- 325 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAZİDEYİM KÜÇÜĞÜM
İlkokul ikinci sınıf öğrencisiydim. Önlüğüm şimdiki gibi mavi değil siyahtı. Okulumuz büyük ama sınıfımız küçüktü. Tahtanın üzerinde her zaman okuma fişleri olurdu. Küçüktüm. Çok sevdiğim bir çantam vardı. Kalemliğim, kitap ve defterlerim. Sonra beslenme çantam ve suluğum.
Mevsimlerden kıştı. Her yer bembeyazdı. Dedem siyah renkli plastik çizmelerden almıştı. Siyah renkli plastik çizmelerimle karda gezmeyi çok severdim. Bir gün son derste daha ders saati sona ermeden gocuğumu, şapkamı giymiş kaşkolumu boğazıma dolamıştım. Ayrıca sırt çantamı sırtıma takmış, ayı şeklindeki suluğumu boğazıma asmıştım. Zilin çalmasını bekliyordum. Arka sıralarda oturmama rağmen bu halim öğretmenin dikkatini çekmişti. Ders bitmeden kıyafetlerimi giydiğim için öğretmen tahtaya çıkıp bir şarkı söylememi istedi. Bende ‘bir aslan miyav dedi minik fare kükredi’ şarkısını söyledim. Zil çaldığında ise dışarı fırladığımı hatırlıyorum. Her yer bembeyaz kardı. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Televizyonda Susam Sokağı ve çizgi filmler vardı. Ben saymasını Susam Sokağından öğrendim.
O yıllarda gürül gürül yanan sobanın başında ettiğim sabah kahvaltılarını unutamam. Babaannem ekmeği sobanın üzerinde kızartıp üzerine margarin sürerdi. Margarin ekmeğin sıcaklığından eriyip bir süngerin çekmesi gibi ekmeğin içine işlerdi. Üzerine üzüm pekmezi ya da çökelek peyniri sürerdim. Çayla birlikte o kadar lezzetli olurdu ki anlatamam. Her yeni okul günü başlangıcı bir bayram gibi gelirdi bana. Okula hiç sıkılarak, oflayıp puflayarak gittiğimi hatırlamıyorum. Kitabımdaki matbaa kokusu, silgimin kokusu hala burnumdadır. Beslenme saatlerinde babaannemin beslenme çantama koyduğu bir dilim ekmek, birkaç tane zeytin ve bir dilim beyaz peynirin lezzeti ise hiçbir yiyecekte yok şimdi. Okulda bazen plastik şeffaf poşetlerde kavrulmuş fındık verirlerdi, bazen de kutu da süt. Nasıl da iştahla yerdim hepsini. Anlatması mümkün değil.
Siyah önlüğümün altında muhakkak babaannemin ördüğü boğazlı kazaklardan birisi olurdu. Altımda da kadifeden pantolon. Dedem yazları iskarpin kışları çizme alırdı. Harçlık aldım zaman çikolata ya da çubuk kraker alırdım. Bazen kokulu silgi, bazen de bir kalemtıraş. Öğretmenler odasını hep merak ederdim. Bir de okulda simit, poğaça, şeker, çikolata ve kırtasiye malzemeleri satan kooperatifi. Kooperatifte de benim gibi öğrenciler satış yapardı. Bu öğrencilerin sınırsız çikolata yediklerini zannederdim. Ben genelde Kızılay kolunda olurdum ve müsamere yolunda olmak isterdim. Hafta sonlarını okul olmadığı için sevmezdim. Beden eğitimi derslerinde arkadaşlarla birlikte voltrancılık oynardık. Arkadaşlarla kol kola girip ‘Ararız arparız önümüze gelene çarparız!’ Diye bağırarak önümüze çıkanlara çarpardık. Bülüç diye bir oyun vardı. Otların yeşiliyle taş üzerine bir kare çizilerek oynanırdı.
Bir gün dedem okula geldi ve beni aldı. Beraber dişçiye gidip benim bir dişimi çektirdik. Canım yanmıştı. Dedem tekrar beni sınıfa getirdi. Sıramda uyuyakalmıştım. Teneffüste arkadaşlarım uyandırmıştı.
Yılsonu veda partilerinde kek ve pasta yerdik. Yerli malı günlerinde elma ve portakal. Bir gün öğretmen okula bir oyuncağımızla gelmemizi söylemişti. Ben küçük bir araba getirmiştim. Fatih isimli bir arkadaşımın oyuncağı yoktu, beraber oynamıştık. Fatih, Osman, Yalçın, Hasan ve diğerleri. Ne yazsam bilemiyorum, ne anlatsam bu konuda. Sanki bir rüya gibi, sanki hiç yaşanmamış gibi. Silikleşip giden ilkokul anıları. Çok eski olmasına rağmen o zamanlar her şey yeni gibiydi. Hatta şimdikinden daha yeni. Şimdi bir başkasının gibi günler, bir başkasının eski günlerini yaşıyor gibiyim. Oysa bende küçüktüm o zamanlar, küçücüktüm…
MESUT ÇİFTCİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.