bu güzel insan, çok yakınımız, hatta kanımızdan, canımızdan biri de olabilirdi… Onun yaralarını sarmaya çalışma çabası ve şeffaflığı karşısında, içimden geçen “ EL ÂLEM NE DER? ” düşüncemden utandım. Küçüldüm, küçüldüm, ezildim… Bilinçsizce “Zenne” adlı şiirimin finali döküldü yüreğimden:
Bakışlarının ucunda çırpınırken yüreği
Dinledik mi o sesi, sorduk mu niçin?
Paylaşabildik mi dertlerini?
Ver, yalnızlığının yarısını
Al sevgimin yarısını, diyebildik mi?
Biz neler yapabildik onu kazanmak için?
Peki, o halde suç kimin?
Naime ÖZEREN